22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
31 TEMMUZ 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA Doç. Dr. Ali Faik Demir Türkiye’nin hangi ülkelerle ilişkisi iyi? Suriye ile mi, Irak’la mı, Mısır’la mı iyiyiz? Kimle kötüyüz deyince bunu açıklamak daha kolay... DİZİ 9 Öcalan: 15 Ekim’de Dağdan İlk Grubu İndirebiliriz İmralı’da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükümlü Abdullah Öcalan’ın önceki gün kendisini ziyarete gelen kız kardeşi ve dayısına söylediği “Barış süreci böyle olmaz. Böyle olursa ben elimi çekerim” sözlerini neye yormak lazım? PKK’nin dağ kadrosundan gelen tehdit içerikli açıklamalarla birlikte değerlendirilince hükümetle müzakerelerin kopma noktasına gittiği anlamı mı taşıyor? İmralı ile Kandil arasındaki mesajları taşıyarak hükümetPKK müzakerelerine dahil olan, sonrasında ise bu sürecin asli unsuru konumunu kazanan BDP yönetimine göre “hayır.” İmralı ve Kandil hükümet üzerinde baskıyı artırırken BDP ile iktidar partisi AKP arasında dikkat çekici yakınlaşma gözleniyor. Bunun ilk işareti BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Uludere’de yakınlarını kaybeden aileleri Başbakan Tayyip Erdoğan ile buluşturmasıyla geldi. Erdoğan ve kurmayları, Demirtaş’ın üstlendiği bu misyondan oldukça memnun. BDP de Gezi Parkı protestoları sırasında görüldüğü gibi hükümetle arasını bozmaya hiç niyetli değil. Tam tersine, bugün ya da yarın hükümet ile kritik bir görüşme arifesindeler. Büyük olasılıkla, hazırlıkları süren demokratikleşme paketi herkesten önce BDP’ye anlatılacak. Ortadoğu rüyası bitti ÖZGÜR ULUSOY Hükümet BDP görüşmesi ‘inandırıcılık içeriden başlar’ ısır’da Mursi yönetiminin halk ayaklanması sonucu devrilmesi, sarpa saran bir Suriye politikası, Erbil’le iyi Bağdat’la kötü ilişkiler, İran’la gelgitler, Mısır’da meşru lider vurgusu, Irak’ta meşru yönetimi bypass etme, Ermenistan’la kapanan açılım... Davutoğlu’nun geliştirdiği komşularla sıfır sorun politikası sorgulanır hale geldi. Komşularla sıfır sorun derken sorunumuz olmayan sıfır komşuya mı geldik? Galatasaray Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ali Faik Demir’le komşularımızla ilişkilerimiz nasıl bozuldu, onu konuştuk. Sıfır soruna ne oldu? DEMİR Bana Atatürk’ün söylemi uygun geliyor: “Yurtta sulh cihanda sulh”. Biz barış istiyoruz, ilkemiz barış, kimseyle sorun istemiyoruz diye yola çıkmıştı Türkiye. AKP hükümetinde seçim ve meşru anlamda işbaşına gelenler söylemi, bizim ilkeler barışın ve sorunun önünde yer alıyor gibi bir yapı ortaya çıktı, reel politikayla, ulusal çıkarla zaman zaman çelişen bir durum görüyoruz. Mısır’da meşru yönetimlere saygılıyız derken Barzani’yle iyi olup Bağdat’la kötü olmak doğru bir şey mi? Bunu anlatamayız. Bir meşru başbakanla mesafeli olacağız, özerklik de olsa yerel yönetimle ilişki kuracağız deyip (Mısır’da) meşru yönetim demek çok tutarlı olmuyor. Ya da Esad halkına zulmediyor diyeceğiz ama muhaliflerin bizde yaşamasına izin vereceğiz, bu doğru mu? BM’yi kullanalım Esad’a müdahale için ama tüm muhalif güçlerin örgütlenme yeri Türkiye mi olmalı? M Diplomasi ak karayla olmuyor l Libya’da geç kaldık, Suriye’de elimizi çabuk tutalım mı oldu? Suriye krizinde bana göre kırılma noktalarından birisi, aklar karalar gibi görerek Esad halkına zulmediyor, gitmesi lazım, muhaliflerin iktidara gelmesi lazım türünden çok kesin bir tavır takınılması oldu. 900 km’lik sınırın olduğu bir ülkeyle ilişkilerde diplomasiyi ak ve kara gibi görmemek lazım. Esad gitsin demekle olmuyor, diplomatik anlamda doğru değil. ÖSO, kaç yıldır sonuç alamadı. Esad Kaddafi gibi düşünüldü, yarın gidiyor denildi... Gitmediği, gitmeyeceği belli bugünkü seyre bakınca. Esad kalıyor. Türkiye Esad’ı eleştirmeliydi ama ÖSO ile Esad arasında en rahat uzlaştırıcı olabilecek ülke Türkiye’ydi. Esad’ın gitmesi için değil, Suriye’ye barış ve istikrarın gelmesi için çaba harcamalıydı. Diplomasi budur, hat sanatı gibi... Ankara tavrını çok net ortaya koyarak, barışa katkı yapabilecekken daha az katkı yapabilecek hale geldi. Lübnanlaşan bir Suriye Türkiye için çok büyük zarar demek. 900 kilometre sınır var, yüz binlerce Suriyeli Türkiye’de. Patlayacak bir bomba bu. l Sünni tarafı desteklemek Türkiye’de de mezhepçiliğe yol açtı bir de... Hükümet mezhepçilik yok diyor ama Şii Irak’la anlaşamıyor, Nusayri Suriye’yle anlaşmıyor görüntüsü böyle bir algı yarattı. Ortadoğu’da ŞiiSünni aksı var mı var; dünyada konuşuluyor bu, kimse yok diyemez. Suriye Irak gibi bölünebilir mi, çok müsait bir yapısı da var. Akdeniz kıyısında Esad yanlısı Nusayri Hıristiyan bir yapı, kuzeyde daha belirsiz bir yapı... Ki bu belirsiz yapı Türkiye’nin komşusu olacak, El Nusra, Kürt hareketleri vb. gruplar. Gri alan olacak. Uluslararası ilişkilerde gri alanlar sevilir, çokuluslu aktörler için tercih edilen alanlardır, birçok faaliyet için. Türkiye için çok tehlikeli. Bu alanlar uyuşturucu, insan ticareti vb. hepsi için kullanılır, otoritenin olmadığı alan. Hâkim olan Türkiye sorumluluğu almak zorunda kalacak ve büyük zarar görecek. Erdoğan da, Davutoğlu da Türkiye dünya devletlerinin Ortadoğu’yla ilişkilerini belirleyen ülke olsun istiyorlar. Ama bir tarafı kara diye yaftalayınca, ak tarafla karayı uzlaştırma çabası inandırıcı olmuyor. Şam sizle müzakere yapmayacak. İsrail Filistin için de geçerli. Filistin için çaba harcıyoruz ama İsrail ile köprüleri attıktan sonra, her şeyi Gazze’ye bağlayınca bu ağır bir yük oluyor dış politikada. Bunu Ermenistan Azerbaycan meselesinde de yaşadık, kendi dışımızdaki unsurlara da çok fazla angaje olunca, birçok çözümsüzlük yaşanıyor, çok soruna kendimizi angaje ediyoruz. Ankara, Müslüman Kardeşler’e angeje bir politika izledi. Mısır’la birlikte Filistin sorununu endekslediğimiz Hamas da darbe aldı. .. Başta Hamas’a odaklanmış gibi göründü, ama Ankara bunu dengeledi biraz. Hatalardan ders çıkarmak olumlu bir adım. Ben Sünni Şii ayrımı yapmıyorum dediğinizde kim bunu nasıl anlarsa anlasın demek yeterli değil. Köprüye Yavuz Sultan Selim deyince olmuyor. Evet... Ben dedim, deyince müzakere olmuyor. Ben kazandım o kaybetti izlenimi yaratacak bir şey söylerseniz, karşı taraf masadan kaçacaktır. Şu anda İsrail’in ekmeğine yağ sürülmüş durumda. Gazze, Filistin birçok konu gündemden düştü. Ortadoğu iyice çarpışmakta, kapışmakta ve bölünmekte. Arapların birbirine düştüğü bir ortamda Filistin’e kim destek verir. Araplar birbirine düştü mü? Evet Sünni, Şii, bölgesel, MüslümanHıristiyan, etnik anlamda, devletler bazında böyle. Büyük güçler de provoke ederse ortalık iyice karışır. Mısır dediğimiz zaman ekonomisi son derece önemli, Arap dünyasının lideri Mısır, biz lideri vurmuş durumdayız. 100 milyona yakın nüfuslu, bu yaşananlar Arap dünyasında problem yaratıyor. BDP’nin paketten beklentisi ne? Yüzde 10 seçim barajını demokrasi için hayati görmelerine karşın bu aşamada, “çözüm sürecinin kırmızı çizgisi” olarak görmüyorlar. Asıl beklentileri Kürtçenin kamuda kullanımına ilişkin engelleri kaldıracak, tutuklu KCK’lilerin tahliyesini sağlayacak değişiklikler. Hükümetten bu yönde adımlar geleceğine inanıyorlar. Erdoğan ile görüşmeseler de sürecin diğer üç aktörü Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile zaman zaman görüşüyorlar. Örneğin Erdoğan’ın Uludereli ailelerle buluşması için Ergin ile Demirtaş arasındaki telefon trafiği etkili oldu. Öcalan’ın BDP’lilerle son görüşmesinde dile getirdiği “15 Ekim” tarihinin anlamı ne? Öcalan ve BDP sürecin yavaş ilerlemesinden şikâyetçiler. Yaptıkları tanım şöyle: “Hasta ameliyat masasında, karnı açılmış. Vakit geçirmeden müdahaleyi yapıp kapatmak lazım. Uzun süre açık kalırsa enfeksiyon kapabilir!” Yani sürecin uzaması halinde içeriden olmasa bile özellikle dışarıdan sabote edilme riskinin artacağından endişe ediyorlar. Bu yüzden de hükümetin bir an önce hazırlayacağı paketi Meclis’e sunmasını bekliyorlar. Ardından üçüncü aşamaya geçilecek. Yani “örgüt üyelerinin silahlarını bırakarak dağdan iniş” aşamasına. Öcalan, BDP’lilere ve onların aracılığıyla Kandil’e “15 Ekim’de ilk grubu dağdan indirebiliriz” mesajını iletmiş durumda. Yani sonbahar aylarında “ikinci Habur” denemesi gündeme gelebilir. İlk Habur denemesi 2009’da sadece büyük bir hayal kırıklığı ile sonuçlanmakla kalmamış, arkasından başlayan çatışmalarda çok sayıda kayıp da verilmişti. Umalım ki, bu kez devlet ve müzakere ettiği İmralıBDPKandil üçlüsü geçmişte yapılan hatalardan ders çıkararak ilerler. Baraj ‘kırmızı çizgi’ değil ‘Hasta ameliyat masasında’ Ya da Esad diktatör diye karşı çıkarken vahşi El Nusra’nın liderliğinin Türkiye’yi kullanmasına izin vermek... El Nusra ÖSO ile de çatışıyor, karşısında homojen bir yapı olmadığı için Esad daha güçleniyor. Hizbullah’ın Lübnan’dan Suriye’ye girmesine karşı çıkıyorsak, biz de dış müdahalede dengeli davranmalıyız. Özellikle Suriye ile sarmaş dolaş pozlar verilirken... Özellikle de dünya gündemini de meşgul eden Ortadoğu’dan başlamak gerekiyor herhalde. Batı komşularını dışarıda bırakırsak, sıfır sorunlu bir durumdayken, iyi kötü sorunsuzken, ‘Arap Baharı’ndan sonra çok ciddi bir sorunlar silsilesi başlamış oldu. AKP, İsrail’le Mavi Marmara öncesi, “one minute” kriziyle Arap Baharı’na kadar büyük bir prestij ve itibar kazandı hem Ortadoğu’da, hem Avrupa ve ABD ile ilişkilerde... Bu da belki iktidarda aşırı bir özgüven yarattı. ‘Arap Baharı’yla birlikte Ankara problemler yaşamaya başladı. Suriye, Libya, Tunus’ta, süreci çok da başarılı yürüttüğümüz söylenemez. Arap Baharı’nı iyi anladık, barışı iyi taşıdık demek çok mümkün değil. Libya’da adım attık, geri adım attık, bunu düzeltmeye çalıştık, bu bizi daha atak olmaya itti. Barışı taşıdık denemez Suriye, Irak gibi bölünebilir Mursi seçimle işbaşına geldi ama 20 milyona yakın kişi İhvan’a karşı sokağa döküldü. Tunus’ta da sorunlar var. Türkiye’deki rahatsızlık da Gezi isyanıyla açığa çıktı. Mısır’ın yüzde 40’ı günde 2 dolarlık gelirin altında yaşıyor, ekonomi çöktü. Dini konsensüs de sağlayamadı İhvan. Meclisi askıya alan, çözüm getiremeyen bir İhvan ve Mursi gördük. Belki ordu müdahale etmese çok daha kanlı bir iç savaş yaşanabilirdi. Suriye’de bölgesel bölünme kolay, Irak’ta kolay. Mısır’da neyi, nasıl böleceksiniz? Bir meydanda Mursi taraftarları, bir yanda karşıtları. Mursiciler Türk gazetecileri baş tacı yapıyor, ötekiler lince kalıyor, hepsi aynı yerde. Askeri müdahale yanlış ama müdahale etmese ne olacaktı? Şimdi geleceğe odaklanmalı. Bir sene sonra seçim yapılacak. Tabii İhvan Mursi’de ısrarlı, direnirse ne olacak? Bir de şu gerçek var Türkiye büyükelçisini çekmedi, dünya çekmedi. Mursi’yi tanımak ne kadar geçerli? Mursi’yi tanıyoruz dersek Mursi’yle ordu karşı karşıya mı gelecek? Bu daha iyi bir şey mi, hepsi birlikte düşünülmeli. Ankara, Ortadoğu’da aktif bir oyuncu olmak istiyordu ama gittikçe dışarıda kalıyor gibi? Türkiye’nin Ortadoğu rüyası bitti. Türkiye Ortadoğu’da hangi ülkelerle iyi ilişki içinde, bu soruyu sormak lazım, hangi ülkelerle ilişkisi iyi? Suriye ile mi, Irak’la mı, Mısır’la mı iyiyiz? Kimle kötüyüz deyince bunu açıklamak daha kolay. Körfezle sadece ekonomik anlamda iyi ilişki var. Türkiye Ortadoğu’da kartları belirleme gücü kazandı mı? Oyunu belirleyici konumdayken bugün oyunu belirleyemez konumda mı? Kartını açan ama diğerlerinin kartları açmasını belirleyen konumdan çıkmış mı? İsrail’e meydan okuduğunda alkışlanan Türkiye hep mi başkalarından farklı düşünür hale geldi? Tabloya bakınca, Ortadoğu’da gördüğü itibarın belirleyiciliğin olduğunu söylemek mümkün değil. Arap medyasına bakınca, Ortadoğu’daki gelişmelerin yanı sıra Gezi’nin etkisi oldu bunda... İçerideki en ufak bir zayıflık, dışarıda elinizi zayıflatır, halkın Gezi Parkı’nın ötesinde toplumsal memnuniyetsizliği dile getirmesinden bahsediyor dünya. Faiz lobisi dense de içeride malzeme olmadan kimse bunu kullanamaz. Türkiye’nin ilkesinin çeliştiği nokta Irak, Barzani’yle iyiyiz ama Irak Başbakanı’yla mesafeliyiz, gazı alırken Kuzey Irak’a yatırım yapıyoruz. Torba yasadan son çıkan uygulama diplomatlığı yok ediyor. Kartımızı önce ya da geç açıyoruz. Kürt yönetimiyle iyi geçinmekle bölgesel anlamda bir yarar sağlıyoruz, Barzani’yle iyi geçinmek, Şii yönetimle kötü olmayı gerektirmiyor. Mezhepsel değil diyecekler ama öyle bir görüntü yaratalıyor. İnandırıcılık kendi ülkemizde yaptıklarımız, toplumdaki memnuniyetle ölçülür. AKP’nin son dönemdeki dış politikası kümülatif anlamda başarılı değil. Mısır’da neyi nasıl böleceksiniz? Ekimde 2. Habur denemesi 20 özerk bölgeli Türkiye BDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’ın önceki akşam CNNTürk’te yaptığı açıklamalar, Türkiye ve bölgedeki Kürt hareketlerinin geleceğine ilişkin önemli ipuçları taşıyor. Kısaca hatırlatmak gerekirse: 1. Ulus devletten yana değiliz. Sadece Kürtlere özgü bir bölge yerine tüm Türkiye’ye özerklik istiyoruz. Böylece bölünme, parçalanma tehdidi ortadan kalkmış olacak. Yerinden yönetim anlayışını hayata geçirecek bu modelde Türkiye 2025 bölgeye ayrılabilir. 2. Konfederasyon tezi ile 4 ülkede Kürtlerin yaşadığı bir yapıyı kastetmiyoruz. Resmi devlet sisteminden öte, toplumsal ilişkiler açısından bir ilişkiden bahsediyoruz. Öcalan’ın istediği gazeteci kim? Demirtaş, “Abdullah Öcalan’ın basın toplantısı talebi” konusuna da açıklık getirerek “İstediği basın toplantısı değil basın aracılığıyla kamuoyuna seslenmek, kaygı ve korkuları gidermek” diye konuştu. Öcalan’ın istediği özel bir isim var mı? Özel bir isim zikretmemiş ama bir tanım yapmış: “Meseleden anlayan, süreci sabote etmeyecek, sorunun çözümüne katkı sağlayabilecek isimler olsun!” l SÜRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear