02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 ŞUBAT 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 Şimdi Duydular mı? Anayasa Çorbası Recep Tayyip Erdoğan, daha önce kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemediğini söylemişti. Bugün de, Türkiye Cumhuriyeti’nin şimdiye değin görüp görebildiği, 12 Mart’çıların, 12 Eylül’cülerin “Türkiye’ye bol geliyor” diyerek özgürlükçü olmasından dolayı sürekli yakındıkları, güdükleştirip değiştirdikleri, ortadan kaldırdıkları 1961 Anayasası için diyor ki: “61 Anayasası’nın esas gayesi, devleti siyasetin etki alanının dışına taşıyarak siyaseti güçsüzleştirmekti. Siyaset güçsüzleştirilirken ‘anayasal kurumlar’ vasıtasıyla otoriterbürokratikseçkinci devlet yapılanmasının önü açıldı.” 1961 Anayasası’ndaki anayasal kurumlar nelerdir? Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, üniversiteler ve TRT örneğin... Anayasa Mahkemesi, batık iktisadi devlet teşekkülleri haline getirildi. Yargıtay, Danıştay ortadan kaldırılıyor, yerine halife sultanımızın temyiz mahkemeleri geliyor. TRT desen, AKP’nin sesi, cemaatlerin bedava yayın organı. Özerk olması gereken üniversiteler, medrese sevdalısı rektör ve dekanların elinde, Recep Tayyip Erdoğan’ı övmekten sorumlu ilim merkezlerine dönüştü. Özetle “anayasal kurumlar” dediklerimiz doğrudan “siyasetin etki alanına” girdi, böylece “otoriterbürokratikseçkinci” devlet yapısından kurtulmuş olduk. Yerseniz! Dolapta bol bulamaçlı anayasa çorbası var. Hatay’a geçen eylülde gitmiş, gözlemlerimizi bir röportajla okurlarımıza aktarmaya çalışmıştık. Özgür Suriye Ordusu’nun, Türk topraklarında, sanayi sitesinde el yapımı bomba bile yapacak kadar özgür olduğunu aktarmış, tanık olarak da CHP Yayladağ İlçe Başkanı Nevzat Gonca’yı göstermiştik. Gonca, bize “Azcık barut, biraz çivi ile el yapımı bombalar bunlar” demişti. CHP Reyhanlı İlçe Başkanı Tamer Apiş de “Reyhanlı’da sınıra yakın üç köyde ne asker nöbet tutuyor, ne sınır güvenliği var” diye yakınmış ve eklemişti: “Afganistanlı, Pakistanlı, Libyalı, Çeçen, Katarlı, El Kaideci ne ararsanız artık. Birtakım insanlar çıktı ortaya. Paralı lejyonerler gibiler. İlçede bankalara dolarlar aktarıldığı söyleniyor. Sınırı geçip Suriye’de çatışıyor, sonra geri dönüyorlar Türkiye’ye. İHH de, Reyhanlı’ya bir TIR dayadı, lojistik destek veriyor. Suriyeli muhalifler ayrıcalıklı sanki.” Yalnız bu röportajla biz değil, herkes uyarmıştı iktidarı... Dinlemediler. Reyhanlı Cilvegözü’ndeki bomba yüklü araç, Türk topraklarını başıbozuk takımına açan AKP’nin kulağının dibinde patladı! Uyarıları şimdi duydular mı, yine emin değiliz... Türküm, O Halde Haklıyım İlkokulda müzik dersi neden önemli? Belki de hayatın ilerideki yıllarında yanlış notalara basmamak için... KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’dan “Yeni Türkiye’yi Anlamak” araştırması üzerine kapsamlı bir sunum dinledim. Ağırdır’ın konuştuğu sahneye bir piyano yerleştirdim. O konuşurken toplum tuşlara basıyordu... “Birey” olabilmişlerimizin oranı yüzde 20 civarında. Çocuklarımızı özgür bireyler olarak yetiştirmekten uzağız. Aileler gelecek hayallerini çocuk üzerinde gerçekleştirmek sevdasında. İsterdim ki o araştırmanın bu köşeye sığmayacak ilginç bulgularına toplum psikolojisini açıklayan bir yorum da getirilsin. “Şema Tedavisi” denilen yeni yöntemi iyi bilen psikiyatrların bu sonuçlara bakarak değerlendirme yapmaları iyi olurdu. Örneğin Dr. Alper Hasanoğlu, siyasetçilerin narsizmini bir kişilik bozukluğu olarak ele aldı bir yazısında. Bir başka meslektaşı, Dr. Alp Karaosmanoğlu ise “İyi Hissetmek” başlıklı internet TV dizisinde kişiyi kıskıvrak bağlayan “her durumda haklı olma”, “boyun eğicilik”, “fedakârlık”, “kusurluluk”, “duygusal yoksunluk” gibi belli başlı şemaları deşiyor. Bunları toplumun tümüne yansıtırsanız, örneğin “fedakârlık ve boyun eğicilik” temalarını içselleştirmiş bir toplum, haklılık teması yüksek narsist liderlere tapacaktır. Fedakârca boyun eğen için, çekici olan hep kendini haklı gören kişi! Kapıldığımız liderler, var olan şemalarımızı tetikleyenler. Sahip olunan kimya kendini dış ilişkilerde de belli ediyor. Avrupa Birliği karşısında öfkeliyiz, o halde haydi Şanghay Beşlisi’ne! Dürtüsellik had safhada. Öfke kontrolü sıfır. Sonuçlarını düşünmeden konuşup duygularla hareket etmek... Gelişmemiş empati yeteneği... Ve bunun geri planında duygusal yoksunluk teması... HHH Bazı durumlarda boyun eğme şemasından onu besleyen haklılık şemasına çok hızlı geçişler yapabiliyoruz. Avrupa Birliği ile ilişkimizde onlar ve biz ayrımı var. Onlar zengin ve gelişmiş, biz fakir ve geri kalmış algısının yarattığı duygusal yoksunluk şeması ile nasıl başa çıkacağız? O halde gelsin haklılık şeması! En güncel örneğiyle Fransa’da iktidara gelen sosyalist hükümete iki buçuk yıldır tıkanmış TürkiyeAB üyelik müzakerelerinde sadece bir başlığın açılmasına yeşil ışık yaktı diye kızıyoruz. Çünkü beş başlık açılır diye umuyorduk. İyi de, arkada Fransa ile aynı vetoları koymuş olan Güney Kıbrıs var, o ne olacak? Güney Kıbrıs’ı tanımıyorsak bile “Dünyada böyle bir ülke yok” diye konuşmanın ne gibi bir diplomatik yararı olur? Fransa haliyle hem AB içindeki dengelere bakacak hem de ticari ilişkilerde kendi kazanç hanesine yazacak şeyler kopartarak ilerlemek isteyecek. Avrupa’nın aksine, demokrasimizde kusur bulmayan bazı Ortadoğu ve Asya ülkeleri, liderlerin ve giderek de toplumun narsizmini beslediği için cazip geliyor olmasın? Bana öyle geliyor ki, birey olmayı öğrendikçe, şemalarımızı tetikleyenleri değil de doğru olanı seçtikçe mutlu bir toplum olacağız. Sanırım henüz hangi notalara yanlış bastığımızı duyacak kulağa sahip değiliz. (Not: İyi bir okuma için ‘Hayatı Yeniden Keşfedin’, Young ve Kiosko’nun kitabını tavsiye ederim) Acaba Hangisi? TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun CHP’li üyelerinden Rıza Türmen, Milliyet’te yazdı: “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür, gibi bir tanımın yeni anayasada tekrarlanması yanlış olacak. ‘Türk’ sözcüğünün etnik anlamı olmayan bir ortak üst kimlik olabilmesi için her şeyden önce başka etnik grupların da bunu kabul etmesi gerekir. Oysa böyle bir kabul yok. O zaman ‘Türk’ sözcüğü bir ortak kimlik işlevi görmeyecek. ... şurası açık ki, özgürlükçü, farklılık içinde birlik ve bütünlük yaratan bir anayasa istiyorsak, etnik bir üst kimliğe dayanan bir vatandaşlık tanımından vazgeçmemiz gerekiyor.” CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da aynı günlerde dedi ki: “Bizim görüşümüz belli. Elbette anayasanın başlangıç kısmında Türk milleti ifadesi yer alacaktır. Ayrıca bizim vatandaşlık tarifine ilişkin madde önerimizde de Türk vatandaşlığı ifadesi yer alıyor.” Sizce hangisine inanmak gerek? Baykal Yorumu Bildik bileli CHP’lilerden, Deniz Baykal’ın son grup konuşması yorumu: “Deniz Bey, CHP milletvekillerine olması gereken CHP’yi tanımladı, ‘CHP’yi tanıyın, böyle bir parti’ dedi. CHP’nin kafa karışıklığı yaşadığı dönemde önemli bir ikaz görevi yaptı. Zamanlama açısından da içerik açısından da doğru ve önemli bir konuşmadır.” Bir dikkat çekici vurgu daha: “Deniz Baykal, bu konuşmayla herkesin iki adım önüne çıkmıştır ve isabetli olmuştur.” CHP’de bugün parti eğ katılanlara belge dağıtım itimine 1900’e yakın üye 77 ilde töreni var. pa olarak çalışmak üzere eğ rti eğitmeni itild içi eğitimden sorumlu Ge i. Parti Yardımcısı Perihan Sa nel Başkan rı, Temel Siyasi Eğitimi Pro “Üyelerin gramı”nı çok önemsiyor: “Artık binlerle ifade edilec ek sayıda, CHP üyesi bu çalışmala ra katılıyor, temel konular olarak be lirle içerikle birlikte çalışıyorla diğimiz bir r. tamamlayıcı parçasını da Her eğitimin oluşturuyor. Üyelerimiz, sosyal projeler gruplar halinde toplumsal yarar üreten bir planlayarak yürütüyor ve çalışmayı so Sarı, eğitmen çalışmala nlandırıyor.” Samsunlu üye Naci Alt rının sonucunu ın’ aktardığı sözlerle açıkla ın kendisine dı: “Üç günde insanın üretim nasıl artabileceğini, düşün gücünün üretime yönlendirilebile cenin nasıl ceğin Bir partiye heyecan geleb i gördüm.” ilmesi için üyeler işe yaradıklarını, ülk yararlı olduğunu duyums eye ve yurttaşa ayabilmeli. Üye Eğitimi Masum Gerekçeler Kılıfına Sığmayan Hakikatler SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Türk Hava Yolları, TRT ve MEB’den gelen son yasak haberleri belirli bir zihniyetin, yavaş ve kurnazca yayılışının da ötesine geçerek tek taraflı bir yaşam biçiminin dayatılışına işaret eden güçlü adımların sesidir. İlk olarak THY’de toplamda 7 ülke ve 10 noktada içki servisinin kaldırılmasının gerekçesi olarak gösterilen talep yokluğu, tasarruf, ticari kaygılar, lojistik zorluklar ya da söz konusu bazı ülkelerden gelen istek, yasağı getiren esas niyetlerin üzerine çekilen bir örtüden ibarettir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın son incisi, Edip Cansever’in “Masa da Masaymış Ha” şiirindeki “Bir bira içmek istiyordu kaç gündür / Masaya biranın dökülüşünü koydu” dizelerinin lise 4. sınıf öğrencilerinin ders kitabından çıkarılması kararının Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’na dayandırılması gibi kara bir örtüden ibaret… Keşke niyet gerçekten masumane bir tasarruf yapma kaygısından ibaret olsaydı, keşke dertleri gerçekten de insanların kendileri için seçtikleri yaşam biçimlerine müdahale etmek, onları kendi inandıkları ve doğru bildikleri sınırların içine hapsetmek olmasaydı. THY gibi büyük, başarılı ve global olma iddiasındaki bir kuruluşta birtakım geçersiz gerekçelere dayandırılmaya çalışılarak içki yasağı savunulmasaydı keşke. Ancak şiirlerde bile içkinin geçmesine tahammül gösterilemezken buna havayollarında katlanabilmelerini onlardan beklemek haksızlık olur. Zaten kısa süren uçak yolculuklarında içki içmeseniz ne kaybedersiniz, diye soranlara yanıt olarak, fiili anlamda büyük kayıplarımız olmaz belki, şeklinde cevap verebiliriz. Zira elbette hiçbirimizin derdi alkol tüketimini artırmak, özendirmek, bu yolla insanların karaciğerlerine ve sağlıklarına kastetmek değil. Ancak aba altında olup biteni, özel yaşamlara bu derece cüretkârca müdahale etme, belirli bir yaşam biçimini sorgusuz sualsiz dayatma girişimlerini görebilenler için bu, kâfi derecede tehlikeli kısıtlamalardan biridir. Aynı kurumun hosteslerine giydirilmek için tasarlanan kıyafetlere gelince; her ne kadar THY yönetimi henüz hostes kıyafetlerine kesin olarak karar vermediklerini söylese de basına yansıyan fotoğraflardaki kıyafetlerin tasarlanmasının talep edilmesinin bile mantıkla izah edilir tarafı pek yok. Adeta bir film ya da dizi setinden fırlamış gibi görünen, döşeme kumaşından kaftanlı, fesli bu alternatif “otantik” giysilerin de tasarruf bahanesiyle uçaklarda içki servisini kaldıran aynı zihniyetin ürünü olması kuvvetle muhtemeldir. Bir “kamu kurumu” olan TRT de kadınların omuz ve köprücük kemiklerine bakarak rahatsızlık duyan birtakım erkeklerin mağduriyetlerini düşünerek olsa gerek, bu konudaki hassasiyetini naçizane yeni bir düzenlemeyle ortaya koymayı uygun görüyor. Kurum içi çalışanlarla başlatılan yasak uygulamasının kapsam alanı zamanla, yayınlanan programa davet edilen konuklara ve elbette yayımlanan dizi ve filmlerdeki aktrislere kadar genişliyor. Buna göre köprücük kemiği, omuz, sırt gibi bedensel bölgelerin açık olmaması kilit önem arz ediyor. Çalışanlar, programlara gelen konuklar ve filmlerde oynayan kadınlar bu kıstaslar göz önünde bulundurularak baştan ayağa inceleniyor. Uygun görülenler TRT’nin kapısından sokuluyor ya da kamera önüne alınıyor, görülmeyenler ise her türlü mozaiklenerek devre dışı bırakılıyor. Heykeller, filmler, şiirler, internet, reklamlarda görünen kadın, afişlerde görünen kadın, çalışan kadın, program sunucusu kadın, program konuğu kadın, sokaktaki kadın... Her biri sırayla mozaiklenmeye devam ediyor ve süregiden yasaklar, özgürlüklerin alanını gün be gün daraltıyor. Kadına şiddetin, kadına tacizin, kadın cinayetlerinin, çocuk gelinlerin hâlâ içler acısı rakamlarla telaffuz edildiği bir ülkede kadınların üzerlerine giyecekleri giysilerin etek ve kol boyuna, yaka ve sırt açıklığına karar verme hakkı erkeklerin ellerinde ise ve/veya kurumsal ilke ve kararların konu başlıklarından biri olarak görülebiliyorsa o ülke bireysel özgürlükler, insan hakları, eşitlik gibi kavramlardan hâlâ kırk fırın uzaktadır. [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Taşlık, ça 1 lılık yer. 2/ 2 Mersin’in Silifke ilçesin 3 de antik bir 4 kent... Dövül 5 müş buğday, 6 mercimek ve nohutla 7 yapılan bir 8 tür çorba. 3/ 9 Aşının tut 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ması için yinelenmesi... Ro 1 K A B O T A J K matizma ağrısı. 4/ 2 A Z A P L AMA Dağ, tepe gibi ya 3 R A K AM K A Y maçlı şeylerin alt 4 A D A K A R A S I bölümü... Tropi5 K E L K U R A Ş kal Afrika’da ye6 U İ H AM İ D tişen ve “ohi” de A L İ denilen ağaç. 5/ 7 Ş A T I R R ON D E L Meyve koparmak 8 İ S A D A N A R İ için ucuna üçlü ya 9 da dörtlü bir çatal geçirilmiş sırık... Soylu. 6/ Aldatma işi, hile... Balı alınmış petek. 7/ Yaz yağmuru... Halk müziğinde kullanılan telli bir çalgı. 8/ Matematiğin bir dalı... Y. K. Beyatlı’nın hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri. 9/ Gövdesi üç köşeli ve üç telli Rus halk sazı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Domuz yavrusu. 2/ Sınır nişanı... Birkaç renkli iplikten yapılmış dokuma. 3/ Dağcılıkta, bir halkaya bağlanmış iki katlı bir ip sayesinde dik bir kayadan inme tekniği... Rüzgâr. 4/ Giysinin belden aşağıda kalan bölümü... Baryum elementinin simgesi. 5/ Eskiden ağır hapis mahkumlarının boynuna geçirilen demir halka... Bir göreve kalıcı olarak atanan kimse. 6/ Arnavutluk’un plaka imi... Gürültü, patırtı. 7/ Kusma... İnce kamış. 8/ Zorlama, zorla yaptırma... “Ayrılık ateşten bir / Nazlı yârdan hiç haber yok” (Türkü). 9/ Ali Özgentürk’ün bir filmi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear