23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 EKİM 2014 ÇARŞAMBA 6 HABERLER 17 Aralık savcısını Nazi Adalet Müşaviri Frank’a benzeten Kılıçdaroğlu ‘güvenlik paketine’ tepki gösterdi: ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 17 Aralık dosyasını kapatan savcı Ekrem Aydıner’i, “Benim yerinde führer olsaydı nasıl karar verirdi” diyen Nazi Almanyası’nın Adalet Müsteşarı Hans Frank’a benzetip, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının odağındaki işadamı Rıza Sarraf’ın “avukatlığını” yapmakla suçladı. CHP lideri, her yurttaşa “makul şüpheli” muamelesi yapılmasının yolunu açan yeni güvenlik paketini “provokasyon” olarak nitelendirdi. Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında verdiği mesajlar ana başlıklarıyla şöyle: Katledilenleri unutmadık: 21 Ekim 1999’da Ahmet Taner Kışlalı katledildi. Büyük bir insandı, bilge bir insandı. Aydın olmak, zulme karşı, baskıya karşı direnmek demektir. Bir aydın tanımını kişiselleştireceksek, bu aydın Kışlalı’dır. Bebeği 29 günlüktü. Bir bomba ile hayatı acı şekilde sonlandı. Biz Bahriye Üçok’u da Çetin Emeç’i de Hrant Dink’i de unutmadık. Kızı Dolunay, “Bu cinayet faili meşhur bir cinayettir” diyor. Dosya AKP hükümeti tarafından kapatıldı, tıpkı 17 Aralık büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun kapatıldığı gibi. Hortumcular ülkesi yaptılar: 17 Aralık’ta takipsizlik kararı verildi. Kararın arkasında AKP var. Davutoğlu, grubunda konuştu, 17 Aralık operasyonuyla ilgili tek cümle yok. Her türlü de Paket provokasyon Kılıçdaroğlu: YPG terör örgütü değil Kılıçdaroğlu, İstanbul Üniversitesi öğrencileri ile bir araya geldi. T24’ün haberine göre öğrencilerin peşmergelerin Kobani’ye Türkiye üzerinden geçişi ile ilgili sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, “Bizim için YPG terör örgütü değildir. PKK terör örgütüydü çünkü genç, yaşlı, kadın, erkek demeden katletti. Ancak YPG’nin şu ana kadar Türkiye’ye veya kendi halkına yönelik böyle bir uygulaması olmadı. Olursa tabii ona da karşı çıkarız. YPG kendi vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum. Şimdi hükümet Barzani’ye diyor ki, ‘biz bunları YPG’ye verdik.’ Bizim korkumuz şu; bu silahların PKK’nin eline geçeceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Bu silahlar bizi vurabilir. Askerimizin oraya gitmesinden yanaydık” dedi. Piyasalarda ‘Panik Atak’ II Pazartesi günü yazımı bitirirken, bu madalyonun öbür yüzünde de yüksek işsizlik, düşük ücretler, devlet sosyal harcamaları kısarken oluşan açığı özel sektörün (özelleştirmelerin) doldurmaktaki “başarısızlığı”, hatta savaş harcamalarının dayanılmaz cazibesi var saptamasını yapmıştım. Piyasaların “likidite enjeksiyonuna bağımlılığının” arkasında yattığını düşündüğüm “yapısal bozukluklara”, pazartesi yazımda değinmiştim. Devam etmeden önce, Financial Times gibi mali piyasalara yakın yayınlarda pazartesi günü rastladığım kimi değerlendirmeleri kısaca aktarmak istiyorum. Bu değerlendirmelerde üç nokta dikkat çekiyor. Birincisi piyasalar seküler (uzun dönemli) bir durgunluk içinde olduğumuzun nihayet ayırdına varıyorlar, gelecekte daha düşük büyüme oranları bekliyorlar. İkincisi, piyasalarda yaşanan bu tür şoklar parasal koşulları daha da sıkılaştırarak büyüme hızlarını daha da düşürebilir. Üçüncüsü, merkez bankalarının elinde deflasyonla mücadele edecek silahlar kalmamış olabilir. İlk iki nokta birbirini besleyen bir kısırdöngünün geliştiğini düşündürüyor: Durgunluk beklentisi mali şoka yol açıyor, mali şok bu beklentinin gerçekleşmesini hızlandırıyor! Üçüncüsü, krizi 19802007 döneminde yöneten model çöktükten sonra, bu kısırdöngüyü kıracak, krizi yönetecek bir ekonomik modelin yokluğuna işaret ediyor. Bu değerlendirmeler “madalyonun öbür yüzündeki” gelişmelerin hızlanacağına işaret ediyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2014 Küresel İstihdam Raporu’nun alt başlığı İşsizliği Azaltmayan Toparlanma. Rapora göre, 2007’den bu yana işsizler ordusuna 62 milyon yeni insan eklenmiş. Bunlardan 23 milyonu umudunu tamamen yitirerek iş aramaktan vazgeçenlerden oluşuyor (sf.17). Aynı sayfadaki bir başka grafik işsizliğin 2018’e kadar artmaya devam edeceğini gösteriyor. Raporun 19. sayfasındaki tablo, dünyada 2007’de yüzde 5.5 olarak hesaplanan işsizlik oranının 2014, 15, 16 yıllarında yüzde 6.1 düzeyinde kalacağını gösteriyor. Bu dönemde, işsizlik oranları ABD’de yüzde 7’nin biraz altında, Avrupa’da yüzde 11 dolayında seyrederek dünya ortalamasının üstüne kalacak. Daha da kötüsü, gençler arasında işsizlik oranları, 2012’de yüzde 11.5’ten 2013’te 13.1’e yükselerek ortalamanın çok üstünde seyrediyor. Gençler arasındaki işsizlik oranlarının Ortadoğu’da 27.2 Avrupa Birliği’nde yüzde 18.3 düzeyinde olması da ayrıca anlamlı. Yatırım Bankası Goldman Sachs araştırmacılarının derlediği veriler, işsizlik artarken, nominal ücretlerin de ABD, İngiltere, Japonya ve Avrupa Birliği’nde1970’ten bu yana bir gerileme eğilimi sergilediklerini, en son “krizi toparlanma”(?) devresinde de bir toparlanma yaşamadıklarını gösteriyor. (aktaran, Financial Times, 02/10/14) ILO raporuna dönersek, 2013 yılında, çalışanların yüzde 26.7’sinin (829 milyon) günde 2 doların altında bir gelirle yaşadığını görüyoruz. Buna karşılık Credit Suisse’in en son küresel servet raporu, tüm aile reislerinin yüze 8.4’ünü oluşturan 393 milyon bireyin toplam servetinin 200 trilyon dolarla dünya hane halkı servetinin yüzde 83.4’üne ulaştığını gösteriyor. Buraya kadar aktardığım işsizlik ve gelir dağılımı verilerinden hareketle talep yetersizliğinin kaynaklarını düşünmeye başlayabiliriz. Burada da karşımıza bir başka kısırdöngü çıkacak: Sermaye, maliyetleri düşürerek kâr oranlarını artırmak için emeğe baskı yaptıkça, işsizlik artıyor, ücretler düşüyor, gelir dağılımındaki bozukluk, müstehcen noktalar çıkıyor. Ancak, böylece maksimize edilen potansiyel kârların gerçekleşmesini engelleyen bir talep yetersizliği sorunu oluşuyor. Kapasite fazlası da maliyetleri arttırıyor... Kamu harcamalarındaki gerilemenin toplam talepte yaratacağı açığı, özel sektörün karşılamakta tamamen başarısız kaldığı görülüyor. “Sapiens, İnsan Türünün Kısa Tarihi” kitabında, yazar “kapitalistler ekonomik ilişkileri yalnızca kendileri yönetebilecekleri biçimde düzenliyorlar” diyordu. Son mali kriz, artık onların da yönetemediğini, yönetmeye çalışırken yarattıkları sorunların altında kalmaya başladıklarını gösteriyor. Ancak, böyle durumlarda, talep yetersizliği sorunundan etkilenmeyen, sermaye birikimini destekleyecek bir olasılık olarak silah sanayiisine, savaş piyasasına yönelme eğilimi ortaya çıkabiliyor. Bu ekonomik ilişkileri yönetebilecek tek sınıf yönetemediğine, korkutucu seçenekler aramaya başlayabileceğine göre, hem bu sınıftan hem de bu ekonomik ilişkilerden kurtulmak gerekmiyor mu? Kılıçdaroğlu toplantıdan önce İzmirli yörüklerle sohbet etti. Kılıçdaroğlu’na ayrıca kumaşa işlenmiş Atatürk resmi hediye edildi. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) lil her taraftan fışkırıyor. Ama savcıya göre hiçbir şey yok. 247 milyar liralık bir yolsuzluk var. Davutoğlu’nu bunun için başbakan yaptılar. Son dönemde çıkarttıkları internet yasaları, MİT, makul şüphe, HSYK’nin yapısının değiştirilmesinin temel amacı, yolsuzluk dosyasını kapatmak, Türkiye Cumhuriyeti’ni “hortumcular ülkesi” haline getirmek. Pinochet gibi: Ey hırsızlar, rüşvetçiler, rantçılar, kaçakçılar, “devleti satın aldık” diye düşünmeyin. Satın aldığınız şey Türkiye değil, şerefini satılığa çıkarmış adamların kendisidir. Onlar gelir geçer, bu ara dönem mutlaka biter. Bu devlet asli rotasına döndüğü zaman adaletin tokatı suratına çarpacaktır. Pinochet nasıl yargılandıysa siz de aynı şekilde yargılanacaksınız. Savcı bir parantez açtı, o parantez kapanacak. Aydıner değil, karanlık: Resmi adı savcı. Gerçek adı Rıza Sarraf’ın avukatı. Sarraf kendisine avukat değil savcı bulmuş. Nazi Almanyası’nda Adalet Müşaviri Hans Frank’ın “Benim yerimde führer olsaydı nasıl karar verirdi” sözü var. Bu savcı da “Benim yerimde Erdoğan olsaydı nasıl karar verirdi” di ye düşünerek karar verdi. Merak ettiğim, adalet sarayına giderken diğer hâkimlerin yüzüne, eşinin, çocuklarının yüzüne nasıl bakıyor o savcı. Soyadı “Aydıner”, bence değiştirsin, “karanlık” soyadı daha çok yakışır. Ona savcı denmez, düşüncesini, vicdanını satan adama savcı denemez. Baskı yasası: Yeni yasa getiriyorlar. Molotof atanı yakaladın da elini tutan mı oldu? Var zaten ceza. Milleti niye kandırıyorsun. Türkiye bir provokasyonla karşı karşıya. Daha baskıcı bir yönetim getirmek istiyorlar, baskıcı bir Türkiye’yi inşa emek isti yorlar, Türkiye’yi yarı açık cezaevine döndürmek istiyorlar. Molotof kullanıp çevresine zarar verenleri hiçbir zaman savunmadık. İktidar olsaydık onları kulaklarından yakalar adalete teslim ederdik. Sarraf ve Kadı ile iş görmenin sonucu: Türkiye’nin itibarını yerle bir ettiler. En son Birleşmiş Milletler’de görüldü. Yeni Zelanda 145 üyenin oyunu aldı, Türkiye 60 üyede kaldı. Tam bir yüz karası. Tam bir diplomatik darbe. İran ile ilişkilerini Sarraf, Suudi Arabistan’la ilişkilerini Yasin el Kadı ile götürürsen, böyle sonuç görürsün. 62 milyon yeni işsiz... PARTİYE YENİ BAKIŞ AÇISI Bahçeli, Erdoğan’a ‘Uzaya da çıksan elimiz yakanda’ dedi CHP’den siyasi tutum belgesi AYŞE SAYIN ANKARA CHP yönetimi bir süredir hazırlık çalışmalarını sürdürdüğü ve demokratikleşme, özgürlüklükler, ekonomi politikalarından, AB hedeflerine kadar partinin temel politikalarına “yeni” bir bakış açısı getiren “Siyasi Tutum Belgesi”ne, bugün toplanacak Merkez Yönetim Kurulu’nda son biçimini verecek. Kürt sorununun çözümüne dönük, “Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın onaylanması”, “Hakitakatleri Araştırma Komisyonu kurulması” önerilerinin de yer aldığı ve cuma günü toplanacak PM’nin onayına sunulacak “Siyasi Tutum Belgesi” taslağında şu hedeflere yer verildi: l Din ve vicdan özgürlüğü etkin biçimde korunacak. CHP çağdaş bir laiklik anlayışının kurumsallaşmasını özgürlüklerin vazgeçilmez teminatı olarak görür. Kimsenin inancından ötürü ayrımcılığa uğramamasını, baskı görmemesini, toplumdan dışlanmamasını teminat altına alır. Talep edenlere din eğitimi verilmesini destekler, kimsenin dini eğitime zorlanmasına izin vermez. l CHP, anadil öğretimini destekler, anadilde eğitim konusunu politik bir çatışma olmaktan çıkarır, “çocuğun yüksek yararını” gözeterek, bilimsel pedagojik bir planlamanın sonucu olarak politika üretir. l Kürt sorunu daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlükle çözülecek, kalıcı barış elele inşa edilecek. Barış ve adaleti sağlamak için “Hakikatler Komisyonu” kurulacak. Barış süreci tüm halkın önünde, şeffaf biçimde, meşru demokratik zemin olan TBMM’de kararlılıkla sürdürülecek. CHP, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nı eksiksiz olarak benimseyecek. l CHP azınlık statüsünde bulunan ve anayasal olarak baskı ve önyargıya maruz kalmadan vatandaşlık haklarını adil ve eşit biçimde kullanabilmesi için gerekli tedbirleri alır. l Bireylerin siyasi, ideolojik, vicdani gerekçelerle askerlik hizmeti yerine kamu hizmetinde görevlendirilme taleplerini karşılar. l Tüm erklerin denge içinde çalıştığı parlamenter demokrasi inşa edilecek. Yargı hak ve özgürlüklerin teminatı olacak. YÖK kalkacak. üniversiteler özgür olacak. l Siyasetin finansmanı şeffaflaştırılacak, demokratik temsili engelleyen seçim barajı kalkacak. l Kadını birey olarak yok sayan anlayışa son verilecek, her alanda kadın erkek eşitliği sağlanacak. “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın adı, olması gerektiği gibi “Kadından Sorumlu Bakanlık” olarak değiştirilecek. l Örgütlenme ve sendikal haklar önündeki engeller kaldırılacak. Toplanma, gösteri yürüyüşü, protesto eylemi yapma hakkının kısıtlanamayacağı temel bir demokratik ilke kabul edilecek. l LGBT’li bireylere karşı ayrımcılıkla etkin mücadele edilecek, toplumsal cinsiyet özgürlüğü devletin teminatı altına alınacak. l Kamuda ve toplumda hiçbir şekilde ayrımcı eylem ve söylemlere izin verilmeyecek, nefret suçlarının kapsamı geliştirilecek. ‘1725 rumuzlu kişi’ ANKARA (Cumhuriyet de birazdan yeni Fatih’çiklerine hakaretBürosu) MHP Genel Başler savuracaktır. Dekanı Devlet Bahçeli, eski bağil Çankaya’ya, değil kanların adının karıştığı 17 sözde Ak Saray’a; Aralık yolsuzluk ve rüşvet souzaya da çıksan neruşturmasının kapatılmasının fesimiz ensende, eliardından “1725” diye tanımmiz yakandadır” diye ladığı Cumhurbaşkanı Tayyip konuştu. Erdoğan’a “1725 rumuzlu kişiye sesleniyorum, dekiller ğil Çankaya’ya, değil sözde Ak Saray’a, uzaya da çıkneredeydi? san nefesimiz ensende, eliDavutoğlu ile akil inmiz yakandadır” diye sessanların toplantısılendi. Bahçeli, “Ak Saray” na değinen Bahçeolarak tanımlanan AOÇ arazili, “Bölücülüğün müDevlet Bahçeli ne yapılan yeni konuttaki 29 tevelli heyeti olan Ekim resepsiyonuna katılmabu lafın gelişi akilyacağını belirtti. ler, rüşvet ve yolBahçeli, grup toplantısında 17 suzluk olayları patlak verdiğinde Aralık soruşturmasının geçen hafparlak akılları neredeydi? Kobata, “bir çırpıda” kapatıldığını ifani bahanesiyle Türkiye’nin her tade etti. Soruşturmada ismi geçenler rafı yakılırken, bunlar hangi villaiçin Bahçeli, “Eğer bunlar adamsa, da, hangi lüks otelde, hangi Boinsansa, adamlık ve insanlık sil ğaz manzaralı masada atıp tutubaştan tarif edilmelidir” dedi. Dayorlardı? Sayıları gittikçe azalan ha önce “1725 Erdoğan” ifadelebu tip adamlar akıllıdır da 77 milyon mu ahmak ve akılsızdır?” derini kullandığını anımsatan Bahçeli, di. Başbakan’ın bir demecinde çö“1725 rumuzlu kişiye sesleniyozüm sürecini Ferhat ile Şirin’in aşrum, o kendisini iyi bilecek, belki A kına benzettiğini kaydeden Bahçeli, “Davutoğlu, çözüm sürecini sana yanlış anlatmışlar veya sen yanlış anlamışsın. Çözüm süreci Ferhat’ın Şirin’i katletme, Kerem’in Aslı’yı yok etme, Mecnun’un Leyla’dan nefret etme sürecidir” dedi. ABD’nin PYD’ye silah yardımı yapmasına değinen Bahçeli, “Erdoğan’ın terör örgütü olarak yaftaladığı PYD’ye yardım etmek, yataklık yapmak, millete ve vatana karşı işlenmiş suç değil midir” diye sordu. Resepsiyona katılmayacağım Toplantının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bahçeli, MHP Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in “Cemaat MHP’yi ele geçirmeye çalıştı” açıklamasının anımsatılması üzerine “Böyle bir deneme yapıldı; ancak başarılı olmadı” dedi. Bahçeli, 29 Ekim resepsiyonuna katılıp katılmayacağı yönündeki soruya da “Anıtkabir’de olacağız, resepsiyonda bulunmayacağız” yanıtını verdi. CHP’DEN TOPLUMSAL BARIŞ İÇİN MODEL HDP EŞ GENEL BAŞKANI YÜKSEKDAĞ: ‘Doğudan batıya kardeş belediyeler’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP’nin yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, geliştirdikleri “kardeş belediyecilik” modeli ile toplumsal barışı tesis etmek istediklerini belirterek “Farklı kültürlerin buluşmasını sağlamak, toplumsal barışa katkı sağlamak istiyoruz. Ömründe deniz görmemiş Adıyaman’daki çocukları İzmir’e götüreceğiz” dedi. CHP’nin uygulamaya koyduğu “Doğudan Batıya Kardeş Belediyeler” projesi kapsamında Adıyaman’da düzenlenen etkinliğe katılan Ağbaba, hedeflerini anlattı. Proje kapsamında birçok ilde toplantılar düzenleyeceklerini belirten Ağbaba, Türkiye’nin doğusu ile batısı arasında kardeşlik köprüsü kuracaklarını söyledi. Belediyelerin sadece “araçgereç veya donanım paylaşımının çok ötesinde bir vizyon birliği” sağlayacağına dikkat çeken Ağbaba, şu görüşleri dile getirdi: “Eskişehir’de bozkırın ortasındaki yapay plajı Erzurum Çat’a götüreceğiz. Ömründe deniz görmemiş Adıyaman’daki çocukları İzmir’e götüreceğiz. Tüm vatandaşlarla önseçim yaparak büyük bir demokrasi örneği gösteren Niğde Kemerhisar beldemizin başarısını Çukurova’ya taşıyacağız. Belediyelerimiz, komşuları olan iktidar partisine ve diğer partilere ait belediyelere göre daha yaşanabilir kentler yaratacak.” Kobani değil Türkiye gözden düştü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, tüm dünyanın görmesinin ardından Türkiye’nin Kobani gerçeğini gördüğünü söyledi. Yüksekdağ, grup toplantısında HDP’ye yönelik kirli seferberliğin devam ettiğini, kimsenin bu durumu tartışmadığını ifade etti. Kobani’de yaşamı savunmak için insanların sokağa çıktığını belirten Yüksekdağ, demokratik biçimde başlayan eylemlerin linç tezgâhları ve faili meçhullerle kesilmeye çalışıldığını kaydetti. Kobani için “Düştü düşecek” denildiğini belirten Yüksekdağ, “Kobani düşmedi ama düşen başka şeyler var. Hükümetin karanlık hesapları çöktü. Bölge politikalarıyla Türkiye uluslararası alanda itibar kaybetti ve gözden düştü” diye konuşFigen Yüksekdağ tu. Türkiye’nin bu süreçte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin geçici üyeliğine seçilemediğini ifade eden Yüksekdağ, hükümetin kendi çapsızlıklarıyla kalakaldığını kaydetti. Hükümetin yaşanan olayların bedelini HDP’ye ödetmeye çalıştığını söyleyen Yüksekdağ, “Bölgede düşman olmadığınız tek bir ülke kalmadı. Tek dost olabileceğiniz Kürt siyasasını da kaybediyorsunuz” dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear