23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 TEMMUZ 2014 PAZAR CUMHURİYET kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA KÜLTÜR 15 ‘Dokunarak’ şifa verdiler Erkan Oğur, Derya Türkan ve İlkin Deniz müzikal birlikteliklerine yeni bir albüm ekledi: ‘Dokunmak’ AYŞEGÜL ÖZBEK dal Tokcan gibi isimlerin yeni albümlerinin yanı sıra eski taş plak kayıtları Onlar iyi müziğin, iyi dostluğun ve da gün yüzüne çıkarıp arşivlik çalışmabirbirini iyi dinlemenin peşindeler. Er lar yapacaklar. Oğur ise biriktirdiği kakan Oğur, Derya Türkan’la yaklaşık yıtlar arasında yer alan Elazığ Harput beş yıldır “Uzaktaki Müzik” adıykülliyatını hazırlayacak. la süren müzikal birliktelikleri“Yapımcılarımız mü u ni anlatırken de müziğe yakzisyen olacak” diyorlar. “Fuad” laşmanın peşindeolduklarıOğur bu konuda şunlanı söylüyor: rı söylüyor: Biz müalbümünün ardından “Uzaktaki müzik, hezisyen olarak müekibe katılan İlkin Deniz, “Biz deflediğimiz, özlediğiziği iyi tartabiliyoçalarken şifa bulduk” diyor. Derya ruz. Belki piyasayı miz ya da kendimizi ona doğru yönlendirTürkan da, “Önce yapan kişiye şifa tartamayabiliriz, diğimiz bir şey... Bir veriyor” diyor. “Sonra o karşıdaki ama müzik adına başka manası da, yabir şeyleri tartaşam içinde müzik gide insan bundan mutluluk duyuyorsa o biliriz.” da bir şifa. Biz müzikle aramızda rek uzaklaşıyor bizden. “Dokunmak” alBir özlem bu. Müzik içibümünün kayıtları saolan birtakım engelleri mizde, ama aynı zamandece üç gün sürmüş. kaldırmaya çalışıyoruz.” da çok da uzakta”. Deniz, stüdyoda her parGasperyan ile çalıştıkla çayı 34 defa çalıp en sevrı “Fuad” albümünün ardındiklerini albüme aldıkladan ekibe İlkin Deniz’i de karını anlatıyor ve “Biz çatarak “Dokunmak” isimli yelarken şifa bulduk” dini bir albüme imza attılar. Kuryor. Türkan ise uygun sesdukları yeni plak şirketinin ilk lerin birbiri ardına dizilmeyvesi “Dokunmak.” mesinden doğan huzurun “İyi müzisyenler hâlâ varönce yapan kişiye değdisa ve onlar bu zorluğa rağğini aktarıyor: men hâlâ bu işi yapıyorlarsa, “Önce yapan kişiye şibirilerinin de bu zorlukları fa veriyor. Sonra o karonlar adına üstlenmesi gerekir” diyen şıdaki insan bundan mutluluk duyuyakın dostları Serbülent Sertoğlu’nun yorsa o da bir şifa. Biz müzikle arada desteğiyle kurdukları M&MT Records mızda olan birtakım engelleri kaldırile sadece iyi müziğin peşinde olacakla maya çalışıyoruz. İnsan hayatında bir rını söylüyorlar. an, bir dakika bunu yakaladığı zaman Derya Türkan, yeni plak şirketinden tarifi mümkün olmayan bir heyecan söz ederken “Müziği hiçbir ayrım ya duyuyor.” da kategoriye sokmadan katalog oluşKonservatuvar yıllarında hocasının ilk turacağız. Aynı kafada olan müzisyen öğrettiği şeyin “edep” olduğunu anlatılerin buluşma yeri gibi olacak” diyor. yor Türkan: Dilek Türkan, Ara Dinkjian, Yur“Yani egonun öne geçmemesi... İkin ‘Faşist Türkiye’ Temposunu Durduran Adam! Sevgili okurlar, dün bu sayfalarda haberini okudunuz. Zülfü Livaneli’ye, Fransız devletinin en büyük nişanı olan “Légion d’Honeur”, Fransız Büyükelçisi Laurent Bili tarafından sunuldu. Kimi insanlar vardır, hayatta ne yaparlarsa yapsınlar, hepsinde belli bir kaliteyi yakalarlar. Yaptıkları işi asla ayağa düşürmezler. Eserleri, üretimleri belli bir çizginin altına asla düşmez. O çizgiyi belirleyen sadece yetenek değildir. Birikimleri, kültürel merakları, öğrenme tutkuları, emeğe ve insana saygılarıdır. Disiplinli çalışmaları ve duyarlılıklarıdır. Ama en çok, en çok, değer ölçüleridir. İşte böyle insanlardan biridir Zülfü benim için. Müzik, edebiyat, sinema... Her üç alanda da nitelikli, değerli işler yaptı. Bütün bunlar bir yana, memleketim insanına hep bir ağızdan şarkı söyletti. Birkaç kuşak genç (her yaştan ‘genç’) zulme, baskıya ve haksızlığa dün ve bugün onun şarkılarıyla direndi, onun şarkılarıyla daha güzel bir gelecek, daha adil bir dünya düşledi. Umutlarını onun şarkılarıyla besledi. HHH Önceki gün İstanbul’da Fransız Sarayı’nın bahçesindeki törende nişanını alırken, dört dörtlük bir konuşma yaptı. Duhamel’den alıntıladığı “Türkiye Doğu’nun en Batılı; Batı’nın en Doğulu ülkesidir” sözünün bundan böyle de gerçek olmasını dilerken o, ben taa gerilere gittim. Fransa’nın bir başka köşesine... Hınca hınç dolu “Faşist Türkiye” diye haykıran dev bir salonu nasıl dize getirdiğini anımsadım... İşte sizlerle paylaşmak istediğim o anı: HHH Yıl 1982. Korsika’da Bastia kentinde “Akdeniz Kültürleri Sinema Şenliği” var. Açılış Maria Faranduri Zülfü Livaneli ikilisinin konseriyle olacak. Dev salon ağzına dek dolu. Açış konuşmaları bitti... Sunucunun konser anonsu için “Ve Türkiye’den...” demesiyle; salonu bir uğultu kapladı. “La Turquie Fachiste! La Turquie Fachiste!” Beş bin kişi ayağa fırlamış “Faşist Türkiye” diye haykırarak tempo tutuyordu. Burası Korsika! Milletin isyanı başına vurmuş. Ömürleri direnmek! 12 Eylül faşizminin hesabını oracıkta Zülfü’den sormaya kararlılar. Biz bir locada dört Türk, Abidin Dino, Arif Keskiner, Atilla Dorsay ve ben, birbirimize bakıyorduk. Onları bilmem ama ben, yer yarılsa da içine girsem diye dua ediyor, utancımdan ölmek istiyordum. Bu öfkeli kalabalığın önünde Zülfü ne yapabilirdi ki?! Zülfü Livaneli elinde sazı, yüzünde her zamanki gülümsemesi, çok sakin sahnenin ortasına, en öne geldi. Bir süre “Faşist Türkiye” temposunu yine gülümseyerek dinledi. Sonra eliyle bir şey söylemek istediğini belirtti ve konuşmaya başladı. Zülfü konuştukça uğultu kesilir gibi oldu. İngilizce konuşuyordu. Halkların topyekun faşist olamayacağına, yönetimlerin faşist olabileceğine dair derli toplu bir konuşma yaptı. Salonda çıt çıkmıyordu. O konuşmasını sürdürüp, Fransızca “Yaşasın halkların kardeşliği” diye bitirdi ve bitirir bitirmez de şarkıya geçti. Birkaç şarkı sonra bütün salon “Yaşa Zülfü” “Yaşa Maria” diye alkışlıyordu. Bir Nâzım’dan, bir Seferis’ten; bir Bedri Rahmi’den bir Ritsos’tan söylüyorlardı... Konserin başında “Faşist Türkiye!” diye tempo tutan beş bin kişi, konserin sonunda “Yaşasın Türkiye!”, “Yaşasın Yunanistan!”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği” diye tempo tutuyordu. Konser bitti. Anısı beni hiç terk etmedi! O günden sonra Zülfü Livaneli’ye bir de “Faşist Türkiye temposunu durduran adam” payesi verdim! Yolun her daim açık olsun sevgili arkadaşım!.. cisi ise yanındaki insanı dinlemek. Özellikle bizim müziğimizde böyle olmak zorunda.” Bu noktada Oğur birinci şartın dinlemek olduğuna vurgu yaparken İlkin Deniz “Genelde dinlemeyi iyi bilen bir toplum değiliz”e getiriyor konuyu. Oğur devam ediyor: “Eğitimle alakalı bu biraz da. Anaokulunda çocuklara dinlemeyi öğretmeleri lazım. Veya aile içinde çocuklara dinleme öğretilmeli. Yani her alanda devrim lazım. Tarımdan eğitime, müzikten fiziğe, mimariye.” Erkan Oğur’u, Van’ın bir köyündeki bir çoban aramıştı: ‘Yıldızlara bakıp sizi dinliyorum’ “Müzik bir kereye mahsus olduğu zaman, o an üretildiği zaman, o an paylaşıldığı, hafızaya, hatıraya alındığı zaman çok daha değerli oluyor. Değerini koruyor. İnsanlar şöyle hatırlıyor: ‘Bir gün o kadar güzel bir şey olmuştu ki, onu hiç unutmuyorum.’ Hafızasında onu koruyor. Ama kaydettiği zaman üst üste dinliyor ve artık o ihtiyacı hissetmiyor. Öbür türlü hep hatırasında saklıyor. Ama öte yandan müziği kaydetmenin de başka bir tarafı var. Mesela, çok önceleri, ilk albümü yaptığımda Van’ın bir köyündeki bir dağdan çobanın biri aramıştı beni. ‘Ben’ dedi ‘yıldızlara bakıp koyunları otlatıyorum ve sizi dinliyorum.’ Bugün de buna benzer bir mesaj geldi. ‘Erkan Abi dün sabaha kadar yeni albümünüz bir Karadeniz yaylasında yankılandı durdu. İyi ki varsınız.’ Bir anda çok geniş bir alana yayılıyorsunuz. Böyle de toplayıcı ve yayıcı bir gücü var.” Sözde MİT eleştirisi konser iptal ettirdi Ayşe Hatun Önal ‘Çak Bir Selam’ (Sony Müzik) Zaman çabuk geçiyor, alın size örnek: Ayşe Hatun Önal’ın (şarkıda geçenin tersine) erkek milletinin belini kırmasının üzerinden tam 11 yıl geçmiş. Hatırlarsanız, çıktığında camianın sürmanşeti olmuş; elektronik tabanlı ikinci albümü “Sustuysam”dan sonra da sırra kadem basmıştı, femme fatale görüntülü güzel fizikli şarkıcı. İnkâr etmeyelim, ortadan kaybolmak tahayyüllerimiz açısından ona yaradı; öncelikle goygoy konusu olan şarkıları iadei itibar kazandı, ardından belleklerdeki “mankenden şarkıcı mı olurmuş” yorumu “aslında zamanına göre hiç de fena değilmiş” ile yer değiştirdi. AHÖ şimdi “Çak Bir Selam” adını taşıyan yeni şarkısının üç yorumundan oluşan single’ı ile ilişki güncelliyor, eski fotoğrafların üzerinde biriken tozları alıyor. “Çak Bir Selam” düzenlemesi, dans duygusu ve kulüp playlistlerinde yer alma potansiyeliyle güzel bir şarkı, ancak hepsinden iyi olanı etkileyici klibi. Dört erkek oyuncuyla birlikte, kısa aralıklarla yerleştirilmiş siyah beyaz kareler ve ustaca kullanılmış kırmızı bir renk eşlik ediyor AHÖ’ye. Militarist dünyanın imgelerini, cinselliğin kodlarını maharetle kullanıyor; AHÖ ya da “Lili Marlen” söyleyen Marlene Dietrich’in postmodern dünyadaki izdüşümü… Erkan Oğur’a troll saldırı Kültür Servisi Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu’nun dün Sakarya’daki Park Amfi Tiyatro Sahnesi’nde vermesi planlanan konseri iptal edildi. Oğur’a ait olduğu iddia edilen Twitter hesabından yapılan paylaşımı gerekçe gösteren troll hesaplar konserin iptal edilmesine neden oldu. Troll hesaplardan, Oğur’a ait olduğu iddia edilen “Erkanı Oğur” hesabından yapılan MİT eleştirisi nedeniyle böyle birinin AKP’li belediyelerde konser vermesinin engellenmesi gerektiği yazıldı. Sakarya Belediyesi’nin web sitesinden Sakarya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada ise konserin “hava muhalefeti nedeniyle ileri bir tarihe ertelendiği” duyuruldu. Erkan Oğur’un plak şirketinden yapılan açıklamada ise sosyal medyada Erkan Oğur adıyla açılan hesaplarda Erkan Oğur’un ağzından ifade edildiği iddia edilen içerikler ile sanatçının hiçbir bağlantısının olmadığı belirtildi ve özellikle Erkan Oğur’un şahsı gibi hareket ederek sanatçıya zarar veren “Erkanı Oğur” isimli hesaplar hakkında yasal süreç başlatılacağı bildirildi. Öte yandan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Abdulhamit Gül ise konuyla ilgili Twitter hesabından yine de şu açıklamayı yaptı: “Başbakanımıza, milletin değerlerine hakaret eden sanatçıların Ak Partili belediyelerde etkinlik yapması mümkün değildir. Bu konuda belediye başkanlarımız kadar vatandaşlarımızın duyarlılığı da takdire şayandır. Son olarak tweet’leriyle hakarette bulunan Erkan Oğur’un konseri Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanımızca iptal edilmiştir.” Apolas Lermi ‘Santa’ (Kalan Müzik) Karadeniz Bölgesi’nde milliyetçiliğe, gericiliğe, kültür asimilasyonuna ve doğa katliamına karşı duran genç müzisyenler kuşağına mensup Apolas Lermi. Trabzonlu müzisyen 2011 yılında çıkan ilk solo albümü “Kalandar”da yer alan “Seçim Zamanı” adlı şarkıyla Diren Karadeniz projesine sebebiyet vermiş, toplumun tüm sorunlarına politik bir bilinçle, insani bir vicdanla yaklaştığının altını çizmişti. Apolas’ın ikinci albümü “Santa”, her yönden ilkinin devamı olarak görülebilir. İçinde yine lafını dolandırmayan şarkılar var. 14 parçadan oluşan albümün dili Türkçe ve kaybolma tehlikesi yaşayan Karadeniz Rumcası (romeika). Albüme adını veren Santa ise şimdi Gümüşhane’ye bağlı (Türkçe adı Dumanlı) olan dağlar arasında bulunan eski bir Rum köyü. Ancak ağırlıklı olarak Karadeniz Bölgesi’nin geçmişine, özellikle Trabzon şehrindeki kültürlere eğiliyor, otuzun üzerinde müzisyen konuk edildiği bu cesur albüm. Daha ziyade doğa sevgisi ve yeşil aşkında vücut bulan karşı çıkışı, yaptığı müzikle politik bir platforma davet ediyor Apolas. Karadeniz müziğinin özünü temsil eden ozanların mirasını günübirlik bir hevesle kucaklamıyor. Berrak ve ikna edici sesiyle, halkların kardeşliği adına çalıyor, söylüyor. Yönetmen Mazursky yaşama veda etti ‘Amerikan sinemasının Fellini’siydi’ Kültür Servisi Ünlü yönetmen Mel Brooks’un “Amerikan sinemasının Fellini’siydi” dediği yönetmen, senaryo yazarı ve oyuncu Paul Mazursky 84 yaşında yaşama veda etti. 1960’ların sonlarında kamera arkasına geçen, “An Unmarried Woman” ve “Bob & Carol & Ted & Alice” adlı filmleriyle ünlenen Mazursky, “Down and Out in Beverly Hills” ve “Enemies, A Love Story” gibi filmlere de imza atmış ve tam 5 kez Oscar ödülüne aday gösterilmişti. Stanley Kubrick, Richard Brook ve Brian de Palma gibi yönetmenlerin filmlerinde oynayan Mazursky, yönettiği filmlerde, 1960’ların sonları ve 1970’lerin sıkıntılı, en dişeli Amerikan toplumuna yönelttiği sevecen taş lamalarla tanınmıştı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear