25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
OLAyLAR ve GORUSLER 18 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: BARIŞ AKTAŞ KÜLTÜR SANAT Perşembe 19 Mart 2015 AKP Tipi “Ceberut” Devlet Dr. ALİ HAYDAR FIRAT İletişim Bilimci emel stratejisini önce devleti ele geçirme ve sonrasında buna uygun bir rejim inşa etmek olan AKP, giderek bu hedefine yaklaşırken bunun yanı sıra çok büyük çatışmaların ortamını hazırlamaktadır. T BUGÜN SİYASAL GÜNDEMİMİZİN TEMEL MESELESİNİ AKP’NİN NASIL BİR DEVLET YARATTIĞI, BUNUN OLASI SONUÇLARI VE BUNDAN NASIL DEMOKRATİK BİR DEVLET TİPİNE GEÇECEĞİMİZ SORUNSALI OLUŞTURMAKTADIR. AKP’yi anlamak Bu noktada AKP tipi devlet yapılanmasını tarihsel referanslarla anlamak ve nereye varacağını çözümlemek büyük önem taşımaktadır. Marx ve Engels Doğu üzerine yaptıkları analizde bu toplumlarda özel mülkiyetin olmadığını, devletin sevk ve idaresinde bir sistemin var olduğunu ve bu sistemde devletin bütün süreçleri koordine ettiğini dile getiriyorlardı. Üretim sisteminin basitliği ve artık ürüne devletin el koyması Asya Tipi Üretim Tarzı (ATÜT) olarak tanımlanıyor ve devletin bu sistemdeki başatlığı despotizm ekseninde ele alınıyordu. Sencer Divitçioğlu Asya Tipi Üretim Tarzını ele alırken Doğu’da ve Osmanlı’da sınıflı bir yapının olduğunu ancak burada Avrupa feodalitesi gibi bir sömürünün yaşanmadığını vurgulamaktadır. Burada bir parantez açmakta yarar var. Marx ve Engels’in Doğu’ya dönük çözümlemeleri ne denli oryantalist bir nüve taşısa da Sencer Divitçioğlu’nun Asya Tipi Üretim tarzını ele alırken Osmanlı sisteminin feodal sistemin karakteristiklerini taşımadığına dönük tespiti ve ATÜT’e olumlu referansı da o denli oksidentalisttir. Marx ve Engels’in Doğu despotizmi olarak tanımladıkları devlettoplum/sınıf ilişkiselliği Divitçioğlu’nda ceberut devlet olarak karşımıza çıkar. Ancak Divitçioğlu’nun cebe açıklar. Marx ve Engels’in Doğu despotizmi, Divitçioğlu’nun ceberut devleti ve Poulantzas’ın otoriter devletçiliği; sınıfsal, siyasal, ekonomik, kültürel ve ideolojik alanda devletin baskın karakterine işaret etmektedir. Bütün bu tartışmalar ekseninde AKP’ye baktığımızda AKP’nin Doğu despotizminin, ceberut devletin ve otoriter devletçiliğin birçok özelliğini bünyesinde taşımakta ve bunları güncel alanlarda yeniden üretmektedir. Sizi Gidi Rosa ve Clara! osa Luxemburg ve Clara Zetkin, Türk polisini, Türk adliyesini, iktidar ve güç sahiplerini kandırabileceklerini sandılar. Fena halde yanıldılar. Bizim polisten, bizim adliyeden, bizim hükümetten hiç kaçar mı! Elbet kaçmaz! 77 milyon yurttaşı fişleyen Emniyet İstihbarat, bir adet Clara, bir adet Rosa’yla mı baş edemeyecekti! Olur böyle vakalar / Türk polisi, Türk adliyesi yakalar! Ama durun! Yoksa siz kardeş misiniz! Rosa, Clara size teyze diyebilir miyim! Bitlis Sulh Ceza Mahkemesi gözlerini kıstı, gardını aldı, sakın bu Clara, hani Alp Dağları’nın özgür kızı Heidi’nin, tekerlekli sandalyeye mahkum arkadaşı Clara olmasın! Mahkeme silahlarını kuşandı: Yoksa bu Rosa, Sevgi Soysal’ın “Tante Rosa”sı mı? Eyvah yine mi bu solcular! Nayır! N’olamaz! Neyse ki şaşkınlık uzun sürmedi! Clara ve Rosa’nın gizli kimlikleri, gizli emelleri ortaya çıkarıldı. Onlar PKK/ KCK örgüt üyesiydiler... Zaten Bitlis’teki o afişte geçen yıl da boy göstermiş, suç işlemişlerdi! R mez ülkemde huzuru bozmayın... Bozmayın ki, Karaman’da 15 yaşındaki Z. C’ye tecavüz ettiği iddia edilen 8 şüpheli “İlişkide rıza olduğu” gerekçesiyle beraat edebilsin! AKP’nin rotası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu. (AFP) Doğu despotizmi rut devleti sınıfsal bir konumlanma değil, sistemde bir sapma ve devletin bir tür yoldan çıkma halidir. Her iki yaklaşımda da devlet baskın ve otoriter bir karakter taşır ve toplumsal yapı üzerinde ağır bir baskı oluşturur. Bu tarihsel devlet konumlandırmasını modern döneme taşıdığımızda karşımıza Nicos Poulantzas çıkar. Otoriter devletçilik Poulantzas devletin modern zamanlarda nasıl işlediğini, “Otoriter Devletçiliğin” meyda na gelme koşullarını inceler. Poulantzas “egemen kitle partisinin devlet partisine dönüşmesi” sürecini detaylandırır ve devletin olağanüstü kontrol uygulayarak ekonomik, sosyal, siyasal alanda kendinden yana bir dönüşümü nasıl zorladığını çözümler. Poulantzas, güçler ayrılığı prensibinin egemen parti tarafından yok sayıldığını, kararnamelerle ya da torba yasalarlaiktidar partisinin sürekli biçimde gücünü pekiştirdiğini ve bunun da her alanda özgürlükleri ve temel hakları kısıtladığını AKP’nin iktidar olduğu günden bugüne izlediği rota hep daha despotik, ceberut ve otoriter yönde olmuştur. Bir taraftan sokak ortasında gençleri öldüren polislere sahip çıkmak diğer yandan bürokrasiye dokunulmazlık kazandırmak AKP’nin devletleşmesinin temel göstergeleridir. Başta da söylediğimiz gibi AKP önce devleti ele geçirdi ve devleti kendi istemi ve politik öncülleri doğrultusunda değiştirdi. Şimdi de kendi rejimine geçmeye çalışmaktadır. Başkanlık ya da yarı başkanlık AKP’nin istediği bir yönetim modeli değildir. AKP kendi despotik karakterine uygun bir rejime geçmek istemektedir. Haziran ayında yapılacak seçim bu çerçevede tarihseldir. Biz bu seçimle nasıl bir devlet ve rejim biçimiyle yönetilmek isteğimizi ortaya koyacağız. Sevgili okurlar, bu ülke çığırından çıktı. Mahkemede kendini ifade edemeyen Z.C’nin davanın hâkimine, “Hâkim Amca” diye başlayan mektubunu iki kahraman kadının anısına hepinizle paylaşıyorum. (Kaynak: Akşam gazetesi) “Hâkim Amca ben yaşadıklarımı utandığım için bir de polisler ve siz bana inanmıyor gibi davrandığınız, alay ettiğiniz için anlatamıyorum. Her erkeğin bana tecavüz edeceğini sanıyor, korkuyorum. Hâkimsin bir daha bana Hâkim bey, siz kaç kilosunuz? ‘Dur demek’ Son söz olarak; devlet ve toplumun kaderini kendi kaderine bağlayan her siyasi figür yaşadığı devlet ve topluma ağır bedeller ödetmiştir. Bu tür figürlere demokratik yollardan dur denilmedikçe ağır ve korkunç bir tablo istisnasız herkesi beklemektedir. Marx, Engels, Divitçioğlu ve Poulantzas da çözümlemelerinde bu tespiti yapmaktadırlar. Yargı kül yutmaz! Felsefeden Neden Korkulur? EMRE CANER Yazar erver Tanilli her yıl bir köşe yazısını Fransa’da yapılan Bakalorya sınavlarına ayırırdı. Neredeyse iki asırdır yapılan bu geleneksel sınavda, liseden mezun olan öğrencinin olgunluk düzeyi özellikle felsefe sorularıyla sınanır. Bunun nedeni gençlerin hayata ne kadar hazır olduklarının, başka bir deyişle analitik düşünebilme ve sentez yapabilme becerilerinin felsefe sorularıyla ölçülebilir hale gelmesidir: l Bir gerçeği ortaya koymakta ispattan başka araçlar da var mıdır? l Acı çekmeden arzu mümkün müdür? l Güzelliğe niçin duyarlıyız? l İdrak eğitilebilir mi? l İnsan kendi bilincine varmakla, kendine yabancılaşır mı? l Mutluluğu gerçeğe yeğlemek gerekir mi? Bu sorular son yıllarda yapılmış Bakalorya sınavlarında sorulmuştur. Felsefe tarihine birçok filozof adı yazdıran bir ülkenin, gençlerinden yanıtlamasını beklediği sorulardır bunlar. Felsefe derslerinin yıllardır ötelendiği, son dönemde ise hepten kaldırıldığı bir başka ülkenin vatandaşları olan bizler, yukardaki soruları cevaplandırmaya çalışırken sanırım epey ter dökeriz! S uzam kazanır. Kurulu düzeni değiştirmek hatta yıkmak fikri yaygın bir mesleki norm olmaya başlar. Neden Fransa? Fransa Cumhuriyeti uzun bir dönem boyunca kendi ilkelerini meşrulaştırma aracı olarak görür felsefeyi. Bu nedenle felsefe Fransa’da merkezi bir disiplin haline gelmiştir. Neticede felsefe, hayatı sorgulamak ve özgür düşüncenin karşısındaki dogmatik öğretileri saf dışı bırakmak içindir. 1870 yılında kurulan ve kuruluş felsefesinde pozitivizmin etkisi hissedilen, laikleşme ve modernleşme taraftarı 3. Cumhuriyetin, akademideki aydınlanmacı /sol eğilimle genel anlamda barışık bir tavır sergilediği söylenebilir. Bunun nedeni Cumhuriyetin kendi varlığına karşı tehlike olarak gördüğü asıl gücün kilise sağı olarak tanımlanabilecek bir ideoloji olduğudur. Başka bir deyişle Fransa Cumhuriyeti kendi sağından gelen tehlikeye karşı kendi soluyla aydınlanma zemininde ideolojik bir ittifak kurmuştur. Tam bu noktada Köy Enstitülerinin kapatılmasından itibaren soluna karşı, kendi sağı ile her zaman kol kola girmiş bir başka Cumhuriyetin vatandaşları olduğumuz gerçeği çıkar karşımıza. Felsefe işte bu nedenle hep dışlanmıştır ülkemizde. Eğer bu Rosa ve Clara’ya bir an önce hadleri bildirilmezse, bunlar seneye yine 8 Mart’ta, hatta ilelebet halkı ve de özellikle kadınları kışkırtmaya devam ederlerdi. Türk yargısı kül yutmaz! Clara Zetkin’in (1857 1933) ve Rosa Luxemburg’un (18711919) bu dünyadan ayrılmış olmaları da onları Türk yargısının elinden kurtaramazdı! Hem komünistlik, hem kadın hakları! Cezalarını çekmeliler, yalnız afişlerden değil tarihten de silinmeliydiler! Kadın mücadelesindeki rolleri bir an önce unutturulmalı ki, ortalık tacizcilere, tecavüzcülere ve onları koruyan yargıya kalsın! Seni gidi Rosa! Seni gidi Clara! Çekilin aradan! Şiddet, ayrımcılık nedir bil bağırma. Beni azarlamayın. 15 yaşında 38 kilo bir kızım. Benim gücüm bu adama yetmez ki karşı koyup onu yeneyim. Polisler de, siz de beni suçladınız. ‘Neden karşı koymadın’ diye. Bu adamın benim üç katım kilosu ve gücü var. Bir erkekle benim gücümü nasıl bir tutuyorsunuz.” Mektup şöyle bitiyor: “... Canlı cenaze gibiydim. Tek düşündüğüm bir an önce ölmekti. İntihar edecektim, beceremedim. Bu son ifademdir. Bana inanmayan, dalga geçer gibi davranan, aşağılayan mahkemenize gelmeyeceğim. Sizi adalet ve vicdanınızla baş başa bırakıyorum.” Mektubu okuduktan sonra içimden beraat kararını veren hâkime, “Hâkim Bey, siz kaç kilosunuz?” diye sormak geldi! Felsefe soruları Fransız düşünür Alain Badiou. (Foto: VEDAT ARIK) retmen Okulu, Ecole Normale Superieure’ye (ENS) değinmemek elbette ki olmaz. Fransız Devrimi’nden hemen sonra kurulan ENS’nin amacı yeni Cumhuriyetin ihtiyaç duyduğu yeni öğretmeni yetiştirmektir. Aydınlanma düşüncesini bu sayede topluma yaymak isteyen devrimcilerin gayelerine ulaştıklarını söylemek bugün için yanlış olmayacaktır. ENS’nin Ulm Sokağı’ndaki tarihi binasından yıllar içinde birçok ünlü isim gelip geçer. Bilim insanları, iktisatçılar, edebiyatçılar... Fransız düşünce hayatının yapıtaşları olan Henri Bergson, Jean Jaures, Jean Paul Sartre,Louis Althusser, Michel Foucault, Jacques Derrida, Alain Badiou gibi isimler de Ulm Sokağı’nın sakinlerindendir. Film festivaline zabıta baskını Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali kapsamında, Nassima Guessoum’un “10949 Kadın” adlı filminin gösterildiği Beyoğlu’ndaki Rampa Kafe salonu dün zabıtalar tarafından basıldı. Film gösterimi için mekânın ruhsatının alınmadığını gerekçe gösteren zabıtalar izleyicileri dışarı çıkarmak istedi. Festivali düzenleyenlerin direnişiyle karşılaşan zabıtalar salondaki izleyicilerin fotoğrafını çekti. Filmin yönetmeni Guessoum, tepkisini, “Welcome to Turkey” (Türkiye’ye hoşgeldin) sözleriyle dile getirirken, festival koordinatörü Melek Özman, festivalin tüm izinlerinin Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca alındığını söyledi. 13. Zabıta baskınından sonra salona gelen yönetmen Guessoum ise, “Kadınların direnmesiyle zabıtalar geri çekildi. Korktum ve zabıtaların her şeyi alacaklarını düşünerek filmimin kopyasını ve bütün gereçlerimi aldım” dedi. Fransız düşünür Jean Paul Sartre. (AFP) Felsefe neden gerekli? Fransız felsefe geleneğinden bahsederken Yüksek Öğ Bilge kişiden karşıta… 20. yüzyılın ortalarına dek yeri toplumun tepesi olan filozof figürü, zaman geçtikçe kendisini kenara ait hissetmeye başlar. Filozofun bilge kişiden karşıt kişiye dönüşmesidir bu sürecin özeti. 1968 ayaklanmasında felsefe hep başroldedir. Felsefe akademinin teorik sınırlarından taşıp toplumun arasına karıştıkça hatta düpedüz sokağa indikçe bambaşka bir Guessoum, Türkiye’nin özgür bir ülke gibi göründüğünü, ama aslında öyle olmadığını anladığını belirtti. “10949 Kadın” adlı filmde, Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın unutulan kadın kahramanlarından Nassima Hablal’in öyküsünün yanı sıra bağımsız bir Cezayir için savaşan kadınların savaştaki rolü de anlatılıyor. l Kültür Servisi ‘Türkiye özgür bir ülke değilmiş’ C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear