23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 EYLÜL 2014 CUMARTESİ 14 O Fotoğraf Törendeki Ayrıntı Hafta başında Ahmet Davutoğlu, Genelkurmay Başkanı ile üç ayrı görüşmeden sonra, PKK ile pazarlıktan haberi olmadıklarını bir daha söyleyemeyeceğini dillendirdi ya... Arkadaşımız Barkın Şık’ın 31 Ağustos’ta yayımlanan haberini anımsadık: Şık’ın, Kara Harp Okulu 165. dönem mezunlarının kılıç kuşandığı tören ile ilgili haberinde küçük, ama çok önemli bir ayrıntı vardı. Dönem birincisi Piyade Teğmen Furkan Özel, törendeki konuşmasında, 20 Ağustos’ta Van’ın Saray ilçesinde PKK pususunda şehit düşen Teğmen Emre As’ın adını dillendirerek, Harbiye’deki bir diploma töreninde ilk kez somut bir olayla şehit anması yapmıştı. İşte Genelkurmay Başkanı, PKK ile pazarlığa gönderme ile “Sürece ilişkin yol haritasını bilmiyoruz” diye özetlenen sözlerini, bu törenden yalnızca birkaç saat sonra söylemişti. Belki de, zevahiri kurtarmak için... “78 kuşağı”, 68’den öykünerek yaratılmış zorlama bir tanımdı, ama o tanımı yakalarına bir popüler simge gibi takmakta ısrarcı olanlar vardı. Tıpkı, 7080 arasında, Türkiye için kurgulanan çatışma ortamında çerez olarak kullanılan kafası karışıkların sonradan liboşlukta karar kılmaları gibi. Değerli araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu’nun o döneme ilişkin belgelediği gerçekler kitaplarındadır: O dönemde kimin nasıl ve niçin kullanıldığını öğrenmek isteyen açar okur. Bugün adları bile anılmayan binlerce gencin kanına giren silahların sağa da, sola da farklı ülkelerden, ama aynı kaynaklardan nasıl ve niçin Abdülkerim Çay, Cengiz Aktürk, Muaz Kadı, Bilal Erdoğan ve Usame Kutub’un birlikte objektife gülümsedikleri fotoğraf, bu yıl içinde gazetelerde ve sosyal medyada yer almıştı. Abdülkerim Çay; Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nda, Kalkınma Ajanslarıyla İşbirliği Daire Başkanı’ydı. Cengiz Aktürk, AKP’ye yakın işadamıydı. Muaz Kadı; Recep Tayyip Erdoğan’ın “Aile dostumuzdur, ne var bunda” diyerek savunduğu, BM Güvenlik Konseyi’nin “El Kaide ve Taliban mensubu olan ya da bu örgütlerle bağlantılı kişiler ve kurumlar” listesine alındığı için Türkiye tarafından da önce para ve malları dondurulan, ancak bu karar daha sonra AKP iktidarınca kaldırılan Yasin el Kadı’nın oğluydu. Bilal Erdoğan, Recep Tayyip Erdoğan’ın kamuoyunun artık çok yakından tanıdığı oğluydu... Usame Kutup da, Mısır’da Müslüman Kardeşler (İhvan) örgütünü kuranlardan Seyyid Kutup’un küçük kardeşi Muhammed Kutup’un oğluydu. Yine gazeteler ve sosyal medyadaki haberlere bakılırsa, objektife gülen bu 5 kişi hem birbiriyle sıkı fıkı arkadaştı, hem de ortak birtakım işler yapıyorlardı. Bir tür Müslüman kardeşliği içindeydiler yani... Şimdi, öyle mi olur, şöyle mi olur diye tartışmanın hiçbir anlamı yok: Müslüman Kardeşler örgütü yöneticilerini Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni Türkiyesi bağrına basmayacak da, kim basacak? küreselleşme dönencesine girmesi, kurgucuların ekmeğine yağ sürdü. Bir imamın başkomutanlığında vardık; tam bağımlı, piyasasever, etnikçi, cemaatçi yeni Türkiye’ye... Oysa, 12 Eylül’de gazetemizde makalesi yayımlanan Celalettin Can; “78” diye tanımladığı kuşağın, içinde bulunduğumuz günlerde “türlü yok sayılmayı ve yasakları kırdığına; 12 Eylül darbecileriyle hesaplaşma, çağdaş demokratik, eşitlikçi, halkların barış içinde yaşadığı, özgürlükçü, adil ve adaletli bir toplum yönlü tarihi yürüyüşüne başladığına” inanıyor! Dedik ya, “78 kuşağı” çok zorlama bir tanımlamaydı... Doğum İlk Çekiç Güç, Körfez Savaşı’nı bahane ederek Kürdistan’ı oluşturmak için bölgenin rahmine tohum atma işlemiydi. Öyle anlaşılıyor ki, Çekiç Güç yeniden görevlendirilecek ve bölgede Ali kıran baş kesen haline gelen IŞİD belası öne sürülerek bu kez bir doğum gerçekleştirilecek. Irak’ın kuzeyindeki mandater çocuğa, Türkiye ve Suriye’den kardeş gelecek! Okul Yakmak Baştan söyleyeyim; ben, Türkiye’de Kürtçenin ikinci “resmi dil” olarak tanınmasını isteyenlerdenim. Bu isteğime ilişkin birçok neden sayabilirim. Doğal olarak ilki Türkiye nüfusunun oldukça büyük bölümünü Kürtlerin oluşturuyor olmasıdır. Kendi anadillerinde eğitim görmek bu nüfusun evrensel kabul gören temel hakları arasındadır. Bugün Birleşmiş Milletler üyesi 194 ülkenin 113’ünde iki veya daha çok resmi dil bulunmaktadır. Bu devletlerin arasında İspanya gibi federatif yapıda olanlar gibi Fransa gibi üniter yapıda olanlar da bulunmaktadır. Bask ve AlsaceMosel bölgelerinde, isteyen öğrenciler anaokul ve ilkokul eğitimlerini anadilleri olan Bask veya Alsace dilinde alabiliyorlar. Ortaöğretimde de durum aynıdır. Devlet bu sisteme mali katkı yapmakla yükümlüdür. Bask bölgesinde Bask dili, bölgede yüzde 70 oranında devlet, yüzde 30 oranında da aileler tarafından finanse edilmektedir. Birinci resmi dilin Macarca olduğu Macaristan’da Kırım Tatarcası, Yunanca, Romanca, Hırvatça, Makedonca, Ukraynaca ve Sırpça o azınlıkların yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde ikinci resmi dil olarak kabul edilmiştir. HHH Türkiye’de Rum ve Ermeni yurttaşlarımız ilk ve orta eğitimlerini anadillerinde almak hakkına sahiptirler. Bu hakları Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmıştır. Kurtuluş Savaşı’nda Türkler ile omuz omuza çarpışan, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin iki kurucu unsurundan biri olan Kürtler ise en temel haklarından biri olan anadillerinde eğitim görmek hakkından yoksundur. Bu, yurttaşlar arasında eşitlik ilkesine aykırı düşen önemli bir haksızlıktır. Bizim gibi bu haksızlığın kaldırılmasından yana olanların önüne sürülen karşı gerekçede hep “Peki, bu nasıl olacak?” sorusu yer almaktadır. Bu sorunun muhatabı biz değil, temel işlevi topluma hizmet etmekle yükümlü olan devlettir. Diğer bir gerekçe de anadilde eğitimin ülkeyi bölünmeye götüreceğidir. Bölünmeyi tetikleyen, insanların kafasına bölünme düşüncesini düşüren o insanlara verilen haklar değil, o insanları eşit olmayan yurttaş konumuna düşüren yoksunluklardır. HHH Bu yoksunluklardan kurtulmak, hak almak için verilen savaşımlarda izlenecek yol, yöntem nedir? Herhalde okul yakmak değildir! Günlerdir medyada Güneydoğu’da ateşe verilen okullara ilişkin haberler, görüntüler yer alıyor. Bunlar özellikle Kürtlerin haklı davalarının yanında yer alan insanların tüylerini ürperten haber ve görüntülerdir. Yasakçıların eline malzeme veren, ekmeklerine yağ süren bu yanlış yöntem bir an önce terk edilmelidir. Doğrudur, yasaklar çoğu zaman dinlenmeyerek, çiğnenerek değiştirilir. Bunun birçok örneği vardır. Örneğin, resmi kurumlarca mühürlenmiş bir kapıdaki mührü sökmek bir “suç” oluştursa da bu açıdan bakıldığında mazur görülebilir. Fakat onlarca okulu ateşe vererek binlerce öğrencinin eğitim hakkını ellerinden almanın mazur görülecek hiçbir yanı yoktur. Bir not olarak düşeyim dedim. Kuşak Derken dağıtıldığını da öğrenir... 197080 arası kanlı bir tarihti. Bir yanda 60’lardaki Endonezya örneğinde olduğu gibi egemen güçlerce sırtı sıvazlanan “komünist avı”na çıkmış paramiliter şiddet grupları vardı. Diğer yanda da, 68 kuşağının yarattığı Cumhuriyet’in atılımlarına saygılı, devrimci, bağımsızlıkçı, özgürlükçü, eşitlikçi özden uzaklaşarak maceracılığa yönlendirilmiş, kullanılmaya açık kesimler. Her iki taraf birbirine düşürülerek, Türkiye bir iç savaşa sürüklendi. Yaratılan kan dökücülüğünün varacağı yer de kurgulanmıştı önceden ve beklenen son 12 Eylül faşist darbesi ile geldi. İşte tam da o gündür, “yeni Türkiye” denen katara eklenmemiz. “Atatürk, Atatürk” denerek, canice uygulamalarla Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi ve tüm ulusal özdeşimler, simgeler, CIA analistlerinin de desteğiyle aşağılanıp kirletilirken, kurgulanmış ikinci iç savaş Doğu ve Güneydoğu’da başlatıldı. Dünyanın tek kutuplu emperyalist IŞİD, Ortadoğu ve Türkiye SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Tarihi boyunca çatışmanın ve istikrarsızlığın merkezi olmaktan kurtulamayan, Batı’nın boğucu tahakkümü altında belini doğrultamayan, toplumsal kalkınmayı, gelişimi yaşayamayan, yaşamasına izin verilmeyen Ortadoğu bugün, emperyalist zihniyetin yardımı ve desteğiyle güçlenen, yeşertilen terör örgütlerinin başarılarıyla, radikalizmin vahşetle, hatta soykırımla birleştiği bir bataklık halinde. IŞİD din ve mezhep adına katliamlarını, soykırımını devam ettiriyor. 12 senelik dış politika yönetiminin, açık sınır politikasının ve içeride yürütülen yönetim anlayışının bir neticesi olarak söz konusu radikal, İslami terör örgütlerinin bugün sınırlarımızın içindeki varlığı, yine sınırlarımız içinde uyuyan ve fakat her an uyanmaya ve patlamaya hazır hücrelerle birlikte coğrafyamızı, bugünümüzü ve yarınımızı tehdit etmektedir. Bunu bile bile, bugün Batı medyası ülkemizi IŞİD’e destek vermekle suçlarken bu iddiaya şiddetle karşı çıkmanın, iftira olarak addetmenin ne yazık ki hiçbirimize bir faydası yoktur. Çözüme, acı gerçekleri reddederek değil, mezhepsel kaygılardan uzak, laik eğitim ve yaşam biçimlerini destekleyerek, laik ve demokratik politikalar üreterek, zamanında ve etkili tedbirler almayı bilerek ulaşılabilir. 1920’lerde temelleri atılan, Anadolu aydınlanmasını başlatan ve o haliyle örnek alınan Atatürk Cumhuriyeti’nin, 2002’den bu yana yürütülen zihniyet, algı operasyonları ve hükümet etme biçimleriyle bugün siyasal İslamın yeşerdiği bir coğrafya haline dönüştürülmesinin karşısında durmalıyız. Bugün IŞİD zulmünden kaçıp, temelleri sarsılmış olsa da her dinden, her mezhepten, her ırktan insanın sığınacak bir mabet olarak gördüğü Atatürk Cumhuriyeti’ne ait topraklara doğru ölümden kaçarak dalgalanan insanların dramı, sınırlarımızın hemen dibinde yaşanan vahşet, hükümete bir musibet bin nasihatten iyidir sözünü hatırlatmalıdır. İktidar dersini almalı, hükümet etme biçimini ve politikalarını değiştirmelidir. ve gereklidir. Fakat kendimizi kandırmayalım. Ülkemizde zorunlu din dersleri adı altında verilen eğitim sadece Sünniİslam eğitimidir. Ve bu tek yönlü eğitime karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden çıkan karar doğal ve önemlidir. Zira eğitim üzerinden uygulamaya sokulmaya çalışılan politikanın ismi “tek din, tek mezhep” hayalinden başkası değildir. Milli Eğitim’den gelen yeni kararla birlikte okullarda ibadet ihtiyacı için doğal aydınlatmalı mekân ayrılır şeklinde yapılan ve içinden “talep edilirse” ifadesinin çıkarıldığı düzenlemenin bize verdiği mesaj da yine aynıdır. Bu şekilde ortaöğretim kurumlarında ibadethane açılması zorunlu kılınmıştır. Farklı inançlara mensup kişilerin ibadethane ihtiyaçları ne olacak sorusuna verilecek yanıt ve bu durumun öğrenciler arasında ayrışmaya, kutuplaşmaya yol açacağı gerçeği birer büyük soru işareti ve ünlem olarak hayatımıza girmiştir. Ayrıca yeni öğretim yılında ortaya çıkan okulların matruşka bebeklere çevrilmesi durumu, okul içinde okul, daha doğrusu okul içinde imam hatip çilesi de bu sene velilerin ve öğrencilerin başını bir hayli ağrıtmaktadır. Kimsenin haberi olmadan, baskı ve dayatma yoluyla, ben yaptım oldu anlayışıyla hayata geçirilen bu uygulamalara, İslami yaşam biçiminin ilkokul sıralarından başlayarak adım adım topluma dayatılmasına karşı veliler ellerinden geldiği kadar direniş göstermeye çalışsa da bunların ne derece başarılı olabileceği meçhul. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY ank Asya ve BDDK B İbadethane Bilgisi Bir kültür olarak din öğretilmelidir ve okullarda, İslam da dahil var olan farklı dinlerle ilgili sosyolojik, felsefi, tarihi bilgilendirmeler, öğrencinin ufkunu genişletmesi, kültürel zenginliğini artırması açısından önemli Din Kültürü ve “Bank Asya zaten battı”, “Taşıma suyla değirmen dönmez”, “BDDK kararını vermeli”, “Gereği yapılmalı”. Bu ve benzeri ifadeler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Bankalarla ilgili her türlü sorumluluk ve değerlendirme görevinin BDDK’ye ait olmasına ve bunun Başbakan’dan, Maliye Bakanı’na kadar sözde herkes tarafından kabul edilmesine ve vurgulanmasına karşın bir bankanın akıbetiyle ilgili yorumları Cumhurbaşkanı’ndan duyabiliyoruz bugün. Cumhurbaşkanı; yani aynı zamanda Başbakan, aynı zamanda Dışişleri Bakanı, Şehircilik, Kültür ve Turizm Bakanı, BDDK Başkanı… Hükümet organlarının bağımsız idare kabiliyetlerini yıpratan, yetki sınırlarını birbirine karıştıran, tüm hükümeti tek bir erkin etkisi altında toplayan ve şaşırtıcı bir biçimde karşı konulamayan, konulmaya cesaret edilemeyen bir vesayet biçimi. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İzmir’in 1 Karaburun 2 ilçesinde bir mağara. 2/ 3 Başıboş ge 4 zen hayvan 5 sürüsü... Ta6 vana yakın küçük pen 7 cere. 3/ Trab 8 zon yöresin 9 de dokunan ve daha çok 1 2 3 4 5 6 7 8 9 peştamal olarak 1 Y I L A N C I K kullanılan bir tür 2 A L U D E S A K dokuma... Uçu 3 K I L M A K T A rum. 4/ Devlet bü 4 A C U N K A M P yükleri, ileri ge5 R A E Ş A P E lenler... Anadolu İ T İ B A R İ halklarının en es 6 C F E R N ki ana tanrıçası. 5/ 7 A R Ş E V İ N MA T Vurulmak istenen 8 hedef. 6/ Bir gı 9 İ Y E E N A Y İ da maddesi... Eski Mısır’da güneş tanrısı... Rize ilinde bir yayla. 7/ Yaz yağmuru... Bir yerden alıp başka bir yere iletme. 8/ Şamanizmin din adamlarına verilen ad... Arapça eylem çatısını konu edinen bilim ve kitap. 9/ Çakala benzeyen yabani bir hayvan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yağı alınmış süt ya da yoğurttan elde edilen ve “ekşimik” de denilen bir tür peynir. 2/ Duvarcı ve dülgerlerin yaptığı her tür yapı... Bangladeş’in para birimi. 3/ Edirne’nin bir ilçesi... “ dediğin demir kale / Ya alınır ya alınmaz” (Karacaoğlan). 4/ Kendini beğenmiş kimseler için kullanılan bir alay sözü... Eski dilde su. 5/ Bir şeyi belli etmek amacıyla üzerine konulan işaret. 6/ Mısır’ın plaka imi... Radyum elementinin simgesi... “Asya Yayın Birliği”nin simgesi. 7/ Kusma... Bir görevden başka bir göreve atanma. 8/ Dönerek ya da ileri geri hareket ederek, kendine dayanan bir parçanın önceden belirlenmiş bir hareketi yapmasını sağlayan parça... Yapı. 9/ Yenilebilir bir mantar cinsi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear