26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Efsane Rus yönetmen Kira Muratova Pera Film’de Pera Film, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında Rus sinemasının en önemli yönetmenlerinden Kira Muratova’nın filmlerinden oluşan “Gölgede Kalmış Aşk” başlıklı bir program sunuyor. Etkinlik kapsamın da Muratova’nın 6 uzun metraj filmi izlenebilecek. 5 Mart 19 Mart tarihleri arasında sanatçının “Kısa Karşılaşmalar”, “Tutkular”, “Astenik Sendrom”, “Akortçu”, “Üç Hikâye” ve “Çehov’un Motifleri” adlı filmleri gösterilecek. Perşembe 25 Şubat 2016 EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ ‘Sansür suçlamaları art niyetli’ÜDzyTüİa’ÇdmnİeNcıntü: DT Genel Müdürlüğü, medyada “Levent Üzümcü katılacak diye kultur@cumhuriyet.com.tr 17 Ankara Tiyatro Günleri’ne salon verilmedi” yönündeki haberleri ‘şiddetle kınadı’ Levent Üzümcü Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün dün yaptığı açıklamada, “2228 Şubat tarihleri arasında Sadri Alışık Tiyatrosu’na Şinasi Sahnesi tahsis edilmiştir. Tiyatro İstanbul’un bu tarihlerde herhangi bir başvurusu olmamıştır. İstanbul Jest Tiyatrosu ise 16 Mart tarihlerinde Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürlüğüne bağlı Şinasi Sahnesi’ni talep etmiş olup, Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından tahsi si uygun bulunmuştur” şeklinde bilgiler öne çıktı. DT ayrıca aynı açıklamada, İstanbul Jest Tiyatrosu’nun sözleşme hükümlerine aykırı davranışlarda bulunduğu için etkinlik izinlerini iptal ettiğini vurguladı ve Tiyatro İstanbul’un yine bu tarihler arasında kendilerine sahne kiralanması konusunda herhangi bir başvurusu olmadığını aktardı. Kurum bu tür gerekçelerden ötürü, söz konusu iptallerin sebebinin programa katılacak sanatçılarla ilgili gibi gösterilerek haberleştirilmesi ve kamuoyunda sanatçılara ‘sansür’ yapılıyor algısı oluşturmasını ise, ‘tamamen art niyetli bir zihniyetin ürünü’ olarak niteledi. ‘DT halka aittir’ Söz konusu tartışmaya yol açan Medyatava kaynaklı haberde, Üzümcü şu ifadele ri kullanmıştı: “Devlet Tiyatrosu devlete ait bir kurumdur. Devlet de bütün halkıyla bir devlettir. Devlet Tiyatrosu dediğiniz şey de bütün halka aittir. Sadece rejimini bize zorla dayatan partinin değildir bu devlet; hepimizin devletidir. ‘Yazıktır’ Son olarak asıl ilginç olan bilgiyi de paylaşayım; benim oynadığım “Anlatılan Senin Hikâyen” oyunu, Devlet Tiyatroları repertuvarından geçmiş ve Devlet Tiyatroları’nda 120 kez sahne almış bir oyun. Ne oldu da şimdi oynanmasına izin verilmiyor? Yazıktır.” l Kültür Servisi Venüs’ün gölgesinde bekleyenVenüs Ceylan Öztürk, MARS’taki sergisinde kadında güzellik ve kimlik anlayışını, sosyolojik kaygıyla erotizm üzerinden tartışmaya açıyor Utanmadan yaşayabilmek zor! İnsanın kanı donuyor. Sözcüklerin anlamı kalmıyor. Yazı yazmanın da... Rezilliğin, alçaklığın ölçüsü nedir? Kaç yalan bir doğruyu siler? Kaç öldürme? Kaç bomba? Kaç yanlış? Kaç TOMA? Ne kadar küfür Atatürk’ün anısını yok eder? Yok edebilir mi? Kaç savaş, kaç katliam, Türkiye Cumhuriyeti’ni bitirir? Bitirebilir mi? Daha kaç saray, kaç villa, kaç banka, kaç gazete, kaç kasa, doymak bilmez işkembeleri doldurmak için??? Artvin’de yaşananlara nasıl tahammül edeceğiz? Milletin şeyine koyanlara verilen destek, Artvin’de halka açılan savaş karşısında insanlık onurumuzu nasıl koruyacağız? Hangisini paylaşsam ki: Cerattepe Direnişi’nin düşündürdüklerini mi? Cansel’in intihar çığlığını mı? Yoksa vatandaşını saldırgan kocasından koruyamadığı, yaşam hakkını sağlayamadığı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi, tazminat ödemeye mahkum etmesini mi?... Bu ülkede yaşamak, utanmak demek oldu! İnsanlığımızdan utanmak! Ama önce... Önce “Bugün” gazetesinde manşetten verilen Can Dündar ve Erdem Gül’ün Silivri Cezae vi’ndeki koğuşunun anlatıldığı o yazıyı okuyunca nasıl (öfkelendiğimi, şaştığımı, çıldırdığımı vb. değil) nasıl insanlığımdan utandığımı anlatmalıyım... “Kadın bedeni hakkındaki söylemler, tarihsel olarak her zaman erillik çerçe vesinde oluşturuldu. İdeal bir dün yada insanların kendilerini tanı yabilmeleri için var olan tarih, as lında belirli bir akışı değiştirmek EAVLRTUİMĞ ya da bir akış sağlamak adına yazıldı ve iktidar yapılarının bir aracı haline geldi. O halde iktidarın ken di yararına kullandığı eril tarih, ka dınları nasıl tanımlar? Kadın bede ninin tarihte yalnızca “doğurganlık” ve “annelik” bağlamında yorumlan ması bir rastlantı mıdır? Eğer tarih ide olojik bir aygıt ise, tarihsel olguları bil giye dönüştürme pratiği içinde geçmişi yorumlayan tarihçi ve arkeologlar, bu sistemin içinde yer alırlar ve doğrudan ideolojiye ait üretilmiş bir bilginin par çası olma tehlikesi ile karşı karşıya ka lırlar.” Bu çarpıcı ifadeler, Ceylan Öztürk’ün Taksim’deki sanatçı mekânı MARS’ta 26 Mart’a dek sergileyeceği “Bana Ve nüs De” isimli projesinin kavramsal çerçevesinden cımbızlanmış. Öztürk, sergisinde ‘Ana Tanrıça’ olarak doğur gan bir estetikle sembolize edilmiş ‘ka dın bedeni’ni, bu kez kadınlar adına bi rer zevk objesi olarak yorumlamış. Ser gide, erkek egemeninden çıkarak ye ni bir yoruma kavuşan ‘Venüs’ler, te rak hazırladığım ‘flyer’ları bırakı yor ve ayrılıyorum. Avusturya’daki Viyana Doğa Tarihi Müzesi’nde yer alan 27 bin senelik Venüs heykel ciği, daha önceleri büyük bir ‘kabi net’ içinde sergilenmekte iken, son dönemde ayrı bir yere konulmuş. l Serginin “Bana Venüs De” baş lığı ardında yatan anlamlar ne? Venüs ismi erkek tarafından ko nan bir isim. Bu figürlere Venüs denmesi ilk araştırmacılar tarafın Ceylan Öztürk, ‘kadın bedeni’ni, kadınlar adına birer zevk objesi olarak yorumlamış. dan dönemin güzellik algısını temsil ettiklerini düşünmelerinden kaynaklanır. Fakat buradaki güzellik anaç bir güzellik. Anne olmaktan; doğurganlıktan gelir. Sergi is melini Avusturya’nın Willendorf bölgesinde bulunmuş olan ve bu adla anılan, M.Ö. 25.000 tarihinde yapılmış ‘Venüs’ heykelciğinden alıyor. Öztürk ile İstanbul ve Viyana arasında salınan projesini konuştuk. Pazarda çamaşır sattı minin de Venüs kalması, bana Venüs de, demesi, ismi kabul ederken bu isme başka anlamlar da yüklüyor, gü zellik çerçevesini genişletiyor. Sonra ay nı sene, temmuzda İstanbul’a geliyorum ve projeyi sürdürmek üzere kadınlar la konuşmak istiyorum; yine heykelci ğin imgesini kadın iç çamaşırlarına bas l Böyle bir kültürel nesneyi, niçin belli tırıp, Beşiktaş Halk Pazarı’nda yakla bir öznelliğe odak haline getirdin? şık 100’ün üzerinde adetle satışa sunu Aslında özne, belki de bir araç oluyor yorum; bu performans/müdahalede ge burada; kendimi bir tarihçi rolüne koyup çen süre zarfında yalnızca dört adet satış gözlem yapıyor ve kendi yorumumu su gerçekleşiyor. İnsanlar genellikle çekini nuyorum. Madem, belli bir araştırma ya yor ve görüntüyle özdeşleşmeyerek red pılıyor, bilimselliği tartışılıyor; ben de dediyor, şişman buluyorlar. Nedenini so Ocak 2014’te yaptığım bu sanatsal mü runca da yanıt vermiyorlar. Kadınlar be dahale ile bu ana akım bilgiyi değiştir ğenilmek istedikleri için almak istemi meye ve belli bir kırılma yaratmaya ça yorlar. Zaman içinde proje de, kadının lışıyorum. Viyana’daki müzeye, erkek kadın imajı ile kendini tatmin edebilme egemen dille üretilmişlere alternatif ola sine uzanıyor. Altın Lale Yarışması jüri başkanları Pablo Trapero ve Müjde Ar. İKSV’den haberler var l İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) Akbank desteğiyle 717 Nisan tarihleri arasında düzenleyeceği 35. İstanbul Film Festivali’nin Altın Lale Uluslararası Yarışma jüri başkanlığını yönetmen Pablo Trapero, Altın Lale Ulusal Yarışma jüri başkanlığını ise oyuncu Müjde Ar üstlenecek. l İKSV’nin kültür politikaları çalışmaları kapsamındaki beşinci raporu Yerel Yönetimler İçin Kültürel Planlama başlığı ile yayım landı. Raporun PDF versiyonuna ulaşmak için: www.iksv.org/kulturpolitikalari/rapor2016 l Bu yıl ilk defa 727 Eylül tarihleri arasında “Utopia by Design” (Tasarımla Ütopya) teması altında düzenlenecek Londra Tasarım Bienali’nde Türkiye de yer alacak. Koordinasyonunu İKSV’nin üstlendiği Türkiye sergisinde yer alacak proje, tasarım ofisi Autoban tarafından gerçekleştirilecek. Sergi, 26 Mart tarihine kadar MARS’ta görülebilir. Zevk tanrıçası tartışması l Sergi, daha çok kadın izleyicilere dönük diyebilir miyiz? Evet, bu sergideki zevk objelerini, kadın zihninde kötü görünen parçalarla, sarkık göğüsler ve ‘kötü’ olduğu düşünülen vücut ölçüleriyle bir araya getiriyorum. Burada kutsallık fikrini de sorguluyorum aslında. ‘Ana’ olarak tanrılaştırılan kadının, çağdaş sanat üzerinden zevk tanrıçası olup olamayacağını tartışmaya açıyorum. Sergide Japon kültüründen oldukça yalın zevk nesneleri olan ‘İroha’lar da bulunuyor. Sergideki nesnelerde seramik, cam, lateks, silikon, bronz, sırlı seramik gibi birçok malzeme çeşitliliği bulunuyor. Halen üretmeye devam ediyorum. Malzemeyi artırmayı düşünüyorum. l Türkiye’deki cinsel ürün pazarında kimlik ve tüketim algısı için ne düşünüyorsun? Erotik dükkânlar kesinlikle erkekler adına düzenlenmiş. Bu sergide ise hem bir araştırma ortamı, hem bir dükkân duygusu bulunuyor. Çünkü camekân arkasındaki dokunulmazlık da ele aldığım meselelerden biriydi. Bu nedenle sergideki objelere dokunulabilir ulaşılabilir bir görüntü sağlamaya çalıştım. Hapishane güzellemesi Okuduğum yazı baştan sona bir hapishane güzellemesiydi. Hapishaneye övgü... Yazıyı yazan öyle emin ki Can Dündar ve Erdem Gül’ün casus olduklarından, adaletsizliğin onları tıktığı koğuşa hayran kalmış... Geçelim... Beni insanlığımdan utandıran başka bir şey: Dünyanın en saygın kuruluşlarından biri olan ve benim de Türkiye şubesinin bir üyesi olmaktan kıvanç duyduğum Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), 2015’in sonunda Dündar ve Gül’ü ziyaret etmek istediler. Türkiye’deki gelişmeleri, Erdoğan’ın tehdidini, bedel ödetme kararını vb. her bir şeyi biliyorlardı. Günümüzde cahiller dışında kimselerden bir şey saklanamaz oldu! Ziyaret taleplerini dünyadaki benzer saygın kuruluşlarla paylaştılar... Şu kuruluşlar biz de katılmak istiyoruz dediler. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) ARTICLE 19 (19. Madde) Index on Censorship (Sansür Endeksi) Etik Gazetecilik Ağı (EJN) Uluslararası PEN Yazarlar Birliği Dünya Gazete ve Haber Yayıncıları Birliği (WANIFRA) Güneydoğu Avrupa Medya Örgütü (SEEMO) Adalet Bakanı var mı? IPI Basın Özgürlüğü ve İletişim Direktörü Steven Ellis bu kuruluşların temsilcileriyle Silivri ziyareti için Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Tarih 8 Ocak 2016. Günler geçti yanıt yoktu. Steven Ellis, bütün bu kuruluşlardan onların da Türkiye Adalet Bakanı’na yazmasını istedi. Her bir kuruluş yeniden yazıp talepte bulundu. Yine yanıt yoktu. 12 Ocak’ta telefonlar devreye sokuldu. Adalet Bakanlığı’ndan böyle bir başvuru almadık denildi. Derhal mektupların kopyaları yeniden yollandı. Yanıtı öğrenmek için 20 Ocak’ta arayın dendi... Aradılar. Adalet Bakanlığı, “Mevzuat izin vermiyor” diyerek reddetti. Kaymakamlar, muhtarlar, polisler, işbirlikçiler, Erdoğan’ın önerileri doğrultusunda mevzuata aldırmayabilirdi. Ama saygın kuruluşlar yapamazdı. 27 Ocak’ta gelip, Silivri kapısında basın bildirilerini dünyaya duyurup gittiler. Uluslararası kuruluşlara yasaktı ama kayyumlu güdümlü “gazeteye” Silivri kapıları açıldı. Murat Sabuncu’nun deyişiyle sanki emlak sitesine ilan gibi o yazı yazıldı! Bu süreci yakından izlemiş olan ben utanıyorum da, acaba Adalet Bakanı utanmıyor mu? Başa dönüp, yukarıdaki soruları yanıtlamaya çalışın... Utanmadan nasıl yaşanır bu ülkede? Gürpınar külliyatından 15 kitap Papersense Yayınları Hüseyin hennemlik”, “Efsuncu Baba”, Rahmi Gürpınar’ın külliyatının “Evlere Şenlik Kaynanam bir bölümünü, orijinal metin Nasıl Kudurdu?”, “Hayattan lerine sadık kalarak, deri cilt Sahifeler”, “İffet Mutallaka”, le okurlara sundu. Gürpınar’ın “Metres”, “Mürebbiye”, “Nitekrar yayımlanan kitapları metşinas”, “Şık”, “Son Arzu”, şöyle: “Ben Deli miyim?”, “Ba “Tebessümi Elem”, “Tesadüf” tinyollu İhtiyar” (çeviri), “Ce ve “Toraman”. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear