Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 EYLÜL 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Epey zamandır yazmak istediğim bir konu var. Ülkemde yaşanan her trajik olayı, insanları sarsan her ölümü, “Bu konuyu en çok ben biliyorum, bu ölümü en çok ben üzüldüm” diyerek kendini öne atanlar var. Bunların egoları o kadar şişkin ki, üç günlük bir incelemeyle, Kürt olayını çözüveriyorlar, iki günlük bir araştırmayla Ermeni soykırımını kanıtlıyorlar. Bunlara ne denir bilmiyorum, bırakın yazsınlar diyebilirsiniz ama son olarak Hasan Cemal’in “1915: Ermeni Soykırımı” başlıklı kitabından önsöz yerine yazdığı yazıyı okuyunca “Yeter artık!” dedim. Hasan Cemal, Hrant Dink’in acılarından öylesine etkilenmiş ki, bu kitabı yazıvermiş. Hasan Cemal’i kitabın kapağındaki özellikle çektirilmiş, Ermeni Soykırım Anıtı’na üç beyaz karanfil koyarken gösteren fotoğraf bile, onun Hrant Dink’in acılarına ne denli uzak olduğunu, her trajik konuda yaptığı gibi, kısır entelektüel yaşamımızda takipçisi pek çok yazarı geride bırakıp öne geçmek için nasıl çabaladığını göstermeye yeter. Tanrım, bir sokak ortasında gaddarca öldürülen ve yaşamı boyunca gerçek anlamda (yaşantısı ve fikirleriyle) tam bir sosyalist aydın olan ve tabanı delik ayakkabısı yüreklere kazılmış Hrant Dink’in acıları nerede, Hasan Cemal nerede? Hasan Cemal bir zamanlar cuntacı, bir zamanlar şimdilerde tiksintiyle söz ettiği Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın müdürü, sıkıyı görünce gazeteden ilk kaçan, rüzgârın yönü değişince kendini çok sıkı bir devrimciymiş gibi gösterip güya özeleştiri yapan ve kendini liberal ilan eden!.. Bunu ispatlamak için AKP hükümetine yağın allahını çeken, ardından PKK’nin çok aramasına gerek yok, hemen kendine çok uygun bulduğu için Kandil’e çağrılan ve ansızın Kürt konusunda uzman kesilen doyuruyor, kimileri Masumiyet Müzesi’ne sığınıyor. Üstelik bu sadece bizde değil, bütün dünyada hızla gelişen bir ekol. Bunları düşünürken birden HaberTürk gazetesi yazarı Serdar Turgut’un, “Hasan Cemal: Kitsch Entelektüelin Avangardı” yazısıyla karşılaştım. Serdar Turgut, Hasan Cemal’i tanımlamak için kitsch entelektüel avangardı deyimini uygun görmüş. Ben de şapka çıkardım. Serdar Turgut şöyle devam ediyor: “Kitsch biliyorsunuz, değerli sanat eserlerinin ucuz taklitlerini yapıp bayağılaştırarak kitleye servis eden sanat anlayışına denir. Hasan Cemal de gerçek değeri olan entelektüellerin bir ucuz taklidi gibi yaşıyor, değerli olabilecek 7 düşünceleri alıp onların ucuz taklitlerini bir kitleye sunuyor. Bu tiplerin avangardı o; çünkü sürekli bir arayış içinde, bu tipler arasında hep öne çıkmak, sürekli konuya ilk el atan bir öncü olmak istiyor.” Şimdi diyeceksiniz ki, Hasan Cemal’in ansızın uzman kesildiği konular yazılmamalı mı? Elbette yazılmalı ama burada ince bir sınır var. Şişkin ego önde olduğu zaman işler değişiyor. Ne yazık ki, yazılanlar kahve sohbetlerinin bir adım ötesine geçmiyor. Üstelik Hasan Cemal’in oldum olası anlatımı pek bir bozuktur, hele de tıpkı bir başka kitsch entelektüel olan Ertuğrul Özkök gibi, edebiyat yapmaya soyunduğunda sığlık kendini buram buram hissettirir. Bu yazıyı neden yazdım? Acaba Hasan Cemal’i ve onun takipçilerini kıskanıyor muyum? Keşke kıskansam, benim canımı sıkan her alanda vasata doğru çekilen ülkem. 24 ayar yerine 8 ayar altına düşen zavallı ülkem. Yazık! Türkiye Nereye? “Türkiye nereye gidiyor?” Bir yere gitmesi mi, yoksa gitmemesi mi? Kendi isteğiyle olursa!.. Ama başkalarının özlediği gibi olursa!.. Ayrı durumlar! Birinde bağımsız bir ülke olduğunu kanıtlamak, öbüründe ise dışa bağlı olduğunu... Biz hep NATO’lara, CENTO’lara bağlılığımızı ilan etmedik mi? NATO’lar, CENTO’lar Batı kapitalizminin öncü kaleleri!.. Demokrat Parti geldi geçti. Adalet Partisi, ardından ötekiler. Derken AKP... İlk sözleri “NATO’ya bağlıyız” oldu. Tayyip Bey daha ileri gitti. Ortadoğu için bir ayrı kurul olduğunu, kendisi de bu kurulun doğal üyesi, hatta eşbaşkanı olduğunu TV’lerden açıkladı! Hatta Diyarbakır’ın da bu kurulun başkenti olacağını da ekledi... Bu TV konuşması klasikleşti, hemen her anımsayışta TV’lerde, özellikle Ulusal TV’de gösterilir. ??? Tek parti döneminde de NATO’ya, CENTO’ya, Batı’ya, ABD’ye bağlılık demesek de bir yakınlık vardı. İşbirliği edecek, ABD’den dost diye yararlanacak kadar.... NATO zaten bir ABD kuruluşu sayılır!.. CHP gitti, DP geldi, NATO’ya, ABD’ye yakınlık bir kat daha arttı. “America I Love You” o altmışlı yıllarda gençlerin dilinde en sevilen şarkıydı. Bir kısım gençler tam tersini yaptılar. ABD donanmasının erlerini Dolmabahçe’de denize ittiler. Çekin gidin dercesine... Ama iktidara gelen partiler, liderler koyu bir ABD dostluğundan, bağlılığından ayrılmadılar. Atatürk tam bağımsız bir Türkiye bırakmıştı. Bunun yorumunu da yapmıştı, neden gerekli olduğunu, tam bağımsız olmanın tek yolunun nasıl olduğunu... ??? Türlü ittifaklarla çevrili bir ülke nasıl tam bağımsız sayılır! Hele iktidar, maliye, dış politika hiç de bağımsız olmayınca!.. Gitgide daha bağlandık dış güçlere. İşbirliği derken, Brüksel’lerdeki görüşlere, çıkarlara karşı bir şey yapamamak!.. Kapitalist güçlerin günden güne artan baskısından kendini bir türlü kurtaramamak!.. ??? AKP’nin, Tayyip Bey’in dış politikasına gelince, hepimiz görüyoruz ki tam bir yenilgi, tam bir başarısızlık... Barış da, savaş da başkalarının isteğine bağlı; bizim kendi çıkarımızın ön almasına gelince, git gide yok oldu olacak!.. Şişkin Egolar ve Hasan Cemal şimdilerde de yıllarca bu konuya emek verenleri hiçe sayıp Ermeni soykırımına karar veren bir süper ego! Ama Hasan Cemal’e hiç kızmamak gerek. Türkiye’nin vasatın altına hızla inen entelektüel ortamında Hasan Cemal tek başına değil. Her alanda takipçisi pek bir fazla. Bunlar hangi konuya el atacaklarını çok iyi seziyorlar, örneğin her türlü sol inancın gerilediği bir dönemde, inanç boşluğunu kimileri Mevlana ile Terkoğlu ve Pehlivan, Tuncay Özkan için düzenlenen dayanışma gününe katıldı Hukuksuzluğun başkenti ? Odatv davasında 19 ay sonra tahliye olan Pehlivan, “Silivri’yi Silivri yapan hukuksuzluğun başkenti olması” dedi. ŞULE KÖKTÜRK BARIŞ PEHLİVAN ODATV TAHLİYELERİ ‘Domuzdan iki kıl daha kopardık’ İstanbul Haber Servisi Odatv davası kapsamında yargılanan ve 20 aydır cezaevinde bulunan gazeteciler Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan, tahliye kararının ardından önceki gece Silivri Cezaevi’nden çıktı. Yakınları ile kucaklaştıktan sonra açıklama yapan Pehlivan, “Bizim neden dışarıda olduğumuz değil, onların neden içeride olduğu haber. Son TÜBİTAK raporuyla Odatv davası bitmiştir” dedi. Terkoğlu ise, “Bu hapishanenin duvarları, sadece içeridekilere değil, bütün ülkedekileri çevirmiş durumda” diye konuştu. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tahliye kararıyla Terkoğlu ve Pehlivan, Silivri Cezaevi’nden çıkış yaptı. Gazetecileri, önceki gece saat 23.55 sıralarında eşleri Özge Terkoğlu ve Aysel Pehlivan, anneleri Yaşar Terkoğlu ve Şahhanım Pehlivan, Odatv davasında tutuklu yargılanırken daha önce tahliye olan Nedim Şener, Ahmet Şık, Coşkun Musluk, Sait Çakır ve Müyesser Yıldız, CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, gazeteci Ayşenur Arslan, Terkoğlu ve Pehlivan’ın yakınları ile avukatları karşıladı. Yıldız, Şener, Şık, Musluk ve Çakır, arkadaşlarını karşılamak için tekrar geldikleri Silivri Cezaevi önünde hatıra fotoğrafı çektirdi. Bu sırada Ahmet Şık, “Domuzdan iki kıl daha kopardık” diye konuştu. Tahliye edilen Pehlivan, içeride bulunan arkadaşları olduğu için alkış ve sevinç çığlığı istemediklerini söyledi. Ancak yine de yakınları gazetecileri alkışlarla karşıladı. Cezaevi çıkışında açıklama yapan Pehlivan, Odatv davasının, son TÜBİTAK raporuyla birlikte fiilen ve hukuken çöktüğünü söyledi. “Soner Yalçın’ın, Yalçın Küçük’ün, Hanefi Avcı’nın tutuklu olmasının hukuki ve mantıklı hiçbir açıklaması yoktur” ifadelerini kullanan Pehlivan, “Bizim neden dışarıda olduğumuz değil, onların neden içeride olduğu haber. Odatv davası şu anda uzatmaları oynuyor. Gazetecilik yargılanıyor” dedi. Terkoğlu ise “20 aydır tek bir soru sormadan bizi içeride tutanlara teşekkür edecek değilim” ifadelerini kullanarak cezaevinde kaldıkları süre boyunca tanıklık ettikleri olaylara değindi. Terkoğlu, “İçeride kanser olup ölen, kalp krizinden ölen insanlar gördük. Aklını kaybedenleri gördük. Bunun için ikimiz her ne kadar dışarıda olsak da o acıyı taşıyoruz” dedi. Odatv davasında 19 ay sonra tahliye olan Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan, Tuncay Özkan’a Özgürlük Girişimi tarafından düzenlenen dayanışma ve imza gününe katıldı. 6 ay boyunca Mustafa Balbay’ın yanında kaldıktan sonra serbest bırakılan Barış Pehlivan, kendisinin 1.5 yıllık tutukluluktan sonra tahliye edildiğini belirterek “Mustafa Balbay’ın koğuşuna ilk gittiğimde ‘utanıyorum’ dedim, ‘sen burada 1 yıl nasıl kaldın.’ Dün tahliye olurken de aynı şeyi söyledim, ‘utanıyorum’” ifadelerini kullandı. Pehlivan, “Silivri’yi Silivri yapan hukuksuzluğun başkenti olması” dedi. Tuncay Özkan’a Özgürlük Girişimi tarafından Caddebostan Kültür Merkezi’nde düzenlenen Tuncay Özkan’la Buluşma Dayanışma ve İmza Günü’ne Barış’ların yanı sıra CHP hukuktan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, CHP milletvekilleri Birgün Ayman Güler, Kadir Gökmen Öğüt ile eski CHP Milletvekili Çetin Soysal, gazetemiz imtiyaz sahibi Orhan Erinç, gazetemiz yazarları Şükran Soner, Ali Sirmen ve Bedri Baykam, sanatçılar Tarık Akan, Rutkay Aziz, Odatv davasında uzun tutukluluklarının ardından serbest bırakılan Müyesser Yıldız ve Sait Çakır, Yurt Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Mutlu, Vatan gazetesi yazarı Can Ataklı ile çeşitli davalar nedeniyle tutuklu gazeteci, yazar ve aydınların yakınları, sivil toplum örgütleri üyeleri katıldı. Salonun adeta tılım tıklım dolduğu etkinlikte Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu salona girişlerinde büyük alkış aldı. Etkinliğin açılış konuşmasını Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk yaptı. Öztürk, bu etkinliğin Özkan’ın tutukluluğunun 5. yılında Kadıköy’de yapılmasının çok önemli olduğunu belirterek “Çünkü Kadıköy Belediyesi aynı fikirleri savunuyor. Tuncay Özkan 5 yıl önce bu salonda Cumhuriyetin elden gitmemesi için ne yapılması gerektiğini anlatıyordu. Askeri darbelerden medet umulmamasını halktan medet umulmasını söylüyordu. Bugün Özkan savun ‘Koğuşa girdiğimde utandım’ Tuncay Özkan’a Özgürlük Girişimi tarafından Caddebostan Kültür Merkezi’nde düzenlenen dayanışma ve imza gününe CHP milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda gazeteci ve yurttaş katıldı. Mustafa Balbay’dan selam Sorularımızı yanıtlayan Barış Pehlivan, Mustafa Balbay’ın Cumhuriyet ailesine çok çok selamı olduğunu belirterek, “Cumhuriyet gazetesinin bu korku dolu garip süreçte hâlâ dik durması Mustafa Balbay’a ve Mustafa Balbay dışındaki tüm tutuklulara çok büyük güç veriyor. Çok güçlü olduğunu bilin. ‘Gülümsemek direnmektir’i kendisine şiar edinmiş bir insan. Ne kadar zor şartlarda olsa da, o bu karanlıktan esaretten kurtulacağını biliyor. Mustafa Balbay’ın en mutlu olduğu gün çocuklarının geldiği gündü. Gözlerinde o parıltıyı görürdünüz” dedi. “Orada herkes tecrit altında tutuluyor. Bu başlı başına bir insan hakları katliamı” diyen Pehlivan şöyle devam etti: “Ama şunu da vurgulamak gerekiyor. Oradaki tutuklular cezaevi koşulları ile gündeme gelmek istemiyor. Oradaki tutuklular hukuksuzluklarla gündeme gelmek istiyorlar. Silivri adaletsizliğin başkenti. Türkiye’de birçok cezaevi var ve Silivri cezaevinden çok daha kötü şartlarda cezaevleri var. İnsanlar kendilerini yakıyor cezaevlerinde, tabii ki şartlar çok zor. Ama Silivri’yi Silivri yapan hukuksuzluğun başkenti olması.” Barış Terkoğlu da umutsuzlukların içerideki insanları yıldırmadığını anlatarak “İçerideki insanlar tüm imkânsızlıklara karşın toprak yok çiçek yetiştiriyorlar, hayvan yok gökyüzüne ekmek atıyorlar, kuşların gelmesini istiyorlar, bilgisayar yok elleriyle oturup kurşun kalemle elleri nasır bağlayarak kitap yazıyorlar. Bütün imkânsızlıklara karşın pozitifler. Yokluktan bir güzellik üretiyorlar” dedi. Alkışla karşılandılar duğu görüşlerin tersi iddialarla suçlanıyor ya da neyle suçladığını bilmiyor” dedi. Tuncay Özkan’ın kızı Nazlıcan Özkan, “Bugün babamın özgürlüğü elinden alınalı, içeri tıkılalı 1450 gün oluyor” diyerek geçen süre içinde giderek büyüyen karanlığa beraber şahit olduklarını ifade etti. Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın serbest bırakıldığına işaret eden Nazlıcan Özkan, onlara özgürlüklerinin bir lütufmuş gibi sunulduğunu söyledi. zkan’ın mektubunu okudu Barış Terkoğlu da yaptığı konuşmada, tahliyesini duruşmadan cezaevine döndükten sonra televizyondan geçen alt yazıdan Tun Ö cay Özkan’ın öğrenince kendisine söylediğini anlatarak ilk olarak Tuncay Özkan’ın gönderdiği mektubu okudu. Özkan, “Gelinen süreçte kendimi halkımın adaleti ve vicdanına teslim ettim. Bu kara zamanlar, halkımızın hukukunu ve adaletini yok etti” cümleleriyle başladığı mektubunda, şu ifadelere yer verdi: “Soruyorum yoksul canı ve bezirgan yalanları ile beslenen bu yeni düzene ne kadar katlanacağız? Bu gidişe dur demek için neyi bekliyoruz? İşgalde miyiz? Nedir bu yangın, nedir bu telaş? Kimin malını kimden kaçırıyorlar? Biz neden adeta felç olmuş gibi öylece izliyoruz olup biteni?” Barış Terkoğlu daha sonra, Tuncay Özkan’ın manavdan alınan naneyi suda yetiştirerek elde ettiği çi çeği salondakiler adına Nazlıcan’a verdi. Terkoğlu, “Cezaevi yasak bölgesidir, her şey yasaktır bir avuç gökyüzü vardır sadece. Bu çiçek manavdan alınan nanenin suda yetiştirilmesi ile direne direne açan bir çiçek. Çok eziyet çekti, bir soruşturma da geçirdi” diye konuştu. “Biz 20’li yaşlarından gençler hapis yatmayı nerden biliyoruz?” diye soran Terkoğlu, kendilerinin bu ülkenin aydınlarının başından geçenlerden, onların gözlerinden yaşanan hukuksuzlukları, ölümleri öğrendiklerini ifade ederek şöyle devam etti: “Bir tek şeyi öğrenemedi: Yenilmeyi öğrenemedik. Siz bizim aydınımıza yeni hiçbir şey öğretemezsiniz.” Barış Pehlivan Tuncay Özkan’a Özgürlük Girişimi tarafından düzenlenen dayanışma ve imza gününde yaptığı konuşmasına “Hâlâ hayal gibi geliyor. Ben bu kadar insana alışık değilim, ben yanı başımda Mustafa Balbay’a alışığım yalnızca” esprisiyle başladı. Cezaevinde ayrı koğuşlarda olmalarına karşın Barış Terkoğlu ile birlikte kitap yazdıkları için savcının talimatıyla odasının basıldığını ifade eden Pehlivan bunun üzerine Mustafa Balbay’ın koğuşuna atıldığını anlattı. “Niye beni Mustafa Balbay’ın tecrit koğuşuna sokuyorsunuz da Mustafa Balbay’ı buraya getirmiyorsunuz” dediğini aktaran Pehlivan şöyle devam etti: “Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay şu anda bir cezaevinde değil, bir suç işlenmesi durumunda mahkumların konulduğu disiplin koğuşunda. Ama bir suç yok. Koğuşa ilk girdiğimde utandım 1 yıl boyunca siz burada nasıl kaldınız diye sordum. Ben 1.5 yıldır tutukluyum, Mustafa Balbay 4 yıldır tutuklu, uzun tutukluluktan nasıl şikâyet edeyim? Acılardan acı beğen deniyor. Ben hayatımda bu kadar pozitif bir insan görmedim. Mustafa Balbay orada direnç kazandı, daha da güçlendi, gençleşti. Onlara bir iyilik bir güç vermek istiyorsanız mektup yazın. Mektup geldiği zaman o gün o kadar güzel geçiyor ki. Mektupların geldiğini cezaevi idaresi de görüyor. Biz bunları tecride de koysak Mustafa Balbay’a günde 15 mektup geliyor.” “Başta utanıyorum demiştim, dün tahliye kararı çıkınca yine utanıyorum dedim” ifadelerini kullanan Pehlivan, gözyaşlarına hâkim olmakta zorlandı. Pehlivan, “Orada tutsaklar esirler ama zayıf değiller. Oradan çıkacaklarını biliyorlar” dedi. ‘Bizim için yatıyorlar’ Hukuktan sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan da hukuksuzluğun bu kadar yaygın olduğu bir ülkede hukuktan sorumlu genel başkan yardımcısı denmesinin Türkiye’deki paradoksu gösterdiğini ifade ederek kendisinin Türkiye’deki hukuksuzluğa karşı verilecek mücadeleyi takip etmekten sorumlu genel başkan yardımcısı olduğunu ifade etti. Gazetemiz yazarı Ali Sirmen de “İçerde yatan insanlar bizim için yatıyorlar ve bizim toplumun genel ilgisizliğinden yatıyorlar” dedi. ASKERİ CASUSLUK Koramiral Veysel Kösele tutuklandı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nca “askeri casusluk” iddialarına yönelik başlatılan soruşturma kapsamında ifadeye çağrılan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele ile bir üsteğmen tutuklandı. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nca “fuhuş yaptırılan kadınlar aracılığıyla yüksek rütbeli askeri personelin uygunsuz görüntülerini çektikleri ve bunlarla şantaj yaparak bazı askeri bilgileri elde ettikleri” iddia edilen suç örgütüne yönelik başlatılan soruşturma kapsamında, çok sayıda muvazzaf askerin ifadeye çağrıldığı öğrenildi. İfadeye çağrılan muvazzaf askerler arasındaki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele ile ismi açıklanmayan bir üsteğmen, savcılıkça alınan ifadelerinin ardından çıkarıldıkları nöbetçi mahkemece tutuklandı. Soruşturma kapsamında bugüne kadar çoğunluğu emekli ve muvazzaf asker 91 kişi tutuklanmıştı. Koramiral Veysel Kösele ile ismi açıklanmayan üsteğmenle birlikte tutuklu sayısı 93’e yükselmiş oldu. Tutuklular arasında 1 travesti ve 19 kadın ile Marmaris’te marina işletmeciliği yapan bir işadamı da bulunuyor. C MY B C MY B