22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 OCAK 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 CHP’nin Koşulları CHP’li Konya Milletvekili Atilla Kart, geçen hafta Danıştay Başkanlığı’na başvurdu: “Danıştay Başkanı Hüseyin H. Karakullukçu’nun; görevini doğru ve tarafsız yapmadığı, hatır ve gönüle bakarak görev yaptığı, suç örgütü mensuplarıyla ilişki içine girerek çıkar sağladığı yönündeki iddialarımızın tahkiki talebiyle yaptığımız başvuruya karşı Danıştay Başkanlık Kurulu ‘Ceza soruşturması yapılmasını gerektiren bir durum söz konusu olmadığından’ gerekçesiyle herhangi bir işlem tesisine gerek olmadığı yönünde ve sonuç olarak ‘ret niteliğinde’ işlem tesis etmiştir. Mezkur işlem, ‘icrai nitelikte’ sonuçlar doğurduğundan tarafımızdan ‘işlemin iptali’ talebiyle dava açılmıştır. Bu süreçte de görev ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle, Danıştay’ın kurumsal anlamda saygınlığının ihlal edildiği CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’ye ayrılıkçı şiddet sorununun çözümü için açtığı kredinin dört önemli koşulu olduğunu dile getiriyor: 1 Samimi ve dürüst olacaksın. 2 Gizli bir kişisel ajandan olmayacak. 3 Millete izah edemeyeceğin angajmanlara girmeyeceksin. 4 Ana muhalefet partisine veya millete bilgi vereceksin, yani saydam olacaksın. Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş CHP’nin önkoşulları arasında “ulusal Arkadaşımız Erdem Gül’ün Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in görevden alınma olasılığına ilişkin haberi, akla başka gelişmeleri düşürüyor ister istemez. Örneğin, Dinçer’in değiştirilmesinin, Recep Tayyip Erdoğan ile ABD’ye sığınmış emekli vaiz cemaati arasındaki itişmede beyaz bayrak çekildiğinin göstergesi olup olmadığı... Çünkü... Ensar Vakfı kurucusu olan ve Nakşibendilere yakınlığı ile tanınan Ömer Dinçer’in, Milli Eğitim Bakanı olduktan sonra bakanlıktaki cemaatçileri büyük ölçüde tasfiye ettiği yönünde duyumlar alıyorduk. Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan bu yana hiç vazgeçmediği, Başbakanlık Müsteşarlığı, ardından Danıştay’da yönünde kaygılarımız vardır. Buna göre; Hukuksuzluk Danıştay Başkanlık Kurulu’nun ‘yargılamanın men’i’ niteliğinde olduğu anlaşılan işlemi hakkında Danıştay Kanunu’nun gereği yapılmış mıdır? Yapıldıysa incelemenin sonucu nedir? Yapılmadıysa, hangi gerekçeyle yapılmamıştır?” Atilla Kart, Danıştay Başkanlık Kurulu’nun Danıştay Kanunu’na aykırı işlem yaparak, İdari İşler Kurulu Başkanlığı’nı ve Danıştay Genel Kurulu’nu devre dışı bıraktığı, görev ve yetkisini kötüye kullandığı kanısında. Dahası, Danıştay’ın kurumsal kimliğini ve Danıştay üyelerinin hukukunu doğrudan ilgilendiren bu süreçler yaşanırken gelişmelerden üyelerin bilgi sahibi olmadığı inancında... Danıştay, hukuka değil “Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor” düzenine uymuş gözüküyor. birlikten ödün vermeme” de olmalıydı. Hem de son grup toplantısında “Anayasanın en sevdiğim sözcüğü şu: ‘Tasada ve kıvançta beraber olmak.’ Tasada ve kıvançta beraber olacağız. Ülke olmanın, yurt olmanın, yurttaş olmanın temel argümanı budur” diyen Kılıçdaroğlu, “Millete izah edilemeyecek angajmanlara girilmesin” gibi üstü kapalı bir ifade yerine “ulusal birlik” vurgusunu açık ve seçik koşullar arasında saymalıydı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik bile pazarlıklarda “ulusal birliğin temel olduğunu” belirtirken CHP’nin bu konuda çekingen davranması anlamsız ve doğru da değil. Çiçeksiz Balkon Toplu konutların balkonlarında neden çiçek yoktur hiç düşündük mü? Çünkü orada oturanlar süs çiçeği değil, köyündeki gibi domates biber ekmek ister. Neden mangal yakar Türkler balkonda? Gökyüzüne inip çıkan asansöre binenlerin birbirlerine merhaba demediği bir binada yaşamak nasıl bir duygudur? Kentsel dönüşümün TOKİtoplu konut bacağı sosyal sorunlara gebe. Toplu konutu insan ölçeğinden uzak, müteahhit işi olarak ele alan zihniyetin, sosyal bir üstünlüğümüz olan toplumsal dayanışmayı da yok eden mutsuz insanlar ülkesi yarattığını göremiyoruz pek... HHH Avrupa’nın büyük kentleri bugün yaşadığımız göç sancısını çekti. İngiltere’de sanayi devrimi sırasında bir yatak, günde 8 saatliğine 3 vardiya kiralanıyordu. Odadan değil, yataktan söz ediyoruz. Köyün kente akmasının sonucuydu bu durum. Ekonomik yapıdaki değişim farklı konut çözümleri üretilmesine yol açtı. Toplu konut arayışlarında işin içine ideoloji de karıştı. İki dünya savaşı arası dönemin en mükemmel sosyal konut çözümünü sunan Viyana’daki Karl Marx Hof, 1934’te faşistler tarafından ağır makineli silahlarla tarandı. Toplu konut tarihinin önemli uygulamalarından biri de Schrebergarten denilen küçük bahçeler. 19’uncu yüzyılın ortalarında toplu konutlar yapılırken bahçelerinden kopan insanları mutlu kılacak çözümler üretildi. Toplu konut sakinlerinin kent dışında kendilerine tahsis edilen bahçelere toplutaşıma ile gidebilmeleri sağlandı. Akşamları ya da hafta sonu sebzesini ekmeye devam etti insanlar. HHH Dönelim Türkiye’ye. Kentsel dönüşüm büyük bir gereksinim. Ne var ki her geçen gün yükselen, kentlerin dokusunu bozan TOKİ binalarının karaktersizliği içimizi acıtıyor. Midyat’taki Kasrı Nehroz’dan TOKİ silueti seyretmek ne büyük bir zulüm! Havaya yükselirken, sadece topraktan değil insanlıktan da uzaklaşıyoruz. Mahallelerinden kopanlar acı çekiyor. Ortak buluşma mekânları yok oluyor. Dengeyi kuramayınca insanlar mutsuz oluyor. Çamlıca gibi özel bir yeri bile cami yaptırma derneğinin insafına terk edebilen sistem, kentsel dönüşüm amacıyla mahalle yaşamı yok olurken mahalle sakinlerinin fikrini almıyor. Mimarlarla mahalleliyi buluşturup seçenekler hazırlatan bir mekanizma yok. Devreye en son girmesi gereken müteahhit ise TOKİ’de başrol oyuncusu. Farklı sosyokültürel özellikteki gruplar nasıl bir araya getirilir? Kentsel dönüşüm alanında yaşayanların tercihleri nedir? Biz insanlardan söz ediyoruz. O halde yoksul, derme çatma evlerden oluşan, estetik yoksunu mahallelerin üzerinden geçen buldozeri nasıl oluyor da bu denli sadistçe seyrediyoruz? O buldozerlerin insanları da ezmemesi için ne yapmak gerekir? Kâr peşindeki müteahhitler değil mimarların, şehircilerin, sosyologların ve elbette ki yerle bir edilen mahalle sakinlerinin ortak çözümünü dikkate almalı TOKİ. Aksi halde bugünkü TOKİ uygulamalarının 30 yıl sonra yıkılıp yerlerine başka çözümler aranacağını yaşayan görecek. Bunu balkonumdaki sivri biber söyledi! (Not: Bu hafta Gaziantep’i Geliştirme Vakfı tarafından düzenlenen kentsel dönüşüm projelerinin ilke ve politikalar açısından değerlendirildiği toplantıya katıldım. Benzeri arayışlar tüm kentlerde yapılmalı.) Cemaat ile milletvekilliği, Çalışma Bakanlığı derken Eğitim Barışıyorlar mı? Milli Bakanlığı’na CHP’li Ensar Öğüt, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’e sordu: “Hacettepe Üniversitesi Beytepe kampusu ile Teknokent’e giriş yapan her kişiden alınan 200 lira araç veya 400 lira olan misafir sticker ücreti ile kazanç sağlanmaktadır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, kampusa girmek isteyenlerden artık giriş ücreti olarak 10 lira talep edilmektedir. Bu uygulama lunapark, sinema veya özelticari mülkiyetler için anlaşılabilir. Ancak bir devlet üniversitesinin kampusuna girmek her vatandaşın en doğal hakkı değil midir?” Ücret Lütfen! oturttuğu, AKP’nin tüm istemlerini adım adım yerine getirerek okulları medreseleştiren Ömer Dinçer’i görevden alıyorsa eğer, bunun ardında çok önemli bir gerekçe olmalı... Değiştirileceği söylenen bir diğer isim, İdris Naim Şahin’in İçişleri Bakanlığı’ndan çekilip Ömer Cengiz Çandar’a gö Dinçer’in Cumhuriyeti’nde Atatür re, “Türkiye k bu makama sonra en güçlü lider Erd ve İnönü’den oğan. Aynı şey getirilmesi ise diğer cephede Öcalan için bambaşka bir Bir yanda devleti kurmuş de geçerli...” Atatürk, diğer anlam taşır ki yanda devleti başkalaş tıran bir sultanlık o da cemaat heveslisi ile ayrılıkçı şid det ile barış örgütünün başı... Karşılaştırmaya bak, sür düşünülmüyor dü pazarlıkların perde arkası rülen son demektir. nı anla! ABD’ye sığınmış emekli vaiz, ayrılıkçı şiddet örgütü ile görüşmeler için “Gerekirse el de öpülebilir, etek de öpülebilir” buyurmuş. Bu tür konularda epey idmanlılar tabii... İdman Perde Necdet Bayraktaroğlu ve Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar SADIK ÇELİK 2012’nin ikinci yarısında “Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar” isimli bir kitap yayımlandı. Yazarı Sivaslı, emekli bir askeri savcı ve avukat; Necdet Bayraktaroğlu. İnsan, din, dil, ırk, köken, siyasi görüş ayrımı yapmayan, yaşamını sosyal yardımlaşma ve dayanışma çizgisinde sürdürmüş, insanları bir araya getirme ve ortak paydalarda buluşturma konusunda tutkal vazifesi gören; çok sayıda vakıf, cemiyet ve derneklerde faal olarak görev yapmış, emek vermiş gerçek bir insancıl Bayraktaroğlu. Uzun yıllardır devam eden Türk tarihi araştırma ve derleme çalışmaları neticesinde bu kitap doğmuş. Kitabın içinde Selçuklu sultanının Bizans İmparatorluğu’na yazdığı mektuptan, Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemsettin’e, Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’e, Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa kralına, Alman imparatoruna ve İran şahına, Sultan Vahdettin’in Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı mektuba kadar çok sayıda, tarih meraklılarını heyecanlandıracak yazılı belge yer alıyor. İmparatorlukların siyaset ve adalet diline, toplumların inanç ve kültür anlayışlarına dair sahici ipuçları vermesi ve tarihe ışık, bugüne ayna tutması açısından; ayrıca bize sunulan tarihe değil tarihi gerçeklere erişebilmek gibi bir gayeniz varsa Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar’ın sizin için son derece ilginç ve ilham verici bir kitap olduğunu söyleyebiliriz. Üstüne bir de konuyla ilgili uzmanların, müfettişlerin yaptıkları ve yaklaşan tehlikeye karşı uyarıda bulunan raporlamalarına, “vahim bir olayla karşılaşılmaması tamamen tesadüfi” şeklinde yaptıkları ikazlara rağmen ısrarla tesadüfün kucağına bırakılan insan hayatları. İşsizlikten bunalmış, üç kuruşa ne iş olsa yapacak durumdaki insanlar... Ve işte onların üç kuruş için harcanan yaşamları. Oysa maden işi şakaya gelmezdi, bilim öğretememişse de Zonguldak’ta, Bursa’da, Balıkesir’de, Elbistan’da defalarca yaşadığımız acı tecrübeler bize bunu öğretmiş olmalıydı. Grizu patlamalarının önüne geçmek için tonla teknik önlem vardı alınması gereken; yapılabilecekler, yapılması gerekenler listesi uzmanlar tarafından kaleme alınıyor ve uzayıp gidiyordu. Ama yapılmıyordu; çünkü işçilerin yaşamlarını koruyacak, güvenliklerini sağlayacak her bir önlem yüklü bir maddi yatırımı gerektiriyordu. Ve yerin metrelerce altında, kara elmas uğruna ölümle kol kola çalışan insanların yaşamları o büyük maddi yatırımlara bir türlü değmiyordu. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN 0 Ocak hangi gazetecilerin bayramı? 1 10 Ocak 1961’de, anayasada gazeteciler lehine verilen önemli hakları takiben ilan edilen Çalışan Gazeteciler Bayramı’nın ömrü ne yazık ki çok uzun sürmedi. 10 Ocak tarihi uzunca bir süredir gazeteciler bayramı olarak değil, aksine onguldak bir kez gazetecilerin sorunlarının daha ağladı ve toplum içindeki saygın duruşlarını korumakta Zonguldak yine kömür yaşadıkları güçlüklerin karasına bulandı. Yerin 630 haykırıldığı günler olarak metre derininde 8 can; 8 anılıyor. baba, oğul, kardeş yitip gitti Çok sayıda dünya kapkara bir dumanın izinde. örgütü tarafından açıklanan Kaderden başka raporlarda da okumuş sığınacak limanı olmayanlar olduğumuz gibi bugün dünya “Zonguldak’ın kaderi bu” üzerinde en çok gazeteci diyorlar; oysa bilim, “ne kaza tutuklusu olan ülkeyiz, bir ne kader” diyor, “Bunun adı başka deyişle dünyanın en ihmalkârlık.” büyük gazeteci hapishanesi Son 30 yıldır devlet bizde. yatırımlarının bu alandan Gazetecilerin çekilmesi, bunu takip özgürlüklerden yoksun eden özelleştirme ve artan mesleklerini icra etme üretim maliyetlerine karşı çabaları, askeri darbe geliştirilen ve insan hayatına dönemlerini aratmayan kıymet vermeyen taşeron baskılar, ses kesme uygulamaları. operasyonları, otosansür Madencilikle ilgili hiçbir uygulamaları, ardı arkası tecrübesi olmayan ve gelmeyen tutuklamalar... sorumluluklarını yerine Tüm bu nedenlere bağlı getirmeyen şirketlerin olarak 10 Ocak’ın ismini girişimlerine izin verilmesi. Çalışamayan Gazeteciler Sonuçta ortaya çıkan yetersiz Günü olarak değiştirenlere altyapı, yetersiz tecrübe, hak vermek işten bile değil. eksik güvenlik tedbirleri, denetimsizlik... sadik.celik.gorus@gmail.com HARBİ SEMİH POROY Z UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1/ Yer katmanla 1 2 3 4 5 6 7 8 9 rının birbirle 1 riyle olan il 2 gilerini araştıran yerbilim 3 dalı. 2/ Mo 4 torlu taşıtla 5 rın elektriği 6 ni sağlayan aygıt... Belli 7 bir ödemenin 8 ötesinde ve 9 rilen prim ya da ikramiye. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 3/ ”Flurya” da de1 B Ü VE L E K S nilen, güzel ötüşF A lü bir kuş... Yüce, 2 A R I Y E T C EM yüksek. 4/ Baş 3 B E Z E K İ R EM İ R sağlığı dileme. 5/ 4 A Yolcu evi... Tav 5 K A T N A L N lada “üç” sayısı. 6/ 6 Ö B E K R OD A Asya’da bir ülke... 7 Ş U U R A E Ş Adıyaman’ın bir 8 J A K O B E N ilçesi. 7/ İspanyol 9 B A L A L A Y K A ların sevinç ünlemi... Bilgisiz, kültürsüz kimse... Kuzu sesi. 8/ Bir cetvel türü... Kazak başkanlarına verilen ad. 9/ “Hint kimyonu, kara kimyon” gibi adlar da verilen bir tür baharat. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çin’de uzay pilotu ya da uzay yolcusuna verilen ad. 2/ Kurnaz, açıkgöz... Kuşların gövde, kanat ve kuyruğunda bulunan kalın eksenli tüy. 3/ Kayseri ilinde ünlü bir höyük. 4/ Baş örtüsü olarak kullanılan bir tür ipekli dokuma... Hicap, haya. 5/ Aşırı şişman... Tatlı sularda yaşayan, eti lezzetli bir balık. 6/ Japon lirik dramı... Duman lekesi... En uygun durum ve zaman. 7/ İyilik, lütuf... Bir nota. 8/ Kare ya da silindir biçimli yüksek yapı... Eski Türklerde çocukları koruyan tanrıça. 9/ Bir nota... Memelilerde ana ile dölüt arasında kan alıp verme işini sağlayan organ.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear