25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 MAYIS 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 13 Bir insanlık faciası olan Soma’daki madenci katliamına dünya çapında verilen tepkiler, ateşin salt düştüğü yeri değil, düşmediği yeri de yaktığını ve acının ne dini, ne de uyruğu olduğunu gösterdi. İki ayak üstünde yürüyüp konuşan memeli türünün, sadece insan olanlar ve insan olamayanlar diye ikiye ayrıldığını kanıtladı, Soma’da yaşanan dram… İnsan olanın yüreği yanar, aklı isyan eder, dili hesap sorarken; insan olamayanın kravatlısı “Madenciliğin fıtratında ölmek vardır!” dedi, sarıklısı “Sessiz ağlayın yoksa ölünüz cennete gidemez!” diye tehdit etti, zaten danışmanı da ölüsüne ağlayanı tekmeledi, yandaşı da sopayı kapıp kazayı protesto edenleri dövmek peşine düştü. İnsan olmayanın, insan olana çektiği acıyı dile getiriyor, hesap soruyor, protesto ediyor diye öfkelenip tekme tokat giriştiği anlara ilişkin bir videoda, “Niye kaçıyorsun İsrail dölü!..” dediği bile duyuldu. HHH Oysa İsrail dölü olmaklığı bir küfür gibi savuran bu ehli Müslim, keşke insan sıfatını hak edeydi de İsrailli olaydı! Çünkü İsrail, bırakın maden ocağını, hiçbir ahval ve şerait altında, hatta savaşta bile yurttaşlarının hayatını Soma’daki madencilerin hayatı kadar hiçe saymaz, tehlikeye atmaz, sonuçta da ölümüne yol açmaz. Çünkü İsrail, bırakın kazaya uğrayan yurttaşlarını, savaş meydanında düşen şehitlerinden suikast kurbanlarına, hatta İsrail uyruklu olmayan dindaşlarını bile ne cenazesiz bırakır, ne de mezarsız... Fotoğraf: GERMİNAL 1885 Keşke İsrail Dölü Olsa! 2003 yılında Başbakan Erdoğan, “İslamcı terörist” olgusunu reddederken İstanbul’da üç katliama imza atan El Kaide suikastlarını anımsayın. İsrailliler geldi ve sinagog saldırılarında ölen Yahudilerin cenazesini usulüyle kaldırmak üzere, çevreye dağılmış en küçük ceset parçalarını bile topladılar, tek tek, özenle... HHH Protestocu dindaşlarına “İsrail dölü!” deyince küfür ettiğini sanan ehli Müslimin Türkiye’sinde ise, daha felaketin ikinci günü “çıkarılamadıkları” için öldüklerine karar verilen madencilerin cesedi, uğrunda can verdikleri uğursuz rant madenine terk edildi. Ehli Müslim muktedirin, kömür karası ömürlerine güneş gözlüğü kadar değer vermediği bu “fıtrat” kurbanlarının, ne cenazeleri kalkacak, ne de yaslı ailelerin başucunda ağlayacakları bir mezarları olacak. Yaşarken sayılmadıkları gibi, ölülerinin de sayıları bilinmiyor. Hükümetin zaten aptal yerine koyduğu milleti, seçim hilesi elektrik kesintilerini “Trafoya kedi girdi!” diye açıklamakla iyice t’ye alan Taner Yıldız’a; “İçeride 18 işçi kaldı” derken mi güvenilir? Devletleri yolsuzluk batırır, insanları cehalet öldürür. Türkiye’de her ikisi de gırtlağa kadar... Arsız ve ahlaksız bir azınlık, sadakayla besleyip dinle uyuttuğu cahillerin oylarıyla suyun başını tutmuşluğun giderek artan şımarıklığını yaşıyor; yemeye yolmaya doymuyor, hep daha çoğunu, ülkeyi yutmak istiyor. HHH İhaleleri de onlar alacak, imar rantını da onlar kapacak, İran’ın kaçak parasını da onlar paylaşacak, gemileri de onlar kaldıracak, hastanelere, pastanelere, otellere de onlar konacak, madenleri de onlar işletecek, bankalar da onların olacak, ebilet’i de onlar satacak, stadyumlara kimin girip girmeyeceğini onlar kararlaştıracak, medyayı da onlar yönetecek... Zaten çiftlerin kaç çocuk yapacağına, çocukların sezaryenle doğup doğmayacağına, yaşarsa ne okuyup ne okumayacağına, kız oğlan ayrımına, kadınların giyimine, zaten herkesin konuşmasına, susmasına, yazmasına da emirbaş o icazet verecek ya da vermeyecek. HHH İradeyi şahanenin emrine karşı mı gelindi? Hoşuna gitmeyecek bir şeyler mi denildi? Azgın azınlığın o başı önüne gelene “Sen kim oluyorsun, haddini bil!” diye gürleyecek, icabında tokat, icabında yumruk atacak, elinin ulaşamadığını da ucube taklitlerine dövdürecek, olmadı hapse tıktıracak. Taklitleri diyorum, çünkü ranta doymak bilmeyen bu azgın azınlığın her üyesi, rol modeli iradeyi şahanenin pespaye birer kopyası artık. Gelecek kipinde yazdığıma bakmayın, ülkeyi çoktan sattılar, parsa toplamaya doymuyorlar. Sahi biz kim oluyoruz? Haddimiz ne? Sesi çıkınca tekme tokat dövülen, gazlanan ve öldürülen yüzde altmış haddede bir çaresizlikten başka ne olabiliriz? “Diktatörlük rejimleri, ba skı, biat ve gaddarlık doğu rur. Ama en kötüsü, aptallığ ı yaygınlaştırmasıdır.” JORGE LUIS BORGES GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK Büyük Umut “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı Haftası”ndayız. Sevinmemiz gerekirken Soma faciası hepimizi yasa boğdu. 300’e yakın maden işçimiz şehit oldu. İhmal, vurdumduymazlık, kendilerinden başka hiç kimsenin sözüne değer vermeyen siyasal anlayış yüzünden. Bu işçilerle hepimiz bir parça öldük. İnsanlık öldü. Yüreğimiz yandı, kavruldu. Öfkemiz büyüdü. Biliyorum, yakınlarını yitirenlere söylenecek hiçbir söz onları teselli etmez, acısını dindirmez. Doğal. Onlara dayanma gücü, yaralılara acil şifalar, şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum. Bu hafta Atatürk’ü Anma Haftası’dır. Atatürk ise canı, vatanı, özgürlüğü ve bağımsızlığı elinden alınmak istenen ulusumuza yeniden canını, vatanını, özgürlüğünü ve bağımsızlığını kazandıran büyük önderdir. Bunun için 19 Mayıs’ta çıktığı o büyük umuda yolculuğunun 95. yılını kutluyoruz. Acılarımızı yüreğimize gömüp o büyük umudu hatırlayalım istiyorum. Osmanlı devletinin son yıllarıydı. O yıllarda İstanbul, resmen değilse de fiilen İtilaf Devletleri’nin işgal günlerini yaşıyordu. Halife Abdülmecit’e bile işgalci Fransız ve İtalyan polisleri köprüde trafik cezası kesiyordu. Balkan Savaşı sürüyordu. Ardından Çanakkale Savaşları geldi. Çanakkale’de büyük başarılar elde eden Mustafa Kemal Paşa’ya Beşiktaş Akaretler’deki 76 numaralı ev, lojman olarak verildi. O da annesi Zübeyde Hanım ile kardeşi Makbule’yi Selanik’ten İstanbul’a getirtti ve bu lojmana yerleştirdi. Gerçi Mustafa Kemal, çalışma yoğunluğundan burada kalmıyor, Pera Palas’ta ya da arkadaşı Salih Fansa’nın Beyoğlu’ndaki evinde kalıyordu. Ama mutlaka annesine, kardeşine uğruyordu. Mustafa Kemal, İstanbul’da daha uzun süre kalması gerektiğini düşünüp Şişli’de bugün Atatürk Müzesi olan Halaskargazi Caddesi’ndeki evi tuttu. Annesini ve kardeşini üst kata yerleştirdi. İşte bu üç katlı ev, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gitmeden önce, ülkenin kurtuluşu için silah arkadaşlarıyla bir araya geldiği, toplantılar yaptığı bir karargâh oldu. Kimi gizli toplantılarını ise, bu ev yerine şehit arkadaşı Ömer Lütfü Bey’in dul eşi Corinne Hanım’ın babası Dr. Luigi Tergiman’ın konağında yaptı. Sonunda 16 Mayıs 1919’da büyük umut için arkadaşlarıyla yola çıktı. Beşiktaş iskelesinden istimbotla Sarayburnu açıklarında bekleyen Bandırma vapuruna geçti. İşgalci İngilizlere yakalanmamak için karanlık çökünce vapur hareket etti. Meçhule giden bir gemi değildi. Mustafa Kemal’in rotası belliydi. Samsun’du. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Böylece bir ulusun aydınlık geleceği için ilk adımı attı. Gazeteci Orhan Karaveli’nin “Çanakkale Olmasaydı. O Olmasaydı…” (Doğan Kitap) adlı kitabını okuyorum. Çanakkale gazisi er Hasköylü Tevfik’in “günce”sinden yola çıkarak anlattıklarına, Mustafa Kemal’in Corinne Hanım’a yazdığı mektuplarına, İngiliz şair Rupert Brooke’la yapılan röportaja, Alman, İngiliz basınının haberlerine bakıp büyük umudu halkın nasıl içselleştirdiğini, ayrıca Mustafa Kemal’in işgalcilere nasıl bir korku saldığını öğreniyorum. Karaveli anlatıyor. Mustafa Kemal Anadolu’ya gittikten sonra İngiliz askerleri Tergiman’ın konağını basarlar. Duvardaki Mustafa Kemal’in imzalı resmini indirmelerini isterler. Corinne Hanım ve Ömer Lütfü “Resimden mi korkuyorsunuz?” diye alaya alır ve aile tutuklanıp Sansaryan Hanı’na götürülür. 19 gün aç bırakılır. Durumu öğrenen Mustafa Kemal, gizli Milli Muavenet grubuyla aileye yiyecek paketleri ulaştırır. Yedi düvelin Sevr ile yenmeye çalıştığı ulus, belki kısa bir süre yenilmiş görünse bile, sonunda Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’ta başlattığı Kuvayı Milliye ruhuyla büyük zafere ulaştı. Ne diyordu Mustafa Kemal: “Ya istiklal ya ölüm!” 19 Mayıs, işte bunun için bayram. Atatürk’ten gençliğe armağan. Bu gün, gelecek güzel günlerin de umudu olmalı. Bayramımızı yürekten kutluyorum! Soma’daki Kardeşlerime Üzerimde neler var anne okuldaydı çıkarken göremedim oğlanı onaltıyirmidört vardiyasıydı duyamadım son sesleri gördüğüm kapkara dumanlardı üzerimde neler var anne televizyon dizileri reklamlar yatırdım ev kirasını üzülme sabah gelince yatarım ört üstümü ellerinden öperim üzerimde neler var anne kandırıldık yüzyıllarca umutlarımızı katık edip bedenlerimize yaktılar hepimizi uyanana dek diğer oğulların hiç çıkmayacağız yukarı üzerimde artık ölüm var anne. A.KADRİ ERGİN F tipi tecrit gerçeği Merhaba! Baskıcı, gerici, faşist iktidarlar, kendilerine karşı olan fikirlerin ortaya çıkmasını ve toplumda yayılmasını önlemek ister. Onları toplumdan ayırır, ayrı tutmaya çalışır. Tecrit budur (Tecrit: 1. Ayırma, ayrı bir tarafta tutma. Tecrit etmek: Herkesten veya her şeyden ayırmak. (TDK Sözlüğü, 11. Basım, 2011). AKP de hırsızlığını, yalanını, faşizmini demokrasi maskesiyle gizliyor; iktidarını, halkı gerçeklerden uzak tutarak sürdürmeye çalışıyor. Gerçekleri toplumdan tecrit ederek yaşamaya çalışıyor. Bunu, devletin tüm olanaklarını kullanarak, gerçeği söyleyenleri susturup yalancıların önünü açarak yapmaya çalışıyor. F tipi hapishaneler, gerçeği söyleyenlerin halka ulaşmasını engelleme, onları halktan tecrit etme politikalarının en katı uygulandığı yerlerdir. Gezi tutsakları dahil, tüm siyasi tutsakların F tiplerine konulması bu nedenle tesadüf değildir. F tipleri nasıl yerler mi? İçinde 103 adet “3 kişilik”, 61 adet “1 kişilik” hücreler bulunan “yüksek güvenlikli” hapishanelerdir. Mimarisi gereği yan hücredekiyle dahi haberleşemezsiniz. Kaldı ki, kim var kim yok diye seslenmek, hücreler arası iletişim ve paylaşım yapmak yasaktır. Arkadaşınız yan hücrede saldırıya uğrar, başka yere götürülür, ama sizin bundan haberiniz bile olmaz. Şimdi size tanık olduğumuz iki olayda bahsedeceğim. Zira tecriti bunlar daha iyi anlatacaktır okuyanlara. Toplar, bizim ‘sosyal medya’mız; hücre, bizim mahremimiz, özelimizdir! Basından okuyoruz; iktidar sosyal medya sitelerini sürekli kapatmaya çalışıyor. Çünkü Taksim Halk Ayaklanması’nda, hırsızlık operasyonlarında, Berkin Elvan eylemlerinde ve seçim oyunlarında sosyal medya, hükümetin emrindeki TV kanalları ve gazetelere gerçek birer alternatif oldu. Bilgi paylaşımı hem daha hızlı, hem sansürsüzmüş. Yani medyadaki tecritte bir delik açılmış ve gerçekler, hükümetin pislikleri “pandoranın kutusu” gibi saçılmaya başlamış, bu da hükümeti korkutmuştur. Tabii bizde bunlar yok, çünkü internet yok! Ama email, mesaj yerine mektuplarımız var. Tabii bu mektubun size ulaşacağından asla emin olamayız. Tecrit mektuplarda da var. Mektuplarımızı idare okur, yasaklayabilir. Herhangi bir disiplin cezasıyla da aylarca mektup hakkından men edilebiliriz! Bizim “sosyal medya”mız ne peki? F tipi filmi izleyenler, F tiplerine yolu düşenler, tutsakların nasıl birbirleriyle iletişim kurduklarını görmüştür, duymuştur. Değişik malzemelerden yapılan yumruk büyüklüğündeki toplara “merhaba” notu takılır, havalandırmaya çıkılır ve top çatının üzerinden diğer hücrenin havalandırmasına atılır. O hücredeki tutsak da aynı şekilde cevap verir. Böylece, sosyal medyanın medyadaki tecriti, sansürü aşması gibi tutsaklar da F tiplerindeki tecriti aşmış olur. F tipleri 19 Aralık 2000 hapishaneler katliamıyla açılmış ve tutsaklar 14 yıldır birbirinden tecrit edilmiş halde tutulmaktadır. Ama 14 yıldır olmayan bir uygulama bugün getiriliyor. Özgür tutsakların “sosyal medya”sı engellenmek isteniyor. Hücrelerin havalandırmasını ve içini gözetlemek için kameralar takılıyor. Böylece laboratuvar denekleri gibi 24 saat izleneceğiz. Kimin hangi hücreye top attığı, hangi hücreyle haberleştiği, kimin slogan attığı, kimin marş söylediği, spor yaptığı, volta attığı... “Biri bizi gözetliyor” misali izlenecek. Böylece, örneğin top atan, marş söyleyen tespit edilecek (çünkü yassak!) ve “disiplin cezaları” verilecek. “Mektup ve telefon hakkından, ziyaret hakkından men cezası” ve “hücre cezası” verilebilecek. (Hücre cezası alan bir tutsak eğer tahliye edilecekse, bu ceza nedeniyle tahliye edilmeyebilir.) İşin diğer yanı da ahlaksızlık yanıdır. Zaten küçük olan hücremizin havalandırması bizim mahremimizdir, özel alanımızdır; izlenemez, dikizlenemez! Hücrenin içini, tuvaletbanyo penceresini ve yatakları görecek kameralar kabul edilemez! Biz de kabul edemeyiz. (Bunu da savcılığa, Adalet Bakanlığı’na ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na yazdık.) Saygılarımla Celal Önkoyun Adana F Tipi Hapishanesi C97 Kürkçüler, Sarıçam Adana KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Anamur ilçe 1 sinde, sarkıt ve 2 dikitleriyle tanınmış bir ma 3 ğara. 2/ Asya ile 4 Avrupa’yı ayı 5 ran dağ sırası... 6 Bir tür yabanmersini. 3/ Ol 7 ta ya da tuzağa 8 konulan yem... 9 Basmakalıp söz ya da görüş. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bir renk... Bir düğ 1 P A R A Z İ T Z meyi ya da agrafı tut 2 A Y A N L A B A maya yarayan küçük 3 A R halkacık. 5/ Kumaş 4 R A B I T A A N I A H A R la astar arasına koT A R İ K A T nularak giysinin dik 5 Z 6 İ L A H İ İ N İ durmasını sağlayan 7 T A A K İ S R kolalı bez... Yunan B A R A N E Ş abecesinde bir harf. 8 6/ Avrupa’nın en bü 9 Z A R T İ R Ş E yük suyollarından biri olan ırmak... Tuzağa düşürülen şey. 7/ Açık elle yüze vurulan tokat... İngiltere’de çok sevilen bir cins bira. 8/ İçe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu... “Tarık ”: Sinema oyuncumuz. 9/ Bodrum ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanınmış bir koy. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kaba, biçimsiz... Kuşku. 2/ İstanbul Boğazı ağzında yer alan adalar... Hatay ilinde bir ırmak. 3/ İnsan sesiyle ezgili sesler çıkarma ve müzik yapıtlarını seslendirme sanatı... İçine ıspanak, patates, peynir, kıyma konulup katlanmış yufka. 4/ Yabancı... Denge. 5/ Kripton elementinin simgesi... Brezilya’nın plaka imi. 6/ Orta Amerika’da bir ülke... Evrensel alıcı olan kan grubu. 7/ Birlik, birleşmiş olma durumu... Motorlu taşıtların elektriğini sağlayan aygıt. 8/ Bir cins tuzlu turta... İslam dininde evliliğin sona ermesi. 9/ Sakarya iline özgü bir tür tatlı... İki tarafı ağaçlıklı geniş yol.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear