23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 KASIM 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Siz istediğiniz kadar... “Patrikhane, Eyüp Kaymakamlığı’na bağlı ‘cemevi gibi’ bir kurumdur!” türküsünü söyleyip durun. Amerika ve “Batı”, patrikhaneyi “yıllara ayarlı bir saatli bomba” gibi tutmaya devam ediyor. Tıpkı “Asmayın şartı” ile paketleyip sunduğu Apo’yu ve PKK’yi tuttuğu gibi. HHH Joe Biden, dün “Ekümenik (evrensel) patriği ziyaret ettim” diye fotoğraflı bir tweet atmış: (Tweet’in her türü Tayyip Bey’in tepesini attırabiliyor ama her nedense kendisi bizzat günde en az 35 tane atıyor attırmaya devam ediyor!) Aslında, Biden’ın tweet’i, Tayyip Bey’i bilmeyiz ama TBMM Başkanı Cemil devri. Obama mesajını beyzbol sopası ile veriyor. Yardımcısı Biden da TC vatandaşı patriğe “el vererek”.. Bu topraklarda doğup da “el vermenin”, “güçleri birleştirmek, yardım etmek, fırsat vermek, işbirliği yapmak, yardımlaşmak, teslim olmak” anlamına geldiğini bilmeyen yoktur. PKK ile yürütülen sürecin “Bağımsız Kürdistan” kadar uzanabileceği gibi. Rum Patrikhanesi’nin “ekümenik” sıfatı da “Vatikan” gibi bağımsız bir şehir devleti sürecinin tescili olabilecektir! (“Ekümen” kavramı, “ekümeniğin hâkim olduğu coğrafi alan” anlamına geliyor!) Pardon! Bu son cümle/düşünce Sayın Cemil Çiçek’e aittir. Çiçek, öteden beri ve sıkça patriğin yabancı ülke heyetleri ile (Üstelik Eyüp Kaymakamlığı’na bilgi vermeden...) çok sık görüşmeler yapmasından duydugu rahatsızlığı dile getirmesi ile tanınan bir siyaset adamı. Son yıllarda bu konuda pek konuşmasa da patrikhane ile ilgili hissiyatı/ fikriyatı arşivlerdedir: “Türkiye, Kıbrıs sorunu ve Fener Patrikhanesi ile kıskaca alınabilecektir. Patrik Bartholomeos, Lozan Antlaşması’na aykırı davranmaktadır!” (26.02.1995 Zaman) HHH Elbette davranır... ABD Lozan’ı imzalamadı ki! ABD Patrik’e El mi Veriyor? FOTO MESAJ: EL VERMEKMürşitin müridine yol gösterme izni vermesi, yardım etmek, fırsat vermek, teslim olmak. (TDK + GÜNCEL SÖZLÜK) Çevre Mücadelesi Politiktir! Çevre hareketi, yoğun bir politik mücadele alanına dönüşüyor. Temel soru şu: Çevreyi kim kirletiyor? İşin özü sınıfsal olduğuna göre, doğrudan yanıtlayalım. Sermaye ve onun iktidarları. Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı kesiyor. Türkiye’ye bakın... AKP iktidarı eliyle doğa yok ediliyor, yağmalanıyor, ekolojik yaşam bozuluyor. Ne uğruna? Daha çok kâr için canına okunuyor, çevrenin. Doğal yaşam alanı parçalanan, kirletilen insanlar da mağdur. Zehir solumaya mahkum ediliyor. Hava, toprak ve suları kirletiliyor. Anayasaya göre herkes, temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahip oysa. AKP’ye vız gelip tırıs gidiyor. Vahşi enerji politikaları yüzünden ormanlar, zeytinlikler, tarım alanları, denizler, dereler talan ediliyor. Tüm canlıların doğal yaşam alanları bozuluyor. AKP iktidarında, 2 milyon 573 bin futbol sahasına denk gelen yaklaşık 28 milyon dekar tarım arazisi imara, inşaata ve sanayiye kurban edildi. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, hâlâ utanmadan, sıkılmadan “tarım alanlarını koruyun” diye kamu spotu yayınlıyor televizyonlarda... HHH Bu yağmaya karşı ülkenin dört bir yanında isyan yükseliyor, insanlar ayaklanıyor. Yeter artık! 69 ilde şu an 478 HES var, 61 ile 534 HES daha planlanıyor. Başta Karadeniz olmak üzere yurdun dört bir yanında dereleri, ırmakları zincirlenenler, HES’leri istemiyor. Artvin’in Hacer Teyzesi “Sularımızı çalanlara haram olsun” diye haykırıyor. Erzurum Tortum’da, HES’i protesto eylemlerine katıldığı için “HES çalışma alanlarında bulunmama, eylemlere katılanlarla görüşmeme” cezası verilen Leyla Yalçınkaya unutulmuyor. HHH Türkiye’nin en bakir coğrafyası Karaburun’da halk ayakta. Balık çiftliklerinin kirliliğine ve RES’lerin işgaline karşı çıkıyor. Manisa Turgutlu Çaldağı’nda planlanan ve iki milyon ağacın kesilmesine yol açacak nikel madenine karşı mücadele tırmanıyor. Sinop ve Mersin Akkuyu’da insanlar, yaşamlarını tehdit eden nükleer santrallara direniyor... Termik santrallara gelince, tablo daha da karanlık! 6 bin zeytin ağacının bir gecede kesildiği Soma Yırca’da, Batı Karadeniz’in en önemli turizm bölgesi ve UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Amasra’da, Bartın’da, Zonguldak Çatalağzı, Karadeniz Ereğli’de, AKP’li Belediye Başkanı Şenol Kul’u bile isyan ettiren Samsun Terme’de, Sinop Gerze’de, Ordu Ünye’de, Karaman Akçaşehir beldesinde, Çanakkale Karabiga’da planlanan santrallar, büyük tehdit! HHH Madencilik sektörü dağın, taşın, ormanın canına okuyor! Kaz Dağları, Bergama, Havran ve Eşme’de, İzmir’in suyunun katledildiği Efemçukuru’nda, altıncıların çıkarı için insan ve doğa yok ediliyor. Bu yüzden güzelim topraklarımızda isyan var! İktidarın bu vahşi saldırısına karşı, muhalefetin çevre mücadelesini daha güçlü desteklemesi, bu politik zemini değerlendirmesi gerekmiyor mu? Çiçek’in tepesini attıracak türden. Biden ile Bartholomeos diz dize oturmuşlar, el ele poz veriyorlar. Devir, fotoğraflı mesaj Keşke Tayyip Erdoğan, Sabancı ailesinden azıcık ders alsa.. Aldığı dersi “zenginlik” ile sınırlamasa. Çoksesli müziğe ve unvanını taşıyan senfoni orkestrasına Sabancılar kadar sahip çıksa! Müzik ruhun gıdası elbet... Ama müzisyenlerin ruhu ayrıca takdir ve alkış da bekliyor. Bu anlamda dünyanın ruhen en aç ve acıklı durumda bulunan müzisyenleri Ankara’da, Cumhurbaşkanlığı Devlet Senfoni Orkestrası’nda! (CSO) Her provada birbirlerine takılıp duruyorlar. Yakında toptan terhis var. Veda için Chopin’inki mi yoksa Mozart’ınki mi? Cenaze Marşı’nın notalarını el altında tutalım? HHH O kadar da kötümser olmaları gerekmiyor. Çünkü Tayyip Bey yine de onları koruyor. Örneğin Kaçak Saray’ın açılış töreninde İstiklal Marşı’nı onlara Rahmetle ve Senfoniyle Anılmak! değil de mehter takımına çaldırdı. CSO üyeleri için Kaçak Saray’ın açılışında İstiklal Marşı çalmak para çalmaktan beter, bir de müziğe kara çalmak olacaktı. Her neyse, konumuz o değil. Sabancı ailesi, Çukurova Senfoni Orkestrası eşliğinde merhum Hacı Sabancı’yı andı. Eşi Özcan Sabancı sunuş konuşmasında “Sevgili varlığımızı rahmet ile de anarız, müzik ile de” dedi. Bu, bir anlamda Sabancı aiesinin çağdaşlığa ve Cumhuriyet felsefesine olan inancının özetiydi. Uvertürü “Adana’nın Taşları” ile yapan orkestra merhumun sevdiği türküleri, şarkıları seslendirdi. Zamanın ruhunu ve ülke gündemini de gözetti. Dinleyicilerin kalbinde Hacı Sabancı ve zihinlerde de “çözüm süreci” olunca Orkestra “Kürdilihicazkâr” bir düzenlemeye de yer vermeden edemedi. Geçen yılki anma töreninde kızı Demet Sabancı piyanoda “My Way”i çalmıştı. Bu defa da sürprizi eşi Özcan Sabancı yaptı: Sahneye çıkarak orkestra eşliğinde “Gesi Bağları”nı söyledi. İktidara hissen uzak olanlar, salonun Taksim’e yakınlığı yüzünden türküyü “Gezi Bağları” diye dinledi. Konser Kültür ve Turizm Bakanlığı “şemsiyesi”nde gerçekleşiyordu ama davetiye gönderilen iktidar ricalinden tek kişi bile yoktu. Başta TBMM başkanı olmak üzere sayın bakanlar telgraf göndermeyi yeğlemişti. Tek tek okunan telgraflar için bir tek alkış sesi duyulmadı. Salonu dolduran İstanbul iş dünyasının “genel siyasi hissiyatı” için yeterli bir gösterge sayılabilir mi? Bunun takdiri de sayın okurlara aittir! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Denizli’de Aydınlanma Şöleni Cumartesi zor durumda kaldım. Deniz Gezmiş’in çok değerli annesi, sohbetini tanıma şerefine eriştiğim Mukaddes Hanım ’ın cenazesine katılmam lazımdı ama Denizli’de, çoğunluğu eğitimcilerden oluşan Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği’nin (YKKED) davetinde de konuşmacıydım. Deniz’in sevgili abisi Bora Gezmiş’ten izin alarak gidebildim. Anadolu’ya yine yapacağımız eğitim katkısından dolayı Deniz’in eğitimci annebabasının da ruhu şad olur. Bu Cumhuriyet öğretmenlerine o kadar çok şey borçlu ki yılda bir onları hatırlamak haksızlık! YKKED, 2001’den beri aktif bir dernek. Üç gün süren 4. Akdeniz buluşmaları için, Cengiz Bektaş’tan Şükran Soner’e, Mustafa Gazalcı ’dan Hıfzı Topuz’a, Sami Gökmen’den Kemal Kocabaş’a kadar birçok aydın bir araya geldi. Üst üste yapılan oturumlarla, ülkemizde sanat, siyaset ve demokrasi konularının röntgenleri çekildi. Güzel insanların hazırladığı bir Aydınlanma şöleniydi. Bu ülkede halkevleri ve Köy Enstitüleri çok çektiler. Ülkenin Aydınlanma yolunda büyük adımlar atmasını istemeyen örümcek kafalar veya onların baskılarına sessizce boyun eğenler, maalesef bu kurumları hep tehlikeli gördü. Tartışan, düşünen, her açıdan kendini geliştiren insanlar! Bundan korktukları için, devlet çatısı altında boyun eğen insanlar istediler hep. Özgürlüklerine sahip çıkmayı bilmeyen, evrensel değerlere ulaşamayan bağımlılar lazımdı. Bu iki kuruma sahip çıkıp geliştiren bir Türkiye olsaydı, ülkenin gelişim çizgisi bambaşka olacaktı. YKKED üyeleri arasında babam Dr. Suphi Baykam’ın döneminde onunla siyaset yapmış birçok isim vardı. Her biri gözümü yaşartacak kelimelerle, kendilerinin “siyaset hocalığını” yapan dönemin yıldızına övgüler sıraladılar. Bana her “Suphi Baykam’ın oğlu” denildiğinde göğsüm kabardı. Ne yazık ki Türkiye’de siyaseti gençleştirmek isteyen ve CHP gençlik (ve kadın) kollarını kuran babamın umutlarının aksine, kalabalık salonda genç sayısı çok azdı. Oradayken bir katılımcı, beni durdurarak şunları söyledi: “Bedri Bey, CHP şimdi kalkıp AKSARAY adı altında yapılan bu dev saldırganlığa ve israfa karşı çıkmaya kalkmasın. Gerçekten buna direnmek istiyorlardı ise o zaman Atatürk Orman Çiftliği’ne ilk kazma vurulduğu gün oraya tüm milletvekilleri gidecek ve halkı, milyonları da çağırarak bu hukuksuzluğa hayır diyeceklerdi”. Halk, tabii ki sözünü sakınmadan gerçek yorumlarını dışarı atıyor artık. Kimsede bir tereddüt kalmadı, herkes “ne olacaksa olsun, ne yaşanacaksa yaşansın” moduna geldi! “Vallahi yüzde 100 haklısın dostum” dedim ve içim sıkılarak toplantı salonuna yürüdüm. Kitaplarımı imzalarken bu reddedilemez tespit hâlâ kulaklarımda yankılanıyordu. Konuşmamda biz sanatçıların işlerimiz ve eylemlerimizle nasıl direndiğimizi aktardım. AKM’yi yıkılmaktan nasıl koruduğumuzu ama işgalden koruyamadığımızı... Halkın artık “gidişata dur” demek istediğini ama buna karşın Cumhurbaşkanlığı mücadelesinde yapılan gafın umut kırdığını... Bizlerin “müzmin muhalif” olmadığını ama bu iktidarın da bizlere başka bir alternatif tabii ki bırakmadığını... Sağa benzemeye çalışmanın yalnız hüsran getirdiğini, merkez sağın bu şekilde yok olup gömüldüğünü... Bektaş’ın dediği gibi bir cahilleştirme projesinin yürütüldüğünü, bu nedenle “en az 3 çocuk” saçmalığının zorla halka dayatıldığını, sorunun “onlar”da değil bizde olduğunu, onların sadece görevlerini (!) yaptığını anlattım. Konuşmamda genel sanat ortamımız ve İstanbul’da Piramid Sanat’ta geçen hafta  açılan ve 11 sanatçının katıldığı “Türk Çağdaş Sanatının Devrim Yılları: 80’ler” sergisi hakkında da yaptığım yorumlar oldu. Daha önce Ergenekon hakkındaki “İçim Parçalanıyor” (2010) ve Gezi için Denizhan Özer’le beraber hazırladığımız “Gezi: Sıkıyorsa Gel” de düşünülünce, ne kadar acıdır ki, Piramid Sanat belki de İstanbul’un tek bağımsız ve korkusuz sanat merkezi! Banka ve holdinglerle bağlantılı sanat kurumlarında otosansür, sansüre iş bırakmayacak boyutlarda. Kapital ürkek ve tedirgin. Türk sanat ortamı çok gelişti. Bienaller, fuarlar, müzayedeler, müzeler ile... Ama ne yazık ki, artık sanat, akımlar veya sanatçılar ve duruşları değil, çoğunlukla konuşulanlar yalnız “yarış atı” yerine konan sanat eserleri. Kim, hangi yabancı müzayede evini bağladı, kim kaça sattı, kim piyasasını şişirdi, kimler daha fazla satacak... 80’lerin sanat ortamı çok daha samimi, gerçek ve üreticiydi. Türk çağdaş sanatı, 90’lar ve 2000’lerde bu temeller üzerine dünya ile eşzamanlı bir rotada gelişebildi. Şimdi ise sanatta yarınlarımızı “piyasa otosansüründen ve kavramsal esaretten” kurtarabilmemiz gerekiyor... HARBİ SEMİH POROY Eğitimciler yarın yapılacak TEOG sınavlarına girecek öğrencilere önerilerde bulundu Bu hatalara düşmeyin FİGEN ATALAY Temel Eğitimden Orta Öğretime Geçiş Sistemi (TEOG) ilk merkezi sınavları yarın yapılacak. Sınavlarda en çok yapılan hata, bilgi eksiği olmamasına rağmen soru ya da cevabın tamamının dikkatli bir şekilde okunmamasından kaynaklanıyor. Bu nedenle soruyu da, cevap seçeneklerini de çok dikkatli okumak gerekiyor. Bilfen İlköğretim Kurumları Bölüm Başkanı Tuğçe Kılıç, sınavda en çok yapılan hataları sıraladı, iki gün boyunca altı sınava girecek öğrencilere, önerilerde bulundu. BUNLARI YAPMAYIN l En fazla soru kaybı soru ya da cevabın tamamının dikkatli bir şekilde okunmamasından kaynaklanıyor. Sorunun yarısını okuyup hemen cevap seçeneklerine yönelmek ya da soru köküne dikkat etmemek, yanlış cevaplanan soruları da beraberinde getiriyor. l Öğrencilerin, sorunun kolay olduğunu düşünüp; “Bu kadar kolay soru sormazlar, mutlaka bir çeldirici vardır” düşüncesiyle verdikleri ilk cevabı değiştirip yanlış olabilecek cevaba yönelmek de sık rastlanan hatalardan. l Bir diğer hata ise Matematik’te işlem yapmayıp soruları kafadan cevaplamaya çalışmaları. l Kitapçık türünün yanlış işaretlenmesi, kodlamada kaydırma ve silik kodlama yapmak da, hatalar arasında. BUNLARI YAPIN l Sorunun tamamını okuyup, soru kökünün altını çizmek, l Blok kodlama yapmaktan kaçınmak, l Kodlama yaparken soru numaralarının ve cevap şıkkının aynı olduğunu kontrol etmek, l Çözümü basit olsa bile ayrıntıları yazmak, l Yorulunca 15 saniye kadar dinlenerek, nefes egzersizi yapmak, l Acele etmeden zamanı iyi kullanmak. Sınavdan önceki akşamı nasıl geçirmeli?: l Normal yatış ve kalkış saatinde uyanın. l Keyif verici etkinlikler yapılmalı, l Sınav belgeleri hazırlanmalı. l Sınavla ilgili fazla konuşmamaya özen gösterilmeli. l Yorgunluk yaratacak faaliyetlerden ve moral bozacak haberlerden kaçınılmalı. l Sağlık bozacak yiyeceklerden uzak durulmalı. BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1/ Değiş tokuş. 2/ Ürün sağlama et kinliği... Uzaklık an latmakta kullanılan söz. 3/ Üflemeli bir çalgı... Keçi yavrusu, oğlak. 4/ Ayakkabıların altına çakılan de 1 2 3 4 5 6 7 8 9 mir. 5/ Yeniçerile 1 S E R P E N E T rin kayıtlı oldukları D E P A R kütük defteri... İs 2 Ü T Ü İ B İ kambilde bir kâğıt. 3 M A Ç K A 6/ Koruyan, koru 4 B H AMA K A T yucu... Peygamber 5 Ü R A T S E O leri Hud’u dinle 6 L A N E T R A N medikleri için Tanrı 7 E K T A K E Y tarafından yok edi8 E V E L EME K len kavim. 7/ NiT İ şan... Avrupa’nın 9 S T E R İ L en büyük gölü. 8/ Ünlü bir Hint destanı. 9/ Göz değmesi... Bir nota. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İntihar eden. 2/ Sakarya iline özgü bir tür tatlı... Argoda, bilip bilmeden her konuya atlayan kimseye verilen ad. 3/ Ankara ilinde bir orman alanı... Fas’ın plaka imi. 4/ Satrançta bir taş... Nişastayı parçalayarak şekere çeviren enzim. 5/ Pirinçle yapılan bir tür sebze yemeği... Avuç içi. 6/ Yosunların kökü andıran tutunma organı... “Müddet, zaman” anlamında yerel sözcük. 7/ İri fare. 8/ Hitit... Yersiz söz ya da davranış. 9/ Yusuf Ziya Ortaç tarafından yayımlanan, Türkiye’nin en uzun ömürlü mizah dergisi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear