23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 10 Ağustos 2015 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY 18 Memurlara soğuk su Utanmadan, sıkılmadan... emlekette Cumhurbaşkanlığı sarayının kaçak olduğu mahkeme kararıyla tescillenmişken sen tut, Karadeniz yaylalarında rantçı yeşil yola direnenleri “işgalci” ilan et. Sıkılma... Sen Urla’daki kaçak villaları yasallaştırmak için bölgenin sit derecesini değiştir. Sonra Karadeniz’de yaylalarda dedelerinden, atalarından kalan, yıllardır kullanılan evlere kaçak de... 1995 yılında sit alanı ve Milli Park ilan edilen Fırtına Vadisi’nde, yaylalarda ev ve pansiyon işletenlere “sit kanununa muhalefetten” davalar aç. Yıkım ve kapatma kararları ver. Utanma... Şunun şurasında on yıl önce başlattığın kadastro çalışmalarına dayanarak kuşaktan kuşağa ormanını koruyan, hayvanlarını besleyen vatandaşın arazilerini, sermayeye ve yandaşlarına peşkeş çekmek için kapatmaya çalış. Aldırma... HHH Sen Orman Bakanı... Yeşil Yol için kesilen ağaçların “bir önemi yok” de. Dozerlerin önüne yatanları, meşhur olmaya çalışanlar diye karala. Sen AKP’nin valisi... “Yeşil yol için tek bir ağaç kesilmedi” diye yalan söyle. Emine Yüksel ve kardeşleri gibi İzmir’den, İstanbul’dan, ülkenin dört bir yanından doğdukları topraklara koşanları, “dışardan cipleriyle gelen entel dantel takımı” diye aşağıla, sonra köylere hizmet fonundan aldığın 600 milyonluk cipe kurul, “daha hızlı hizmet götürmek” bahanesiyle gölgele. Seni türküyle protesto eden Şazene Şahin’e ait 23 yıllık pansiyonu, işletme ruhsatı olmadığı gerekçesiyle mühürle. Arlanma... HHH Sen cumhur makamının baş danışmanı... Karadeniz’de uluslararası güçler yıllardır çeşitli hesaplarla çalışırken onları seyret, görme ama yeşil yol direnişçilerini, “dış güçlerin unsuru” ilan eyle. Sonra kuzu kuzu mele... Sen iktidarın belediye başkanı, bürokratı, yargısı, güvenlik gücü.... Halkı yerlerde sürükle, copla. Direnenlerin üstüne uzman komando birliklerini yolla. Hayvanlarını başı boş bıraktı diye trafik kanununa dayanarak para cezası kes. Çalışma özgürlüğünü engelleme suçundan yargıla. Çamlıhemşin’de direnenlerin, muhaliflerin işyerlerini denetle, zabıtaya mühürlet. Ama yandaşlara dokunma. Pişkince izle... Sen yandaş medya... Utanmadan, sıkılmadan Kaçak Saray’ın adını bir kez bile ağzına almadan, yalan haberle Yeşil Yol’a direnenleri işgalci, rantçı diye suçla... Sen sözümona iktidar muhalifi köşe... Yeşil Yol’a karşı çıkanları Ermeni ve Rum lobisinin adamları olarak karala. Oralarda Arap sermayesinin planlarını, kara peçelilerin istilasını görme. Sayma... HHH Sen yaylaları, ormanları, toprakları elinden alınacak Karadenizli yurttaş... Hâlâ git başına musallat olan bu belaya oy ver. Oy ver ki işleri kolaylaşsın, yağmanın, talanın, rantın önü açılsın. Ve sen hem yeşil yola direnen ama öte yandan “bizim işimiz siyaset değil, hiçbir partiyi karşımıza almıyoruz” diyen Karadenizli kardeş... Mevzu tümüyle siyasi, sorumlusu bu iktidar. Zaten öyle görmüyorsun ama direnmiş olmakla, karşı çıkmakla siyaset yapıyorsun. Bu yüzden yargılanıyor, coplanıyorsun. Uyuma... 10 aĞUSTOS 2015 SaYI: 32814 Üniversitelilere çağrı me’ Türkiye sendikal hareketine ve kamu emekçileri mücadele tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Sendikal ve emek mücadelesinin ortaya çıkış ve var olma nedeni olan bağımsızlık ilkesi ve iktidara karşı emekçilerin taleplerini savunma ilkesini yok ederek, sarı sendikacılığın en somut örneği sergilenmiştir. Varlığını, gücünü ve elde ettiği yetkiyi AKP iktidarına borçlu olan konfederasyonun masada kamu emekçilerinden yana taraf olabilmesi emeksınıf mücadelesinin tarihsel gerçeğine aykırıdır. İki yıl önce imzalanan toplusözleşmeye baktığımızda bu yılki toplusözleşmeden de kamu emekçilerinin beklentilerine uygun bir sonuç çıkmayacağını söyleyebiliriz.” Başta MemurSen üyeleri olmak üzere, kamu çalışanları alamayacakları hakları üzerine, bu sıcak yaz günlerinde şimdiden birer bardak soğuk su içebilirler. etti. Danıştay da, bu karara dayanarak yönetmeliğin tüm hükümlerinin yürütmesini durdurdu. Böylece, hastaların hastalıklarının uluorta herkesçe duyulmasından, hekimler de hastalarının sağlık verilerini Sağlık Bakanlığı’na iletme zorunluluğundan kurtuldular. Böylece, AKP’nin kişilik haklarını hiçe sayan bir faşizan uygulaması şimdilik askıya alınmış oldu. nkara’da kurulu Yaşantı Paylaşım Merkezi Gençlik Vakfı yöneticisi Belkıs Güneş’ten üniversite öğrencilerine çağrı: “Yaşantı Paylaşım Merkezi Gençlik Vakfı kendini geliştirme çabası olan, Ankara’nın sosyokültürel imkânlarından faydalanmak isteyen, üniversiteli gençlerin bir arada kolektif çalışarak, kültürel bir etkileşimin sağlandığı bir kurumdur. Öğrenmeye açık, yaşadığımız dünyada olup bitenleri anlamaya çalışan, dinlemeyi bilen, okumayı seven, güzel sanatların her dalına meraklı, insani değerlere duyarlı, iş hayatına atıldığında yeterli birikime sahip olma arzusu içinde iseniz ve haftada 12 saatinizi bu etkinliklere ayırmaya gönüllü iseniz siz de vakfımızın gönüllüburslu öğrencisi olabilirsiniz. Vakfımız ve gerçekleştirdiği faaliyetler hakkında daha detaylı bilgiyi www.ypmerkezi.org adresinden ve Facebook sayfamızdan edinebilirsiniz… Başvurularınız için telefonumuz: 0506 220 09 32.” M KP iktidara geldiği 2002’de memur konfederasyonlarından KamuSen’in 329 bin 65, KESK’in 262 bin 348, MemurSen’in 41 bin 871 üyesi vardı. AKP’den sorumlu yandaş MemurSen, geçen zaman içinde bir balon gibi şişirildi, 836 bin 505 üyeye ulaştı. KamuSen 445 bin 729, KESK 236 bin 203, Birleşik Kamuİş ise 57 bin 365 üyede kaldı. Bu yıl kamudaki 11 işkolunda MemurSen’e bağlı sendikalar ve MemurSen, yetkili konfederasyon yapıldı. Geçen hafta sınırlı, sorumlu toplu pazarlık görüşmeleri var ya, işte bu yüzden MemurSen ile sürdürülüyor. Birleşik Kamuİş Başkanı Hasan Kütük’e göre, görüşmelerin sonucu bugünden belli: “AKP iktidarının, iktidar gücünü ve olanaklarını kullanarak yarattığı, üye aidatlarının devlet tarafından karşılanarak yetkili yaptığı MemurSen Konfederasyonu ile 2013 yılında yapılan ‘sözde toplusözleşKP, 2012’de geBir kazanım tası A nel sağlık sigorverilerinin paylaşılmasına ilişkin bir yönetmelik ile temel bir insan hakkını çiğnemişti. Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye Psikiyatri Derneği, doğru bir kararla konuyu yargıya taşıdı. Anayasa Mahkemesi, yönetmeliğin dayandığı yasayı iptal A A KİM KİME DUM DUMA BEhİç aK behicak@yahoo.com.tr Kutuplaşmanın değişen zemini AKP (ve Erdoğan), AKP iktidarı, tek adam arayışı içindeler. HDP ve PKK “Kürdistan işini” kanlı mı kansız mı götürelim kavgası yapıyorlar. MHP, “kutuplaşmayı” artırarak tabanını tutma telaşı içinde. CHP, “sanki normal demokrasi oyunu oynanıyormuş gibi” en centilmen taraf konumuna gelmiş. “Ben oyundaki görevimi yaptım, şimdi top AKP’de diyerek kenara çekilmiş seyrediyor”. ABD ve AB’nin favorileri Demirtaş ama Erdoğan’ı ve CHP’yi de idare etmek zorundalar. Ankara’dan (Erdoğan’dan) “İncirlik ödününü” almışlar: IŞİD’i Suriye’den tasfiye ederken yerine PYD’yi oturtacaklar. PKK (ve KCK) terörü etkin bir biçimde kullanarak, dolaylı yoldan HDP’nin (Demirtaş’ın) yolunu açıyorlar; “terörü durdurmak için talepleri karşılamak gerekir” düşüncesinin, çoğunluğun zihnine yerleşmesini istiyorlar. İster PKK’yi ister MHP’yi eleştirin her iki durumda da HDP’yi güçlendiriyorsunuz! CHP bile HDP’ye giderek onu onore ediyor. Bütün yollar Roma’ya çıkar misali, her şey Kürdistan’ın oluşumuna katkı sağlıyor. HDP (ve Kürdistan oluşumu) bütün kesimlerden, doğrudan ya da dolaylı destek alıyor. ÇİZGİLİK KaMİL MaSaraCI kamilmasaraci@gmail.com.tr HARBİ SEMİh POrOY Sanal kutuplaşmalar İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı AKIN ATALAY Genel Yayın Yönetmeni CAN DÜNDAR Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür abbas Yalçın Görsel Yönetmen hakan akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Genel Müdürü Özlem ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü hakan çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı Merkezi Müdürü: aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim altuğ l Spor: arif Kızılyalın l Gece: ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Grafik: ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt arcayürek, ali Sirmen, hikmet çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.20 04.09 04.22 Güneş 06.01 05.48 06.12 naMaZ VaKİTLErİ Öğle İkindi 13.1 7 17.06 13.01 16.49 13.27 17.16 Akşam 20.20 20.02 20.23 Yatsı 21.53 21.3 3 21.57 eçen haftaki “Sürdürülebilir Bir Demokrasi Yalanı” başlıklı yazımda, demokrasi yalanının yanı sıra, on yıllardır içinde ve birlikte yaşadığımız “Cumhuriyet yalanı” ve “laiklik yalanı” gibi başkaca yalanlar üzerinde de kısaca durmuştum. Bugün, yine içinde yaşadığımız yalanların en büyüğüne, “anayasa yalanı” diye adlandırdığım yalana değinmek istiyorum. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuduğum dönemde, Anayasa Hukuku dersindeki rahmetli hocam Prof. Dr. Bülent Tanör’ün bir sözü adeta kafama çakılmıştı: “Hukuk devletinin geçerli olduğu ülkelerde anayasalar, devletin çatısının ve hukuk temelinin kurucusudur. O nedenle hiçbir yasa ve yasal düzenleme anayasaya aykırı olamaz. Ve yine aynı nedenle bu kural, en yüksek mahkeme olan Anayasa Mahkemesi’nin denetimine bırakılmıştır…” Türkiye Cumhuriyeti’nde yetişen en değerli anayasa hukukçularından ve bilim insanlarından biri olan, bu kimlikleri ile yıllarca hizmet verdiği İstanbul Üniversitesi’nce genç yaşta yakalandığı amansız hastalığının tedavi giderlerinin öden G anayasa yalanı… mesinde güçlükler çıkartılarak “ödüllendirilen” Bülent Tanör’ün yukarıda alıntıladığım sözlerini onun ölümünden sonra da ve ne yazık ki acıtıcı nedenlerle hep hatırlayacaktım. Anayasa… O günlerden günümüze uzanan zaman dilimi boyunca ülkemizde “Anayasa Hukuku”, uygulamada bir hukuk dalı olmaktan çıkartılıp “yazılı” bir yalana dönüştürüldü. 27 Mayıs’tan sonra bir Kurucu Meclis tarafından hazırlanan ve 1980 faşizmine kadar yürürlükte kalan anayasa, başta kişi hak ve özgürlükleri, bir de üniversite kurumunun özerkliği olmak üzere, pek çok alanın düzenlenmesi bağlamında dünyanın en ileri anayasalarından biriydi. Ne var ki bu uygarlık belgesi, kısa süre sonra ileride faşizmin öncüleri, ardından da uygulayıcıları olan iktidar odaklarınca beğenilmemeye ve “bu anayasa ülkeye bol geldi!” gibisinden suçlamalarla karalanmaya başlandı. Sonuçta bu “bolluk”, 12 Eylül faşizmi tarafından giderildi ve bu faşizmin ürünü olan bir “deli gömleği”, devletin ve ulusun sırtına “anayasa” nitelendirilmesi ile giydiriliverdi. Ülkemizde otuz yılı aşkın bir süredir kaynağını bir faşist cuntanın iradesinde bulan bir anayasa yürürlükte. Bu süre boyunca bu anayasanın yerine bütünüyle TBMM’nin özgür iradesine dayanan bir anayasayı geçirmeyi hiçbir iktidar başaramadı, daha doğrusu başarmak istemedi, çünkü yürürlükteki anayasayı demokratik olmaktan çıkartan maddeler için muhalefetin de bakış açısı hep şu oldu: “İlerde iktidar olursam, bu maddeler benim de işime yarayabilir!” Bu durumda, özellikle vakıf üniversitelerinin kurulmasından bu yana sayıları hızla artan hukuk fakültelerinde yarının hukukçularına “Anayasa Hukuku” adı altında nelerin öğretilmeye çalışıldığını araştırmak, sanırım ilginç olabilir! Türkiye’de fiilen yaşanmakta olan olaylarda kutuplaşma sanki, “demokrasiden yana olanlarla İslamcı ve aşırı milliyetçi kanat arasındaymış gibi” algılanıyor. Oysa İslam devleti isteyenlerle Kürdistan isteyenler, esasta aynı saftalar, “ortak bir cepheye karşı savaşıyorlar”. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e karşı, devrimlerine karşı, Türkiye’nin Avrupa gibi demokratikleşme ve çağdaşlaşma çabalarına, Türkiye’nin bütünlüğüne karşılar. Bu çevreler Gezi Hareketi’ne de karşıydılar. HDP’nin tutumu ve duruşu çok net: Aynen Yılmaz Özdil’in 5 Ağustos 2015’te Sözcü’deki köşesinde bir bir açıkladığı gibi. Demirtaş’ın söyledikleri “bir istisna” olarak kalıyor. MHP radikalleşerek HDP’nin meşrulaşma ve Türkiyelileşme “algısına” zemin yaratıyor. Kimi uygulamalarda AKP’ye (ve Erdoğan’a) verdiği destekle İslamcı yapılanmaya göz kırpıyor. En “muğlak” olan CHP. AKP ile “sanki İsveç’te biri liberal biri sosyal demokrat iki partinin” koalisyon görüşmeleri gibi uzun uzun görüştü. Oysa bir şey çıkmayacağı ve her şeyin Erdoğan’a dayandığı en baştan belliydi. Bugün yapay kutuplaşmalar ve kavgalar yaratılmıştır. Her şey tribündeki seyircilere yöneliktir; kim daha fazla alkış alıyor, anketler yaptırılıyor. Oysa gerçek kutuplaşmalar ve kavgalar şunlar arasında: Demokrasiyi isteyenler ve karşı olanlar, Kürdistan’ı isteyenler ve karşı olanlar. İslam devletini ve tek adamı isteyenler ve karşı olanlar. Sahnede, perdenin önünde apayrı bir gösteri sunuluyor. Erbakan da bir zamanlar “kanlı mı kansız mı” derken İslam devletini ve İslam dünyasını kastediyordu. Ortadoğu İslam dünyası hiç bitmeyecek bir savaş alanına ve kan gölüne döndü. Türkiye için kastettiği şey, büyük ölçüde kansız gerçekleşti, demokrasiden uzaklaşmak, sivil darbeler ve kumpaslar işi halletti. Ancak “kanlı mı kansız mı” sözü Erbakan’ın kastettiği şey için değil, bugün Kürdistan’ın oluşumu konusunda gündeme geldi. İş işten geçmeden her kesimin, her partinin, her kurumun ve topyekun herkesin artık aklını başına alması gerekiyor. Aksi halde güzelim ülkemizi Irak ve Suriye’ye benzetmek isteyenler daha da güçlenecekler. Artık aptalı oynayarak kendimizi akıllı sanmaktan vazgeçelim. Kanlı mı kansız mı? C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear