25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 KASIM 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 13 Alevilerin 32 yıldır mücadele ettikleri uygulama her seçim dönemi siyasilere malzeme olmayı sürdürüyor Darbenin mirası zorunlu din dersi SİNAN TARTANOĞLU DİYANET İŞLERİ BAŞKANI GÖRMEZ: Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ ANKARA 1982 Anayasası ile Musevi ve Hıristiyan çocuklar hariç zorunlu olarak okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi, 32 yıldır süren, her seçim öncesi açılan Alevi açılımlarının ana konusu haline gelen bir kavga. Antidemokratik olduğu şüphesiz bir seçimle, 1982 Anayasası ile azınlıklar hariç tüm vatandaşlar için zorunlu hale getirilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin seçmeli olmasını isteyen Alevilerin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdığı “kavga” Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin müfredatına 2011 genel seçimleri öncesinde “küçük dokunuşlardan” öteye taşınamadı. Aleviliğin bir yorum olarak görüldüğü, bazı tanımlamaların ötesine geçmeyen Alevilik bilgilerinin yer aldığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin seçimlik olması talepleri, 4+4+4 yasası ile “seçmeliliği tartışmalı” yeni din dersleri ile karşılandı. İşte Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin seçimlik olması için seçimden seçime alevlenen kavganın kilometre taşları: u 1982 Anayasası ile azınlıklar hariç tüm vatandaşlar için zorunlu hale getirilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin seçmeli olmasını isteyen Alevilerin mücadelesi sonuçsuz kaldı. Siyasiler, 32 yıldır Alevilerin ‘seçme özgürlüğü’ taleplerine olumsuz yanıt verirken AİHM’nin kararlarını da görmezden geldi. AKP hükümetleri ise seçmeli adı altında müfredata yeni din dersleri ekleyerek sorunu daha da ağırlaştırdı. kıldı. Din dersinin zorunlu niteliğinin kaldırılmasına kulak tıkayan hükümet, yeni eğitim sistemi ile müfredata seçmeli de olsa yeni din derslerini, Kuranıkerim’i, Hz. Peygamber’in Hayatı’nı ve Temel Dini Bilgiler’i ekledi. Yasa ile müfredata eklenen diğer seçmeli derslerin öğretmeninin olmadığı gerekçesi ile öğrencilerin dini seçmeli dersleri seçmeye zorlandığı tartışmalarına, zaten Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin seçmeli olması talepleri yerine gelmeyen Alevi öğrencilerin durumları da eklendi. Tabii bu derslerin kitaplarının içerikleri, “Anayasal dokunulmaz” Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitabının içeriğinden “daha demokra tik” bulunmadı. Yorum farkı da AİHM’den döndü yeni’ler 4x4’lük ‘seçmeli Alevi ailelerin anayasa değişikliği ile zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu niteliğinin kaldırılmasına ilişkin talepleri, yepyeni bir eğitim sistemi olan “4+4+4” tamamen yı 16 Eylül 2014: 14 Türk davacının 2011 yılında yaptığı başvuruyu karara bağlayan son AİHM kararında, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarında yapılan son değişiklikler “yetersiz” bulundu. Kararda, din dersinin zorunlu olması ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin eğitim hakkıyla ilgili maddesinin ihlal edildiği belirtildi. Mahkeme, en kısa sürede din dersinin zorunlu olmaktan çıkartılıp öğrencilerin muaf tutulabilecekleri bir sisteme geçilmesi gerektiğine hükmetti. Aleviliği bizim işimiz değil u Alevi açılımı tartışmalarıyla ilgili Cumhuriyet’e konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, ‘’Devlet de Diyanet de Aleviliği tanımlamamalı, tanımalı. Tanımlamayı yolun yolcuları yapmalı’’ dedi. FIRAT KOZOK tanımlamak ABD’Lİ CARVEY VE JAPON WAKAMATSU: GÖNÜLLÜ ‘ÖTEKİ’LER Muafiyetten muaf Sünni ve Alevi çocukları 20 Ekim 1982: Danışma Meclisi ve Milli Güvenlik Konseyi’nin kararı ile “1982 Anayasası”, “Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” maddesi ile birlikte referanduma sunuldu. Darbe koşullarında yüzde 91.17 oy oranı ile 1982 Anayasası, 9 Kasım 1982 tarihinde kabul edildi. Böylece, Musevi ve Hıristiyan çocuklarının muaf olduğu, Sünni ve Alevi çocuklarının ise bu muafiyetten muaf tutulduğu süreç başlamış oldu. 7 Mayıs 2004: Anayasanın 90. maddesinde 7 Mayıs 2004 tarihinde değişiklik yapıldı. Dzenlemeyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yasalardan üstün hale getirildi. İç hukuk yolunda ilk karar: Ali Kenanoğlu, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne oğlunun zorunlu din dersinden muaf olması için başvurdu. Talebin yanıtlanmayarak reddedilmesi işlemi tüm iç hukuk yolları son bulmak üzere iken iptal edildi ve öğrenci Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutuldu. 2007 ilk AİHM kararı: Hasan Zengin, kızının din dersinden muaf tutulması için önce İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne başvurdu. Talebi reddedilince “iç hukuk yolları” açıldı. “Yollar” tükendi, Alevi baba kızının sorununu AİHM’ye taşıdı. 2007 yılında mahkeme Alevi babayı haklı buldu. 2009’da kitaplara ilk bakış: AKP Hükümeti 2009 yılında, yerel seçimler öncesinde Alevilik çalıştaylarını başlattı. 7 çalıştay düzenlendi. Çalışmaların sonuçları ders kitaplarında “değişiklik”ten çok “ekleme” ve “yüzeysel” olarak değerlendirildi. Arif Sağ’ı dinledi hayatı değişti LEVENT GENCELLİ BURSA Amerikalı Geof Carvey, 1986’da turist olarak geldiği Türkiye’de Arif Sağ’ın “İnsan Olmaya Geldim” kasetini dinlediğinde kendi anlatımıyla büyülenmiş ve Türkiye’ye yerleşmeye karar vermiş. Türkü ve deyişleri sözlerini sözlükten bakarak çevirdiğinde Alevilikle tanışan Carvey, bu uğurda Türkçeyi ve bağlama çalmayı öğrenmiş. Geof Carvey (Cem Kervan), Bursa’nın en eski semtlerinden Tahtakale’de, dağ yöresi yolcularının sıklıkla uğradığı bir handa müzik stüdyosu işletiyor. Müzik dersi veriyor, saz çalarak yaşamını sürdürüyor. Onun hayatındaki kırılma noktası 1986’da turist olarak geldiği İstanbul’da Arif Sağ’ın “İnsan Olmaya Geldim” albümünü dinlemesiyle başlıyor. Kervan, o günleri şöyle anlatıyor: “Birkaç kaset aldım. En başta Arif Sağ’ın ‘İnsan Olmaya Geldim’ kasedini. Dinledim ve büyülendim. Daha sonra dönemin efsaneleri Musa Eroğlu, Yavuz Top’un kasetlerini dinlemeye başladım. Halk müziği ilgimi çekti. Türkçe bilmiyordum ama dinlediklerimin kesinlikle çok samimi ve önemli bir müzik olduğunu düşündüm. Aleviliğe ilgim müzikle başladı.” “Sözlüğe bakarak türküleri çevirdiğimde Aleviliğin sevgi ve insan merkezli bir yol olduğunu fark ettim” diyen Kervan, “Türkçem geliştikçe sözler daha fazla anlamlı gelmeye başladı. Bağlama öğrenmek istemiştim. Bir yere gittim ilk denemem olmadı. Sonra bir arkadaşım ‘Bir hoca var çok seveceksin’ dedi. ‘Tanışalım’ dedim o hoca Turan Şengül’dü. Çok mütevazı ve çok iyi bir öğretmendi. O, arada sırada ‘Alevilikte şu var, o düşünce var’ diye anlatırdı. Alevi olduğunu bilmiyordum. Ondan çok şey öğrendim” dedi. kınlarında Şehitler köyü var. Orada her yıl Hasan Dede’yi Anma Etkinlikleri yapılır. Orada yapılan anma töreninde saz çalıyorum. Alevi deyişleri okuyorum” dedi. AKP iktidarının Alevilere yönelik politikalarını ve cemevlerini ibadethane olarak tanımadığını anımsatmamız üzerine Kervan, “Çok siyasi bir insan değilim ama insan hakları anlamında en temel prensip, eğer bir topluluk ‘bu bizim ibadethanemizdir’ derse herhangi bir devlet başka bir şey diyemez diye düşünüyorum. Çünkü toplumun kendi ibadethanesidir. Devlet bunu tanır ve tanımalı” diyor. Eşi Christina ile İstanbul’da tanıştıklarını, 2002 yılında Türk vatandaşlığına geçtiklerinde isimlerini birbirlerine uyumlu olsun diye Cem ve Cemre olarak Türkçeleştirdiklerini belirten Kervan, “2 çocuğumuz var. Büyüğü erkek 22 yaşında adı Kaya. Kızımız 20 yaşında adını Ayla koyduk. Onlar da Alevilikle ilgililer. Onlara da Aleviliği öğretiyoruz” dedi. etkinliklere gidiyorum Derneklere, cem törenlerine ve Çocuklarıma da öğretiyorum Yıldırım ilçesinde Pir Sultan Abdal Derneği’ne gittiğini ve cem törenlerine katıldığını anlatan Kervan, “Herkesle dostuz. Bazıları Aleviliğe mesafeli, muhalif ve siyasi buluyorlar. Ama ben daha çok tasavvufi bir şey görüyorum. İnegöl ya ‘Cem törenlerinden ve musahiplikten etkilendim’ SEYFETTİN METE ayarı Müfredata ‘yorum’ 2007 AİHM kararı zorlaması ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarının zaten “mezhepler üstü” olduğu ön kabulü ile başlayan, Alevi Çalıştayları’nın ardından 20112012 eğitim öğretim yılından itibaren, yani 2011 yerel seçimlerinden önce, Aleviliğe ilişkin bazı konular ilkokul 4. sınıftan liseye kadar ve lisede de 12. sınıfta işlenen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitaplarına girdi. Müfredatta Aleviliğe “müstakil bir ünite” ayrılmadı. Yapılan “yamalar”, Hz. Ali, Ehli Beyt, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Oniki İmam, Caferi Sadık, Hacı Bektaş Veli gibi karakterlerin hayatları, sözlerinden öteye geçemedi. ÇORUM Tokyo Sophia Üniversitesi’nde, Kültürel Antropoloji alanında eğitim gören Hiroki Wakamatsu, 2005 yılında Ankara Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışırken bir hocasının Alevi toplulukları üzerine çalışmasını tavsiye etmesi üzerine Aleviliği araştırmaya başladı. Alevilikten ve Hazreti Ali’den çok etkilenen Wakamatsu, 2008 yılında Aleviliği seçti. Tunceli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’ne başvuran Wakamatsu, 2011 yılında Tunceli’ye yerleşti. Baba Mansur Ocağı üzerine çalışmalara başlayan Wakamatsu, üniversitenin Alevilik Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde çalıştı. Wakamatsu, şimdi Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü’nde Alevilik üzerine çalışmalar yapıyor. İslamiyet, Alevilik, Bektaşilik, Alevi ocakları, Alevi felsefesi üzerine çalışmalar yapan Yardımcı Doçent Doktor Wakamatsu (36), eşi Nursen’in Erciyes Üniversitesi Japon Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezunu olduğunu, Deniz Tomoki adında 4 yaşında bir oğulları olduğunu anlattı. Hazreti Ali’den etkilenip Alevi olmaya karar verdiğini belirten Wakamatsu, “Elhamdülillah Müslümanım. Önceki dinim Şintoizm ile Budizmin karışımı, yani bağın bulunmayan bir kişiyle musahip oluyorsun ve onun derdini kendi derdin gibi biliyorsun” dedi. Japonya’da halk dini deniyor. Müslüman olmak için uzun zamandır tereddüdüm vardı. Ankara Üniversitesi’nde hocalarımız vasıtasıyla Müslüman oldum. Ondan sonra Alevi yolunu seçtim. Ben şahsen, İslamın Allah’a ulaşmanın en doğru yolu olduğuna inanıyorum. Alevilik, Hazreti Ali’nin yolunu takip eden, ehlibeyti seven anlamına gelir. Dolayısıyla ben de Hazreti Ali’nin yolunu takip etmek istediğim için onun yolunu benimsedim” diye konuştu. Görevde bulunduğu süre içerisinde çok sayıda türbe ziyaretleri yaptığını ve cem törenlerine katıldığını vurgulayan Wakamatsu, “Ziyaretler ve cem törenlerinden çok etkilendim. Cem törenlerinde yapılan dini törenler çok etkileyici. Örneğin Alevilerde yaşatılan ve yol kardeşliği an musahiplik çok anlamlı. Kan Kamer Genç AKP’nin reddettiği öneriyi açılım diye halka sunduğunu söyledi: Munzur benim önerimdi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Tunceli ziyareti sırasında açıkladığı Tunceli Üniversitesi’nin adının Munzur olarak değiştirilmesi için 2008’de önerge veren, ancak talebi geri çevrilen CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç, “Bunlarla insanları kandırmaya çalışıyorlar” dedi. İsim değişikliğinin yanı sıra cemevlerine statü konusunu da ısrarla gündemde tuttuğunu belirten Genç, şöyle devam etti: “O dönemde ben bakanlara sürekli bu konuyu soruyordum. Faruk Çelik bu sorularımdan birisi üzerine bana ‘Cemevlerini Diyanet’e sorduk. İbadet yerleri sadece mescitler ve camilerdir’ gibi bir yanıt vermişti. Herhalde isim konusunu da o dönemde fetva alamadıkları için kabul etmediler. Yıllar sonra bugün şimdi çıkmış ‘Tunceli Üniversitesi’nin ismi Munzur olsun’ diyorlar. Buyursunlar değiştirsinler, ama bunlarla insanları kandırmaya çalışıyorlar, ama öte taraftan da devleti harap ediyorlar.” ANKARA Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet’in Alevi açılımı sürecinin dışında kalması gerektiğini söylerken “Çünkü Diyanet çatısı altında olduğu zaman, yapılacak herhangi bir uygulamanın İslamdaki yeri ile ilgili tekrar bir teolojik çatışmaya girme ihtimalimiz yüksek olur. Devlet de Diyanet de tanımlama yapmamalı, tanımlama yolun mensuplarına bırakılmalı” diye konuştu. Cemevleri ve Alevi dedeleri konusunda devrim yasalarında değişiklik yapılabileceğini anlatan Görmez, “Mezhepçilik semtimize uğramaz” dedi. Görmez, hükümetin gündemindeki açılım süreciyle ilgili ilk kez Cumhuriyet’e konuştu. Görmez’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: Alevi açılımı tekrar gündemde. Açılımın temel felsefesi ne olmalı? Son 10 yılda toplum olarak Alevilik konusunda yaptıklarımızı dikkate alacak olursak; bu toplum 1000 yıllık bir meselesini, belki de 150 yılda konuştuğumuzdan fazla konuştuğumuzu ifade edebilirim. “Çok konuştuk ama bir arpa boyu yol katedemedik” diyenler var ama ben bu kanaatte değilim. Biz bu konuşmalardan öğrendik ki, Alevilik meselesi tüm Türkiye’de toplumsal bir mesele değil. Yani Sünniler ile Aleviler arasında kin, öfke ve nefret taşıyan bir sorun değil. Asıl Alevi vatandaşlarımızın kendi devletlerinden insani, hukuki, siyasi, dini taleplerinden ibaret. Ayrıca biz bu vesileyle Alevilik konusunda ortak bir dil yakaladık. Konuşmalarımızdan tıkanılan noktalar da ortaya çıktı. Bir tarafta tanımlama meseleleri çıktı örneğin. Kim tanımlayacak peki? Devlet, tanımlama yoluna gitmemeli, tanıma yoluna gitmeli. Diyanet de tanımlama yapmamalı, tanımlamayı yolun mensuplarına bırakmalı. Devlet nasıl tanımalı? Devlet teolojik tartışmalara girmeden tanımalı. “Siz hepiniz birleşin gelin” de dememeli, içindeki farklılıkları da dikkate alarak sahip oldukları müesseseleri, tarihte hangi fonksiyonu icra ediyorsa, bugün de aynı şeyi icra edecek şekilde önünü açmalı. Cemevlerinin giderlerinin karşılanması gibi mi? Cemevinin yapımı için arsanın temini, yapımına katkı yapılması, ayrıca idamesine aynı şekilde... Orada görev yapacak insanlarla ilgili düzenlemeler yapılabilir. Ama orada bir sorun var, sorun birtakım unvanları kullanma yasağıyla ilgili... İlle o unvanları kullanmak zorunda değilsiniz. Atılacak adımlar neye dayanmalı, mesela dedeler konusunda tekke ve zaviyeler, cemevleri konusunda değişiklik önerisi var. Bu konuda söyleyeceklerimin bütün söylenenlerin önüne çıkacağını biliyorum ama yine de söyleyeyim; bu konuların tarihte yaşadığımız sorunların hangisinden kaynaklandığını konuşma konusunda cimriyiz. Yani adeta oraları da bir tabu alanı olarak ilan edip, onlara dokunmamayı konuşuyoruz bazen. Bugün camilerin sadece namaz kılma mekânlarına dönüşmesinde etraflarında yer alan ve her türlü düşünsel, kültürel, sanat etkinliklerini içinde barındıran dergâhların kapanmasının olumsuz etkisinin olduğunu düşünüyorum. Evet, insanların türbelerden medet umması, tekkelerin tembelhanelere dönüşmesi elbette doğru değildi. Ancak dergâh dediğimiz mekânlar, cami cemaatinin ibadetlerini yaptıktan sonra gönül dünyalarını besledikleri yerlerdi. Bunlar tamamen ortadan kalkınca cemevi, dergâh dediğimiz müesseseler de yok oldu ve o geleneğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Aynı şekilde dedelik de böyle... Bunlar Alevi erkânına mensup olan vatandaşlarımızın gidip erkân öğrendikleri, kendilerinden niyazlarına öncülük yapmalarını istedikleri insanlardı. Peki bugün şeyh, dede unvanları kalktı mı? Hukuk nezdinde evet ama, hâlâ var olan kavramlar. Bunları bugün çok serinkanlı ve güzel bir şekilde konuşabilmemiz lazım. Belki Alevi vatandaşlarımız bunu kendi sorunlarını bahane ederek birtakım insanların içlerinde gizledikleri birtakım şeyleri gündeme getirdiklerini ifade ederek karşı çıkıyorlar ama bu doğru değil. S Ü R E C E K
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear