23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 TRT’nin geçen hafta üç kanalında dolaştık. Aynı dakikalarda, şeşleştirilmiş kanalda başına bir şeyler sarmış bir adam, Kürtçe, Saidi Nursi’nin özelliklerinden söz ediyordu. TRT Anadolu’da, yazın açılan Kuran kurslarının önemine ilişkin bir açık oturum vardı. Diğer bir kanalda da dini sohbet sürüyordu. Maşallah, devlet televizyonu değil, Medreseül İbrahim Şahin! PKK ile pazarlık halindeki MİT Başkanı Hakan Fidan, Cizre’de YDGH adlı grubun asayiş birimi diploması dağıtmasını, yol kontrolü yapmasını da onaylıyor olmalı. Sayesinde Başbakan’ın kişisel istihbarat örgütü haline gelen MİT için hazırlanan son yasa taslağı da 15 bin kişilik operasyonel güç, mahkeme kararı olmaksızın dinleme, yakalama vb. olanağı tanıyor. Yalan olduğunu bile bile “Camide içki içtiler”, “Türbanlı kadına saldırdılar” gibi safsataları dillendirebilenlerin, o taslak yasalaştıktan sonra neler yapabileceklerini bir düşünün! İlahi TRT Yerinde Bir Değişiklik! TSK’nin görevleri arasındaki “Türk istiklal ve Cumhuriyetini kollama ve koruma”yı çıkarıyorlar. Epeydir “bağımsız” bir devlet olmaktan vazgeçmiştik. Bağımlı bir devletin bağımsızlığını koruma ve kollamanın bir anlamı yok doğal olarak. AKP iktidarı, Türkiye Cumhuriyeti’ni tam bağımlı, piyasasever, kavimci, cemaatçi, ılımlı İslam federasyonuna dönüştürdüğünden ve T.C’yi sildiğinden, onu koruma ve kollama da anlamını yitirmiş bulunuyor. Tasarı ile TSK’nin vazifesi “yalnızca yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı” olacakmış. AKP’nin pazarlık ortağı PKK de Kürdistan’ı kuracağından “yurtiçi” olarak tanımlayacağımız herhangi bir yerden tehlike gelmeyecek. Gezi eylemlerindeki gibi “yurtiçi çapulcuları”na da sultanımızın polisi yetiyor zaten. Dolayısıyla AKPKK devletinin silahlı kuvvetlerinin amacının ve görevinin Savunmadaki Şema Üsteğmen iken PKK ile çatışmada bir gözünü kaybe den Ergenekon davası sanığı Serdar Öztürk, savunmasında “ Türkiye’de Gladyo’nun 1999’dan bu yana Fethullah Gülen cemaati içinde yapılandığı”nı ileri sürdü. Öztürk, “Türkiye’deki Gladyo’nun muhtemel şeması” diye adlandırdığı bir iddiayı da savunmasında dile getirdi. Şemaya göre, Türkiye’deki Gladyo’nun başında David Philips gözüküyor. Philips’in adını okurlar anımsayacaklar: Columbia Üniversitesi’nden Philips, daha geçen ay Türkiye ile Kürdistan’ın konfedere bir yapı oluşturacaklarını söylemiş, PKK’liler için af önermişti. Philips ayrıca, 2007 ve 2009’da yayımladığı iki ayrı raporda, “Sivil anayasa hazırlanmasını, azınlık haklarının kurumsallaştırılmasını, anayasadaki Türklüğün ortadan kaldırılmasını, yargıyı dönüştürme tedbirlerinin alınmasını, silahlı kuvvetlerin ‘demokratik bir ordu’ gibi işlev görmesini” önermişti. Kısacası, Philips’in önerdiklerinin hepsi, AKP iktidarı tarafından ya yerine getirilmiş ya da gündeme taşınmıştı. Özgürlüğü Anlamak Amerika Birleşik Devletleri’nde siyah Afrikalı kölelerin çok uzun yıllar süren özgürlük savaşımlarında adı efsaneleşmiş 1820 doğumlu bilge kadın Harriet Tubman, “İki şeye hakkım olduğuna karar verdim” der. “Özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim çünkü hiç kimse beni canlı tutsak edemez.” Özgürlük, her bireyin doğumuyla birlikte sahip olduğu, sahip olması gereken, yaşam hakkı kadar vazgeçilmez hakkıdır. Tarih de başından beri son çözümlemede bu temel hakkı kullanmak isteyenlerle bu hakkı kullandırmak istemeyenler arasındaki savaş ve savaşımlardan, insanların özgürlük haklarını ellerinden alan, almak isteyen güçlere karşı girişilen ayaklanmalardan, isyanlardan, devrimlerden oluşan bir süreçtir. Eğer özgürlüklerin kısıtlanması, yasaklanması, ortadan kaldırılması söz konusu ise buna karşı direnmek bir hak olduğu kadar ertelenemez, vazgeçilemez bir yurttaşlık görevidir. HHH Ünlü Alman filozofu Immanuel Kant, anayasal bir ilke olarak birey özgürlüğünü şu formül ile ifade ediyor: “Hiç kimse benim mutluluğumun kendi anlayışına göre olması konusunda beni zorlayamaz, herkes kendi mutluluğunu başkalarının özgürlüğünü sınırlamadığı ölçüde dilediği şekilde seçer.” Son yıllarda Türkiye’de insanların mutluluklarının ana kaynağı olan özgürlükleri iktidar tarafından giderek artan dozda kısıtlanıyor, bireysel özgürlük alanlarına kısıtlamalar getiriliyor. İktidar bu kısıtlamaları getirirken “millimanevi değerler” kavramı altına yerleştirdiği, çerçevesini kendisinin çizdiği bir değerler sisteminden hareket ediyor. İçki içenler (ayyaşlar), hak arayanlar (çapulcular), kendi bedenleri üzerinde hak iddia eden kadınlar (edepsizler), cinsel tercih haklarını özgürce kullanmak isteyenler (ahlaksızlar) ve daha birçok kesim kötü anlamda “marjinal” olarak etiketlenip toplumdan dışlanarak hedef gösteriliyor. Özgürlüklerinin kısıtlanmasına karşı direnenlere karşı olağanüstü bir devlet şiddeti uygulanıyor. AKP iktidarı bir yandan da kendisinin “özgürlük savunucusu” olduğunu ileri sürüyor. Bu ne tür bir savunuculuksa, savunduğu “özgürlüğün” çağdaş/çağcıl özgürlük düşüncesiyle örtüşmediğini, bundan ötürü de dünya kamuoyunun tepkisini çektiğini göremiyor. HHH Bakın 1641 yılında kaleme alınmış AmerikaMassachusetts Püritanları Özgürlük Bildirgesi’nde ne deniyor: “Her insan özgürdür. Kasaba toplantılarına katılmaktan men edilemeyecektir. Konuşması ve yazması engellenmeyecektir.” Bilindiği gibi Püritanizm Amerika’nın kuruluş felsefesini oluşturan en önemli düşünce akımlarından biridir. Aradan 372 yıl geçmiş… Türkiye’de son haftalarda bir cadı avı sürüyor. Evler basılıyor, alanparksokak gösterilerine katılmış gençler birer ikişer toplanıyor. Facebook, Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri didik didik edilip “suç” delilleri aranıyor. Bir temel hak olan birey özgürlüğü, anayasal güvence altında olan toplantı, yürüyüş, gösteri hakkı, yine yasa tarafından güvence altına alınmış haberleşmenin gizliliği iktidarın umurunda değil. Özgürlüğü anlamakta böylesi zorlanan bir iktidarın ya kara cahil, ya gözlerinin kör ya da trajik bir akıl tutulması yaşıyor olması gerekir diye düşünüyorum. Olanak değiştirilmesi yerinde bir karardır! Ancak, tasarıdaki bir sözcük göze batıyor, onu da çıkarmak gerek. Tasarıdaki yeni haliyle TSK’nin bir görevi de “Türk vatanını savunmak” olarak tanımlanmış. Anayasadan bile atacağımız “Türk”ü niye oraya koymuşlar ki? Kanunsuz İş Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdürü Kemal Öztürk’ün, ajansın yüzde 25.65’ine sahip olduğunu yazınca, AA yönetimi açıklama yaptı: “AA’nın hisse sorununun kökten çözümü için kanuni düzenleme gerekmektedir ve bu konuda çalışmalar yapılmaktadır.” Yani, Kemal Öztürk’ün hisse satın alması kanunsuzmuş. Kanunsuz iş yapıyorlar, kanunsuzluk ortaya çıkınca da “kanun arkadan gelecek” diyorlar. Geldi de konuyu ilgisiz bir yasa tasarısının içine gömdüler. Eskiden alengirli işleri yasaya uydururlardı, şimdi benzer durumlara yasa uyduruyorlar. Baş “Ayaklar ne zamandan beri baş oldu?” sorusuna yanıt: Bizim bildiğimiz, en az 10 yıldır öyle. CHP yönetiminin özenle görüş bildirmekten çekindiği bir konuyu sorgulama görevi partili milletvekillerine düştü. CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, Başbakan’a sordu: “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’ndan sonra yayımlanan sonuç bildirgesinde belirtildiği gibi ülkemizde ‘Kuzey Kürdistan’ olarak nitelendirilen ayrı bir bölge mi oluşturulmuştur? Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak böyle bir bölgenin fiili olarak oluşturulmasına onay veriyor musunuz?” Aslında bu sorular “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” türünden. Aynı sorular, CHP yönetimine de yöneltilmeli çünkü. Soru Hem AKP’ye, Hem CHP’ye Çekilmemek BDP Eş Genel Başkanı diyor ki: “Şu aşamada eve dönüş yasası, af falan da çıksa PKK’liler inmez dağdan. Üçüncü aşama dediğimiz, ikinci aşamanın tümüyle bittiği aşamadan sonra mutlaka öyle bir yasaya da ihtiyaç olacak.” Hani elde silah çekilmişlerdi? Çekilmemişler, çekilmeye de niyetleri yok... Amaç belli: Diyarbakır’da düzenledikleri konferansta aldıkları karar gereği “Kuzey Kürdistan’ı kurmak”, sonra da aşiret reisi Barzani ile birleşmek. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Gezi Parkı Bilinci... Atatürkçülük ve Türkiye’nin Demokratikleşme Süreci (1) adlı kitabı okuyanlar, yazarı Preston Hughes adını anımsayacaklardır. Hughes, bu kitabıyla Atatürkçü bir araştırmacı yazar olduğunu kanıtlamıştı. 1990’lı yıllarda Ankara’da NATO ve Genelkurmay Başkanlığı’nda çalışmış, albayken emekli olmuş, ülkesine dönmüştü. Anlattığına göre 14 yıl Türkiye’de yaşamıştı. Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Seçil Akgün, Prof. Dr. Metin Heper’den eski Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’a varıncaya kadar birçok dost edinmişti. Hughes, Mississippi Üniversitesi’nde “Siyasal ideolojinin demokratikleşme sürecindeki rolü” konusunda doktora yapmıştı. Hughes ile yirmi yıl önce tanışmış, kitabından yola çıkarak ondaki Atatürk sevgisinin nereden geldiğini, Atatürk’ü karşılaştırabileceği bir dünya liderleri olup olmadığını sormuş, Türkiye’nin demokratikleşmesini irdeleyen bir söyleşi yapmıştım. (2) Bu söyleşiyi bir kitabıma da aldım.(3) Hughes, kitabını İngilizce yazmış, Türkçe çevirisinin editörlüğünü ben üstlenmiştim. Herhalde “dış mihrak” olduğu için, üç baskı yapan kitabının telif ücretini Türk Tarih Kurumu ve Demokrasi Vakfı’na bırakmıştı. Şöyle diyordu Hughes: “Türkiye’yi gezdikçe, Türk tarihini okudukça, Atatürk sevgim büyüdü…” Anımsayacaksınız, 1990’lı yılların ortasında kurulan REFAHYOL hükümetinde Refah Partisi’nin politikası köktendinciydi, Cumhuriyetin kazanımlarıyla oynamaya başlamıştı, haklı olarak yoğun eleştiriler alıyordu. Bu konuda ne düşündüğünü sormuştum. Demişti ki: “Türkiye Cumhuriyeti güçlüdür. Refah Partisi gibi siyasi teşkilatlardan gelecek herhangi bir mücadeleye dayanabilir.” Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri sağlam, yıkılmaz diyordu. Hughes haklıydı. Elbette dayandı da… Refah Partisi, öncülü Milli Selamet Partisi gibi kapatıldı, onun ardılı Fazilet Partisi oldu, o da kapatıldı. Sonra AKP oldu, o da kapatılacaktı kıl payı kurtuldu. Şimdi büyüdü, parçalandı birleşti üç kola ayrıldı: AKP, Saadet Partisi, HAS Parti oldu. AKP olarak diğerlerini çok geride bıraktı. AKP olarak devleti ele geçirdi, yasamasıyla, yürütmesiyle, yargısıyla devlete egemen oldu. Şimdi yüzde 50 oyum var diyor, öteki yüzde 50’yi düşünmüyor. Bu Gezi Parkı eylemleriyle de demokrasiye önem vermediği, öteki yüzde 50’yi yurttaş olarak görmediği anlaşılıyor. İktidar, Gezi Parkı eyleminin tüm dünyada yankı bulmasını belli bir koşullanmışlıkla hemen “dış mihrak” olarak algıladı. Atatürkçü, yurtsever, özgürlükçü gençliği yok sayma yanı sıra, tüm dünyanın demokrasi vurgusunu da görmezden geldi. Oysa yalnızca demokrasi isteyenler değil, aynı zamanda modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün de dünyada hayranları vardı, onlar da Türkiye’nin içinden geçtiği baskılı dönemden rahatsızlardı, çok doğal olarak onlar da demokratik tavırlarını ortaya koydu. İşte tüm bu olaylardan geçerken Amerikalı bir Atatürkçü Preston Hughes ve onun Refah Partisi için söylediği bir söz aklıma geldi. Hughes, şimdi nerede ne yapar, yaşıyor mu, bilmiyorum. Dedim ya yirmi yıl önce tanışmıştım. Kitabıyla hem hayran olduğu Atatürk’ü anlatıyor, onun Türkiye’nin hem George Washington’u, hem de Abraham Lincoln’ü olduğunu söylüyordu, ülkemizin o güne kadar geliştirdiği demokrasi sürecini irdeliyordu. Böyle olunca da bugünlerde okunması gereken bir kitap diye yazmadan edemedim. Konu Atatürk ve Türkiye’nin demokratikleşme süreci olunca da, Gezi Parkı eylemleri karşısında iktidarın hoşgörüsüz, biber gazlı, ilaçlıtazyikli sulu, gaz bombalı tutumunu Hughes’e sorma olanağım olsaydı “ileri demokrasi” yöntemi olarak onaylar mıydı diye düşünmeden edemedim!? Her neyse, Gezi Parkı eylemleriyle halk, demokrasisiz yaşayamayacağını gösterdi. Demokrasiye olan tutkusunu dile getirdi. Ama halkın tepkisini okuyamayan, ille de muhalefeti suçlayan iktidarsa, demokrasiyi içine sindiremediğini belli etti. Bu devleti kuran, çok partili yaşamı seçim kaybetme pahasına bu ülkeye getiren CHP’yi, her olayda suçlaması sanırım bundandır. Özetle iktidar Atatürk’ü ve demokratik gelişmeyi rafa kaldırınca, bunun Gezi Parkı eylemiyle patlaması doğaldır. Hughes’in dediği gibi, “Türkiye Cumhuriyeti güçlüdür”. Dileriz Gezi Parkı bilinci kendini sandıkta da gösterir. Çünkü Gezi Parkı bilinci demokrasi ve özgürlük demektir… (Bu arada demokrasinin ve özgürlüğün yılmaz savunucuları Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk’u aramızdan ayrılışlarının üçüncü yıldönümünde özlemle, sevgi ve saygıyla anıyorum.) HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com T.C. İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Sayı: 2013/179 Esas Davacılar , DELTA YAPI MALZEMELERİ SAN. TİC. LTD. ŞTİ., VERONA DIŞ TİC. LTD. ŞTİ., VERONA GRANİT MERMER SAN TİC. LTD. ŞTİ. ile arasında mahkememizde görülmekte olan İflas (İflasın Ertelenmesinin Uzatılması) davası nedeniyle; Davacılar , DELTA YAPI MALZEMELERİ SAN. TİC. LTD. ŞTİ., VERONA DIŞ TİC. LTD. ŞTİ., VERONA GRANİT MERMER SAN. TİC. LTD. ŞTİ. hakkında iflasın ertelenmesinin uzatılması davası açıldığından, itiraz etmeyen alacaklıların İİK. 179 maddesi gereğince 15 gün içinde davaya müdahale ederek veya itirazda bulunarak, iflası gerektiren bir hal bulunmadığını ileri sürmek suretiyle talebin reddini isteyebilecekleri, 09/07/2013 günü saat 16.10’da yapılacak celsede bizzat hazır bulunabilecekleri veya bir vekil bulundurabilecekleri, delillerin derhal ibrazı gerektiği, gıyaplarında da karar verilebileceği hususu ilanen tebliğ olunur. “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 40231) (1) Preston Hughes, Atatürkçülük ve Türkiye’nin Demokratikleşme Süreci, Milliyet Yayınları, İstanbul 1994 (2) Hikmet Altınkaynak, “Amerika’da Bir Atatürkçü: Preston Hughes”, Milliyet, 29 Mart 1994 (3) Hikmet Altınkaynak, Yeni Binyılın Edebiyatçıları, 2. Baskı, Can Yayınları, İstanbul 2004, s.213216 1/ Orta 1 Asya’da ya 2 şayan Türk ler arasında 3 yaygın olan 4 ve hayvanın 5 kürek kemi ğini ateşe tut 6 tuktan sonra 7 üzerinde be 8 liren şekilleri yorumla 9 yarak bakılan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 fal... Çıplak vü1 cut resmi. 2/ İlaA S A L D İ V A ve... Önemli gün 2 F İ L K O R A L lerin öncesi. 3/ 3 İ D A H O İ L İ Üstü deriyle kap 4 F E R A C E A Y lı ve küre biçimin 5 E A L A T A E de bir tür davul. 4/ 6 J Ü K L A K Ö R Kaz Dağı’nın antik A P İ K O dönemlerdeki adı... 7 A R İ Çeşitli malzemele 8 L A D İ K T Ü N rin sanatsal amaçla 9 E T A N B A Z A bir araya getirildiği ürün. 5/ İskoçya’da, içinde bir su canavarı yaşadığına ilişkin söylentilerle tanınmış göl... Tiyatroda kurnaz uşak tiplemesine verilen ad. 6/ Az pişmiş et. 7/ Musluk teknesi... Bir peygamber. 8/ İyi, hoş, güzel... EskişehirBursa karayolunda bir boğaz ve akarsu. 9/ Halk dilinde bademe verilen ad... Sodyum elementinin simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Azla yetinen, kanaatkâr. 2/ Ağızda güç eriyen bir cins şeker... “Çok önemli kişi” anlamında uluslararası kısaltma. 3/ Sakızla tatlandırılmış rakı. 4/ Şarkının sert bir biçimde vurgulandığı disko müzik üslubu... Düz ve ince taş. 5/ Uzak... Bir sanat yapıtında işlenen ana konu. 6/ Asur Krallığı’nın başkenti... İlaç, deva. 7/ Keten dövmeye yarayan tokmak. 8/ Bir soru sözü... Sarmısağın, antibiyotik etki gösteren etkin maddelerinden biri. 9/ Tırnak boyası... Soyundan gelinen kimse 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear