26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 12 Ocak 2016 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN 10 Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Genel Yayın Yönetmenimiz Can Dündar’ın, Fransız Le Monde gazetesi için kaleme aldığı ve “Türkiye’de Erdoğan basını susturuyor” başlığıyla tam sayfa yayımlanan yazı yattır. Bir medya cehenneminden şişeye konup denize bırakılan bir yardım çığlığı. Yaptığı haber yüzünden tutuklanan bir gazetecinin dünyadaki meslektaşlarına uzattığı bir dayanışma eli... Önceki ay Strasbourg’da Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün, yayın yönetmeni olduğum Cumhuriyet gazetesine verdiği “Basın Özgürlüğü Ödülü”nü alırken yaptığım konuşmada, “Ofisimin pencereleri var; biri mezarlığa, diğeri adliyeye bakıyor” demiştim. Bu ikisi, Türkiye’de gazetecilerin en sık gittiği yerlerdi. Kısa bir süre sonra üçüncü bir pencere açıldı hayatıma. Demir parmaklıklı zindan penceresi... Aslında bekleniyordu bu. Türk istihbaratına ait TIR’larla Suriye’ye silah taşındığını kanıtlayan görüntüleri yayımladığım zaman bu kirli ticareti yalanlamayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bu, devlet sırrıdır. Haberi yapan, bedelini ağır ödeyecek” diyerek tehdit etmişti. Zaten Cumhuriyet’e Charlie Hebdo baskınından sonra dayanışma amacıyla derginin tıpkıbasımını yayımladığı için kızgındı. Erdoğan’ın kindarlığını iyi bilen Fransa’daki dostlar, ülkeye dönmememi telkin ettiler. Fransa, bana kol kanat gerebilirdi. Bu iyi niyetli teklifi kabul etmedim. Sadece gazetecilik yapmıştım; neden suçlu gibi kaçacaktım ki?.. Öte yandan Erdoğan’ın eleştiriye tahammülsüzlüğünün Türkiye’yi sadece gazetecilik yapanlar için bir cehenneme çevirdiğini iyi biliyordum. Askeri darbe döneminde de gazetecilik yapmıştım. Askerler basın nefretini ve sansür şehvetini bu kadar açık sergilemeye çekinirdi. B u yazı, Avrupa kıtasının doğu ucundaki bir zindandan, basın özgürlüğü için yükselen bir fer AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor obert Kaplan’ın 2013’te çıkan “Coğrafyanın İntikamı” adlı kitabında tespit ettiği gibi, ülkelerin dış politikasını içinde bulundukları coğrafya dikte eder. Türkiye’nin yakın tarihe kadar izlediği ihtiyatlı dış politikanın temelinde de bu gerçek yatıyordu. Dünyayı yakından ilgilendiren krizlerin en önemlileri hep çevremizde cereyan etmiştir, etmeye de devam ediyor. Türkiye her zaman, dikkatli davranmadığı takdirde bunların içine kolayca çekilebilecek bir ülke konumunda olmuştur. Bu nedenle, AKP’nin savunduğu gibi, Türkiye’nin geçmişteki ihtiyatlı dış politikası bir zafiyet göstergesi değil, bulunduğu coğrafyanın dayattığı bir zorunluluktu. Bu zorunluluğun gerekleri yerine getirilirken kollanan temel unsur ise her zaman “ulusal çıkardı.” Bu açıdan elbette ki ciddi hatalar yapıldı geçmişte. Ama bunlar sonuçta “ulusal çıkarı koruma” adına yapılan hatalardı. İşler AKP’nin zafer sarhoşluğu ile bölgesel liderlik hayallerine kapılmasıyla bozulmaya başladı. Bu çerçevede İslam âleminin çıkarlarını geliştirme ve Sünnilerin çıkarlarını kollama çabası Türkiye’nin hayati çıkarlarını koruma gereğinin önüne geçti. “Ulusal çıkarı koruma” anlayışının yerine, ulusal çıkar ile ilgili olmayan din temelli “bölgesel emeller” yerleştirildi. Eskiden titizlikle korunan “başkalarının içişlerine karışmama” ilkesi yerine çevre ülkelerinin kimler tarafından yönetileceğini saptama çabası kondu. Bölgesel çatışmalara bulaşmama ilkesinden vazgeçildi ve bu çatışmaların ortasına atlanarak taraf tutulmaya başlandı. Tüm bunların sonucuna Ankara, Kaplan’ın sözünü ettiği, “coğrafyanın intikamı” ile karşı karşıya kaldı. Bugün Türkiye’nin kendi bölgesindeki konumu her zamankinden zayıftır. İster güvenlik açısından, ister ekonomik açıdan olsun, ulusal çıkarlar da günden güne daha fazla zarar görüyor. Rusya ile ilişkiler nihayet bozuldu ve bunun Türkiye’ye hem siyasi hem de ekonomik maliyeti olacak. Suudi Arabistan önderliğindeki “Sünni dayanışması” uğruna İran ile ilişkileri bozup iki ülkeyi, onca yıl sonra, tekrar çatışma noktasına getirmek de bu gidişle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güdümündeki AKP’ye nasip olacak. AKP propagandistlerinin “değerli yalnızlık” ve “onurlu dış politika” gibi laflarla bu olumsuzlukları örtbas etmeye çalışmaları ise, gözle görülür elle tutulur gerçekler karşısında hiç ikna edici değil, hatta komik. Türkiye bugün Ortadoğu’nun hem bölgesel, hem de dış güçler tarafından yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı bir sırada olabilecek en kötü noktada duruyor. Gerçekçilikten uzak politikaları ve vahim hesap hataları nedeniyle kendisini bölgesel ve küresel düzlemde yabancılaştırdı. Bu sayede Suriye ile Irak’ın geleceğinde söz sahibi olmaması için güçlü dinamiklerin devreye girmesini sağladı. Bu durumdan kurtulmak için el altından yürüttüğü, fakat ne Türkiye’deki bağımsız medyanın ne de dünyanın gözünden kaçan çabaları sayesinde de gülünç durumlara düşmeye devam ediyor. Örneğin, tam bir fiyaskoya dönüşen Başika meselesine bakalım. ABD Başkanı Obama’nın, Türkiye’nin askerlerini oradan çekmesi için yaptığı çağrıyı geçen günlerde yenilediği bir sırada, Türk askerlerinin Başika kampına karşı IŞİD’in gerçekleştirdiği yeni bir saldırıyı püskürttüğü ve 18 IŞİD militanını öldürdüğü haberleri yayıldı. Bunu yalnız Irak yönetimi değil, Türkiye’nin “bölgedeki adamı” eski Musul Valisi Esil Nuceyfi bile yalanladı. Genelkurmay’dan ise konuyla ilgili bir açıklama yapılmadı. Buna rağmen Erdoğan çıkıp, “Oraya asker göndermekteki haklılığımız görüldü” diyebildi. Bundan kim ikna oldu? Hiç kimse. Kim gülünç duruma düştü? Türkiye. Peki, AKP’nin tüm bunlara yanıtı nedir? “Durmak yok, yola devam...” Üzerinde ilerlediği yolun Türkiye için bir çıkmaz yol olması ise umurunda değil. Avrupa’nın gittiği yer Erdoğan ise “Kitap, bombadan tehlikelidir” cümlesini canlı yayında telafuz edebilecek kadar pervasızdı. Özgür basından ve kontrol edemediği sosyal medyadan nefret ediyordu. Bir miting meydanında öfkesi kabarmış, “Twitter mivitır hepsinin kökünü kazıyacağız” demişti. Yaptı da... Onun sansürü sayesinde Türkiye, dünyada interneti en çok sınırlayan ülkeler arasına girdi. 52 bin site yasaklandı. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in yıllık raporunda medya özgürlüğü sıralamasında 149. sıraya düştü. En çok gazeteci tutuklayan ülkeler listesinde ise 32 gazeteci ile Çin’in (49 gazeteci) ardına yerleşti. Erdoğan 13 yıllık tek parti iktidarında, basın tarihinde görülmemiş bir kuşatmayla medyadan tüm muhaliflerini temizleyip doğrudan kendisine bağlı bir medya yaratmayı başarmıştı. “Demokratik” görünümlü bir Avrupa Birliği adayı ülkede bunu nasıl yapabildiği, tam bir “başarı hikâyesi”dir. İki süreci paralel götürdü Erdoğan: R Bir yandan kendi aleyhine olabilecek haberleri veren merkez medyaya ağır baskı uygularken, öte yandan yandaş işadamlarını medya sahibi yaptı. Sevmediği gazeteler için “satın almayın” çağrısı yaptı. Beğenmediği yazarların kovulması için baskı yaptı. Söz dinlemeyen Hürriyet gazetesi, iktidar partisinin gençlik örgütü tarafından basılıp korkutuldu. Söz dinlemeyen bir köşe yazarı, yine partili kabadayılar tarafından dövüldü. Saldırganlar, yine Erdoğan’ın kontrolündeki yargı tarafından salıverilip parti içinde terfi ile ödüllendirildiler. Özellikle Kürt medyası, tutuklamalarla ezilmeye çalışıldı. Güneydoğu’daki kirli savaşı, 3 yıl önce İstanbul’da patlayan büyük isyanı, Türkiye halkı ancak yabancı televizyonlardan izleyebildi. Yine de tatmin olmayan Erdoğan, teslim olmamakta Le Monde direnen Doğan Medya Grubu’nu, benzeri görülmemiş bir vergi cezası ile (4.8 milyar TL) cezalandırdı ve elindeki gazete ve TV kanallarını satmaya zorladı. Satılığa çıkan gazete ve kanalları satın alması için yandaş işadamları zorlandı. Bizzat Erdoğan tarafından bu medya operasyonu için 100’er bin dolar ve rilmeye zorlanan işadamlarının yakınmaları, bir yolsuzluk operasyonunu izleyen polisin telefon dinlenmesine takıldı. Ancak işadamlarına bu “fedakârlıkları” karşılığı İstanbul’un 3. havaalanı ihalesinin söz verildiği de yine bu dinleme kayıtlarında ortaya çıktı. Bir kayıtta, hoşa gitmeyen bir haber yapan gazete patronu, Erdoğan’a “Seni üzdüm mü patron” diye soruyor, azarlanınca da “Nerden girdim bu işe” diyerek ağlıyordu. Dinleme kayıtları internete düşünce ne oldu dersiniz? Soruşturmayı yürüten polis ve savcılar derhal tutuklandı. Benim gibi, bunları haberleştiren gazeteciler için de ceza davaları açıldı. Erdoğan kendisinin ve ailesinin adının karıştığı büyük yolsuzluk dosyasını böyle kapattı. Artık Türk medyasının önemli bir bölümünü kontrol eden, Berlusconi’den de büyük bir medya patronuydu. Televizyon izlerken beğenmediği bir yorumcu çıkınca hemen kanalın yöneticisini arayıp yayını kestiriyor, hükümet çalışmalarını eleştiren bir haber çıkarsa, yazanı işten attırıyordu. Talihsizlik şu ki, bütün bu talimatları, eski ortağı olan bir dini cemaat tarafından kaydedilmiş ve ortaklık bozulunca internetten servis edilmişti. Ama ne gam... “Bilme hakkı” elinden alınan kitleler yoğun bir propaganda atağı sayesinde Erdoğan’a yüzde 50’ye yakın bir oy verdiler. Bu sonuç, Erdoğan’a kendisini eleştiren son özgür medya kalıntılarını da temizleme yetkisi verdi. Suriyeli mültecileri Avrupa’ya yollamayıp, Türkiye’de barındırması karşılığı Avrupa Birliği de Erdoğan’ın baskıcı politikalarına göz yummayı tercih etti. Şimdi gerçek bir haberden dolayı İstanbul’da bir cezaevinde iki kez ömür boyu hapis istemiyle, ağır tecrit altında tutulurken penceremin demirinin ardında Avrupa’nın gittiği yeri görüyorum. Bir hayli karanlık. BMM Başkanı İsmail Kahraman, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Parlamento Muhabirleri Derneği’ne yaptığı ziyarette gazetemiz Ankara Temsilcisi Erdem Gül anımsatılınca “Çay çok güzel” diyerek konuyu geçiştirdi. AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı, Can Dündar ve Erdem Gül’ün biran önce tahliye edilmeleri dileğinde bulundu. Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle TBMM Başkanı İsmail Kahraman, AKP Grup Başkanvekili Naci Bostancı, CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, MHP Grup başkanvekilleri Oktay Vural ve Erkan Akçay ile HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, Meclis’teki gazetecileri kutladı, Parlamento Muhabirleri Derneği’ni (PMD) ziyaret etti. Meclis çalışmaları konusunda basından destek isteyen Kahraman, “Adaleti ön plana alarak elimizden geleni yapmak durumundayız” dedi. Refah Partisi ve Kültür Bakanlığı döneminde kendisini izleyen bazı parlamento muhabirlerini tanıdığını söyleyen Kahraman’a, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Erdem Gül anımsatıldı. “Erdem Gül’ü de RP döneminden tanırsınız” denince Kahraman, “Mevzuyu ufak ufak getiriyorsunuz” dedikten sonra, çayından bir yudum aldı ve “Çay çok güzel” diyerek konuyu geçiştirdi. Levent Gök, Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladıklarını, ama çalışamayan ve tutuklu bulunan gazetecilerin olduğunu vurgulayarak, “Gönül arzu eder ki Türkiye’de hükümlü ve tutuklu gazeteciler bulunmasın, düşündüklerinden ve yazdıklarından dolayı kimse hapislere atılmasın. İşten çıkarılan gazeteci sayısındaki olağanüstü artışlarla Türkiye, tam da çalışamayan gazeteciler ortamına dönüşmüş durumda” dedi. HDP Grup Başkanvekili Baluken de Dündar ve Gül’ün tutuklanmasının çok büyük ayıp ve utanç verici bir durum olduğunu belirtti. Baluken, “Gül ve Dündar yalnızca iktidarın hoşuna gitmeyen haberlerin peşinde koştukları için tutuklandılar. Bu ayıbın düzeltilmesi gerekiyor” diye konuştu. l ANKARA / Cumhuriyet Başkan çareyi çayda buldu T Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamak için Parlamento Muhabirleri Derneği’ne giden TBMM Başkanı Kahraman, Dündar ve Gül’ün tutukluluğu hatırlatılınca “Çayınız çok güzel” diyerek konuyu geçiştirdi İsmail Kahraman Silivri Cezaevi önündeki Umut Nöbeti’nde 41 gün geride kaldı azetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’e destek amacıyla Silivri Cezaevi önünde başlatılan Umut Nöbeti’ni dün Alman Die Welt gazetesi Türkiye temsilcisi Deniz Yücel ile Today’s Zaman Gazetesi muhabiri İpek Üzüm devraldı. Deniz Yücel, Umut Nöbeti’ne bir gazeteci olarak, sorumluluk hissederek, dayanışma amacıyla geldiğini söyledi. Yücel, “Cumhurbaşkanı’nın bir açıklaması vardı. Dedi ki; ‘Özgür basın sağlıklı bir toplum için, sağlıklı bir kamuoyu için çok gereklidir.’ Katılıyorum, son derece katılıyorum. Yani olması greken budur. Bunu derken ne Erdoğan kendiyle çelişiyor G yi düşündü, bir çelişkinin içinde bulunduğunun farkında mıydı, emin değilim” dedi. Today’s Zaman muhabiri İpek Üzüm, gazetecilerin tutuklanmasına ve gözaltına alınmasına karşı olduğunu belirterek “Türkiye hâlâ demokratik bir hukuk devleti ise, gazeteciler haber yaptığı için gözaltına alınmamalı, tutuklanmamalıdır. Basını özgür olmayan bir halk da özgür değildir. Halkın haber alma hakkı engellenemez” dedi. Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Muharrem Elçi de gazetemize mektup göndererek dışarıda “Umut Nöbeti” tutanlara desteklerini iletti. 6 No’lu Cezaevi B9 Alt Koğuşu’nda kalan Elçi; gönderdiği mektupta şunları kaydetti: “Sevgili Umut Nöbetçileri; özgürlük yolunda, yolu umuttan geçenlerin mecburi istikameti Silivri Kampüsüne hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz. Nefret ve kine ait fantezilerin yıkıma çevirdiği coğrafyamızda, özgürlüklerinden mahrum kalan Erdem Gül ve Can Dündar için verdiğiniz mücadelenize selamlar... Sevgiyle kalın, sağlıcaklan kalın.” Umut Nöbeti’ni bugün gazetemiz editörü Özgür Özkü ile Ankara’dan gazetemiz muhabiri Kemal Göktaş ve Türkiye Yayıncılar Birliği 2. Başkanı Fahri Aral devralacak. l İSTANBUL / Cumhuriyet Nöbette bugün IŞİD’e 3 kentte operasyon: 32 kişi gözaltına alındı iyarbakır, Adana ve Bursa’da dün IŞİD’e yönelik düzenlenen operasyonlarda 32 kişi gözaltına alındı. Adana’da Suriye’deki çatışma bölgelerindeki gruplara eleman ve lojistik destek sağlayan ve Türkiye’de eylem hazırlığında bulundukları belirtilen gruplara yönelik operasyonda 17 kişiyi gözaltına alındı. Şüphelilerden 1’inin Rus, 3’ünün Fas, 5’inin ise Mısır uyruklu olduğu ortaya çıktı. Diyarbakır Valiliği, eylem hazırlığında olan 3 IŞİD militanının yakalandığını açıkladı. Bursa Emniyet’i tarafından gerçekleştirilen operasyonda ise 12 kişi gözaltına alındı. Operasyon kapsamında Tevhid Dergisi Temsilciliği’nde de arama yapıldı. l DHA/ CHA D azetecileri kutla yan AKP Grup Ba şkanvekili Naci Bo stancı, başkanlık sisteminin anas ayayı tıkayabile ceği rusu üzerine, “U zlaşma komisyon sou kurulmadan bu tür so erken” derken AK rulara yanıt vermek P’ transfer edeceğ nin 13 milletvekili i iddialarını “varsa yı olarak niteledi. Bostancı, tutuklu m” ol ları için mesleği ni yapamayan ga dukzetecilerin olduğunu n an ne, “Her birine iliş ımsatılması üzerikin açılan dava ga tecilik dolayısıyl a değil. Can Dünd zear ve Erdem Gül mes elesi mahkemed e. İnşallah en kısa sü rede tahliye olm alarını, beraat etmelerin i ben de isterim . Ayrıca Erdem, beni m sel olarak da se öğrencimdir. Kişiver takdir ederim . Ümit ederim en kısa za manda evlerine ve işlerine dönerler” diye konuştu. AKP’li Bostancı: Tahliye olmalılar G Cezaevinden destek stanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, 2016 yılı işbölümü ve çalışma talimatını yayımladı. Salihoğlu, göreve getirildiği 2014 yılında söylediği “Esaslı görev değişikliği yapacağım. Buraya geldiğimiz belli olsun” sözünü aratmayacak önemli değişikliklere imza attı. Fethullah Gülen Cemaati’ne yönelik soruşturmaların yürütüldüğü İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu’nun başına MİT Dündar ve Gül’ü soruşturan savcıya terfi İ TIR’larındaki silahlarla ilgili haberleri nedeniyle tutuklanan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül hakkında soruşturmayı yürüten İrfan Fidan getirildi. Büronun eski Başsavcı Vekili Orhan Kapıcı ise Basın Suçları Soruşturma Bürosu Başsavcı Vekili olarak görevlendirildi. İşbölümü talimatı kapsamında Dink cinayetinde kamu görevlilerinin ihmali olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturmaya bakan ve 8 yıl sonra dosya hakkında iddianame hazırlayan savcı Gökalp Kökçü’nün görevi de değişti. Kökçü, Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu’ndaki görevinden alınarak Genel Soruşturma Bürosu’nda görevlendirildi. Böylece Kökçü yürüttüğü Dink ve Balyoz soruşturmasında kumpas soruşturmalarından el çektirilmiş oldu. Kökçü’nün yürüttüğü Dink soruşturması, başsavcılıkla savcı arasında gerilime yol açmıştı. l İSTANBUL / Cumhuriyet C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear