23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 KASIM 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 tadili ile de toplantı hürriyeti ortadan kaldırılacaktır.” (sy. 317) Bölükbaşı’nın söyledikleri daha sonra bir bir gerçekleşti. İş muhalefin toptan susturulmasına, Meclis’te kurulan Tahkikat Encümeni’ne mahkeme yetkilerinin tanınmasına kadar ‘Hâkimden gizli bilgi olmaz’ HSYK 1. Daire Başkanı Okur, istihbaratın istediği dinleme kararlarında kimi zaman yargıçların ‘tedirginlik’ yaşadıklarını ve ‘toleranslı’ davrandıklarını söyledi İLHAN TAŞCI ANKARA HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, istihbaratın dinleme isteklerinde kimi zaman yargıçların “tedirginlik” yaşadıklarına işaret ederken, Reyhanlı örneğini gösterdi. Okur, “Reyhanlı’da bu oldu. ‘Hâkimler dinleme izni vermedi, verselerdi bombalama önlenirdi’ gibi. Bu nedenle de hâkimler toleranslı davranıyorlar” değerlendirmesini yaptı. Hâkimden gizli bilgi olamayacağına da işaret eden Okur, kararda imzası bulunan yargıçların durumunun Genel Kurul’da değerlendirileceğini söyledi. Ajanlarla “koordineli” dinleme kararlarına imza atan yargıçların soruşturulması isteminin HSYK 3. Dairesi tarafından reddedilmesi üzerine gözler kurula çevrildi. Okur, gazetemizdeki haberlerle yargıçlar hakkındaki dosyanın kurula geldiğini öğrendiğini söylerken, “Diğer dairelerin işlerini bilmiyoruz. Eğer sizin haberiniz olmasaydı dosya Genel Kurul’a gelince öğrenecektim. Dosya 3. Daire’ye gelmiş, 2 üye hâkimlerin incelenmesi, 5 üye ise ‘ihmalleri yok’ düşüncesiyle ret yönünde oy kullanmış. Ancak benim dosyanın içeriğine ve ayrıntılarına ilişkin bilgim yok. Genel TAM BİR POLİS DEVLETİ Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, uygulamayı “Tam bir polis devleti” sözleriyle değerlendirdi. Yargıç kararının kişisel nedenlerle keyfi şekilde dinlemelerin önlenmesi için var olduğuna işaret eden Prof. Dr. Feyzioğlu, “Dolayısıyla hakkında dinleme yapılacak kişinin isminin gizlenmesi, hâkim kararını anlamsız kılar. Ayrıca istihbarat teşkilatıyla iyi ilişkide bulunan hâkimlerden söz edilmesi vahimdir” değerlendirmesini yaptı. Prof. Dr. Metin Günday da or taya çıkan durum karşısındaki şaşkınlığını, “Kimi zaman hukuk okuduğum konusunda tereddüte düşüyorum” sözleriyle dile getirirken, tabloyu şöyle yorumladı: “Yargıç MİT’ten dinleme talebi geldi diye nasıl otomatik karar verir? Hukuk devletinde böyle bir şey düşünülemez. Yargı içerisinde de mi istihbarat uzantısı var? Bu anlama geliyor bu ifade. Ya da bu ifade ediliyor. Meğer öyle yargıçlarımız da varmış. Yargıda mı istihbarat yapıyor? Sonucu bu oluyor. Öyleyse dinleme kararları veren yargıçların tarafsızlığından kuşku duyulur.” lerden Mehmet Altan, açığa çıkan yargıçajan işbirliğini bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Avukatı Ergin Cinmen, aracılığıyla verdiği dilekçede, Altan’ın Türkiye’nin de kabul ettiği AİHS hükümlerinden doğan haklarının da ihlal edildiği kaydedildi. Dilekçede “Müvekkilin telefonları MİT ve yargının birlikte ve hukuk dışı ve suç teşkil eden fiilleri ile dinlenmiştir. Böyle bir skandalın hukuk devletlerinde mutlaka karşılığının olması gerekir” denildi. MEHMET ALTAN AYM’YE BAŞVURDU Kod isimle dinlenen gazeteci Anılar Öğretir mi? Kişisel tarihiniz yaşadığınız ülkenin tarihiyle örtüşüyorsa, siyasetin bire bir tanığıysanız, kimi zaman da içindeyseniz, anlattıklarınız artık sizin kişisel tarihiniz olmaktan çıkar. Altan Öymen’in, Altan Abi’nin dört kitapta toplanan, devamını beklediğimiz anıları da işte bu türden. Özellikle “... ve İhtilal” adını koyduğu dördüncü kitap günümüzün siyasi tablosunu anlamak bakımından da ilginç anılar içeriyor. Dördüncü kitap, nasıl planlandığı, nasıl gerçekleştirildiği daha sonra ortaya çıkan 67 Eylül 1955 olayları ile başlayan ve 27 Mayıs’la sonlanan tarih kesitinin ibretlik olaylarını anlatıyor. İbretliktir, çünkü yaşadığımız son 10 yılın o yılların bir tür tekrarı olduğu izlenimine kapılıyor insan. Pek çok bakımdan bugün yaşadıklarımızın tarihin o kesitinde neredeyse aynı şekilde yaşanmış olması, Türkiye’de siyasetin geçmişten dersler çıkarmadığını mı anlatır, yoksa gücün, iktidarın sihirli değneğinin hep aynı oyunu oynadığını mı gösterir bilemedim. Ama benzerlikler çok çarpıcıdır. HHH O yılların şöhretli muhaliflerinden Osman Bölükbaşı’nın şu sözlerini kitaptan aktarmak, herhalde bu benzerliği kanıtlamak açısından yeterli olacaktır. Şöyle diyor Cumhuriyetçi Millet Partisi’nin lideri Bölükbaşı Meclis’te yaptığı konuşmada: “Demokrat Parti başındakiler halkın rağmına da olsa işbaşında kalabilmek için memleketteki bütün muhalefet kuvvetlerini ve mukavemet yuvalarını kırmak, dağıtmak istiyorlar. Üniversite bir yolla susturulmuştur, adliye cihazına, iktidarın arzusu dışında iş yapamayacağı anlatılmıştır. Barolara kılıcın ucu gösterilmiştir. Şimdi de bu kanunla matbuat ve söz hürriyeti itaat altına alınmakta ve tenkit müessesesi yok edilmek istenmektedir. Yakında getirileceğindan bahsedilmekte olan umumi içtimalara (toplantılara) dair kanunun uzandı. Kurul’a da geleceği için şimdiden bir şey söylemem doğru olmaz” değerlendirmesini yaptı. Sorularımız üzerine olayı genel hukuk mantığı çerçevesinde irdeleyen Okur, keyfiliğin önüne geçilmesi için dinlemelerde hâkim kararı arandığını vurguladı. Kişilerin kimliğinin gizlenmesine ilişkin sorularımız üzerine ise Okur, ortaya çıkan duruma ilişkin şunları aktardı: “Hâkim şunu sormalıydı ‘Ne tür bir casusluk? Kim bu kişi? Bu kişi ne yaptı?’ İstihbari dinleme de hâkimler tedirginlik yaşıyor. Reyhanlı’da bu oldu. ‘Hâkimler dinleme izni vermedi, verselerdi bombalama önlenirdi’ gibi. Genelde acil talepler. Karar vermeyince eylem gerçekleşince ‘hâkim duyarlılık gösterse önlerdik’ yaklaşımı ortaya çıkıyor. Bu nedenle de hâkimler toleranslı davranıyorlar. Hâkimler olarak kararı verirken daha titiz davranmalıyız.” MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Başbakanlığa gönderdiği yazıdaki “... gizli servis faaliyetlerinin doğa sı gereği gizli yürütülmesinin zorunlu olduğunu bilen/takdir eden hâkimlerle kurulan koordinasyon çerçevesinde tatbik edildiğinin anlaşıldığı...” tümcesini İbrahim Okur, “Hâkimden gizli bilgi olmaz. Nitekim savcıdan bile bazen devlet sırları gizleniyor ama hâkim inceleyip, tutanağı hazırlayıp, gönderebiliyor. Hâkimlere bu kadar yetki verilmişken, ‘bu istihbari bilgiler gizli, ver kararını gerisine karışma’ diye düşünülemez” sözleriyle değerlendirdi. 33 yıldır oğlunu Cumartesi Anneleri, 12 Eylül darbe döneminde gözaltında kaybedilen ilk isimlerden Hayrettin Eren’in akıbetini sordu. 452. kez Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen kayıp yakınlarının bu hafta akıbetini sorduğu Hayrettin Eren, 21 Kasım 1980’de arkadaşı ile birlikte Saraçhane’de gözaltına alınarak, Karagümrük Karakolu’na götürüldü. Karakola giden ailesi, gözaltı defterinde ARIYOR ismini gördü. Polisler Gayrettepe Siyasi Şube’ye götürüldükleri bilgisini verdi. Gayrettepe’ye giden anne Elmas Eren, oğlunun kullandığı ve eşinin üzerine kayıtlı olan otomobili şubenin bahçesinde gördü. Ancak anne Eren’e gözaltında böyle birinin olmadığı söylendi. Baba Kemalettin Eren, oğlunun mezarını bile bulamadan hayatını kaybetti. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) HHH Bölükbaşı’nın sözünü ettiği toplantı ve gösteri yürüyüşlerine ilişkin yasanın görüşülmesi sırasında, yapılan konuşmalar da günümüzdeki kimi gelişmelere ışık tutabilir. İktidar milletvekilleri, muhalefet Meclis’i terk ettiği için kendi aralarında tartışıyorlar: Yasa teklifinin 13. maddesi gösteri yürüyüşlerinin silahla nasıl dağıtılacağını esasa bağlıyor. İktidar milletvekili Kemal Balta “itiraz” ediyor: “Efendim, hakikaten bu maddenin nihayetindeki fıkra, zabıta amirine ihtardan sonra bunu dinlemezlerse gelişigüzel silah kullanılması yetkisini veriyor, ki doğru değildir. Gelişigüzel silah atılırsa suni taksiri olmayan vatandaşlara yazık olur. Bunun için silah atılacaksa toplantıyı tertip edenlere tevcih edilmesini teklif ederim.” Ahmet Hamdi Sancar yanıtlıyor: “İhtara rağmen, su serpilmesine, göz yaşartıcı gaz sıkılmasına rağmen çekilmeyen bir kimsenin mütemerrit (dikbaşlı) bir suçlu olmadığını kim iddia eder. Kanuna karşı gelen şuursuz bir kitle ve son derece muannit (inatçı) bir topluluğa bundan daha müessir bir çaba düşünmek imkânı yoktur.” (sy. 351) HHH Biliyorum şimdi günümüzün ölümle sonuçlanan, göz çıkartan olaylarını düşünüyor ve “ne kadar ilerlemişiz” diyorsunuzdur. İşte tam da bu nedenle Altan Abi’nin kitabı yalnızca o günleri anlamak için değil, bu günleri anlamak, “ne kadar ilerlediğimizi” görebilmek için de okunması gereken bir eserdir. Anı kitapları her zaman çekicidir, kendilerini okuturlar. Herkes için öyle midir bilemem ama öğreticidirler de. “...ve İhtilal”i okuyanlar içtenliğin ve tarihe nesnel tanıklık etmenin, üstelik günümüze ışık tutmanın en güzel örneğini okumuş olacaklardır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear