23 Mayıs 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Olaylar ve GOrUSler 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: BARIŞ AKTAŞ KÜLTÜR SANAT Salı 31 Mart 2015 Kabul Etmek Zorunda mıyız? ERTUĞ UÇAR Mimar iliyorum, duyuyorum. Benzer görüşleri paylaştığım, kendimi aynı şeyleri eleştirirken bulduğum arkadaşlarım, tanıdığım, okuduğum insanlar diyor ki: Mega projelere karşı çıkıp alternatiflerini üretmemek olmazmış. Projelere sadece “Hayır” demek yetmezmiş, proje üretmek zorundaymışız. Zorunda mıyız? Hayır. B Mega projelere karşı çıkıp alternatiflerini üretmemek olur mu, olmaz mı? İşte yanıtı... aşırı kapasite öngörüsüne; şehri büyüteceği, kuzeyi imara açacağı gerçeğine; su havzalarına ve kuzey ormanlarına etkisine karşı çıkıyoruz. Alternatif üretmek zorunda değiliz. Açıklayayım. Ortalıkta dolanan proje, mega proje tabirleri çoğu örneğe baktığımızda bir “proje”nin taşıması beklenen yaratıcılıktan yoksun. Başkanların, partilerin, medyanın proje dediği, ülkece semirttiğimiz inşaat filini beslemek için bulmamız gereken besindir. (Bu döngü bitmez. BeÇevreciler ve pek çok bilim insan, sin buldukça fil İstanbul’un su havzalarına ve Kuzey Orbüyür, büyüyen manlarına olumsuz etkisi yüzünden 3. fil daha çok proHavalimanı’na karşı çıkmaktadır. (AA) je ister. Çözüm mideyi di; fikir olsalardı önerildikleri küçültmekten gebölgenin, şehrin, ülkenin plançer.) lamasıyla eşgüdümlü üretilirlerCin fikirli girişimler di; fikir olsalardı yerüstü ve yeraltı doğal kaynakları üzerindeMerkezi hükümetin, İstanki etkilerine önem verilirdi. bul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) ve kendilerine kötü kraliTaksim Meydanı çe İBB’yi örnek alan diğer beleBöyle değiller. Birkaç örnek: diyelerin mega veya değil, tüm Taksim Meydanı’nı ele alalım. proje üretimi çok azı ihtiyaçİki sene önce apar topar meydalardan kaynaklanan, çoğu kez nı yayalaştırdılar ve araç altgeucu hazine arsalarının satışına çidi yaptılar. ya da mebzul miktarda hafriyat (Yazının konusu değil, Geve beton dökümüne ya da politik hesaplara, oy toplamaya bağ zi Parkı, cami, AKM, kışla meselelerini karıştırmıyorum.) O lanan cin fikirli ticari girişimzaman da birçok grup ele başa lerdir. düşmüş, Taksim Meydanı için Aslında fikir bile dememeli; alternatif proje üretmeliyiz diye fikir olsalar, orta ve uzun vadeli masaya oturmuştu. sonuçlarıyla değerlendirilirler İnşaat fili Taksim Meydanı. (AA) Ben ortada bir problem görmüyorum, neye çözüm üreteyim? Taksim, İstanbul’un kalanına kıyasla tenha bir trafiğe sahip. Kentsel dokusu düzgün. Şehrin geri kalanına yeterli ve güçlü bir ulaşım ağıyla bağlı. Park desen: Ağaçlar şahane, manzara güzel. Taksim Meydanı’nı ve Gezi Parkı’nı yaya ve araç trafiği açısından düzenlemek basit bir belediye operasyonuydu. İşi bir sürü başka hesapla karıştırıp, sulandırıp abartarak bir inşaat faaliyeti haline getirenlere tabii ki karşı çıkılacak. Ve karşı çıkanlar alternatif üretmek zorunda değil. Üçüncü havalimanı başka bir örnek. Ne ara, hangi ihtiyaçtan, nasıl bir İstanbul geleceği tahayyülüyle geliştirildi, yeri hangi ölçütlerle seçildi bilmiyoruz. Ama karşı çıkıyoruz: Atatürk Havalimanı’nın çöpe gitmesine; Yedi tepe yedi tünel projesine de karşı çıkanlar olmuştu. Şehrin ilgisiz noktalarını birbirine bağlayan, insanları özel araçlarıyla hareket etmeye teşvik eden, şehir içine trafiği davet eden bir proje. Akla uygun değil, bir ihtiyaçtan doğmamış. Dolayısıyla kim, nasıl alternatif üretebilir ki? Kanal İstanbul gibi akıldışı bir projeye karşı çıkmanın koşulu cepte bir alternatif taşımak mıdır? Yanından geçerken utancımdan kafamı çevirdiğim Maltepe, Yenikapı “şey”lerine; Arnavutköy ve Emirgân’a bugünlerde yaptıkları kazıklı yollara karşı çıkan vatandaşın, “Denizi doldurmayın kardeşim, istemiyorum” demesi yetmez mi? Daha birçok örnek sayılabilir. Yazsam kitap olur. Ne deniyor? “Projelere karşı çıkanların alternatiflerini de üretmesi gerekir.” Ne münasebet. Belediyeler ihtiyaçlara göre proje üretir. Kamuyla paylaşır. Akademinin, odaların, halkın fikirlerini dinler. Projenin kısa, orta, uzun vadeli sonuçlarını öngörmeye çalışır. Projeyi yeniden gözden geçirir, kamuoyu ile tekrar tartışır, gerekirse iptal eder. Sağlıklı ilerleyen bir süreç, zaten kendi içerisinde alternatifler barındırmaktadır. Merkezi hükümet ve belediyeler tüm alternatifleri değerlendirip en iyisini seçmekle sorumludur. Eleştirenler alternatif üretmek zorunda mı? Değil. Öte yandan proje üretenlerin tüm olasılıkları değerlendirip bölge, şehir, doğa, ülke ve dünyamız için en doğrusunu hayata geçirmekle zorunluluğu vardır. Yedi tepe yedi tünel Söz Meclisten İçeri nsanın can evi, kafatasının içindeki aklıdır. İnsanları sadece “inandırarak” tam akıllarının ortasından vurabilirsiniz. İnandırıcılığın birinci koşulu da iyi bir hatip olmaktır. Sadece doğru kelimeleri seçerek, şatafatlı cümleler kurarak, kendine güvenli bir ifadeyle ve etkileyici bir ses tonuyla herkesi, her şeye, en azından bir süreliğine, inandırabilirsiniz. Bazen o süre biter ama sizin cürmünüz kadar yer kaplayan iktidar hevesiniz bitmez. Bu sefer bambaşka kelimeler ve bambaşka şatafatta cümlelerle ama aynı kendine güven ve ses tonuyla insanları tam tersi şeylere de inandırabilirsiniz. Çünkü tembel insan beyni bilmeye, anlamaya üşenir de inanmaya hemen tav olur. Geçmişi ve geleceği birlikte görmeyi önemsemez, anın rüzgârına heves eder. Sırf bu yüzden hastalığınızı size iyi bir hatip, iyi bir doktordan çok daha yanlış ama çok daha “iyi” anlatabilir. Bunun için tıbbi bilgilere değil, sadece konuyla ilgili görkemli kelimelere sahip olması yeterlidir. Mesela bülbül gibi şakıyan bir tarotçunun karşısında mızmız bir psikoloğun hiç sansı yoktur. Psikolog sorunlarınızın temeline bilimsel analizlerle istediği kadar insin, siz tarotçunun yüzeydeki o eğlenceli, ikna edici ve duymak istediklerinize yakın tespitlerine kanmayı tercih edersiniz. Platon, hitabet sanatını yerden yere vurduğu o ünlü diyaloglarından birinde şöyle der: “İyiyi kötüyü bilmeyen hatip, iyiyi kötüyü fark etmeyen bir devlette, iyiliktir diye kötülüğü tanıtmak isterse... Böylesi bir durumun tehlikesi büyüktür. Ayrıca akla uygun olanı halka söyleyerek onları İ Süreç nasıl işlemeli? Üçüncü havalimanı Arınç Gökçek Kavgası ve Gerçekler HİLMİ TAŞKIN EğitimciYazar Kasım 2002’de iktidar olan AKP, aslında bir koalisyon partisidir. AKP, Erbakan’ın siyasi tasfiyesi ile ‘ak saçlılara’ karşı çıkan ‘gençlerin’ partisi olarak kurulmuştur. Kuruluşunda ANAP’ın ilk döneminde ‘dört eğilimi’ birleştirmesi gibi bir görüntü vardır. Merkez sağdan, liberallerden, muhafazakârlardan, dönek solculardan ve cemaatlerin temsilcilerinden olan isimler bir araya gelerek AKP’yi kurmuşlardır. Bu isimlerin aynı partide bir arada bulunması zordur. O zorluk iktidar olma ile aşılmıştır. Çünkü toplama partileri bir arada tutan iktidar nimetleridir. AKP iktidarı sürdükçe ve giderek kendi kadrolarını kurdukça, tasfiyeler başlamıştır. Tasfiye süreci planlı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Partiden Aleviler, dönek solcular, liberaller planlı şekilde tasfiye edilmiştir. “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısı söylenirken şarkıyı söyleyenler sırasıyla yolda bırakılmaya başlanmıştır. Bunun için de “kullan at” taktiği izlenmiştir. Son olarak da cemaat partiden ve parti desteği ile geldiği kritik noktalardan tasfiye edilmeye başlanmıştır. “Paralel devlet” suçlaması bu tasfiye sürecinde sıkça kullanılmıştır. Son olarak da “Aldatıldık” savunması yapılmaktadır... Oysa daha yakın geçmişte, “Ne istediler de vermedik” deniyordu! 3 Melih Gökçek’in ÇIKIŞI ÜZERİNE BÜLENT ARINÇ’IN SÖZLERİ AKP’DEKİ ÇATLAMAYI GÖZLER ÖNÜNE SERMEKTEDİR. Cemaat destekli operasyonlarda “Ben bu davanın savcısıyım” deniyordu! “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” deniyordu... Şimdi ‘Aldatıldık’ deniyor! Asıl aldatılan halkımız olmuştur. Algı operasyonları ile AKP iktidarında halkımız sürekli olarak aldatılmıştır. AKP yaptığı yanlışlarda hep topu taca atmaya yani suçu üzerinden atmaya çalışmıştır. Bunda da elinde bulundurduğu medya gücü ile başarılı olmuştur. Ne yazık ki artık mızrak çuvala sığmıyor. Bir yandan “açılım” sürecinin sancıları, öte yandan üç dönem süresi, Merkez Bankası ile girişilen faiz kavgası ve yaklaşan genel seçimler AKP’de dengeleri bozmuşa, sinirleri germişe benziyor. Buna bir de anketlerdeki düşüşler eklenince gerginlik giderek artmaktadır. Her ne kadar mevcut anayasaya aykırı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan sık sık “400 vekil istiyorum” dese de anketler bunun olanaksız olacağını gösteriyor. Yani artık hesap tutmuyor. Ali Babacan üstü kapalı şekilde Cumhurbaşkanı’na “Konuşma” diyor! Cumhurbaşkanı, hükümetin olumlu bulduğu İmralı’nın 10 maddelik talebine ve kurulması kararlaştırılan “izleme komitesi inandırmaya çalışan hatip, doğru bilgi ile değil, doğru sanı ile amacına ulaşır.” Eski Yunanda ve Roma’da bir sanat olarak büyük kıymet verilen hitabet felsefeye çok benzer ama aslen felsefenin kurnaz taklididir. Sizi düşünme, sorgulama ve doğruya ulaşma dağlarına götürmeyi vaat ederken hesap uçurumundan aşağıya itiverir. Herhangi bir sözü sadece “güzel” söyleme sanatıdır ve dolandırıcılığın en etkili enstrümanıdır. Hatip, baştan çıkarmak istediği sıradan bir kadına sahte ama etkili sözlerle kendisini gerçekten dünyanın en güzel kadını gibi hissettirebilen Kazonova’ya benzer. Kadın, Kazonova’nın sahte aşkına ikna olurken duyduklarının gerçek olup olmadığıyla ilgilenmez; duymak istediği şeyler olmasıyla yetinir. Bin yıllardır, sadece kendisini dinleyenlerin hoşlanacağı şeyleri söylemekte usta olan politikacıların ve gazetecilerin arkalarında kırık kalpler bıraka bıraka yeni kurbanlara doğru yelken açabildikleri bir dünyada retorikle diyalektiği ayırmak büyük hüner ister. Platon’un her ortamda konuşabilen, her fikri savunabilen ve susmak bilmeyen hatipleri tanıyabilmemiz için verdiği bir ipucu var, belki hâlâ işe yarar: “Tıpkı vurulunca çınlamaya başlayan ve üzerlerine bir insan eli konmadıkça çınlamaya devam eden tunç kaplar gibi, hatiplerimiz de en küçük soruda sonu gelmez söylevlere girişirler” der. Tunç kaplara dikkat; kim vurunca tınlıyorlar, kim dokununca susuyorlar ve bunu neden yapıyorlar? Bir de en önemlisi, bu kaplar kullanılmadıkları zaman tam olarak nerede duruyorlar? Oyuncu Ayla Arslancan hayatını kaybetti Bir ömür tiyatro B Bülent Arınç ve Melih Gökçek. (AA) ne” karşı çıkıyor. Daha önce de MİT Müsteşarı’nın istifası ve aday adayı olmasına karşı çıkmıştı. O karşı çıkış MİT Müsteşarı Fidan’ın aday adaylığından vazgeçmesine neden oldu. Ancak “izleme komitesi” olayı aynı yumuşaklıkta çözülemedi. Hükümet genel seçimlere doğru “çözüm sürecinde” sorunsuz gitmek isterken, Cumhurbaşkanı, MHP tabanının oylarına yönelmek adına farklı bir söyleme başladı! Bu farklı bakışlar Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın, Cumhurbaşkanı’nı eleştirmesine ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in de (milliyetçi tabandan gelmektedir) Arınç’a sert yanıt vermesine neden oldu. Gökçek’in çıkışı üzerine Arınç’ın sözleri AKP’deki çatlamayı gözler önüne sermektedir. Gökçek için söylenen “Ankara’yı parsel parsel sattın” sözü öylesine söylenen söz değildir. Bilerek söylenmiş bir ithamdır. Bu söz üzerine savcılığın harekete geçmesi de iddianın önemini ortaya koymaktadır. Arınç’ın ima yolu ile söylemek istedikleri de ciddidir. Hatta geçmişte “paralel yapı” ile nasıl işbirliği içinde olunduğunun yeni bir itirafıdır. Son suçlamalar ile birlikte AKP’de iktidardan gitme korkusu, “açılım süreci” ve üç dönem kuralının sancıları, kılıçların çekilmesine neden olmuşa benziyor. KaçAk Saray sakini artık eskisi gibi rahat değildir. Artık AKP’de mızrak çuvala sığmamaktadır. İktidar gitmekte ve rant bitmektedir. Yani öküz öldü ortaklık bozuldu durumu yaşanmaktadır. Kurdurulan partilerin sonu böyle olur. Tıpkı ANAP gibi... Kuruluşu da sonu da birdenbire olur! Muhalefete düşen görev Arınç’ın sözlerinin üzerine gitmeleridir. Dengeler bozuldu ir süredir akciğer kanseri tedavisi gören ünlü oyuncu Ayla Arslancan, dün 75 yaşında hayatını kaybetti. Arslancan Kozyatağı’nda bir hastanede tedavi görüyordu. Oyunculuğa tiyatroyla başlayan Arslancan, Tuncay Özinel Tiyatrosu’nda birçok oyuna imza attıktan sonra sanatçı, sinema ve televizyon dizilerinde de rol almıştı. “Züğürt Ağa”, “Uçurt mayı Vurmasınlar”, “Selamsız Bandosu”, “Entelköy Efeköy’e Karşı” rol aldığı filmler arasındaydı. Ayla Arslancan sosyal paylaşım sitesi Twitter’daki kişisel hesabında kendini şu sözlerle anlatıyordu: “Çalışmayı seviyorumdan başka ne diyebilirim bilemiyorum. Yetmiş beş yaşımdayım, yirmi yaşımdan beri çalışıyorum. Ölünceye kadar da çalışmak istiyorum...” l Kültür Servisi ‘Kullan at’ taktiği Soma filmine valilik engeli anisa Soma’da 13 Mayıs 2014’te yaşanan maden faciasını konu edinen “Soma 301” adlı filmin yönetmeni Faik Ahmet Akıncı, çekim için Manisa Valiliği’nin kendilerine izin vermediğini belirtti. Akıncı, Manisa Cumhuriyet Meydanı’nda gazetecilere yaptığı açıklamada, geçen yıl meydana gelen maden faciasını beyazperdeye taşımak için çalışma başlattıklarını, yaklaşık bir ay önce de 40 kişilik ekiple Soma’ya geldiklerini aktardı. Çekim izni için Manisa Valiliği’ne başvuru yaptıklarını ancak kendilerinden senaryonun bir örneğinin isten M Çatlak büyüyor ‘Aldatıldık’ söylemi Kılıçlar mı çekiliyor? diğini aktaran Akıncı, “Senaryoyu vermedik. Bunun üzerine konunun İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün sorumluluğunda olduğunu söylediler” ifadesini kullandı. Akıncı, “Ne yazık ki Manisa Valiliği’nin vermediği izinleri, Karaman ve Zonguldak valilikleri veriyor. 13 Nisan’da yapılacak mahkeme bahane ediliyor. Filmi başka ilde çekeceğim” dedi. Akıncı, başvurularına izin verilmemesi nedeniyle maddi, manevi zararlarının tanzimi için Manisa Valisi hakkında hukuki girişmlerde bulunduklarını sözlerine ekledi. l MANİSA (AA) C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear