23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 OCAK 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 13 ükelleflerin korkulu rüyası M haline gelen “kod uygulaması”, yani “sakıncalı mükellefler listesi” konusunda en yetkili ağızlar hep kaldırılacağı açıklamalarında bulunmuştu. Ancak görüyoruz ki sistem “isim değiştirerek” adeta daha geniş bir çerçevede uygulanır oldu. Yeni uygulamanın adı ise “Katma Değer Vergisi İadesi Risk Analizi Projesi”. Mükellefler artık ‘kod’a alınmıyor ama “özel esaslara tabii mükellefler listesi” ‘sessizce’ çalışıyor. Bu uygulamanın hiçbir yasal dayanağı yapmış olmanız ve çıkan vergilerin tamamını olmadığını ve gayri hukuki olduğunu daha ödemeniz gerekir.” önce pek çok kere ifade ettik. Şimdiyse Yani bu tür mükellefler için ilgili 6111 sayılı kanun hükümleri çerçevesinde dönemlerde matrah artımında bulunmuş matrah artırımı yapan mükellefler için olmayı ‘kod’dan çıkabilmek için yeterli oluşan kısırdöngüye dikkat çekmek saymadılar. gerekiyor. Yakın geçmişte karşılaştığımız bir olayı 6111 sayılı kanunun uygulanmasına paylaşmak istiyorum. 2007 Ekim ayında ilişkin açıklamalar yapan 1 numaralı genel faaliyete başlamış bir mükellef 2007 yılı için tebliğde, KDV yönünden matrah artırımı matrah artırımında bulunmamış. Ancak, yapanların ‘kod’dan çıkarılacağı ifade 2008 ve 2009 yılı için KDV yönünden ediliyordu. O dönemi hatırlarsınız, gelir matrah artırımında bulunarak vergilerin idaresi yetkilileri de 6111 sayılı kanundan tamamını peşin olarak ödemiş. Daha yararlanmayı teşvik etmek amacıyla bu sonra bu mükellef 2008 yılında yapmış kozu kullanmışlardı. Yani, KDV yönünden olduğu bir alım nedeniyle ‘kod’a alınmış. matrah artırımı yapanların ‘kod’dan Mükellef, KDV yönünden artırımda çıkarılacağını belirtmişlerdi. bulunduğu ve çıkan verginin tamamını Daha sonra, 115 seri numaralı “KDV Genel Tebliği” ile konuya ilişkin düzenlemeler yapıldı. Çalışma izni olan Gürcistan Özetle denilen uyruklu bir yardımcı, evimizde şu: “Sahte belge yaşlı anneme bakıyor. Sigorta ve kullanımı nedeniyle vergi yükümlülüğü olarak nasıl bir ‘kod’a girmişseniz SORU CEVAP sorumluluğumuz var? Ali Suner ve bu tespit Türkiye’de bu şekilde çalışan doğrudan sizinle Sorularınız için malicozutüm yabancılar Çalışma m6ismmmo.org.tr adresine ilgili ise ‘kod’dan Bakanlığı’ndan izin almalı. Ayrıca mail atabilirsiniz. Tüm sorular çıkabilmek için eposta ile tek tek SGK sigorta primi ödenmesi de faaliyette bulunulan cevaplanacaktır. zorunludur. tüm dönemler için KDV yönünden matrah artırımı ödediği için ‘kod’dan çıkmayı, vergi dairesinden talep etmiş. Vergi dairesi, “2007 yılı için artırımında bulunmadığınız için ‘kod’dan çıkamazsınız” yanıtını vermiş. Evet, vergi dairesi 115 numaralı tebliğin gereksiz kısıtlaması nedeniyle, mükellefi ‘kod’dan çıkarmıyor. Ama burada daha ilginç bir durumla karşılaşıyoruz. Biliyorsunuz, 6111 sayılı kanun kapsamında matrah artırımında bulunan mükelleflere ilgili yıllar ve vergi türleri için vergi tarh edilemiyor. Yani vergi dairesi 2008 yılı için mükellefe vergi koyup sahte olarak nitelediği faturanın vergisini mükelleften isteyemiyor. Uzun lafın kısası, mükellefi kesinlikle ‘kod’dan çıkarmıyor. Mükellef, “İlgili yıl için matrah artırımı yapıp vergimin tamamını ödedim beni ‘kod’dan çıkarın” diyor. Vergi dairesi, “Hayır olmaz” diyor. Mükellef, “O zaman gereken vergiyi tarh edip beni koddan çıkarın” diyor. Vergi dairesi, yine “Hayır olmaz” diyor. Bu durumda mükellef gerçekten çaresiz, ticari faaliyete devam etmekten korkuyor. Çünkü mal sattığı veya hizmet sunduğu firmaların da bir şekilde ‘kod’a girmesine sebep olmaktan korkuyor. Yapabileceği tek şey 2008 yılının zamanaşımına uğramasını beklemek. Görüyoruz ki 115 numaralı “KDV Genel Tebliği” ile getirilen “tüm dönemler için artırımda bulunmuş olma” şartı bu kısırdöngüyü yaratıyor. Haklarında olumsuz durumun bulunduğu yıl için KDV artırımında bulunan mükelleflerin ‘kod’dan çıkarılarak bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Ya da en doğrusu, ‘kod’ uygulamasına gerçek anlamda son vermek gerekiyor. Önce Ceza, Sonra Yapılandırma 5510 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı olanlar, SSK, BağKur veya Emekli Sandığı emeklisiyken bir işyerinde Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) ödeyerek işçi statüsünde çalışmaya devam edebilir. Bu durumdakilerin SGDP’si çalıştıkları işyerinde ödendiğinden dolayı emekli maaşlarında bir kesinti olmaz. Ancak bu kişiler BağKur sigortalısı sayılmayı gerektiren ticari faaliyette bulunursa, emekli maaşı üzerinden yüzde 15 SGDP kesilir. Bugün 400 ile 600 bin arasındaki kişinin bu primi ödemediği için cezalı duruma düştüğü biliniyor. Teselli olur mu bilmeyiz ama BağKur sosyal güvenlik destek primi borcu olanlar için TBMM’de yeni bir yasa ile “borçlara yapılandırma” imkânı tanındı. Üç ay içerisinde başvuruda bulunanların borçları 6111 sayılı kanunun ilgili maddelerine göre yapılandırılacak. Bu arada, geçen günlerde sadece kira geliri olanlara çıkarılan BağKur SGDP borcunu anımsatmakta fayda var. Bu şekilde mağdur olanlar, itiraz yolunun açık olduğunu unutmamalı. ‘Kod’ Adı: Affedilmeyenler! ‘Beyefendi!..’ Önce “Sayın Öcalan” dediler... Tutmadı, çok itici geldi!.. Binlerce kişinin infaz emrini vermiş, 40 bini aşkın insanın ölümünden sorumlu bir ağırlaştırılmış müebbet mahkumuna “sayın” diye hitap edilmesi halkın vicdanını yaralıyordu... Bu sözcüğü süratle eski solcu, yeni “liberal” takımı ile BDP’lilere terk edip yeni bir sözcük yarattılar: İmralı!.. Hem gizem içeriyordu, hem ulaşılmazlık!.. Artık tüm görüşmeler İmralı ile yapılıyor, seyir defteri İmralı ile birlikte yazılıyor, misafirlerini İmralı ağırlıyor, LCD televizyon İmralı’nın odasına konuyor, direktifler İmralı’dan muhataplara iletiliyordu... Artık isim yoktu; yeni “algılatma metodu” başarıya ulaşmış, bir mahkuma tahsis edilmiş olan ada, önemli karar merkezlerinden biri olup çıkmıştı... Devlet artık Öcalan’la değil, İmralı ile müzakere yapıyordu!.. HHH Peki, yeterli miydi?.. Tabii ki hayır!.. Yeni adımlar atılması, yeni “algılama metotları” yaratılması gerekiyordu. O adımlar da bir bir atılmaya başlandı... Öncelikle Öcalan’ın gençliğinde nasıl da namazında, niyazında biri olduğu, “kaderin sillesini yediği” masalları anlatılmaya başlandı. Lisede beraber okuduğu yakın arkadaşının nasıl Merkez Bankası Başkanlığı’na dek yükseldiği, o karanlık yıllarda çevresine kanmasa onun da bugün bu tür bir makamda oturuyor olabileceği pompalandı gayet profesyonelce... Diğer yandan “özel tarihçi” takım, harıl harıl 90 yıllık Cumhuriyet tarihini linç etmeyi sürdürüyordu... Bize öğretilen tarih baştan aşağı yalandı, Şeyh Sait heykeli dikilmesi gereken bir kahramandı mesela... Dersim isyanı mı? Hiç öyle bir şey olmamıştı, devlet orada keyfi bir soykırım uygulamıştı... Cumhuriyetin kurucuları koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nu(!) yıkmış, Lozan’da milyonlarca metrekare toprağı hediye etmişlerdi. Zaten Kurtuluş Savaşı diye bir şey de olmamıştı ki, Türkler Yunan ordusuyla savaşmıştı, o kadar!.. İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar Anadolu’yu işgal etmişti etmesine ama o Birinci Dünya Savaşı’nın sonucuydu, zaten paşa paşa gideceklerdi ama ahh o Mustafa Kemal yok muydu, o güzelim Sevr Antlaşması’nı yırtıp bir de Düveli Muazzama’ya kafa tutunca her şey berbat olmuş, zavallı Vahdettin’in harika barış planı suya düşmüştü!.. Özel tarih zırvaları katlanarak sürerken bir CHP milletvekili, bu mide bulandırıcı “haysiyet cellatlığının” üzerine tüy dikiverdi; Yunanistan’da pek makbul olan Dido Soturiyu’nun 50 yıllık “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” romanını yeni okumuş, “Kurtuluş Savaşı’nın aslında Ege’de Rumlara etnik temizlik” olduğunu kavramıştı, iyi mi?... Sevgili Yılmaz Özdil dünkü nefis yazısında şöyle diyordu: Pasaport’tan karaya çıkan Yunan askerlerinin çizmelerini öpüp “Ne kadar Türk kanı içerseniz o kadar sevaba girersiniz” diye takdis eden Hrisostomos , TürkYunan Dostluk Derneği başkanıydı demek ki! Hiç kuşkunuz olmasın, “özel tarihçi güruh” bunu da yalanlayacaktır!.. HHH Cumhuriyet tarihi böylesine katledilirken “Abdullah Öcalan tarihi” özenle yeniden kaleme alınıyordu!.. 1980 ve 90’larda, Türk kitleler şiddet taraflısı devletin, yani askerin propagandasına maruz kalmıştı. Başta Abdullah Öcalan olmak üzere Kürt siyasetçiler, medya üzerinden şeytanlaştırılmıştı!.. Apo’nun şeytan olduğuna inandırılanlar şimdi, “Öcalan barış yapılacak makul bir politikacıdır” fikrini kabul edemiyorlardı. Elbette Apo “ zeki ve serinkanlı bir politikacıydı”. Ulus devletçi, merkeziyetçi, nasyonalist bir kafaya sahip olanlar, burnunun dibini göremiyordu... PKK bir terör örgütü değildi... Halktan destek alan, 30 bin ölüme rağmen varlığını sürdüren bir örgüte terör örgütü demek kendini kandırmaktı... Dolayısıyla, Öcalan’a terörist demek, denize göl demek gibi bir şeydi... Bir Kürt ulusalcısı olarak, siyasi amacına ulaşmak için şiddeti kullanan bir politikacıydı Apo... (Emre Aköz, Sabah 16.01.2013) Bekleyin, sıra “Beyefendi” ye de gelecek!.. EVDE ÇALIŞAN ‘YABANCI UYRUKLU’ İŞLEMLERİ Demokrasinin Ana Erkleri Hapiste PERİHAN ERGUN “Fikirler, cebir ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez.” M. K. ATATÜRK 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde Gazetecilere Özgürlük Platformu, Silivri “Nöbet Çadırı”nda anma paneliyle bir araya geldi. Onların 70 meslektaşı tutuklu ve hapiste. Onların görevi ülkedeki siyasi ve sosyal olayları topluma duyurmak veya sütunlarında yorumunu yapmaya dayanmakta. Demokrasiyle yönetilen tüm dünya ülkelerinde gazetecinin gerçek görevi bu değil midir? Buna ters düşen ülkeler faşist yönetimin eline geçmiş demektir. Onlar iktidarda kalabilmek için halkı korkutup sindirebilecek demokrasiye ters düşen yasalar ve uygulamalara başvururlar. Bu nedenle memleketin aydın, ilim irfan sahiplerini, haklarını aramaya kalkan kişilerle emekçileri susturup etkisizleştirmek için, uydurma senaryolar, yapay tanık ve belgelerle cezaevlerine kapatarak toplumdan soyutladıklarını sanırlar. Tersine onlar susturulamayan kahramanlar olurlar. Dışarıdayken vakit bulup üretemedikleri eserlerini katlayarak çoğaltırlar. Hatta okurlarıyla gazetelerindeki köşelerinde söyleşirler... Sonuç olarak direnmeleri güçlenir, uygulamayı yapanları korkutup telaşlandırırlar. Bunun canlı örneği olarak geçen günlerde Odatv davasından suçlanıp aylardır Silivri’de tutukluyken imzaya bağlı olarak salıverilen Soner Yalçın, dışarı çıktığında cezaevi önünde kendisini karşılamaya gelenlere ve gazetecilere “Susmayacağız, bizi susturamayacaklar” diye yiğitçe seslendi. Bu avazı Ulusal TV ekranındaki görüntüsüyle de tekrarladı. Bir bakıma Sayın Başbakan’ın, memleketin değerli insanlarıyla gazetecilerinin Silivri Cezaevi’nde tutukluluklarının nedeni sorulduğunda, “Orada tutuklu olanlar aydınlar değildir” diye kendilerini aşağılayan sözlerini de cevaplamış oldu. Hele bir de Yalçın Küçük’ün zindandan çıktığında ne biçim cevaplar vereceğini bir düşünün(!). Dileğim, oraya hukuk dışı kararlarla haksızca kapatılmış olanların tez günde özgürlüklerine kavuşmalarıyla yakınlarının özlem ve üzüntülerinin sona ermesidir. HHH Son günlerin en önemli iki gündemi İmralı ziyaretleriyle Paris cinayetleri oldu. PKK’li üç kadın yurtdışında Paris’te Kürt Enformasyon Merkezi’nde katledildiler. Fransa hükümetince cinayetin nedeninin henüz saptanamamış olması ve örgütün de hâlâ açıklama yapmayışı çeşitli senaryolara neden oluyor. PKK’nin kurucularından Sakine Cansız, Öcalan yakalandığında önce Erbil’e gidiyor, oradan da Avrupa’ya gönderilerek çalışmalarını orada sürdürüyor... Katledildikleri ev, örgütün Paris temsilcisi Fidan Doğana ait olup Cansız’la Leyla Söylemez orada konukmuş. Evin kapı kilidi şifreli olup yabancıların girmesi olanaksız olduğundan katillerin öldürdükleriyle tanış oldukları düşünülüyor. Olayın tam da İmralı görüşmeleri sırasında vuku bulması epey düşündürücü. Topraklarımızda binlerce asker, sivil, kadınla çoluk çocuğu acımasızca öldüren bir örgütün yöneticileri de olsalar bu olay bir insanlık suçudur. Siyasi çalışmalarım içinde en yararlı olduğuna inandığım yaptırımımın önce SHP, devamında CHP’de ‘kadın kotası’nı yönetmeliğe koydurtmuş olmamdır. Uygarlık iddiasını savunan tüm çağdaş toplumlarda kadın haklarının önde gelmesi gerekirken kadınlara şiddet uygulamak ve onları acımasızca katletmek kabul edilemez. Bu açıkça geri kalmışlıktır. PKK örgütünün kan dökerek başarıya ulaşacağını sananlara, Yaradan insana özgü olan akıl, fikir ve vicdan versin... HHH Devletin öğretmenlerimizi haksız uygulamalarla aşağılayan tavrına tepkiyle 19 Ocak günü Ankara’nın Tandoğan Meydanı’nda yapacakları mitinge katılımın Atatürk’ün tanımını yaptığı “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir” özdeyişini öngörerek yoğun olacağını umuyorum. Çünkü borçluluk duygu ve düşüncesi insanlığın baş ilkesidir. Övüncümüz olan Nâzım Hikmet, 111. doğum, 50. ölüm gününde ‘Ustalara Saygı’ etkinliğiyle anılmıştır. KİMKİME BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Bir cins 1 doğan kuşu. 2/ 2 Notada durak işareti... Bir 3 hattatın yazdı 4 ğı yazıya adını 5 koyması. 3/ Pis 6 lik ve dışkı gör 7 mekten duyulan korku. 4/ Yiye 8 ceği ortaklaşa 9 sağlanan toplan1 2 3 4 5 6 7 8 9 tı. 5/ Eski dilde göz1 T U L U N T A Ş yaşı... Romanya’nın L A K plaka imi... Köpek. 2 A R İ Z A R E T R O 6/ Tiyatroda kurnaz 3 H A P S A H R A N uşak tiplemesine veri 4 T 5 A N O T K R A K len ad... Boğaza ya da R U bademciklere yerleşen 6 L Ö S E M İ Ş A L T E R ve anjin türü hastalık 7 I R O B İ E R K lara neden olan enfek 8 siyon. 7/ Malatya’nın 9 A N A N E T A Ç bir ilçesi. 8/ Bir kimsenin dinin buyruklarını yerine getirmek için yaptıkları... Yankı. 9/ Konya ilinde bir baraj... Hatay’ın bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ “Ağaçsansarı” da denilen, postu değerli bir hayvan. 2/ Hatay ilinde bir ırmak... “Sevda bir yana çeker körolası/ bir yana” (B.R. Eyüboğlu). 3/ Zeytin ağaçlarının budanmasına verilen ad. 4/ Müzikte üç ya da daha çok sesin bir arada tınlaması... Eskrimde kullanılan üç silahtan biri. 5/ Özellikle mehter müziğinde kullanılmış nefesli bir çalgı... Güreşte bir oyun. 6/ Issız bir yerde tek başına olmaktan korkma. 7/ Hazreti Süleyman’ın karısı Belkıs’ın hüküm sürdüğü eski ülke... “Delice” de denilen, taneleri zehirli olan ve ekin tarlalarını saran bir ot. 8/ Hamur durumundaki ekmeklerin, fırına atılmadan önce, içine konulduğu oyuk gözlü tahta... İlgi eki. 9/ Kuzu sesi... Ağırlık ve uzunluk ölçüleri için kabul edilmiş yasal ölçü modeli.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear