Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Çarşamba 5 Ağustos 2015 yorum TASARIM: İLKNUR FİLİZ 18 gisidir. Batı’da ister devlet başkanı olsun ister yurttaş, ister ordu komutanı olsun ister er, vatan sevgisinden söz etmez! Elbette ki onların politikacıları da nutuk atar. Halkı coşturmak ve inandırmak için atılan bu nutuklar, zor zamanlarda, ülkenin adı neyse artık; “Yaşasın bilmem nere!” diye biter. Ve bu sözün ardından, öyle her zaman, her siyasal oluşum çerçeveRant Yıkımı sinde değil ama; zaman gerçekten yamansa, topluca milli marş söylemekle biter. Fakat kimse, en aşırı sağından en aşırı soluna kimse, “vatan sevgisi”nden söz etmez. Böyle bir deyim, Birinci Dünya Savaşı’nda ölmüş, İkinci Dünya Savaşı’nda hortlamış, sonunda da tüm taraflar arasında sessiz bir anlaşmayla gömülmüştür. Oysa Batı’daki vatanlar çok daha bayındır olup, daha iyi yaşam koşulları sunar. Uygarlığa önem veren ve ilerletmeye çalışan halklar barındırır. HHH Ortadoğu’da ise “vatan sevgisi” lafından geçilmez, ama icraatı pek görülmez. Örneğin on üç yılda dört dörtlük bir Ortadoğu ülkesine dönüşmeyi başaran Türkiye’de, inanılmaz boyutlarda bir vatan sevgisi vardır. Kimi parseller, kimi satar, yakar, yıkar, betonlar, B atı ile Doğu’yu, daha doğrusu Ortadoğu’yu ayıran en belirgin benzemezlik, vatan sev “Kadınların su stu konuşur. Silah rulduğu yerde, silahlar la rur. Şefkat isti rı da erkekler konuştuyorsan hemcin sler tur, sonra da k endin sus Büle ini susnt Arınç!” İşte fukara Yunanistan, hatta Çek’i, Slovak’ı, Macar’ı dahil Avrupa; işte tüm Ortadoğu ve dahi Türkiye’nin hali. Hangi ülkelerin nasıl sevildiği ortada değil midir? HHH Sevgisini dilinden düşürmediği vatanı tarumar eden bu devletlere ve halklara sormak gerekir: Vatan niçin sevilir? Talan için mi? Yağmalamak için mi? Yıkmak, yakmak, cehenneme çevirmek için mi? Yoksa doğal güzelliğini, kaynaklarını, çocukluğunun tanığı anıtlarını korumak, gelecek kuşaklara sağlam aktarmak, mutlu ve rahat yaşamak için sevilemez mi vatan? İşte yine çalıyor savaş tamtamları. Yine vatan seviyor, bizimkiler. Tabağımızdaki zehirli gıdaları, sokağımızdaki pis havayı, musluklardan akan çamaşır suyunu, bebelerin niçin kanserli doğduğunu sorgulamamızı istemeyen muktedirler; Türk’ü, Kürt’ü birbirine kırdırmak peşinde, yeniden. Her iki cepheye sürülen cahillerin, kendi vatanlarını yıllardır tarumar ettikleri bir kin savaşıdır bu, başka bir şey sanmayın sakın! Tam da bu yüzden cahil bırakılır, vatanın her karışını kanıyla sulayan halklar. Çünkü inançla eğitilirler. Oysa inanç, bilgi eğitimi değildir. Ve cehalet insanı öldürür, vatanı yıkar. Ankakuşu hiç gelmedi (Savaşlarda, dağlarda, sokaklarda ölen çocukların anısına saygıyla...) ığınakta tam dokuz çocuktular. En küçükleri beş yaşındaydı. Üstünde kırmızı bir giysi vardı. Ablası o sabah kara kıvırcık saçlarını iki örgü yapıp tepesinde toplamıştı. Onun hemen yanında Reşit suskun oturuyor, dedesinin uzun kış gecelerinde yaptığı oyunları düşünüyordu. Dedesi yanmayan ampulleri ansızın yakar, duvarlarda binbir renkli fırıldaklar oluştururdu. Reşit, dedesinin bildiği her şeyi öğrenmeye kararlıydı. Vakti geldiğinde o da dedesinin yolunda yürüyecek, uzak dağ köylerinde, ıssız vahalarda canları sıkılanlara binbir eğlence götürecekti. Fatima deliler gibi korkuyordu. Ayaklarının titremesi geçse, ellerinin titremesi başlıyordu. Bildiği tüm duaları okuyordu, ama dualar bir türlü titremesini, korkusunu geçirmiyordu. Birden elini kalbine götürdü, derin bir soluk aldı ve ansızın annesi geldi aklına. Ne zaman gök gürültüsünden korksa koşarak gider annesine sarılır ve onun yumuşak göğsünde derin bir uykuya dalardı. Böyle zamanlarda annesi en güzel şarkıları söyler, en güzel masalları anlatırdı. O şarkıları, o masalları anımsamaya çalıştı, öğleydi, yanı başında annesi vardı ve sadece Fatima’ya değil, bütün çocuklara en güzel şarkısını söylüyordu. Fatima korkusunun uçup gittiğini hissetti, gözlerini kapadı derin bir uykuya daldı. Süleyman’ın gene tuvalete gitmesi gerekiyordu. Sığınağa girdiklerinden beri bu üçüncüydü. Durmadan çişi geliyordu Süleyman’ın ve herkesin önünden geçip tuvalete gidiyordu. Utanç içindeydi. Çocukların en büyüğü oydu, en cesur, en kahraman o olmalıydı, ama elinde değildi işte, tam en cesur pozunu aldığı anda gene çişi geliveriyordu. Geçen gidişinde kendi yaşlarında bir kız gülerek onu yanındaki arkadaşına göstermişti. Tam tuvaletin kapısını açarken ikisi de ona bakıp gülmüşlerdi. Ter içinde kalmıştı Süleyman görmemişti, ama yüzünün pancar gibi kıpkırmızı kesildiğine emindi. Mahmut hiç durmadan ağlayan Zeliha’nın yanında gözlerini kocaman açmış, neden burada olduklarını anlamaya çalışıyordu. Biliyordu, onun aklı biraz kıttı. En kolay soruları bile üç kez sormadan anlayamazdı. Bu nedenle onun canı hiç okula gitmek istemezdi ama annesi inatçıydı. “Senin kimseden farkın yok, azıcık geç anlıyorsun” diyerek her gün onu okula getirip götürürdü. Okuldan hiç ayrılmazdı, teneffüs aralarında illa ki, sorardı “Mahmut oğlum çişin geldi mi? Karnın acıktı mı?” Mahmut da kafasını sertçe sallayarak, “Hayır” derdi. Annesinin haberi yoktu, Mahmut çişe gitmeyi öğrenmişti, okul kantininden ekmek, peynir almayı öğrenmişti ve annesinden sakladığı bir sırrı olduğu için çok seviniyordu. Ama Zeliha ne kadar da çok ağlıyordu, ceplerini karıştırdı, yaşasın annesinin cebine doldurduğu şekerlerden bir tane kalmıştı. Hemen cebinden çıkarıp Zeliha’ya uzattı. Şeker çok tatlıydı, şekeri emen Zeliha mutlaka ağlamayı kesecekti, böylece ağlamaktan uçup gitmeyecekti, sadece gözyaşı olmayacaktı. Ve öğretmen Zeliha’yı sorduğunda, “Buradayım!” diye bağıracaktı. Sığınakta her yaştan dokuz çocuktular, bir saat geçmişti ki biri, “Hadi hep birlikte hayal kuralım” dedi, “o zaman vakit daha çabuk geçer, hem Tanrı bize izin verir, hayallerimiz bitmeden bizi öldürmezler.” Bu öneriyi hep birlikte sevinç çığlıkları atarak kabul ettiler. Reşit hemen öne atıldı, “Hepimiz birer Ankakuşu olalım ve uçmaya başlayalım, isteyen istediği yere uçsun!” Öneri alkışlarla karşılandı sonra tek tek yerlerinden kalkıp kollarını açtılar. Önce Mahmut uçtu uçtu ve kendisini okul kapısında bekleyen annesinin yanına kondu. Ardından Zeliha uçtu uçtu, evlerin damında besledikleri güvercinlerin arasına kondu. Tam Reşit uçuyordu ki, büyük bir patlama oldu ve sığınağa bir bomba isabet etti. Dokuzu da o anda öldü. Ankakuşu hiç gelmedi. Not: Bu yazı size tanıdık gelebilir çünkü daha önceleri de yayımlandı. Ama savaşlar bitmiyor ve ben bu uğursuz yazıyı bir kez daha sizlere ulaştırıyorum. Savaş bir oyun değildir! Ne yazık ki... Yine vatan seviyor bizimkiler… Terör Yıkımı S çölleştirir; ama herkes, istisnasız herkes vatanseverdir! Vatan, kadın gibi sevilir bu topraklarda. Kimi döver, kimi yüceltir, hatta mülkiyeti için aralarında dövüşür, kan dökmekten hiç mi hiç çekinmez. Sanırsınız ki her karışını kanla sulamış olmakla övündüğü toprakları, ilelebet koruyacaktır. Heyhat, ne gezer! Ormanlarını yakar, havasını suyunu zehirler, kanla suladığı her karışı el âleme satar, kıyılarını talana açar… Özetle savaşarak vermediği vatanı, barışta peşkeş çekmekle kalmayıp, yaşanmaz hale getirir. Aslında bir vatanın nasıl sevildiği, halinden bellidir. behicak@yahoo.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Köşemen Ege sahillerinde edebiyat zmir sanatta öncü bir şehir. Bir festivaller şehri. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği “İzmir Uluslararası Edebiyat Festivali”ni duyduğumda hiç şaşırmadım. Oysa sanatın, özellikle edebiyatın yaşamın her alanından dışlandığı bir ortamda bir müjdedir bu haber. Şaşırmamamın nedeni haberin İzmir’den gelmesiydi. Dediğim gibi festivaller şehri İzmir önemli sanat etkinliklerine bir yenisini ekliyor. Ama festivalle ilgili haberleri okuyunca farklı bir festivalle karşı karşıya olduğumuzu düşündüm, heyecanlandım. Şair Haydar Ergülen’in direktörlüğünü yaptığı festival İzmir’in “bir deniz kenti olduğu” gerçeğini göz önüne alarak yola çıkmış. Festival 24 Temmuz 2015 5 Eylül 2015 tarihleri arasında İzmir’in 11 kıyı ilçesinde gerçekleştirilecek. 24 Temmuz’da Karaburun’da “Türk Edebiyatında Kadın Özgürlüğü” paneli ve Ahmet Telli’nin şiir akşamı ile başlayan festival Bergama, Çeşme, Menemen, Selçuk, Gümüldür, Güzelbahçe, Seferihisar, Urla ve Dikili’de yapılacak paneller, söyleşiler, şiir dinletileri ve imza günleri ile sürecek. 45 Eylül’de Foça’da “Yaşar Kemal: Özgürlüğün Romancısı” paneli ve şiir dinletileri ile sona erecek. Gezici bir festival. Yaz boyu İzmir’in sahillerinde edebiyat yaşanacak, edebiyat konuşulacak. Bunu önemsiyorum. Çünkü tatil günleri insanların edebiyatla, kitapla en iç içe olabilecekleri zamanlar. Bir ağaç altında, sahilde güneşlenirken kitap okuyan birçok insana rastlıyoruz. “İzmir Uluslararası Edebiyat Festivali”nin etkinlikleri o okurları, tatilcileri de, o güzel ilçelerin halkını da edebiyatla daha da yakınlaştıracaktır. Birçok dünya ülkesinde yaz ayları festivallerle değerlendirilir. Sahil kentlerinde, kasabalarında yapılan festivaller insanların o yörelere ilgisini çeker. Bu sanat festivallerinin arasında edebiyat ve şiir festivalleri çoğunluktadır. Festivallerle o yöre dikkati çeker, seçkinleşir. Festivalleri izlemek için gidenler o yörelere turistik açıdan da canlılık kazandırır. “İzmir Uluslararası Edebiyat Festivali”ni izlerken Ege’nin 11 kıyı ilçesini ziyaret etmek de kuşkusuz farklı bir tatil olacaktır. “İzmir Uluslararası Edebiyat Festivali” edebiyatın, sanatın, özgür düşüncenin, barışın ve demokrasi kültürünün yaygınlaştırılması, kök salması amacıyla yola çıkıyor. İnsan haklarının bu temel kavramları aynı zamanda bugünlerde en çok gereksinim duyduğumuz şeyler. Edebiyat üzerinden bu kavramların tartışılması izleyenlere farklı bakış açıları kazandıracaktır. Festivalde Aziz Nesin’in yüzüncü ve Attilâ İlhan’ın doksanıncı yaşları, Ataol Behramoğlu’nun şiirde ellinci yılı da etkinliklerle kutlanacak. “İzmir Uluslararası Edebiyat Festivali”nin uluslararası yanında Romanya, Macaristan, Yunanistan ve Vietnam’dan şair ve yazarlar var. Onların katılımı, İzmir’in sahillerinde okurlarla buluşmaları da kuşkusuz o ülke edebiyatlarında İzmir’in, Ege’nin imgeleriyle karşılığını bulacaktır. “İzmir Uluslararası Edebiyat Festivali” Ege sahillerinde okurla, tatilcilerle şair ve yazarları buluşturan anlayışıyla, ele aldığı konularla, uluslararası niteliğiyle gözalıcı, heyecan veren bir festival. Akıl edenleri, gerçekleştirenleri ve destekçilerini kutluyor, uzun ömürlü, kalıcı bir festival olmasını diliyorum. İ ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr HARBİ SEMİH POROY 5 AĞUSTOS 2015 SAYI: 32809 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Şerefsizlik il Derneği’nin Türkçe Sözlük’ünde “şeref” sözcüğü “başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, onur, haysiyet” olarak, “şerefsizlik” sözcüğü de “şerefsiz olma, şerefini koruyamama durumu, onursuzluk” olarak açıklanıyor. Bizler, daha düne kadar şerefsizliği namussuzlara, hırsızlara, yağmacılara, talancılara, yalancılara, ahlaksızlara, dalkavuklara, yalakalara yakıştırırdık. Ne var ki Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli aşağıdaki sözleriyle “şerefsizlik” sözcüğünün açıklanmasına dilbilimsel açıdan önemli bir katkı sundu. “İzmir’de, Marmaris’te yazlıklarında yatıp, AKP’nin olmasın diye oyunu MHP’ye vermeyen; ama HDP’yi Meclis’e taşıyan zavallılar, Türkiye’nin kaymağını yiyenler, Boğaz’da, yalılarda viskisini yudumlayıp oyunu HDP’ye veren şerefsizler.” HHH Bu sözleri duyan da ünlü Fettahoğlu ailesinin varlıklı bir üyesi olan Devlet Bahçeli’yi “bir lokma, bir hırka” hayat sürdüren bir insan sanır. Oysa ilk ve ortaöğrenimini Adana Özel Çukurova Koleji, İstanbul Emirgân Akgün Koleji, Etiler Özel Ata Koleji gibi paralı okullarda yapmış, bugün garajında 1987 Volvo, 1982 Mercedes, 1987 Buick ve 1971 Ford Taunus’tan oluşan pahalı bir otomobil koleksiyonuna sahip bir insandır kendisi. açmıştır. HHH MHP’lilerin HDP’yi düşman olarak görmeleri doğaldır. HDP’nin Türkiyelileşerek süreç içinde “Kürt sorununu” geride bırakarak sol bir partiye dönüşme olasılığı MHP’nin gözünü korkutmaktadır. Çünkü MHP, kapitalizmin bir ürünü olan milliyetçiliğin bayraktarı olarak Türkiye kapitalizminin yılmaz savunucusudur. Kuruluşundan bu yana solla, solcularla savaşarak bugünlere gelmiştir. Bu açıdan değerlendirildiğinde kime ne dediğinin, kimi ne ile suçladığının bir kıymeti harbiyesi, ciddiye alınacak bir yanı yoktur. İyisi mi, biz yazımızı arabeskçi Ömer Danış’ın yürekleri parçalayan “Şerefsiz” adlı şarkısıyla noktalayalım. “Bir canım var sende saklı / umut yolcu, hasret acı / geceler yalancı.. / yolu yokuş yüreğinde aşk ölmek demekse / gel kalbim razı / suç senin değil suç benim AHHH / böyle sevda neme lazım?/ ben ki senin için kurşun önünde durdum/ sen sen sen ŞEREFSİZ / beni sırtımdan vurdun / düşmanıma dost oldun / yıktın dağıttın beni / SENNNNNNN / ŞEREFSİZ.... ŞEREFSİZ.... / bir gün sen de seversin / bir gün sen de ağlarsın / o zaman aklına ben gelirim/ belki geri dönmek bile istersin ama / vakit çok geç olacak / elimde değil seviyorum, özlüyorum / hep de öyle kalacak / hep de öyle kalacak ŞEREFSİZ....” Sanki MHP’nin AKP’ye sitemi… Ne dersiniz? Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı D Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.10 04.00 04.32 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.55 13.1 7 17.09 05.42 13.02 16.52 06.09 13.24 17.12 Akşam 20.27 20.09 20.27 Yatsı 22.03 21.42 21.56 Genel başkan böyle konuşur da Doğru Yol Partisi’nden devşirme yardımcısı, İMPA AŞ ve İNMAŞ Ltd şirketlerinin sahibi Celal Adan durur mu? O, HDP düşmanlığında bir adım daha ileri gidecek, 6 milyon 221 bin seçmenin oyunu alarak TBMM’ye giren 80 HDP milletvekilini PKK’li olmakla suçlayacaktır. Bir yanda Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu Eğitim Dairesi’nde eğitimci olarak görev yaparken, öbür yanda kapitalist bir girişimci olarak inşaat müteahhitliği yapma başarısı gösteren MHP Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman da “40 yıllık şerefli mazisi olan MHP, şerefsize şerefsiz der” diyerek bu kervana katılacaktır. Fakat bu açıklamaların zirve noktasına bayrak diken ise Devlet Bahçeli’nin danışmanı Metin Özkan olmuştur. Habertürk TV’deki bir tartışma programında bir an eğilir gibi bir hareket yapmış, sonra doğrularak, “Çantamda üç bin kişilik bir şerefsiz listesi var, fakat okuyacak olsam programın süresi yetmez” diyerek izleyenlerin kafasında “Acaba HDP seçmenleri MHP tarafından fişleniyor mu” gibi bir sorunun doğmasına yol C M Y B