25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 18 Haziran 2015 EDİTÖR: ELİF TOKBAY Demirel’den gülümseten anılar anırım, hatta eminim, bizim Cumhuriyet tayfası içinde Cüneyt Arcayürek ağabeyimle rahmetli Mustafa Ekmekçi ağabeyi saymazsanız Süleyman Demirel’le en çok anısı olan gazeteci benim. Onu, beni her zaman gülümseten, umarım sizleri de gülümsetecek anı dilimcikleri ile uğurlamak istedim. Onunla 1967 sonunda “tanışmadan tanıştım”. Tuncel Kurtiz, Tuncer Necmioğlu, Müjdat Gezen, Umur Bugay, Mustafa Alabora ve ben, o sıradaki tiyatro dünyasına itiraz ettik ve olmayan paralarımızla “devrimci bir tiyatro” kurduk: Halk Oyuncuları. İlk oyunumuzu ben yazdım ve sahneye koydum: Devri Süleyman. İstanbul’da ilk oyunu oynadık. Salon kahkaha ve alkıştan yıkıldı. Valilik de aynı gece oyunu yasakladı. Ankara’ya taşındık. Ankara’da ilk oyunu oynadık. Salon kahkaha ve alkıştan yıkıldı. Ankara Valisi de aynı gece oyunu yasakladı. Milyon dolara yapılamayacak bir reklam oldu. Danıştay yasak kararını kaldırınca Devri Süleyman, Ankara’da günde 15.0018.0021.00 gibi üç seans oynamaya başladı (vallahi ciddiyim). Oyun kapalı gişe oynuyor, biletler karaborsaya bile düşmüş durumda. Gişeden oluk gibi para akıyor. En çok da benim cebime akıyor. Öyle ya hem oyunun yazarı, hem rejisörü, hem de tiyatronun idare müdürü gibi bir görevim var. Devri Süleyman, 1969 sonbaharına kadar Ankara’da, İstanbul’da ve Anadolu’nun pek çok kentinde aralıksız oynadı. Üç koldan akan gelirle ömrümde görmediğim, ondan sonra da görmeyeceğim kadar param oldu. haber 13 S Demirel’le hiç karşılaşmamıştım ama sayesinde az daha zengin oluyordum. HHH 1969 sonunda tiyatro mesleğini kesin olarak bırakıp gazeteciliğe geçtim. Sendika gazeteleri, haber ajansları derken medyanın hemen tümüyle susturulduğu 12 Mart faşizminin ilk günlerinde Yeni Ortam Dergisi’nin Yazıişleri Müdürü oldum. Ve Demirel’le tanıştım. 12 Mart generalleri yapacaklarını yapıp solu becerebildikleri kadar ezdikten sonra artık seçimlere gidilmesine karar vermişlerdi. Demirel de yeniden siyasete dönmeye hazırlanıyordu. Adalet Partisi’nin başkanı olarak Ankara’da bir basın toplantısı düzenledi. Günlük gazeteye dönüşmüş Yeni Ortam’ın yazıişleri müdürü de oradaydı. Soru sormak için elini kaldırın ca Demirel gözlerini kısarak ona baktı, sonra yanındakilere dönüp “Bu komünisti de kim soktu bu salona” deyiverdi. Salon buz kesti, benim sırtım soğuk soğuk ürperdi. Demirel ise bildik gevrek kahkahalarından birini patlattı. “Şakaydı şaka” dedi... “Demokrasiye geçiyorsak senin gibiler de var olacak mecburen.” Salon nedense kahkahalara boğulurken ben cesaret edip “Bu dediğinize inanacağımı ummuyorsunuz herhalde” demek gibi bir yiğitlik gösteremedim. Sustum. Hâlâ içimde ukdedir... Hediyeyi benden saysın 14 Ekim seçimleri için kampanya başladı. Benim payıma Demirel’i izlemek düştü. Otobüsle, bazen uçakla, tam bir ay Demirel’le yan yana yaşadık. Konuşmalarını ezbere biliyordum ve haber geçerken ezberden yazdırabiliyordum. Kampanyanın sonunda Ankara’ya dönerken Demirel gazetecilere birer pusula dağıttı ve herkesin seçim tahminini yazmasını istedi. En iyi bilene bir saat hediye edecekti. Ben CHP 188 (185 oldu), AP 151 (149 oldu), DP 34 (45 oldu) milletvekili tahmin ettim. Seçimler yapıldı. Sonuca en yakın tahmin benimki. Yani Demirel saati bana hediye edecek... “Millet bize muhalefet görevi vermiştir” diyeceği ilk basın toplantısına Yeni Ortam adına ben de katıldım. Yanımda Ankara temsilcimiz Mustafa Ekmekçi. Basın toplantısı bitti. Defalarca göz göze geldik, soru sordum, cevabını aldım ama saatten hiç haber yok. Sonunda Mustafa Ekmekçi yaptı yapacağını, el kaldırıp söz istedi. Demirel “Toplantı bitti” dedi. Ekmekçi geri adım atmadı, “Siyasi soru sormayacağım” dedi. Demirel mecburen “Buyur bakalım” deyince bizimki sordu: Bizim bu yazıişleri müdürüne saat hediye edecektiniz, o ne oldu diyecektim... Demirel bir bana baktı, bir Mustafa Ağabeyime baktı, bana değil ona cevap verdi: Söyle o senin yazı müdürüne, adımdan çok para kazandı o, saati cebinden alsın, hediyeyi benden saysın... Dedi ve yine o gevrek kahkahasıyla toplantıyı bitirdi... HHH Ülkeyi iç savaş benzeri bir kanlı çatışma ortamına sürüklemekte ana sorumlu herhalde Milliyetçi Cephe (MC) hükümetlerinin başındaki Süleyman Demirel’dir. Ama bu yazıda “gülümseten anı lar” dedim, o kanlı yıllardaki korkunç ve hesap verilemez payına değinmeyeceğim. Sonra 12 Eylül Darbesi oldu. Ben siyasi göçmen oldum. Demirel de siyasi yasaklı. Yasaklar kalktı. Demirel başbakan oldu, ben de Cumhuriyet’te yeniden gazeteci... Yine Ankara’da, yine bir basın toplantısı. Mustafa Ekmekçi yanına İstanbul’dan gelmiş yazıişleri müdürünü de alıp gitti. Toplantı bitti. Demirel ayaküstü sohbet ediyor. Gözü bana ilişti. Sordu: Demek döndün sen? Almanya’daydın değil mi? Evet... Orada da hapse falan girdin mi? Eh, o kaşındı: Hayır efendim, ben sadece siz başbakan olduğunuzda giriyorum hapse. Tam altı defa... Gözlerini kısıp kısa bir hesap yaptı: Atıyorsun. Olsa olsa beş defadır. 12 Mart’ta hapse girdiğinde ben başbakan değildim. Ardından yine o gevrek kahkahayı patlattı. Yerim bitti ama Demirel anıları bitmedi. Hele Güney Amerika’dan dönüşte, çok ama çok sert bir türbülansta adeta düşmekte olan uçakta Cumhurbaşkanı Demirel’le tek koltukta sarmaş dolaş (sahiden sarmaş dolaş) düşüşümüz var ki... Iıh, o anıyı buraya sığdıramam. Belki bir başka Tırmık’ta… Şimdilik onu gülümseyerek anmaktan yanayım. Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığını ve cumhurbaşkanlığını yaşamış biri olarak Demirel’in ardından kötü, tatsız anılar yazmak içimden gelmiyor... Türbülansta sarmaş dolaş DEMİREL’İN 28 ŞUBAT SAVUNMASI: ALİCAN ULUDAĞ Halk civa gibidir, kimsenin arkasında devamlı durmaz ve 1980 darbeleri sonrası şapkasını alıp giden Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı olduğu 28 Şubat döneminde ordunun yönetime el koymaması için askerler ile Erbakan hükümeti arasında denge kurmaya çalıştı. Askerlerin irtica ile mücadelesine destek veren Demirel, buna karşılık Kuran kursları ve İmam Hatip liselerinin kapatılmasına karşı çıktı. Demirel, oluşan gerginliği azaltmak için Erbakan’ın istifası sonrası hükümet kurma görevini Çiller yerine Mesut Yılmaz’a vererek RefahYol hükümetine “demokrasi” sınırları içinde son verdi. Kimilerine göre “Post modern darbe”, kimilerine göre ise “Demokrasiye balans ayarı” olarak adlandırılan 28 Şubat sürecinin başında dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, Genelkurmay Karargahı’nda 17 Ocak 1997 tarihinde brifing aldı. Batı Çalışma Grubu’nun (BÇG) kurulması öncesi yapılan toplantıda, askerler irtica konusundaki endişelerini paylaştı. Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, “Fiili bir durum var. Yasaların işletilmesi gerekir. Fatih’te kadınlar kısa kollu gezemiyor. Jilet atılıyor” dedi. Demirel’in son sözü şu olur: “Bu konuda hassasiyet göstereceğim. 1982 Anayasası’nın noksanı cumhurbaşkanına Meclis’i feshetme yetkisi vermemiş olmasıdır. Benim elimde böyle bir yetki olsa kullanmama bile gerek kalmayabilir. Halk cıva gibidir. Kimsenin arkasında devamlı dur 1972 Kuran kursları mazlar.” Demirel, Cumhurbaşkanı olarak 9,5 saat süren 28 Şubat tarihli MGK toplantısının başkanlığını yaptı. Askerler, toplantıda irtica ile mücadele konusunda Genelkurmay’ın yaptığı çalışmayı anlattı. Demirel, “Genelkurmay’ın iddiası çok önemli bir beyandır. İrticanın, Cumhuriyet’in kurulduğundan beri en büyük tehlike halini aldığını belirtiyor. Devlet, kendisine yönelen tehlikelere karşı gerekli tedbirleri alır” diyerek askerleri cesaretlendir. İnkılap Kanunlarının uygulanması gerektiğini söyleyen Demirel, buna karşılık bu tedbirler arasında hassas bir konunun olduğunu vurguladı. Demirel, “O da kamuoyunda Kuran kursları, İmam Hatip Okulları kapatılıyor imajı yaratılmamalı” diyerek çalışmalara sınır çizdi. Demirel’in başkanlığında 9.5 saat süren MGK’de hükümeti Erbakan ve Tansu Çiller Temsil etmişti. Süleyman Demirel’in ölümüyle birlikte siyasi tarihimizde bir dönem kapandı. 20. yüzyılın ikinci yarısına damgasını vuran Ecevit, Erbakan ve Türkeş’in ardından, Demirel’i de ölüm eşitledi. Şüphesiz siyasi tarihimiz bu 4 lider olmaksızın yazılamaz. En büyük payı kime vermek gerekir sorusuna elbette farklı yanıtlar verilebilir. Ama 7 kez gidip 8 kez gelen Demirel’in payını ayrıca vermek gerekir. Siyasi tarihimizde bunca yıl etkili olmuş bir kişinin tümüyle iyi ya da tümüyle kötü olduğu söylenemez. Çinlilerin böylesi durumlarda oransal yaklaşımı vardır. Örneğin derler ki, yüzde 70 iyi yüzde 30 kötü. Demirel’in başlıca özelliği her durumda kendisini haklı çıkaracak bir anlatım bulabilmesi ve halka hiç küsmemesi. “Demokrasilerde halka küsülmez” sözünü en çok yaşama geçiren kişilerden biriydi. Siyasetten, siyasi mücadeleden sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan kişiler için “başbakanlık dönemi”, “cumhurbaşkanlığı dönemi” olmak üzere iki temel ayrım yapılır. Demirel için de toplumun pek çok kesimi, özellikle cumhurbaşkanlığı dönemini ayrı tuttu. Gerçekten de Demirel Çankaya Köşkü’ne çıktıktan sonra hem siyasetin hem toplumun bütün renklerine hitap etmeye çalıştı. Gitgellerle dolu başbakanlık dönemi ise tek başına iktidardan Milliyetçi Cephe’lere, yasaklı liderlikten sol ile koalisyona kadar geniş bir yelpazeyi içeriyordu. HHH Demirel’in siyasete atılıp 41 yaşında başbakan olması, Menderes’lerin idamının sonrasında oluşan siyasi iklimde gerçekleşti. DP iktidarları döneminde Devlet Su İşleri’nde çalışan Demirel’in o günlerde katıldığı baraj inşaatları ona “Barajlar Kralı” unvanını sağlayıp, önemli bir siyasal enerji üretimini de beraberinde getirdi. 12 Mart döneminde Deniz’lerin idamında partisinin oynadığı rol siyasi yaşamının en çarpıcı çizgisidir. 17 Haziran’ın ilk saatlerinde Demirel’in ölümünün kamuyouna duyurulmasının ardından sosyal medyadaki değerlendirmelerin bir ayağını da bu oluşturuyordu. 12 Mart döneminde idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın infazına ilişkin yasa Meclis’ten jet hızıyla geçirildi. O süreç çok yazılıp çizildi. Biz konuya biraz daha geniş açıdan bakmayı önerelim ve şu değerlendirmeyi paylaşmakla yetinelim: 1960’larda Menderes’ler üç kişi asıldığı için, 1970’lerde de Deniz Gezmiş’ler üç kişi asıldı! Bir başka deyimle idam idamı getirdi. Devamında da 1980’lerde idam sayısı 50’yi buldu. HHH Dün bütün gün ekranlar, Demirel anılarıyla doluydu. Biz de Demirel’in 12 Eylül sonrası yasaklı günlerini, koalisyon ortağı başbakanlığını, cumhurbaşkanlığını ve sonrasını birebir izlemiş bir gazeteci olarak, anılarımızdan ikisini paylaşalım. Cumhurbaşkanı Demirel’in, İsrail, Filistin, Ürdün’ü kapsayan bir gezisini izliyorduk. Gece yarısından sonra hep yaptığı gibi gazetecilerle off the record konuştu. Yazılmamak üzere olduğu için bu tür sohbetler her konunun konuşulduğu rahat ve çabuk geçen ortamlardı. Demirel’in attığı bir adımı anımsatıp, sordum: Bu adımı atmamanız daha doğru değil miydi? Şu karşılığı verdi: “Sayın Balbay haklısınız, doğru olan oydu ama o doğru bugün lazım değildi!” Demirel’in cumhurbaşkanlığındaki yıldönümlerinden biriydi makamının saygınlığını korumak ve siyasi partilerle sağlıklı diyalog sürdürmek için seçim dönemlerinde daha özenli oluyordu. Hele mitingler hiç yapmıyordu. O günlerde sormuştum: Çankaya’da en çok neyi özlüyorsunuz? Duraksamaksızın şu karşılığı verdi: “Meydanları... Meydanları çok özlüyorum, halka hitap etmeyi.” Türkiye’nin son yarım yüzyılı ve Demirel’i! Nazmiye Hanım en suskun ‘first leydi’ydi DAMLA YUR Buna darbe denmez Daha sonraki günlerde Erbakan, dirense de sonunda kararları imzaladı. 13 Mart 1997’de yapılan Bakanlar Kurulu tarafından bakanlıklara kararların uygulanması için talimat verildi. Bu süreçte BÇG de çalışmaya başladı. Oluşan gerginliği azaltmak için Erbakan, görevi Tansu Çiller’e bırakmak için istifa etti. Ancak Cumhurbaşkanı Demirel, hükümet kurma görevini sürpriz bir şekilde Çiller yerine Mesut Yılmaz’a verince RefahYol hükümeti tarih oldu. Demirel, bu sürece ilişkin yıllar sonra, “Hükümet alaşağı mı edilmiş? Siyasi partiler mi kapatılmış? Hükümet bir süre sonra istifa etmiş. Anayasaya göre yenisi kurulmuş. Buna darbe denilmez” demişti. l ANKARA . Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hayatının 65 yılını Nazmiye Demirel ile geçirdi. Nazmiye Demirel Çankaya Köşkü’nden ayrıldıktan sonra 2005’te rahatsızlandı. Alzheimer hastası olan Demirel, 27 Mayıs 2013’te 85 yaşında hayatını kaybetti. Memleketi Isparta’nın İslamköy beldesinde toprağa verildi. Süleyman Demirel’in naaşı da yarın düzenlenecek devlet töreninin ardından 65 yıllık hayat arkadaşı Nazmiye Demirel’in kabrinin bulunduğu Isparta İslamköy’deki mezarlığı gören Çalca Tepe’deki anıt mezarda toprağa verilecek. Nazmiye Demirel siyasi tarihe en suskun first lady olarak adını kazındı. Demirel’in bu suskunluğu hayatı boyunca verdiği tek röportaj sonrası yaşanmıştı. 60’lı yılların en popüler dergisi Hayat Mecmuası “Hayat Türk Kadınlarından Portreler Sunuyor” başlıklı yazı dizisi başlatmıştı. 27 Kasım 1969 tarihli mecmuada dizinin 7. sayısı olarak da Nazmiye Demirel’le Rikkat Köknar söyleşi yapmıştı. Demirel ailesinin Kavaklıdere Güniz Sokak’taki 31 numaralı evinde gerçekleştirilen söyleşide Nazmiye De 9 Nazmiye Demirel, 1969 yılında Hayat Mecmuası’na verdiği röportajda söylediği ‘Aile içinde ayrı gayrı yok’ şeklindeki sözleri tepki çekince basına bir daha hiç konuşmadı. da eşinin niçin demeç vermediğine ilişkin, “Biz Anadolu insanıyız. Hanım büyük bir samimiyetle ve iyi niyetle, aile içinde ayrı gayrı olmadığını söyleyince. Aleyhimize bir kampanya başladı. Sonra bir dava sırasında hanımın o sözleri karşımıza çıkarıldı. O gün bu gün bizim Hanım medyaya konuşmuyor” demişti. Ahenkli izdivaç için... mirel, salonun hatıralar köşesi olarak adlandırdığı bölümünde Taner Attilla’ya fotoğraf vermişti. Bu söyleşi, Köknar’ın “Bu apartmanı kirayla mı tuttunuz?” sorusuna “Hayır. Öteki gibi bu da bizimdir. Yani ailelerimizin” yanıtıyla başlamıştı. Demirel sözlerine, “ Hem kocamın, hem benim; ikimizin de mensup olduğumuz ailelerin. Bizde ayrı gayrı yoktur. Babamla kayınpederim kardeş çocukları olurlar. Kayınva lidemle babam da akrabadırlar. Kayınvalidem ‘abla’ derdi babaanneme... Evlenmeler de hep aralarında olmuş. Kız kardeşim, Başbakan’ın dayısının oğlunun hanımı olur. Hepimiz geniş bir aileyiz. Vaktiyle aile bağları çok güzel kurulmuş. Herhangi bir ayrılık, bahis konusu değildir aramızda. Para, mal herkesindir” şeklinde devam etmişti. Bu söyleşi sonrası Süleyman Demirel bir gazeteciye verdiği röportaj Bu söyleşide Demirel eşiyle flört edip etmediklerine ilişkin soruya önce cevap vermek istemez ardından ise aralarındaki aşka ilişkin, “Ahenkli bir izdivaç için elbette birbirimizi sevmiş olmamız da lazım değil mi?” diye kaydetmiştir. Kıskançlığa ilişkin bir soruya da, “Bu konuda bir kompleksim yoktur. Başta karakterine güvenirim. Sonra da bana olan sevgisine.” Söyleşide Demirel eşinin yemek zevkine ilişkin de, “Herkesin yaptığını kolay beğenmez. Bir salatayı bile ben yaparım” diyerek en sevdiği yemekleri şöyle sıralar: “Kuru fasülye, bulgur pilavı, tarhana çorbası sever. Sabah kahvaltı etmez.” C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear