26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 21 Ocak 2016 haber EDİTÖR: CAN DOKER 10 ultanahmet saldırısının ardından yine bildik gelişme yaşandı. Hükümetin saldırıya ilişkin ilk kararı yayın yasağı oldu. Daha nefretle kınayan açıklamaları bile yapmamışlardı. Muhtemelen Sultanahmet yasağı, daha 21. gününü sürmekte olduğumuz 2016’nın siftahı oldu. Merak etmeyin bereketi gelecektir. Zaten son iki yıldır neredeyse elinde “yasak” kararıyla gezer olmuştu hükümet. Gazeteci diliyle söylersek, “meydana gelen” her olaydan sonra ilk gelendi yasak. Doğrudan gazetecileri ilgilendiriyordu ve konu, bu yayın yasağıyla bitse gene iyiydi. Yasaklanan olayların istisnasız tamamı yargının da konusu olmak zorundaydı. “Yayın yasağını memlekete hiç görmediği kadar Dikilitaş izlettirerek atlattık. Şimdi yargı aşamasında anlatırız” diyemezdiniz. Çünkü konu adliye kapısından girip dosya halini aldığında, üzerinde bu kez de “gizlilik” yazısı olacak. S Başbakan’a bir mektup daha Gizli tutuklular Sultanahmet vesilesiyle yayın yasağının gündemde olmasından cesaret alarak ben de yargıdaki gizliliği anlatayım istedim. O gün son zamanlardaki “yasak” ve “gizli” kararları arasında mayına basma korkularının ardından rahatlamış olarak hâkim ve savcıların karşısındaydım. Ne de olsa haber peşinde değildim. Tüm streslerimden kurtulmuştum. Suçlanan bendim. Elimi kolumu sallayarak davranabilirdim. ayın Başbakan, size dün de mektup yazdım ama öncelik Hrant’a yazdığım mektupta olduğu için sizinki epey kısaydı. Oysa konu kısa bir mektupla geçiştirilemeyecek kadar önemli; dahası konuya sizin bakışınız pek vahim. O yüzden ikinci bir mektup daha farz oldu. Farzı yerine getiriyorum. Bir kez daha hatırlatayım. Aynen şöyle dediniz: “… O metin kesinlikle bu akademisyenlerin elinden çıkmamıştır, o metin bir yerden çıktı, onlar da imza attı. ‘Aydın’ın en önemli vasfı sürü psikolojisine kapılmamasıdır. Birçok arkadaşım bana dedi ki görmeden imza attık. Bu tutum kabul edilebilir değil. Esas sorumlu o metni bu şekilde çıkarmış olanlara. Yoksa ben bu metine imza atanların özeleştiri yapacaklarına inanıyorum. Ben onların okuyarak ciddiyetle imza attıkları kanaatinde değilim…”  Biliyorum 13 yıllık AKP iktidarında sorgulamadan sizi destekleyen bir kitlenin varlığına alıştınız. O yüzden de siyaset erbabının sağlıklı düşünme ve davranmasında ilaç etkisi yapan eleştiri ve özeleştiri sizin mahallede pek geçerli değil. Besbelli ki 1128 akademisyenin bildirisi sizin demokrasi anlayışınızın sınırlarının ötesinde. Hele devletten maaş alan insanların sizin düşüncenizden başka bir düşünceyi, sizin ideolojinizden başka hatta zıt bir ideolojiyi, sizin siyasal çizginizin tam karşısında yer alan bir çizgiyi benimsemeleri sizin için asla kabul edilebilir değil. Nitekim sizin büyük reis buyurdu: Akademisyen memurdur ve amirlerine itaat ile mükelleftir. Ne çare ki sizin bu tercihleriniz, sizin bu anlayışınız, sizin doğrularınız birçok kişi gibi o 1128 akademisyenin de umurunda değil. Onlar kendi tercihleri, kendi anlayışları ve kendi doğruları yönünde davranmaktan, görüş açıklamaktan yanalar ve öyle de yaptılar… Sizi çileden çıkaran da bu oldu. HHH Gelin yukarıda aktardığım konuşmanız üstünde yürüyelim. Akademik yaşamınızda herhangi bir protesto bildirisinin altına imza atıp atmadığınızı bilmiyorum. Ama bu konuda çok acemi ve bilgisiz olduğunuz sözlerinizde sırıtıyor. “O metin kesinlikle o akademisyenlerin elinden çıkmamıştır. O metin bir yerden çıktı” diyorsunuz, beni ve benim gibileri güldürüyorsunuz. Ne yani, 1128 akademisyen bir stadyumda (başka nereye sığacaklar) bir araya geldiler ve o bildiriyi yazdılar diyen mi oldu? Bu işler şöyle olur: Birkaç akademisyen bir bildiri taslağı hazırlar; ulaştıkları akademisyenlere yollarlar. Yolladıkları da kendi ulaşabildiklerine yollarlar. Ardından bıktırıcı bir mail ya da telefon trafiği başlar. “O cümle öyle değil böyle olmalı… O sözcük uygun değil, bence şu sözcük kullanılmalı” diyen öneriler uçuşur; tartışılır, tartışılır, tartışılır ve bildiri son şeklini alır. İmzalar atılır ve kamuoyuna açıklanır. Aydınlar sürü psikolojisine kapılmayacak bir bilinçle donanmış olduklarından bildiriyi değil okumadan imzalamak, didik didik etmeden imzalamazlar. Anlaşılan siz daha önce hiçbir protesto bildirisi imzalamadığınız için bunu bilemeyebilirsiniz. Ama şimdi öğrendiniz. Haydi gelin şu akademisyenlerden esaslı bir özür dileyin. Bir Başbakan’a yakışan budur… S Tutuklanmama artık dakikalar vardı. Kafamda gizlilik mizlilik yoktu. Ben rahatça anlatıyordum. “Ben” diyordum. “Hakkımda bu tür suçlamalar olduğunu buraya gelene kadar bilmiyordum.” Savcı hakkımda bu kadar ağır ithamlarla tutuklama isteyene kadar bana tek bir bilgi bile verilmediğini anlattım. Savcıda da sonrasında da hep konu haber olduğu için, “bütün bunlardan hiç haberim yoktu” deyince hâkim şifreyi verdi. “Dosyada gizlilik kararı var.” Ben bu yargıdaki gizlilik kararının ne anlama geldiğini elbette biliyordum ama o gün hâkimin o cümlesiyle mevzu tam olarak dank etmiş oldu. Benim dosyam bizzat benden gizleniyordu. Şiir gibi. Benim dosyam bana gizli. Olayın çeşitli yönlerini düşündüm tabii. Suçlama “casusluk” olduğu için şanına yakışsın, altta kalmasın istenmiş olabilirdi. Casusluk dosyasının gizli olması çok anlaşılırdı. Bir bilene sorunca öğrendim ki, o gizliliğin casuslukla hiç ilgisi yokmuş. Ayrıca kendi dosyama da bu kadar anlamlar yüklemeye çalışmamam gerektiği cevabını da aldım bilenlerden. Adliyeler gizli dosyalarla doluymuş. Gizlilik, sonrasında bir alışkanlık da yaratıyor gibi bir ruh hali içindeyim şimdi. Elli gündür tutukluyuz ya, ara sıra, “hukuki bir işlem yapsak” diye lafı geçince, hemen “dosyamız gizli” diyerek hapisliğe dönüyoruz. Her şeye tamam da geçen gün yaşadığımız bir diyalog bende bir şüpheye neden oldu. Bizim tutukluluğumuz da gizli olabilir. Yani biz gizli tutuklular olabiliriz. Nerden mi çıkardım? Önceki dönemlerde Silivri’de tutuklular fotoğraf çektirebiliyorlardı. Herkes hatırlar. Biz de sorduk. “Makine ve bazı aletlerde arıza var” dediler. “Yakında tamir olur mu” sorumuza aldığımız cevap, görünür bir gelecekte burada bir fotoğraf çekiminin olmayacağı yönünde. Haksız mıyım sizce? Durdurulan MİT TIR’ları nedeniyle Erdoğan, Davutoğlu, Ala ve Fidan’ı ‘savaş suçu’ işledikleri için şikâyet eden HKP lideri Ankut için hazırlanan iddianamede savcı, “TIR’lar yurtdışına çıkmadı, hukuk ihlal edilmedi” dedi ve Esad’ı ‘savaşa neden olmak’la suçladı nkara Cumhuriyet Başsavcılığı, Suriye’ye mühimmat götürürken durdurulan MİT TIR’ları üzerinden dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı “savaş suçu” işledikleri gerekçesiyle Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) şikâyet eden Halkın KurALİCAN tuluş Partisi (HKP) Genel ULUDAĞ Başkanı Nurullah Ankut hakkında dava açtı. Savcı, Esad yönetimini “baskıcı tavır ortaya koyarak iç savaşın doğmasına neden olmakla” suçlarken Özgür Suriye Ordusu’nu övdü. İddianamede, şikâyetçi Efkan Ala müşteki, diğer isimler ise mağdur olarak yer aldı. 7 sayfalık iddianamenin önemli bir bölümünde “savaş suçu” kavramı anlatıldı. UCM’ye üye olmayan bir devletin vatandaşının UCM’de yargılanamayacağı öne sürülen iddianamede, bunun için BM Güvenlik Konseyi’nin karar alması gerektiği belirtilirken, Sudan lideri Ömer El Beşir örnek gösterildi. Buna karşılık savcılık, iddianamede “Bu mevzuata göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin UCM’ye yargılama yetkiCHP’li Yarkadaş, genel kurul kürsüsünde Cumhuriyet’in “Bu neyin adaleti?” başlıklı manşetini gösterdi. Savcı, Esad’ı yerdi ÖSO’ya övgü yağdırdı TIR’LARI İT M I C V SA uk ihlal İÇİN ‘huk ’ dedi edilmedi HKP’li Nurullah Ankut, MİT TIR’ları için Lahey’de şikâyetçi olmuştu. A si veren Roma Statüsüne taraf olmaması nedeniyle şüphelinin, anılan mahkeme savcısına sunduğu dilekçe hukuken yok hükmündedir” yorumunu yaptı. İddianamede, bu durum karşısında şüphelinin eylemle ortaya koyduğu amacın, Erdoğan, Davutoğlu, Fidan ve Ala hakkında “savaş suçlusu” şeklinde ağır şekilde tahrik edici bir algı oluşturmaya dönük olduğu öne sürülürken, şüphelinin, suç duyurusu dilekçesini partinin sitesinde de yayımlayarak mağdurların saygınlıklarını rencide etmeye çalıştığı iddia edildi. Şikâyet dilekçesindeki gerekçelerin gerçeği de yansıtmadığı savunulan iddianamede, Esad rejimi eleştirilirken ÖSO ve Türkiye’nin faaliyetleri şöyle savunuldu: “Çünkü, Ortadoğu ülkelerinde yaşanan ve Arap Baharı diye adlandırılan olayların itici etkisiyle 15 Mart 2011’de Suriye’de başlayan ve 48 yıldır iktidarda olan Suriye Baas Partisi iktidarına karşı yapılan silahsız gösteri ve protestolara, Esad’ın askerlerinin silahla karşılık vermesi suretiyle nitelik değiştiren ve binlerce sivilin ölümüne yol açan olaylarda, Esad yönetiminin ortaya koyduğu baskıcı tavır bir iç savaşın doğmasına neden olmuştur. Suriye’de, Esad askerle ‘Saygınlığı rencide etme’ rinin saldırılarına karşı direnmeyi göze alanlar, Özgür Suriye Ordusu adıyla kendi ülkelerinde var olma mücadelelerine devam ederken, sığınan Suriyeli mülteci sayısı 4 milyonu geçmiştir.” Ankut: Sen değil ‘siz’ diyeceksiniz! HKP lideri Ankut, dün Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nde sanık sıfatıyla hâkim karşısına çıktı. Aynı zamanda emekli felsefe öğretmeni olan Ankut, kendisine “sen” diye hitap eden yargıç Yusuf Öztürk’e “Sen değil, siz diyeceksiniz. Yoksa ben de size sen derim” karşılığını verdi. Hâkim, “O benim bileceğim iş” deyince HKP lideri, “Genel ahlak ve nezaket kuralları tanımadığınız bir insana siz diye hitap etmeyi gerektirir. İnsan saygısının gereğidir bu” ifadesini kullandı. Geri adım atan hâkim Öztürk, “O sen ifadesi, alışkanlığım. Kusura bakmayın” diyerek hitap şeklini “siz” olarak değiştirdi. Davaya karşı savunma yapan Ankut, şikâyet hakkını kullandığı için savcılığın kendisine dava açmasını eleştirdi. ‘Saldırı tanımı yanlış’ “Tahminle kabul edilmiş verilerle, ‘savaş suçu’ gibi ağır bir ithamla uluslararası bir mahkemede devleti yönetenleri suçlamak, tarih önünde yalnız o kişileri değil temsil ettikleri devleti, yani somut olayda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni mahkum ettirme gayretinden başka bir şey değildir. Zira Türkiye’den Suriye topraklarına silah götürüldüğüne dair hiçbir somut bulgu yoktur. İçinde silah olduğu iddia olunan ve Adana’da durdurulan TIR’lar ise yurtdışına çıkmadığından Roma Statüsü kapsamında kalan, uluslararası örf ve âdet hukukunun ihlal edildiğinden de bahsolunamaz.” ‘Gerçek cephesi’ güçleniyor ilivri Cezaevi önünde gazetesini güçlendirmeye devam edeceğiz.” miz Genel Yayın Yönetmeni Umut Nöbeti’ni bugün Yunanistan’Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz dan gelen Efimerida ton Sintakton Erdem Gül’e destek için başlatılan Gazetesi Dış Haberler Editörü NikoUmut Nöbeti’ni dün İzmit’ten gelen laos Zirganos ile imerodromos.gr haÖzgür Kocaeli gazetesi muhabiri Ayber portalı muhabiri Makis Holevas şegül Kalaycı ve muhabir Mustafa ve CHP Güngören İlçe Başkanı Kerem Erol devraldı. Alaaddin Akçay devralacak. Nöbette konuşan AyşeDilekçeye yanıt yok gül Kalaycı “Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması HDP Diyarbakır milletbir umutsuzluk yaratılmavekili Nursel Aydoğan ise sı içindi. Ancak biz boyun 50. gününde Dündar ve Gül ile Siliveğmiyoruz ve hukukun gerri Cezaevi’nde görüşme taçek anlamda işlemesi için çalışmalebine ilişkin Adalet Bakanlığı’na dimıza devam edeceğiz” dedi. Mustafa lekçe ile başvuruda bulundu. AydoKerem Erol ise şunları söyledi: “Can ğan, HDP milletvekillerinin 7 Haziran Dündar ve Erdem Gül gerçeği orta2015’ten bu yana cezaevi ziyaret taya koydukları için cezalandırılmaleplerine yönelik başvuru dilekçeleriya çalışılıyorlar. Gerçekten korkan ve ne Adalet Bakanlığı’nca keyfi biçimgerçekleri gizlemeye çalışanları tüm de olumlu ya da olumsuz yanıt verilTürkiye tanıyor. Biz gerçeğin cephemediğini de anımsattı. l İSTANBUL S ‘Mahkeme tutukluluk için neden göstermeli’ Çakırözer, TBMM kürsüsünden Dündar ve Gül’e özgürlük istedi HP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, “Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliye talepleri ‘yeni delil yok’ diyerek iki aydır reddedilmektedir. Bu keyfi tutuklamanın acil olarak sona erdirilmesi ve söz konusu iki ismin bir an önce yargı önüne çıkarılması gerekmektedir” dedi. TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Dündar ve Gül’ün 55 gündür özgürlüklerinden mahrum durumda olduklarına dikkat çeken Çakırözer, şöyle devam etti: “Yaptıkları iş sadece gazetecilikten ibarettir. Son derece ağır ve haksız suçlamalarla, yaklaşık iki aydır cezaevinde tutulmaktalar. Bunun hiçbir Batı demokrasisinde örneği yoktur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihadına göre, masumluk karinesi ve tutuksuz yargılama esastır. Tutukluluğun devamına karar verilmesi için mahkeme yeterli nedenlerin bulunduğunu göstermekle yükümlüdür. Ama Dündar ve Gül’ün tahliye talepleri ‘yeni delil yok’ diyerek iki aydır reddedilmektedir.” l ANKARA C Meclis’te ‘diktatör’ tartışması HP Milletvekili Barış Yarkadaş, önceki gün Meclis Genel Kurulu kürsüsünden, Cumhuriyet’in “Bu neyin adaleti?” başlıklı manşetini göstererek, cezaevinde 30’u aşkın gazetecinin tecrit altında tutulduğunu kaydetti. Gazetecilere daktilo dahi verilmediğini belirten Yarkadaş, “Bu gazetecilerin içerde tutulması diktatör bozuntusunun mu isteği” diye sordu. Yarkadaş konuşması devam ederken, AKP sıralarından “Erdoğan hakkında böyle konuşamazsın’’ itirazları yükseldi. CHP’li vekil bunun üzerine, “Ben bir isim verdim mi? Niye üstünüze alınıyorsunuz? Diktatör bozuntusu deyince, aklınıza neden Tayyip Erdoğan geliyor? Erdoğan’ın adını veren oldu mu’’ diye AKP’liler Cumhuriyet’i gösteren Yarkadaş’ın üzerine yürüdü C sordu. CHP’li vekilin konuşması sonrası, salonda gerilim yaşandı. Bazı AKP milletvekillerinin Yarkadaş’a hakaret ettiği görüldü. CHP’liler bunun üzerine, konuşmaları tutanak altına aldırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 yıl “gönüllü şoförü” olan AKP’li Ahmet Hamdi Çamlı ile CHP’li Bülent Bektaşoğlu arasında da sözlü tartışma yaşandı. Sataşma gerekçesiyle söz olan AKP Grup Başkanvekili Coşkun Çakır’ın konuşması sırasında da tartışma sürünce, Meclis Başkanvekili Pervin Buldan birleşime ara verdi. Ancak arada da sakinleşmeyen AKP’li milletvekilleri Yarkadaş’ın üzerine yürümeye devam etti. Tartışma, AKP’li ve CHP’li grup başkanvekillerinin araya girmesiyle son buldu. l ANKARA İki hâkim, bugün hâkim karşısında emaat operasyonları kapsamında gözaltına alınan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve eski emniyet müdürlerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda tutuklunun reddi hâkim ve tahliye taleplerini kabul ettiği için tutuklanan hâkimler Mustafa Başer ve Metin Özçelik’in yargılanmasına bugün Yargıtay’da başlanacak. Hâkimler hakkında “darbeye teşebbüs”, “terör örgütüne üye olmak”, “görevi kötüye kullanmak” ve “gizliliğin ihlali”nden iddianame hazırlamıştı. l İSTANBUL C Baransu’nun tecrit şikâyeti reddedildi nayasa Mahkemesi, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu’nun “tek kişilik odada kalarak” tecride maruz kaldığına ilişkin bireysel başvurusunu reddetti. Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesinde, “Başvurucunun, şikâyetlerini ve varsa bu konudaki kanıtlarını öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere iletmeden doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır” denildi. l ANKARA A C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear