14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 OCAK 2013 CUMARTESİ HABERLER CUMHURİYET SAYFA 7 4 yıl 2 ayı aşan süre içinde 576 duruşma yapıldığı, 151 tanığın dinlendiği, 39 bin sayfa tutanak oluştuğu açıklandı Ergenekon bilançosu Onur ULUOCAK Dz. Hâkim Albay Hadımköy Askeri Cezaevi / İstanbul HATİCE TUNCER Tezgâh derin ve ayrıntılı Ben, 20 aydan bu yana Hadımköy Askeri Cezaevi’nde bir BALYOZ tutuklusu olarak yaşamını sürdüren Askeri Hâkim Albay Onur Uluocak. Dava hakkındaki gerçekleri bu dönemde cesaretle haber yapmanız nedeniyle size müteşekkiriz. Gazeteniz sayesinde bu dava ile ilgili birçok hukuksuzluk kamuoyuna anlatıldı ve anlatılmakta. Ancak az sonra anlatacağım kadar bariz bir skandal herhalde ancak bizim gibi melez demokrasilerde görülebilir. Çifte standardın ve maddi gerçekten kaçışın bu açık örneğini sizinle paylaşmak istedim. Ağustos 2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (1) (AYİM) üyesi seçilen Deniz Kurmay Albay Osman Gündüz Bora Oğurlu da bir Balyoz şüphelisiydi. İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22 Ağustos 2011 tarihinde, hakkında kuvvetli suç şüphesi bulunduğundan bahisle tutuklama istemi ile aynı gün nöbetçi olan İstanbul Özel Yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sevk edilmişti. Üzerine atılı üç eylem vardı. Birincisi “Gölcük Bölgesi 5. Muhrip Filotillası Komodorluğu Müzahir Personel Listesi” isimli, imzasız ve sanal bir Excel belgesini oluşturmak. İkincisi, sanal ve imzasız “Öncelikli ve Özellikli Görevlendirme Listesi” isimli bir listede isminin bulunması ve sonuncusu ise yine imzasız ve sanal “Plan Çalışmaları Personel Görevlendirmesi” konulu yazıda sanıklardan Cem Gürdeniz ve Sinan Topuz ile birlikte “Özel Kurye” olarak görevlendirilmiş olarak görünmek suretiyle darbeye teşebbüs etmekti. Beraber sevk edildiği diğer subaylar tutuklandığı halde, sorgu hâkimine “Cumhurbaşkanı tarafından AYİM’ye üye seçildiğini” beyan eden Albay Oğurlu serbest bırakıldı. Başlangıçta hakkında kuvvetli suç şüphesi ile tutuklanmasını isteyen özel yetkili savcılık, aynı şüpheli hakkında, 16 Kasım 2011 tarih ve Soruşturma No: 2011/2231, Karar No: 2011/678 sayı ile bu kez isnat edilen suça ilişkin maddi deliller bulunmadığından bahisle ‘kovuşturmaya yer olmadığına karar’ verdi. Oysa şüpheli Oğurlu’nun, üzerine atılı eylemler açısından, hakkında dava açılan diğer 142 (Balyoz3 İddianamesi) sanıktan hiçbir farkı yoktur. Hatta yine sözde darbe senaryosuna göre kendisinin durumu diğer birçok sanıktan daha da ağırdır. Nitekim bahsi geçen diğer iki sanığa 1816 yıl ağır hapis cezası verilmiştir. Özetle aynı dijital veride ismi geçen üç kişiden ikisi suçlu görülürken, bir tanesi hakkında dava bile açılmadı. Neden mi? Çünkü: 1602 sayılı AYİM Kanunu’nun 33/son maddesi, AYİM üyelerinin askeri suçları dışındaki genel yargıya tabi şahsi suçlarının kovuşturulmasında Yargıtay üyelerinin şahsi suçlarının kovuşturulmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağını öngörmektedir. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesi ise üyelerin görev suçlarından ötürü Yüce Divan’da; şahsi suçlarından ötürü ise Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda yargılanacaklarını öngörmektedir. Eğer AYİM üyesi Albay Oğurlu hakkında dava açılsaydı, mahkeme, görevsizlik kararı vermek zorunda olduğu için dosyayı elinden kaçıracaktı. Şöyle ki, Albay Oğurlu’nun eylemi için (askeri suç olmadığına göre) görev suçu dese, dosyayı tefrik ederek Yüce Divan’a; şahsi suç dese Yargıtay’a göndermek zorunda kalacaktı. Böylece tam bir maskaralık örneği olan dava dosyası özel yetkili mahkemelerin kendi içindeki çevrimden çıkacak ve yanlı medya yayınları ile kandırılan diğer yargı organları da rezaleti bütün ayrıntıları ile öğreneceklerdi. Dahası Yüce Divan veya Yargıtay’da yapılacak adil bir yargılamada sanık Oğurlu tutuksuz yargılanıp beraat edeceğinden ortaya iki farklı karar çıkacak, ‘Balyoz Komplosu’ başarı ile yürütülemeyecekti. Belki de 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 86. maddesi gereği (2) dava dosyası bütünüyle gönderilecek ve tüm sanıklar beraat edecekti. Bunun en açık örneğini Yüce Divan’da kısa süre önce sonuçlanan kamuoyunda rüşvet davası olarak bilinen dava oluşturmaktadır. İşte bu durumun önlenmesi için Albay Oğurlu hakkında daha baştan önlem alınarak hiç dava açılmadı. Özetle bu davanın Silivri yargısı sınırları içerisinde kalması için her türlü risk göze alınarak birçok hukuksuzluk yapıldı. Yargılama sırasında kuvvet komutanları kendileri için görevli mahkemenin anayasa gereği Yüce Divan; biz askeri hâkimler ise Yargıtay’ın ilgili dairesi olduğundan bahisle görevsizlik itirazında bulunmuştuk. Ancak mahkeme, sanki bir suçun görev olarak düzenlenmesine olanak varmış gibi bu itirazları, atılı suçun; görev suçu olmadığı, şahsi suç olduğu gerekçesi ile reddetmişti. (Yani askeri hâkim veya kuvvet komutanı sıfatınızı kötüye kullanarak rüşvet alırsanız görev suçu; aynı sıfatlarınızı kötüye kullanarak darbeye kalkışırsanız adi suç oluyor. Gerçekten de sahte dijital yazılardaki rütbe, görev unvanı, yer, zaman ve olaylar dikkate alındığında iddianamede ileri sürülen fiillerin tamamının görev sırasında ve görevle ilgili olduğu açıkça görülmektedir.) Biliyorsunuz aynı konu Genelkurmay eski Başkanı Sayın İlker Başbuğ hakkında da gündeme gelmiş ve saygınlığı ve uzmanlığı konusunda da bütün Türkiye’nin hemfikir olduğu Yargıtay eski Başkanı Sayın Sami Selçuk da İlker Başbuğ’un Yüce Divan’da yargılanması gerektiğini söylemişti. Hatta Sayın Taha Akyol da aynı fikirde olduğunu yazmıştı. Mahkemenin Oğurlu’yu tutuklamayıp serbest bırakması ile durumun farkına varan savcılık, Albay Oğurlu hakkında dava açmaz ama yine senaryoya göre, ismi sadece Albay Oğurlu tarafından düzenlenen “5. Muhrip Filotillası Komodorluğu Müzahir Personel Listesi” belgesinde geçen Albay Serhat Dizdaroğlu hakkında dava açarak bir kez daha hata yapar. (Gerçekten de Oğurlu hakkında dava açılmayınca; ismi sadece onun oluşturduğu belgede geçen kişi hakkında da dava açılmaması gerekirdi, öyle ya çok titiz çalıştıkları ve gözlerinden hiçbir şeyin kaçmadığı yazdıkları binlerce sayfalık iddianamelerden anlaşılan savcılarımızın bu ayrıntıyı da kaçırmaması gerekirdi.) Savcılığın bu hatasını, mahkeme (ki onların hukuksuzlukları yazmakla bitmez) sanık Serhat Dizdaroğlu hakkında beraat kararı vermek suretiyle bir ölçüde telafi etmek istediyse de, bu durum dikkatli gözlerden kaçmadı. Bu öyküyü anlatmaktan maksadım, Albay Oğurlu’nun kayırıldığını veya Cumhurbaşkanı’nın kendisini bir yüksek mahkeme üyesi seçmekle onurlandıran iradesinden sonra, adli organlar tarafından hakkında dava açılmaya cesaret edilemediğini söylemek değildir. Albay Oğurlu da bizler kadar masumdur. Maksadım kurulan tezgâhın ne kadar derin ve ayrıntılı ve başarıya ulaşması için değişik meslek grubundan insanların (!) da katkılarını gerektirdiğini göstermektir. Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 4 yıla yakın süredir tutuklu bulunan CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, ağır hastalıklarıyla mücadele eden Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun da aralarında bulunduğu 67 sanığın tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Mahkeme 151 tanığın 120 duruşmada dinlenildiğine, bunun 10 yıllık yargılamaya tekabül ettiğine dikkat çekti. Mahkeme İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Mahkeme dünkü duruşma sonunda verdiği kararda 4 yıllık davanın bilançosunu çıkararak bundan sonra tanık dinlenilmeyeceğine hükmetti. Mahkeme, Kültür Bakanlığı’nın iki sanıkta tarihi eser bulunduğunu gerekçe göstererek duruşmalara katılma talebini kabul etti. Dava 18 Şubat 2013 tarihine er KADIKÖY’DE ‘ÖZGÜRLÜK’ EYLEMİ İstanbul Haber Servisi Sivil toplum örgütleri, Ergenekon ve Balyoz davalarında yıllardır Silivri ve Hasdal cezaevlerinde tutuklu bulunan yurtseverlerin durumuna dikkat çekmek, sahip çıkmak ve özgür kalmaları için bugün Kadıköy’de kitlesel eylem yapacaklar. Kitlesel eyleme katılacak sivil toplum örgütlerinin başkan, yönetici, sözcü ve üyeleri uzun ve haksız tutukluluk sürelerine dikkat çekecekler. Cumhuriyet Kadınları Derneği, Onuncu Köy Derneği, Eğitim İş 2 No’lu Şube, Türkiye Gençlik Birliği (TGB), İşçi Partisi (İP), Vardiya Bizde Platformu, çeşitli parti ve sivil toplum örgütü üyelerinden oluşan Cumhuriyet Platformu, bugün saat 15.00’te Kadıköy İskele Meydanı’nda toplanarak Cumhuriyet üzerinde oynanan oyunları bozmak için haykıracak. rının HTS raporlarının getirtildiğini, ayrıca 100’den fazla naip hâkim incelemesi yaptırılarak değişik konularda raporlar aldırıldığını anlattı. Heyet, sanıklardan elde edilen dijital verilere ilişkin tüm inceleme raporlarının dosya içerisine konulduğuna, asıl ve birleşen dosyalardaki delillere ilişkin ek klasör sayısının 1331 olduğuna, yargılama sırasında değişik mahkemelerden, kurum ve kuruluşlardan istenilen delillere ilişkin klasör sayısının 1207 olduğuna ve toplam klasör sayısının 2 bin 538’e ulaştığına dikkat çekti. Mahkeme sanık ve avukatların toplam 835 tanığın dinlenmesini talep ettiğini, bunlardan 57 tanığın “maddi gerçeğin ortaya çıkmasına katkı sağlayacağı” değerlendirilerek dinlenildiğini belirtti. Mahkeme 120 celse boyunca tanık dinlenildiğini vurguladı. Haftanın 4 günü duruşma yapıldığına ve her celsenin gün boyu devam ettiğine dikkat çeken mahkeme kararında “dinlenen tanık beyanlarının 10 bin 839 sayfaya ulaştığı” değerlendirmesini yaptı. Kararda, “Toplamda 151 tanığın bugüne kadar dinlenmiş olduğu, görüldüğü üzere, dinlenen toplam 151 tanıktan 57 tanığın (oransal olarak yüzde 37.7’sinin) sanık ve müdafilerinin dinlenmesini istediği tanıkların oluşturduğu” ifadelerine yer verildi. 2 bin 500 yüz klasör telendi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, dünkü 275. duruşmaya saat 11.00’den 15.00’e kadar ara verdikten sonra kararlarını açıkladı. Mahkeme 26 maddelik ara kararının 18. maddesinde davanın bugüne kadarki seyrine ilişkin rakamlar verdi. Mahkeme heyeti duruşmaların 20 Ekim 2008 tarihinde başladığı, is tisnasız her duruşmada sesli ve görüntülü kayıt yapıldığı, 4 yıl 2 ayı aşan süre içerisinde birleşen dosyalar dahil 576 duruşma yapıldığını kaydetti. Mahkeme kararında duruşma tutanaklarının 39 binden fazla sayfa oluştuğunu, 7 bin 10 civarında ara karar verildiğini sıraladı. Mahkeme kararında, sanıklara ait olduğu değerlendirilen cep telefonla Tanıklar Sevgi Demir Kumru Demir Anne Kumru Demir “Oğlumun psikolojisi iyi değil, bebeğinin büyüdüğünü fotoğraflarından görüyor. Solcu bir aileyiz. Ama her solcu eline silah alacak, bomba yapacak diye bir şey olabilir mi?”“ dedi. Yusuf Demir tasagun ve Tayyar’dan vazgeçildi Anlatılan konuları göz önüne alan mahkeme, tanık dinletme isteklerinin doğrudan reddedilmediği, taleplerin önemli bir kısmının karşılandığına dikkat çekti. Mahkeme kararında 151 tanığın dinlenilmesinin yeterli olduğuna, dinlenilmesi istenen bir kısım kişiler ve dinlenecekleri konular bakımından, taleplerin gayri ciddi ve kısmen davayı uzatma amaçlı olduğuna hükmetti. Dinlenilmesine karar verilen aralarında eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın da bulunduğu kişilerin tanık olarak dinlenilmesinden vazgeçti. Mahkeme tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin, “atılı suçları işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, adli kontrol tedbiri uygulanmasının yetersiz kalacağı” gerekçeleriyle devamını kararlaştırdı. Ergenekon davasında 3.5 yıldır tutuklu bulunan Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu hakkında düzenlenen Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroentroloji Kliniği raporu hepatoloji, nefroloji, endokrinoloji kliniği olan ileri bir merkezde 2 ay sonra takibinin uygun olduğu belirtildi. Rapora hastanenin psikiyatri kliğini tarafından eklenen tavsiye kararında, “yoğun depresyonda bulunduğu, psikiyatri kliniği sevkinin hayati önemde olduğu” kaydedildi. Adli Tıp Kurumu’nun emekli Orgeneral Şener Eruygur’a ilişkin düzenlediği raporda, “suç tarihinde cezai ehliyetinin tam olduğu, mevcut durumda düşme sonrası travmaya bağlı akli arıza” tespit edildiği kaydedildi. A Kumru Demir oğlunun komplo kurbanı olduğunu söylüyor Bir annenin çığlığı SİBEL BAHÇETEPE KESK’e bağlı EğitimSen 7 No’lu şube yöneticilerinden Yusuf Demir (34) adlı öğretmen 2.5 ay önce İstanbul’da TKPML/TİKKO operasyonu kapsamında gözaltına alındı. Tutuklandığı gün ise hamile olan eşi doğum yaptı ve Nora adında bir kızı dünyaya geldi. Yusuf Demir, bebeğini demir kapılar ardında ilk kez 4 günlükken gördü, sevincinden adeta konuşamadı. 2.5 aylık bebeğine olan hasretini fotoğraflardan gideren baba Demir, davasının görüleceği 26 Şubat gününü sabırsızlıkla bekliyor. Demir’in annesi Kumru Demir ise oğlunun komplo kurbanı olduğunu belirterek “Sendikal faaliyetleri nedeniyle gözaltına alındı. Çok sevilen bir öğretmendi, çocukları ve veliler cezaevinde onu yalnız bırakmıyor, mektuplar gönderiyor. Sesime ses verin” diyerek acısını dile getirdi. Avcılar’da Firuzköy’de sınıf öğretmenliği yapan Yusuf Demir, 16 Ekim 2012’de saat 10.00 sıralarında, evinden bakkala ekmek almaya çıktığı sırada gözaltına alındı. Aynı anda Demir’in annesinin ve kendisinin evinde aramalar yapıldı. Yapılan aramalarda İbrahim Kaypakkaya’ya ait fotoğraflar ve Kaypakkaya’nın hayatını anlatan bazı kitaplara el konuldu, terör örgütü üyesi olduğu iddia edildi. Demir, daha sonra tutuklanarak Tekirdağ F Tipi 1 No’lu Cezaevi’ne gönderildi. Yaşadıklarını gazetemize anlatan anne Kumru Demir, oğlunun uzun süre sendikal faaliyetlerde yer aldığını, Tunceli’de öğretmenlik yaptığı sırada da EğitimSen yöneticiliği yaptığını, bu sırada da çeşitli baskılarla karşı karşıya kaldığını anımsatarak “Sendikal faaliyetleri nedeniyle hep göz önündeydi, sanırım bu birilerini rahatsız etti” dedi. Oğlunun gözaltına alınması sırasında bazı basın yayın organlarının “bombacı öğretmen yakalandı” diye haberler yapmasını eleştiren anne Demir, bu haberleri yapanlar hakkında da dava açacaklarını söyledi. Anne Demir, “Yusuf, gözaltına alındığında eşi, gelinim 9 aylık hamileydi. Bu haberleri gördüğünde yaşadıkları sıkıntı bebeğine yansıdı. Ertesi gün ise doğum yaptı” diye konuştu. Demir, özetle şunları anlattı: “Anne olarak oğlumla gurur duyuyorum, çünkü başkaları gibi insanların başını kuma gömerek yaşamadı. Bugün velilerin hepsi bize telefon açıyor, öğrencileri öğretmenlerine mektuplar gönderiyor. Gerekirse ‘Ankara’ya bile yürürüz diyen’ veliler var. 26 Şubat saat 10.30’da Çağlayan Adliyesi’nde duruşma olacak. Aydın ve demokrat olan tüm insanlara sesleniyorum, oğluma destek verin, adliyeye gelin. 4 günlük bebeği XRay cihazından geçiriyorlar, didik didik arıyorlar, bebek cezaevinden enfeksiyon kaptı, o yüzden götürmek istemiyoruz. Hilmioğlu’nun raporu MISIR ÇARŞISI DAVASI Avukatların ret talebi reddedildi mesi heyetini reddetti. Mahkeme de reddi hâkim talebini reddederek talebi değerlendirilmek üzere İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de davaya bakan mahkemenin kararının hukuka uygun olduğuna karar verdi. Selek’in avukatları, 13 Aralık 2012’deki son duruşmada mahkemenin ret taleplerini doğrudan üst mahkemeye göndermesine tepki gösterdi. Selek’in avukatlarından Akın Atalay, “Mahkeme reddi hâkim talebimizi reddetti ve biz itirazlarımızı bildirmeden talebi üst mahkemeye gönderdi. Bu kabul edilemez. Heyetin tarafsızlığını yitirdiği yönündeki şüphelerimiz endişe olmaktan çok öte noktaya geçti” dedi. Avukatlara itiraz süresi veren heyet davayı 24 Ocak’a erteledi. Avukatlar da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz dilekçesi sundu. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi de daha önce bu konuda karar verdikleri gerekçesiyle itirazı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi de ret talebi konusunda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının kesin olduğunu belirterek şu değerlendirmeyi yaptı: “İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, reddin geri çevrilmesi kararına, bu kararın kesin olduğunu yazmamıştır. Bunu yazmamış olması mahkememize itiraz yolunun açık olacağını göstermez.” 7 Ocak 2013 (1) 1602 sayılı AYİM Kanunu’na göre bu mahkemenin bir dairesi, üçü askeri hâkim, ikisi kurmay sınıfından olmak üzere beş hâkimden oluşmaktadır. Kurmay sınıfı üyeler Genelkurmay Başkanlığı’nca gösterilen adaylar arasından Cumhurbaşkanı tarafından seçilmektedir. (2) Madde 86 Hâkim ve savcıların suçlarına iştirak edenler aynı soruşturma ve kovuşturma mercilerine tabidirler. İstanbul Haber Servisi Mısır Çarşısı davasında sosyolog Pınar Selek’e verilen beraat kararından dönen mahkeme üyelerini reddeden avukatların itirazı kabul edilmedi. Avukatların itirazı iki ayrı mahkemece değerlendirildi ancak davaya bakan mahkemenin reddini gerektirecek koşulların oluşmadığına hükmedildi. Mısır Çarşısı’nda 9 Temmuz 1998’de meydana gelen patlamaya ilişkin 14 yıldır devam eden ve iki kez Yargıtay’dan dönen davada mahkeme, 9 ay sonra Pınar Selek hakkındaki beraat kararına direnmekten vazgeçti. Duruşma savcısının bile şaşırdığı karara, Selek’in avukatları itiraz etti ve beraatta direnme kararından dönen İstanbul 12. Ağır Ceza Mahke
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear