25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
OLAyLAR ve GORUSLER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: BARIŞ AKTAŞ KÜLTÜR SANAT Perşembe 26 Mart 2015 Terapistimiz Sanat OĞUZ ÖZLEM ADOB Sanatçısı ngeller, imkânsızlıklar, ne söylerseniz söyleyin sanat furyası dur durak bilmiyor. Müzik, tiyatro, bale, opera, konserler, festivaller, yarışmalar, turneler, sergiler, bilimsel konferanslar, gelen giden ve kapalı gişe oynayan dünyanın ünlü divaları ve toplulukları... Bu ilgiyi kimse kulak arkası yapamaz ve artık mümkün de değildir. Milyonlarca insanı ilgilendiren, medeni ve çağdaş olmak için daima ileri giden bu yaşam biçimini, topluluğumuz olmazsa olmazların başına koydu. Bu serüveni Müziki Mualim Mektebi ile başlatan yüce Atatürk, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatrosu, senfoni orkestraları ve güzel sanatlar; sanatın bir lüks ve boş zaman değerlendirmesi olmadığı anlayışıyla, sanatın bilgili, duyarlı, kişilikli ve sorumluluk duygusuna sahip, demokratik ve laik bir toplumun kültürünün oluşmasında öncü oldular. Sanatçılar bu yönde sözleri ile oyunlarıyla ve duygularıyla birleşip bir medeniyet oluşturdular. Barış ve sevgiyle ve ilgiyle izlenen, ne olursa olsun tıkır tıkır çalışan bu kurumların sanatçılarının zamanımızdaki teistanbul devlet senfoni orkestrası. (arif mustafazade) E Her gün bir kaos ortamının yaşandığı CumHuriyet türkiyesi’nde ve böyle bir atmosferde sanat ve kültür etkinliklerinin ivme kazanması insanlarımızı şaşırtmamalı. sanat, bilgili, duyarlı ve kişilikli bir toplumun oluşmasında öncüdür. (reuters) Sanat lüks değildir ve Türk balesinin kurucusu Ninette de Valois biz ona madam derdik. Londra dahil Covent Garden Opera binasındaki kraliçenin locasının hemen yanındaki loca ona aittir. Bu saygın ve dünya sanat fenomeni hanım, Türk insanına orkestra olsun, opera bale olsun bu alandaki yardımları bu konseyin desteğiyle yaptı. Ülkemize getirdiği orkestra şefi, rejisör, koreograf ve misafir sanatçılarıyla sahnelerimizi renklendirdi. Onun bu duyarlılığının, çok masraflı ve zor olan bu olağanüstü yardımlarının nedeni, insanlarımızı sevmesi ve en önemlisi bizlerin bu işteki yeteneği. Bu organik bağlantı sonrası bu kurumlar altın devrini yaşadı. İngiltere’deki sanat konseyi, sanatçılarıyla dünya çapında kariyer yapmış besteci, rejisör, koreograf ve varlıklarını sanata ve sanatçı için harcayan, varlıklı sanatseverlerdir. Onlar için varsa yoksa sanattır. Avrupa’da iktidarların ve siyasetçilerin, 6 asırdan bu yana katmerleşerek zamanımıza kadar gelmiş bu güzelliklere karışmak, yön vermek zaten akıllarına gelmez ve getirmezler de. Senelerce bu taşın üzerine bir taş koymayan bu zihniyete rağmen kurum olarak gelinen nokta mucizedir. Lağım Patladı ut kendini Zeynep, tut kendini Zeynep, sakın Arınç’ın gözyaşlarına, Erdoğan’ı kızdırmamak için çark etmesine kapılma; içine tükürecek heykel bulamaz olan Gökçek’in oyununa sakın gelme dedimse de kendime dinletemedim. Girme bu oyuna, Erdoğan’ın sizi gidi yaramazlar azarını duyma dedimse de olmadı. Çiğdem Toker’in dünkü enfes yazısının ilk cümlesi “Büyü bozulmadı, lağım patladı”ydı. Bir de baktım “Lağım patladı” benim yazının gelmiş başlığına yerleşivermiş! Pis kokuyu duyuyor musunuz? Nasıl da yayılıyor. Genzimizi tıkıyor, nefes almamızı olanaksız kılıyor. Önceleri yavaş yavaş başladı sızıntı, künkler arasından sızdı sinsi sinsi... Boruların eklem yerlerinden: Cemaat tarikat iktidar hizmet ne güzel eklemlenmişti birbirine. Başlangıçtaki bu mutlu eklemleme, mutlu birliktelik her şeye izin veriyordu: Daha çok güce, daha çok adaletsizliğe, kurumları daha çok ele geçirmeye... Daha çok ihaleye, zenginliğe, daha çok kazanmaya, daha çok satmaya, daha çok tüketmeye... Benden olmayanı, biat etmeyeni bitaraf etmeye, düşman ilan etmeye, bertaraf etmeye, hapislerde süründürmeye... Pis koku yayılıyor, duymuyor musunuz, farkında değil misiniz diye sorduğumuzda, kimi korkudan, kimi çıkarını kollamaktan, kimi beyni yıkandığından, kimi gerçekten onlara inandığından, kimi de “daha daha daha liberal” görünmek istediğinden “Yooo” diyordu... “Ne kokusu? Koku moku yok!” Tanıdıklarım arasından bile, “Sen neden söz ediyorsun? Biz pis koku duymuyoruz” diyenler; “Ama bu son moda bir T parfüm, kullananlar çok mutlu, sen de dene” diye öneride bulunanlar; “gün gelecek hepiniz bu kokuya alışacaksınız” diye tehdit savuranlar çıkıyordu... Yandaş medya ortalığın pis değil mis gibi koktuğunu tekrarlarken kimi “bu koku yetmez ama” deyip duruyordu. Pis koku, kentleri, mahalleleri, sokakları işgal ettikçe evlerimizden, odalarımızdan içeri girdikçe, nasılsa çoğunluk alıştı bu kokuya zihniyeti yerleşti. Tencere dibin kara Varsa yoksa sanat Pis koku yayıldıkça dirginliği üzücüdür. İngiltere’deki durum Gelelim İngiltere’deki sanat konseyine. Bilgili, bilinçli kendini tanıtan demokrat in san kimliğinin oluşması sonrasında bu hazzı ve güzelliği topluluklarla paylaşma zevkini amaç edinen İngiliz Sanat Konseyi’nin en faal üyesi bize hiç de yabancı değil. İngiliz Alışınca pis kokuyu duymaz olanlarla pis kokudan nefes alamaz olanlar arasındaki derin yarık her geçen gün biraz daha büyüdü. Gezi, o yarığın, o uçurumun daha da büyümesini engelleyebilecek bir adımdı. Şiddetle, öldürmeyle sona erdirildi. Sonra, sonra kokuyla birlikte pislikler de ortalığa taşmaya başladı. Mikroplar saçıldıkça üstleri örtüldü... Hastalıklar yayıldıkça, yok sayıldı... Ölümler arttıkça görmezden gelindi. İktidar masumdu. Mikropluğu yapan, üreten, yayan paralel yapıydı. İçlerinden birinin tek adam tutkusu olmasaydı, o tutku uğruna her şeyi göze almasaydı, her şeye karışmasaydı daha idare edeceklerdi. Gelin görün ki lağım patladı... Biri Ankara’yı parsel parsel sattıysa; öteki de parsel parsel satılmasına göz yumduysa... Tencere dibin kara, seninki benden kara! Lağım patladı, inanın seçim gününe dek daha ne çok borular patlayacak, daha ne pislikler ortaya çıkacak. Yama tutmaz, onarılmaz bir hale geldi tüm lağımlar! Bu kavgada, bu oyunda kimin ne dediği önemli değil. Önemli olan pis kokudan ölmemek için, tüm boruları değiştirebilmek! Murat Germen’in fotoğraf sergisi Milli Reasürans’ta Senfoni Bitiriliyor mu? Prof. Dr. CENK BÜYÜKÜNAL irmi beş yılı aşkın bir süredir, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın (İDSO) konserlerini düzenli olarak izlerim. Kendisi de hekim olan eşimle birlikte, yıllarca hastane ve hekimlik ortamının getirdiği stresi ve bedensel yıpranmayı, Atatürk Kültür Merkezi’ndeki (AKM) cuma akşamı konserleri ile eritmeye çalışırdık. Y SANATIN yAyGINLAŞMASI VE SANATSEVER SORUNLARININ AZALTILMASI KONUSUNDA KÜLTÜR BAKANLIĞI’NIN BU ÖNEMLİ SORUNA İLGİ GÖSTERMESİ GEREKİyOR. son iki yıl içinde, Fulya’daki binanın önemli bir bölümünün bir özel sağlık kuruluşunun spor tesislerine tahsis edilmesi nedeni ile sanatseverler, konser salonuna ulaşmak için, yağmurlu ve karlı havalarda, yürümeyi güçleştiren, su birikintileri için drenaj sistemi olmayan, uzun ve çapraşık bir yoldan geçerek salona ulaşmaya zorlandılar. Bu zorluklar bile sanatseverleri yıldıramadı. İDSO’nun yıllık abonman kartlarının ve biletlerinin alındığı gişelerin AKM’den Anadolu yakasına taşınması bile biletli izleyici ve abonman sayısını azaltamadı. gözbebeğimiz olan senfoni orkestrası sanatçılarının son zamanlarda, yüzlerindeki mutsuzluk, umutsuzluk iyice belirgin hale gelmeye başladı. Bu durum gitgide sanatseverlerin ilgisini çekti; nedenlerini araştırmaya itti. İDSO ile ilgili olarak pek çok olumsuzlukların ortaya çıktığı, orkestranın geleceğinin bile sorgulandığı duyuldu. Üstüne üstlük, son 1.5 yıllık süre içinde, hemen her konserde 23 sanatçının yaş sınırı ve emeklilik nedeniyle orkestradan ayrıldıklarını, buna karşın ortaya çıkan boşluğun, arkadan gelen taze kuvvetle, yani yeni konservatuvar mezunları ile takviye AKM’nin önemi AKM, klasik Batı müziği etkinliklerinin yanı sıra, Türk sanat müziği ve klasik Türk müziği konserlerini de izleyebildiğimiz güzel ve çekici bir ortamdı. İstanbullu sanatseverler gerek toplu taşıma araçları, gerekse kendi araçları ile AKM’ye kolayca ulaşabilir, kentin göbeğindeki bu güzel ortamda, sanatı doya doya özümseyerek haftanın tüm olumsuzluklarının ve yorgunluklarının etkisinden kurtulabilirlerdi. Son yıllarda, İstanbulluların elindeki bu güzel olanak ortadan kalktı. AKM’nin sanat etkinliklerine kapatılması nedeniyle, İDSO konserleri, yersizlikten farklı farklı yerlerde icra edilmek zorunda kaldı. Fulya Sanat Merkezi’nin konser salonu, Avrupa yakasındaki izleyiciler için, bu amaç için kullanılmaya başlandı. Buna karşın Senfoninin geleceği edilmediğini öğrendik. Üzülerek, yeni elemanlar için kadrolar oluşturulmadığı duyumunu aldık. Acaba, ülkemizin gözbebeği olan bir kurum olan İDSO, hiçbir mantıklı düşünce ile bağdaşmayacak bir yöntemle, yavaş yavaş bitirilmek mi isteniyordu? Unutmamak gerekir: Sanatçıların ve sanat etkinliklerinin olmaması, bir toplumun önemli yaşam damarlarından birinin kopması anlamına gelir. Sanatın ve sanatçının desteklenmesi, kültürel etkinlikler için yatırım yapılması, toplumumuz için, en az biz sağlık çalışanlarının gördüğü hizmetler kadar önemlidir. Çocuklarımızın eğitimi için vazgeçilemez bir gereksinimdir. Toplumumuzdaki hoşgörüsüzlük, kadın cinayetleri, silah taşıma oranının artması, hep sanatsal etkinliklerin azalması ve zayıflamasına paralel olarak artmaktadır. Dereler özgür aksın diye... k ent fotoğraflarıyla tanıdığımız murat germen’in, hidroelektrik enerjinin diğer kaynaklar içindeki miktarına vurgu yapan “%5” adlı fotoğraf sergisi, milli reasürans sanat galerisi’nde açıldı. 25 nisan’a kadar görülebilecek sergi, Hes’lerin anadolu coğrafyasında yarattığı yıkımı gösteriyor. murat germen, bu sergi için türkiye’nin dört bir yanını gezerek Hes projeleri fotoğrafladı. ayrıca Hes karşıtı eylemlerden kareler de sergide yer alıyor. l kültür servisi Penguen: İçimizden geldiği gibi çizmeye devam edeceğiz aftalık mizah dergisi Penguen, iki çizerinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ‘top işareti’ yaparak hakaret ettikleri gerekçesiyle 11 ay hapis cezasına çarptırılmasını, “Basın özgürlüğü adına çok düşündürücü” olarak yorumladı. Kendisini ‘AKP sempatizanı‘ olarak tanımlayan birinin Erdoğan’a eşcinselleri aşağılamak için kullanılan ‘top işareti’ yaptığına dair yapılan şikayet, ciddiye alınıp dava açılmıştı. Mahkeme sonucunda karikatüristler Bahadır Baruter ve Özer Aydoğan’a 11 ay hapis cezası verilmiş, ceza 7’şer bin TL para cezasına çevrilmişti. Penguen dergisinden yapılan açıklamada, “Öncelikle çok üzgünüz. Bir karikatüre dava H Bununla beraber, Kemal Atatürk’ün “devletin ileri gelenlerinden bile üstün tuttuğu” Sanatın sesine kulak vermek Kültür Bakanlığımızın bu önemli soruna ilgi göstermesini, sanatın yaygınlaşması ve sanatsever sorunlarının azaltılması konusunda gerekeni en kısa sürede yapmasını diliyoruz. Yakın bir geçmişte “Avrupa Kültür ve Sanat Başkenti” olma onurunu taşıyan 15 milyonluk İstanbulumuzda yaşayan sanatseverlerin, kent yaşamını benimseyen büyük çoğunluğun, gençlerin ve öğrencilerin sesine kulak vermelerini bekliyoruz... İDSO konserleri atatürk kültür merkezi. (vedat arık) açılması, üstüne de davanın böyle bir cezayla sonuçlanması sadece karikatürist olarak değil, vatandaş olarak da bizi yaraladı” denildi. Karikatürde hiçbir hakaret ögesi bulunmamasına rağmen böyle bir davanın açılmasını düşünce özgürlüğü adına çok zorlama bulduklarını açıklayan Penguen dergisi, “Basın özgürlüğü adına da çok düşündürücü… Biz içimizden geldiği gibi karikatürlerimizi çizmeye devam edeceğiz. Bu davanın özgür düşünceyi yıldırma gayretinin son örneği olmasını umuyoruz” ifadelerini kullandı. l İSTANBUL / Cumhuriyet C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear