23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
OLAyLAR ve GORUSLER 16 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: ZARİFE SELÇUK KÜLTÜR SANAT Cuma 7 Ağustos 2015 Kaplanın sırtından inmek ya da inmemek KONUK yAZAR ZÜLFÜ LİVANELİ remeyiz. Bütün genellemeler gibi bu genellemeyi de haksız çıkaran akıllı insanlar var bu ülkede ama ne yazık ki savaş borazanları öterken, flütlerin sesi pek duyulmaz. Çok gürültü çıkaran boş tenekelerin sesi daha yüksek çıkar. Son ayların siyasi gelişmelerini; en basit, en yalın biçimde nasıl anlatırım diye düşündüm ve izninizle popüler kültürden yararlanmaya karar verdim. Gözümüzün önüne bir film sahnesi getirelim: Bir arka odada poker masası kurulmuş, herkesin önünde kâğıtlar, fişler... Oyunun sonuna doğru gerilim iyice yükseliyor. Patron olduğu belli iri yarı adam epey yüksek bir pey sürüyor ortaya, herkese rest çekiyor. Bazı oyuncular çekiliyorlar. Oyuna yeni giren genç bir adam ise resti görüyor. Elindekileri ortaya sürüyor. Herkes nefesini tutmuş, kâğıtların açılmasını bekliyor. Bu arada patronun adamlarının elleri silahlarında. Odada tehdit edici bir hava var. Sonunda eller açılıyor ve şaşırtıcı biçimde patronun kaybettiği, genç adamın ise kazandığı görülüyor. Herkes şaşkın şaşkın birbirine bakıyor, çünkü bu duruma hiç alışık değiller. Patron nasıl kaybeder? Böyle bir durum kabul edilebilir mi? Odadakiler kuşku içinde iri yarı patrona bakıyorlar ve beklenen tepki gecikmiyor. Patron dehşetli bir hamleyle masayı deviriyor; pullar, paralar, kâğıtlar dağılıyor. Adamları silahlarını çekip ortalığı daha da karıştırırken, patron “Oyun tekrarlanacak’” diye bağırıyor. “Yeniden kurun masayı.’’ Bir iki kişi itiraz edecek gibi olunca, silahlar ateşleniyor, ortalık kan gölüne dönüyor. Bu arada bazıları da başka bir odaya çekilip, olan bitenin hiç farkında değilmiş gibi, acaba bir orta yol bulabilir miyiz, acaba ortak davranabilir miyiz diye laf olsun torba dolsun kabilinden uzun görüşmeler yapıyorlar. Durumu anlayan insanlar ise bu oyunun kurallarının olmadığını, patron kazanana kadar hep tekrar edileceğini anlıyorlar. Patronun yeni oyundaki hedefi; genç adamı oyun dışı bırakmak. Bu ülkede ne yazık ki oyunlar kuralsız oynanır. Çünkü iliklerimize kadar işlemiş bir otorite anlayışımız var. “Zor oyunu bozar” ya da “Emir demiri keser” sözlerini hangi gelenek yaratmış acaba? Ya “Gelen ağam, giden paşam” sözünü? Bir örnek vereyim: Devrik padişah Abdülhamit, Beylerbeyi Sarayı’nda “ihtilattan men edilmiş” biçimde yaşarken, ona dışarıdan haberler getiren askeri doktoru, 1917 yılında bir gün Rusya’da ihtilal olduğunu aktarıyor. Abdülhamit buna inanamayacağını söylüyor; yalandır, tek taraflı barış yapmak için göstermelik bir ihtilaldir, diyor. Doktor sebebini sorunca, padişahın verdiği cevap çok ilginç: “Dünyada iki millet vardır ki başlarında bir çoban olmadan yaşayamazlar. Ruslar ve Türkler.” Acaba tarih padişahı haklı mı çıkarmakta? Rusların sarayda çok nüfuzu olan papaz Rasputin’den yüz yıl sonra gele gele Putin’e varmaları rastlantı olabilir mi? Ya Türkiye’nin, monarşinin yıkılışından yıllar sonra tekrar sultanlık özlemini saklamayan bir siyasetçiye yüzde 52 oy vermiş olmasına ne demeli? Bir Anglosakson modeli olan “demokrasi kurum ve kuralları” bizim gibi ülkelere uygulanamıyor mu yoksa? Demokratik rejimin olmazsa olmazı; denetim ve denge (checks and balance) ilkesi bizim gibi ülkelerde işlemiyor mu? Yasama, yürütme ve M ecelle’nin önemli bir kuralı olan “ehemmi mühimden ayırmak” becerisini göste yargının tek kişide toplandığı bir rejime demokrasi denilebilir mi? Sadece sandığa indirgenmiş bir rejim, seçilmiş krallar yaratmaktan başka bir işe yarar mı? George Washington’un dediği gibi “yöneticileri anayasanın çarmıhına germek” güvencesi bize uygulanabilir mi? Yoksa “Anayasa da neymiş ulan?” diye narayı basan mı kazanır? Kendimizi kandırmayalım. Şu anda gırtlağına kadar yolsuzluğa, hırsızlığa, hukuksuzluğa, şiddete, kuralsızlığa batmış, uçurumun kıyısına gelmiş bir ülkeyiz. Sonucu hoşa gitmeyen seçimleri tekrarlamak, “Seni başkan yaptırmayacağız!” diyen ve sözünü tutan HDP’yi dışlamak, küçük düşürmek, yok etmek, böylece sultanlık için gereken Meclis çoğunluğunu elde etmek için kanlı bir oyun oynanıyor. Her zaman olduğu gibi bedeli yine masum, iyi niyetli, garip çocuklarımız ödüyor. Suruç’ta “her biri cihan parçası” evlatlarımız parçalanıyor, gencecik askerlerimiz, subaylarımız, polislerimiz “hayın tuzaklarda, kan uykularda” can veriyor ve ne yazık ki Türkiye bir iç savaş ortamına çekiliyor. Amaç ne: İktidar, sadece iktidar. Asyalıların asırlardır söylediği gibi “kaplanın sırtına binen oradan inemez”. Çünkü inerse kaplan parçalayacaktır onu. Bu yüzden ömür boyu orada kalmaya mahkumdur. Türkiye’deki siyaset oyunu bu kurala göre işliyor. AKP’nin iktidar yılları öylesine anayasa ihlalleriyle, öylesine suçlarla dolu ki hesap vermemek için her şeyi göze almış durumdalar. Bu yüzden masayı dağıtıp, ortalığı kana boğuyorlar. Koalisyon görüşmeleriyle de göz boyuyor, zamanın dolmasını bekliyorlar. Bizim gibi ülkelerde hiçbir siyasi analiz, liderin psikolojisi ve oyun pla Kesişen yollar, farklı yalnızlıklar... Kadın örgütleri 1 Ağustos’ta “Barış için ses çıkar” eylemi yaptı. tör” bile denmez. CHP’nin daha başta AKP’ye söylemesi gereken şuydu: “Sorumlu bir parti olarak ülkeyi hükümetsiz bırakmamak için sizinle görüşürüz ama önce vesayet altında olmadığınızı ispat etmeniz gerekir. Bunun da ilk şartı yolsuzluk, TIR’lar, Uludere gibi dosyaların ele alınması ve Meclis soruşturmalarının, yargılamaların başlamasıdır. Bunu yapmadığınız sürece rüştünüzü ispat etmiş sayılmazsınız.” Ama ne yazık ki iktidar ortağı olmaya hevesli bazı CHP yöneticileri, göle maya çalar misali, ya tutarsa diyerek, “avara kasnak” görüşmeleri devam ettirerek kamuoyunu oyaladılar ve başkan babanın “İşte görüyorsunuz, hükümet kurulamadı” diyerek ülkeyi erken seçime götürmesinin bahanesini oluşturdular. Başkan babanın birinci planı erken seçime götürmek. Kendi deyimiye “tekrar seçim” yaptırmak. (Ne demek tekrar seçim? anayasada ve seçim kanununda böyle bir tanım var mı?) İkinci plan ise erken seçim ortamına, seçmenin korku içinde gitmesi. Seçmen kitlelerine “Bak ülke perişan oldu, hadi yine istikrar sağlamak için babamıza sığınalım” dedirtmek. Ve HDP’yi tırpanlayarak, “Seni başkan yaptırmayacağız” sözünü yalatmak. Kan bu yüzden dökülüyor, ocaklara bu yüzden ateş düşüyor. dan vazgeçin anlamına gelircesine “Halkın içine, köylere çekilin” açıklaması, hangi iradenin işine geliyor? TBMM’de 80 milletvekili ile sesini duyurmak, köylere çekilmekten daha iyi değil mi? Başbakan yardımcısı niçin Demirtaş’ı, Öcalan’a ihanet etmekle suçladı, Brütüs dedi? Neden dolayı “Öcalan milli çizgide ama HDP değil” diyorlar, kısacası Öcalan’a bayılan iktidar odakları niçin HDP’yi şeytanlaştırmaya çalışıyor. Kanlı oyun Bir film sahnesi... Altın Leopar yarışının ilk adayı, Tiflis doğumlu Bakur Bakuradze (1969), üçüncü filmi olan “Dejan Kardeş” ile savaş suçlusu olarak yargılanmak için aranan bir Sırp generalin kaçak yaşamına odaklanıyor. ıcak, güzel bir gece. Güney İsviçre Alpleri ve Maggiore Gölü sinemaya kucak açıyor yine. Piazza Grande tıklım tıklım dolu. 8 bin koltuk yeterli değil. Kalabalık çevredeki lokantalara kaldırımlara taşmış... Açılış gecesinin gündeminde Hollywood sinemasının farklı adları var. Onur ödülü almaya gelen Edward Norton, sanat sinemasını içtenlikle savunuyor. Yaratıcı sinemanın, yirmi yıllık oyunculuk yaşamında kendisine ün kazandıran eğlendirici geniş kitle sinemasından ne kadar daha önemli olduğunu içtenlikli bir dille vurguluyor. Onur heykelciğini veren tanınmış şampanya markasına bu güzel göl kıyısında kendisini ailesiyle birlikte konuk ettikleri için teşekkür ediyor. Federal ve yerel kamu bütçelerinden gelen ciddi katkıların yanısıra, özel banka ve şirketlerin de sponsorluk desteği verdiği Locarno Festivali, konuk ettiği ünlü oyunculara kaşe ödemiyor; onları onurlandırıyor sadece. Büyük olma iddiasındaki birçok ‘yeniyetme zengin’ festivalden, kendilerini büyük sanan çağrılı ‘yıldızların’ (Arap ülkeleri festivalleri söz konusu olduğunda, bizim TV dizileriyle ünlenen bazı kendini bilmezler bile var aralarında !) astronomik meblağlar istediklerini anımsayınca, Locarno’nun önemi ve değeri daha iyi anlaşılıyor. Sonra sıra, aralarında Jerry Schatzberg, Clotilde Courau gibi tanınmış adların bulunduğu ‘başkansız jüri’ üyelerine geliyor. 26x14 metre karelik devasa ekran önünde, kısaca selamlıyorlar kalabalığı... Ve ardından, Meryl Streep’in başarıyla yorumladığı açılış filmi “Ricki and the Flash”ı izliyoruz. Jonathan Demme’in “Kuzuların Sessizliği”(1991) ve “Philadelphia” (1993) gibi başarılı yapıtları S Niçin? Unutulmasın ki; yüzde 6 civarında oya sahip olan HDP’yi parti olarak seçime sokmak, onları baraj altında bırakma, böylece AKP’ye başkanlık konusunda yeterli çoğunluğu sağlama girişimiydi. Ama hem konjonktür, hem de HDP’nin ön plandaki yüzlerinin yürüttüğü sempatik propaganda ve “Türkiyelilik” vurgusu, yüzde 13 başarı getirerek oyun planını bozdu. Şimdi geri alınmak istenen budur. Kan bu yüzden akıyor. Ve bu kargaşada kim kiminle ortak, kim kimin değirmenine su taşıyor, anlamak çok zor. Her şey gördüğümüzden ibaret değil. Siyaset sözlüğünde merhamet maddesi yoktur. (Unutmayalım ki ABD Pearl Harbour baskınını önceden haber aldığı halde önleme ‘Baba’nın planları! Emir demiri kesince... nın önüne geçebilecek bütünlükte olmayan, ama zevkle izlenen bir film... Rock müziğinde ünlenebilmek için aile yaşamını feda eden Ricki karakteri, sanat yaşamında da başarısız olmuştur; sıradan bir barda çalıp söyleyerek kendini avutmaktadır. Evliliği kötü giden kızını ruhsal bunalımdan kurtarabilmek için kendisini arayan eski eşine yardıma koşar... Hiçbir sahnesinde ‘playback’ yapılmadığı vurgulanan bu müzikal film, birçok karakteri koşut öyküler içinde izlemeye çalışırken rahatça soluk alamayan, aradığı derinliklere de ulaşamayan, hoş bir çalışma... Altın Leopar yarışının ilk adayı, Tiflis doğumlu Bakur Bakuradze (1969), üçüncü filmi olan “Dejan Kardeş” ile savaş suçlusu olarak yargılanmak için aranan bir Sırp generalin kaçak yaşamına odaklanıyor. İlk iki filmi Cannes’da ilgi gören Bakuradze, savaş suçu işlediği için tutuklanan Sırp general Ratko Mladiç’in İnternet üzerinde gördüğü bir fotoğraftan yola çıkarak, benzer kaçak savaş suçlularının ortak portresi olabilecek Dejan karakterini çizmiş; onun yazgısına odaklanmış. Generale yöneltilen suçlamalara hiç değinmeden, yargılamaya girişmeden, ruhsal çalkantılarını tahmin etmeye çalıştığı karakterinin iç huzur arayışını, dini anlamda affedilmeyi arzulamasını, biçimsel düzeyde yer yer yapay kalan mesafeli bir sinema diliyle anlatmayı denemiş. Savaş gerçeklerinin sanıldığı kadar siyah/beyaz olmadığını vurgulamak isteyen genç yönetmen, bir noktada, belki de sinemasal bir toplu savunma imzalamış. Savunma hakkı, özellikle sanatsal düzeyde sonsuz değil midir? Karşıt görüşte olsak bile, bu kutsal hakkı sonuna dek savunmak gerekir... lLOCARNO ‘Dejan Kardeş’ Kuralsız oyunlar Fotoğraflar: VEDAT ARIK nı hesaba katılmadan yapılamaz / yapılmamalı. Çünkü yanlış çıkar. Bu ülkeyi yerleşik kurallar ve kurumlar yönetmiyor, emir demiri kesiyor. Hep birlikte düşünelim: Yeni seçilen bir Fransız Cumhurbaşkanı, “Ben başkanlık makamını Elysee’den taşıyorum. Keyfime göre muazzam bir saray yaptırıp oraya geçiyorum” diyebilir mi? Otel değiştirir gibi Cumhurbaşkanlığı makamını değiştirebilir mi? Bir Amerikan başkanı “Beyaz Saray’ı beğenmedim, kendime yeni bir saray yaptırdım” dese Amerikan kurumları aval aval seyredebilir mi? Gerçekten kendimizi kandırmayalım? Ne kadar acı olursa olsun, gerçeğin gözünün içine bakmakta yarar var. Türkiye’de olup biten her şey bir “seçilmiş kral”ın iradesine göre şekilleniyor. AKP’nin CHP’yle yürüttüğü sözüm ona koalisyon görüşmeleri de Erdoğan’ın isteğine uygun olarak, süre doldurma amacına hizmet ediyor. Laf olsun torba dolsun misali, CHP dış politika, terör, ekonomi, eğitim vs. gibi konulara ait düşüncelerini (yani basılı programını) anlatıyormuş, AKP’liler de sessizce not alıyormuş. Tiyatronun böylesine “amaBu ülkeyi gerçekten seven yurtseverlere düşen görev, akıllı olmak, durumu iyi değerlendirerek kan tuzaklarına sürüklenmemek, kutuplaşma şehveti içinde “Yaşasın ölüm” çığlıkları atmamak ve her şeye rağmen barışı, insanlığı, kardeşliği savunmaya devam etmek. Şimdi bazı okurların can alıcı soruyu sorduğunu duyar gibiyim: “İyi ama PKK bu kadar adam öldürürken barış nasıl savunulacak? Bu saldırılara cevap verilmeyecek mi?” Haklısınız; hiçbir devlet silah bırakmaz ve şiddeti ezmek için şiddet kullanır. Ama buradaki soru şu: Acaba bu eylemleri kim yapıyor, niçin yapıyor? Demirtaş’ın “kirli” diye nitelemekten çekinmediği eylemlerin asıl sorumlusu kim? Suruç katliamında bütün öfke IŞİD’e yönelmişken, boğayı kendi üzerine çekmek için kırmızı pelerin sallar gibi hedef şaşırtmaktan başka bir anlamı olmayan biçimde, iki polisimizi uykularında kurşunlamak hangi amaca hizmet ediyor? PKK yöneticilerinin Demirtaş’ı eleştiren ve son olarak, parlamento Bu cennet/cehennem ülkede, ağaçlara bakmaktan ormanı görememek durumuna çok sık rastlanır. Sonu gelmez tartışmalar yapar, incir çekirdeğini doldurmayacak konulara günler ayırır, böylece asıl konuyu gözden kaçırır, ayrıntılarda boğuluruz. di; sırf Japonya’ya misilleme yapabilmek amacıyla Japon uçaklarının onca Amerikalıyı öldürmesine, gemilerini batırmasına izin verdi. Yani oyun içinde oyun oynanır ve sıradan yurttaş olarak bunları bilmemiz çok zordur.) Asıl sorumlu Son söz Denetim ve denge Laik, demokrat, kardeşçe yaşanan, barış içinde bir Türkiye’yi özleyen herkesin çok dikkatli olması gerektiği, oyun içindeki oyunları anlaması, birbirini uyarması gerektiği kanısındayım. Çünkü siyasetin elindeki en büyük koz, provokatif eylemlerle, manşetlerle kandırabileceği halk kitleleri, daha doğrusu “millet”in aptal kesimidir. Geleceğe olan umudumuzu hiç yitirmedik. Zulüm ve kan ne kadar artarsa artsın, geleceği haktan hukuktan, demokrasiden, barıştan yana olanlar kuracaktır. Bu zor yılları birbirimizi kırmadan dökmeden, dayanışma içinde, dikkatli, anlık öfkelere kapılmadan, soğukkanlılıkla atlatmak zorundayız. İnsanlık onuru bu zulmü de yenecektir. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear