20 Mayıs 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 24 Nisan 2015 haber TASARIM: ÇAĞLA SEVİNDİK 12 HRANT DİNK’İN EŞİ RAKEL DİNK 24 NİSAN’IN YILDÖNÜMÜNDE CUMHURİYET İÇİN YAZDI 100 Yıllık Soykırım u yazıyı okuduğunuz gün 24 Nisan. Ağır ve çok acılı bir yas günü. Bugün sizler için kendi hikâyemi Tanrı’nın yardımıyla kısaca yazmaya çalışacağım. 1959’da şimdi Şırnak’a bağlı olan Ermeni Varto Aşireti’nde doğdum. Adı şimdi Yolağzı Köyü olarak değişmiştir. Varto, babamın dedesinin adı, Vartan’dan gelir. Büyük dede Vartan zamanında Van’dan gelmiş oraya. Cudi Dağı’nın güney eteğinde bulunur. Irak ve Suriye sınırına yakın. Cudi Dağı bizim oradan bakarken çok heybetlidir. Bize komşu Hasana köyünden ise kanatlarını üzerine germiş gibi görünür. Şimdi ise ne Hasana Köyü ne de Ermeni Varto Aşireti var. 1915’te yok etme fermanı gelir. Bizde Kürtçe “Fermana Me Xatibi” derlerdi. Bizimkiler bu fermandan “Tayanlar” olarak bildiğimiz Arap Müslüman bir aşiretin yardımıyla Cudi’nin içinde, yükseklerdeki kaya kovuklarında, mağaralarda uzun yıllar saklanarak hayatta kalmışlar. “Cudi bir azizin adı. Mesih onun adı hatrına bizi sakladı” derler. Hatta efsane olmuştur; o zamanki mağaralar aslında yokmuş... B her zaman hakkı, doğruyu, adaleti savundular. Zulme karşılık bile. Bize de kendilerinde olanı yaşayarak verdiler, öğrettiler. Annem 35 yaşında hastalandı. Ben sekiz yaşındaydım. Rahmete kavuştu. O yıl içinde bir grup hayırseverin yolu bizim köye de düştü. O zamanki Patriğimiz Şnork Srpazan’ın teşvikiyle Anadolu’daki köyleri gezip kılıç artıklarını buluyorlardı. Anadolu’da tek bir Ermeni okulu kalmadığı için yaşı okula uygun çocukları alıp İstanbul’a getirmekti amaçları. Hrant Güzelyan ve Orhan Yünkes, babamla birlikte 12 çocuğu İstanbul’a getirdiler. İkinci gruptuk biz. Dilimizi, dinimizi öğrenmemiz, eğitim almamız için yatılı okula yerleştirildik. Köydeyken çok geceler babalarımız nöbet tutardı. Köpekler ulurdu. Bir korku ruhu sanki gezinirdi. Tabii ki çocuklara hissettirmemeye çalışırlardı ama tavırlardan, kadınların fısır fısır durmadan dua etmelerinden sezer, tedirginliği görürdünüz. Farklı zamanlarda iki kere çobanlarımız öldürüldü. Geride son kalanların İstanbul’a göç etKurt mu yedi kuş mu? mesinden önceki hafta bir başka Hı1915’te kaçarristiyan köyü larken akrabalarolan komşu HaBildiklerim, duyduklarım, dan birinin yesana Köyü’nden yaşadıklarım belki cüzi. Bel bir adamı öldürüp ni doğmuş ağlayan çocuğu sustuki bir bütünün azıcığı. Ama her bir parçasını rulamaz. Kayınvatarafa atmışbütünün ne kadar büyük ol bir lide “Siz yürüyün, lardı. Korku gitduğunu hangi akıl, hangi yü tikçe arttı. biraz bana ver kızım onu” diyerek Babama kiracı rek kavrayabilir? alır ve ben telafolan komşu Dadar fuz edemiyorum, Köyü ağası sahsiz tahmin edin. Bebek anneannemin te tapu icat edip mahkemeye vermişablasının çocuğu. Başka biri kız çocuti babamı. Babam 40 yıl bu davaların, ğunu artık taşıyamamış ve gözünü bağ toprak keşiflerinin peşine düştü. Çok layarak bir ağacın altına koymuşlar. kez yaralandı, yoruldu ama vazgeçmeEline bir kuru ekmek parçası tutuşturdi. Babam 72 yaşında Brüksel’de, sizin muşlar. Gözlerini bağlamışlar ki bir za deyiminizle “Diyaspora” olarak “toprak rar gördüğünde korkmasın. Her anlattalebi” sürerken rahmete kavuştu. Datıklarında “Kurt mu yedi, kuş mu” der va hâlâ devam ediyor. ağlarlar. Kim bilir? Belki bir yerlerde Sevgili eşimi, yatılı okulda tanıdım. birinizin anneannesidir... Yatılı okulun yazlığı Tuzla Ermeni ÇoBabam Siyament’in soyadı Vartancuk Kampı’nda tanıştık ilk. Birlikte beş yan iken Soyadı Kanunu’yla Yağbasan taş oynadık, koştuk, ilahiler söyledik, olmuş. Annem Delal. İkisi de becerikli, yardımlaşmayı, teselli etmeyi, ağlayanyaptıkları her işi en iyi şekilde yapan, la ağlamayı, gülenle gülmeyi, sevmeyi, cesur, dürüst insanlardı. Ekmeğini taş saymayı öğrendik. Doğruluğu, dürüsttan çıkaran bu insanlar, kimsenin malüğü, paylaşmayı öğrendik. İyiyi kötülına göz dikmediler, yalan solumadılar, den ayırt etmeyi öğrendik. 1977’nin 23 Babamız nöbet tutardı İlk tanıştıkları yıllardan kalma bir fotoğraf... Nisan’ında, çocuk bayramında biz çocuklar evlendik. Size bir şey söyleyeyim: Birbirimizi de sevmeyi de seviyorduk. 1978’de kamp yöneticimiz Güzelyan’ı vurdular. Yaralı kurtuldu. 1979’da Ermeni militan yetiştiriyor diye hapse attılar. İki çocuklu biz, yazları kampta yönetici olarak sorumluluk aldık. Hrant bir taraftan üniversitede öğrenci, bir taraftan da süren bir ekmek kavgası. 1986’da üçüncü çocuğumuz doğdu. Ve Tuzla Kampı’na el kondu. Bugün yıkık dökük duruyor. Keşke hayırlı bir amaç için kullansalardı. Alıp eski sahibine geri verdiler. Sonra kaç el değiştirmiş. Hiçbir sahibine hayır getirmedi. Kışın İstanbul’da çocukların kaldıkları yerler ise o dönemde birer birer ka “Sevgili eşimi, yatılı okulda tanıdım. Yatılı okulun yazlığı Tuzla Ermeni Çocuk Kampı’nda tanıştık ilk. Birlikte beş taş oynadık, koştuk, ilahiler söyledik” patıldı. Bugün bu bilgi çağında aslında hiç kimsenin bilmiyorum demeye hakkı yok. Benim veya başkasının hayat hikâyeleri... O dönem hayatta kalanların her birinin mucizeyle hayatta kaldıklarını görüyor insan. Şimdi “Soykırım demiyordu Hrant” deyip laf ebeliği yapıyor Perinçek gibi zavallılar. “İfade özgürlüğü”nün peşine düşmüşler devlet kadrosuyla. Talat Paşa ve dostları... Öldürmenin ötesi de varmış. 19 Ocak 2007’den sonraki mahkemeleri de gördük. Öldürmekle tatmin olmayan öfkeyi de, nefreti de mahkemelerde gördüm. Canım Çutağım... O, sizi incitmeden, kendinizin sonuçları görme, anlama büyüklüğüne, onuruna erişmenizi is Hrant Dink Ermeni anıtının önünde dua ederken... tiyordu. Çünkü çok iyiydi. Sizi çok seviyordu. Size yardım etmekti isteği ve amacı. Irkçılığın insanlıktan nasibini almamış, körleşmiş, gözleri dönmüş çok hallerini gördük. Mahkemenin ortasında resmen ölünün üzerinde tepiniyorlardı. Hem tehditlerle yaşarken hem de cinayetten sonra. Bu soykırım zihniyeti değil mi? Öyle, “Kimse kalmadı... Gittiler işte”, “Keşke gitmeselerdi. Gittiler, bereket de gitti”, “Aramız iyiydi, dış güçler nifak soktular” demeyle olmuyor. Samimiyetle, yaşanılan vahşeti, ölü soyuculuğunu, mahremiyetlerin hepsinin yerle bir edilmiş olma kötücüllüğünü, o kul hakkı dediğiniz bütün hakların çiğnendiğini, malın mülkün, haysiyetin yok edildiğini, hiçbir hakkın korunmadığını ikrar etmek gerekli. Bildiklerim, duyduklarım, yaşadıklarım belki cüzi. Belki bir bütünün azıcığı. Ama bütünün ne kadar büyük olduğunu hangi akıl, hangi yürek kavrayabilir? Şimdi seyrediyorum. İnkâr libası ne kadar komik duruma düşürüyor, gülünçleştiriyor insanlığı. Benimkisi acı bir gülümseme. Acılaşmış, gözyaşı dolu bir gülümseme. Biraz da öfkeyle beklenti dolu bir gülümseme. 1915’teki dünyayı seyrediyorum. Bütün insanlığa, politikalarına acı acı ağlıyorum. 2015 insanlığını seyrediyorum, ruhum inliyor içimde. Canım çekiliyor. Ülkemi seyrediyorum. Utanıyorum. Ağlıyorum. Boğazım düğümleniyor. Yutkunmakta zorlanıyorum. Sesimi koyveriyorum. Bağrımdan dökülüyor gözyaşlarım. Tanrı’yla konuşuyorum, dertleşiyorum. Biriciğinin adında Hisus’ta yalvarıyorum. İnsanlığa merhamet etsin diye. Yürekleri tövbeye yönlendirsin diye. O zaman Tanrı yere iner, insan da içtenlikli ikrarla devam eder. Yürekler birleşir, yaralar merhem bulur, şifa ve sevinç gelir. Eski kokuşmuş zihniyet de kirli, paçavra bir elbise gibi sıyrılıp atılır. İnsan billurlaşır, kurtulur, hafifler, özgürleşir tarihin kementlerinden. Ben bugün, önce Balıklı’da Çutağımın mezarında, sonra Şişli’de Sevag’ın mezarında, sonra da 1915 soykırımında ölenlerimizi anmak için Taksim Meydanı’nda sessizce bu ülkenin özgürleşmesini bekleyeceğim. Charles Aznavour’a Açık Mektup Ermeniler: “100 Yıllık Yalnızlık” makalesine istinaden... Sevgili Charles, lu kitlesel göç” kavramını kabul etmesi. “Burada” diyorum çünkü size makastanbul’da Galatasaray lenizin hayli yankı bulduğu Lisesi’nde yatılı okurİstanbul’dan yazıyorum. ken yatakhanenin ışıklaÖnce Osmanlı tarihçirı söndürüldüğünde iki hasi bazı uzmanlar, ardından yal kurardım: Bunlardan bibazı milletvekilleri katliamri, son derece saygın ama o ların yapıldığını ancak sokadar da disiplinli bir okurumluların başta Talat Palun duvarları arasında kaşa olmak üzere cezalandıpalı yaşayan 900 yeniyetme rıldığını ifade etmeye başgenç erkek olarak Notre Daladılar. Son olarak Cumme de Sion Lisesi’nin kızlaNEDİM GÜRSEL hurbaşkanı Recep Tayrı idi; ikincisi ise Paris’ti. Liyip Erdoğan, Ermenilerin sedeki salonda çalan 45’liği özellikle de “Boheme” adlı şarkınızı sü “Medz Yaghern” yani büyük felaket olarekli dinlerdim. Sizinle Fransa’da tanışma rak tanımladıkları bu büyük trajediye vurgu yaparak kurbanların ailelerine üzüntüdan çok uzun süre önce sesiniz ile büyülerini bildirdi. Ben bu anlamda biraz daha düğümü söyleyebilirim. Ardından sizinileri giderek, şair Nâzım Hikmet’in “Türk le aramızda Ermeni trajedisi üzerine tarhalkının alnındaki kara leke” olarak tanımtıştığımız sıcak, güçlü ve dostane bir diyalog oluştu. Bana annenizin sıklıkla tela ladığı bu barbarca eylemi tanıyan bir bilfuz ettiği Türkçe bir cümleden bahsetmiş diriye imza atanlar arasındayım. Ancak tiniz, ki benim de annem o sözcükleri sık konu “soykırım” tanımlamasına gelince bu konuda kararsızım... İttihak ve Terakki lıkla kullanırdı. Sizinle pek çok defalar bir araya geldik ve sizin dehanızı, entelektüel Cemiyeti’nin yöneticileri arasında bu topraklarda yaşayan Ermenilerin din, etnik cesaretinizi ve enerjinizi daima hayranlıkve ırk farklılıklarından yola çıkarak imhasıla takdir ettim. Le Monde gazetesinde yayımlanan ma nı isteyenler bulunmuş olabilir mi? Mümkündür. Bu konuda tarihçilerin ikiye ayrılkaleniz üzerine bugün kendi görüşlerimi dığını ve örneğin Taner Akçam gibi babildirme fırsatı doğdu. Halkınızın, Türkizı Türk uzmanların bu görüşe meyilli olduye devletinin soykırım olarak tanımlamağunu ancak diğerlerinin aynı görüşü sayı reddettiği büyük trajedisini kaleme alvunmadıklarını söyleyebilirim. dığınız yazınızı okurken çok duygulandım Benim için bu noktada önemli olan, ve heyecanlandım. Ancak sizin söylediülkemin kültürel zenginliğine katkılağiniz bu negasyonizmin tersine bir bellek rı olan bir halkın büyük acılar çekmiş olçalışmasının, sizin de hürmetle bahsettiduğu gerçeği. Bu yüzden Sevgili Charğiniz kimi aydınlar ve gençler tarafından les, sizin dediğiniz “bu üzücü yıldönümühalen yürütüldüğünü size hatırlatmak isterim. Sizin de bildiğiniz üzere bu konu bir ninin vicdanları biraz daha harekete geçirmesi” dileğine katılmamam mümkün detabu idi. Galatasaray Lisesi’nde bile sınıf ğil. Bunun ve halklarımızın yakınlaşması arkadaşlarımla Birinci Dünya Savaşı sıraiçin Türkiye’de cesaret ve umutla mücasında silahlı Ermeni çetelerin Türkleri katdele eden, nihayet kamuoyunda bir farlettiğini öğrenmiştik. Aradan yıllar geçince bunun karşılıklı olduğu ve halkların acı kındalık yaratabilen bir kitle var ve onlara güvenebilirsiniz. Umuyorum yakın bir gelarının paylaşılması gerektiği dillendirildi. lecekte bunları yüz yüze konuşma fırsaEvet, doğru; aradan 100 yıla yakın bir zatı bulabiliriz. man geçmesi gerekti Türkiye devletinin Boğaz’dan dostluk ve sevgiler... burada “tehcir” diye tanımlanan “zorun Genelkurmay 1915 olaylarıyla ilgili yeni belgeler yayımladı İ ‘Tehcirde Ermenilerin güvenliğini sağlayın’ Genelkurmay ATASE Daire Başkanlığı’nın arşivinde “Ermeni tehciri sırasında, göç edenlerin can ve mal güvenliğinin sağlanması için azami dikkat gösterilecek” şeklinde belgeler var. olaylarına ilişkin ortaya atılan iddiaların aksine, Türk Silahlı Kuvvetleri arşivleri, Ermenilerin nakil ve sevkleri sırasında gösterilen azami dikkati ortaya koyuyor. Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı arşivindeki belgeler, 1915 olaylarında yaşananların fazla bilinmeyen yüzünü de ortaya koyuyor. Arşivde, 1915 olaylarına ilişkin çok sayıda belge bulunuyor. Ermenilerin nakil ve sevklerini gerektiren sebepler, “Bakanlar Kurulunca kabul ve ilan edilen karar”da tüm açıklığıyla ele alınıyor. 31 Mayıs 1915 tarihli kararda, “Harp bölgelerine yakın yerlerde oturan Ermenilerden bir kısmının Osmanlı hududunu düşman devletlere karşı korumaya gayret eden ordumuzun harekâtını zorlaştırdıkları, erzak ve askeri malzeme nakliyatını güçleştirdikleri, düşmanla işbirliği yapmak ve birlikte hareket etmek emelinde oldukları, düşman saflarına katıldıkları, yurtiçinde askeri kuvvetlere ve masum halka silahlı saldırılar düzenle KONUK YAZAR 1915 Emekli Kıdemli Albay Suat Akgül, Genelkurmay arşivinde yer alan belgelerin içeriğini anlattı. dikleri” belirtildi. Bu tespitler nedeniyle “isyancı unsurların harekât sahasından uzaklaştırılmasının gerekliliği” vurgulanan kararda, bu faaliyete başlanacağı da yer aldı. Kararda, “İsimleri yazılı olarak bildirilen köy ve kasabalarda oturan Ermenilerden gönderilmesi gerekenlerin, gidecekleri yerlere rahat bir şekilde taşınmaları ve ulaştırılmasıyla yolculukları boyunca istirahatlerinin sağlanması, can ve mallarının korunması ve tespit edilen yerlerine vardıklarında kesin olarak yerleştirilmelerine kadar göçmenler ödeneğinden iaşeleri sağlanacak, daha önce sahip oldukları mali ve ekonomik durumları oranında kendilerine emlak ve arazi dağıtılacaktır” ifadesi dikkati çekti. Belgelerde, savaş hali ve olağanüstü siyasi zorunluluklar dolayısıyla başka yerlere nakledilen Ermenilerin, iskân ve beslenme konularına gösterilen özeni de ortaya çıkıyor. Bununla ilgili 10 Haziran 1915’te yayımlanan yönetmelikte, “İskan yerlerine sevk edilen Ermenilerin yol boyunca can ve mallarının korunmasından gidiş yerleri üzerinde bulunan yerel görevliler sorumludur” deniliyor. C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear