23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 EYLÜL 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Örülen Ağ ecep Tayyip Erdoğan’ın, “10. Yıl Marşı’nda geçen, ‘demir ağlarla R ördük’ falan. Neyi ördün? Hiçbir şey Hesap “Sorulacak çok hesap var” diyor, bugün: “Sen kara sakalından kan damlayan gözü dönmüş doyumsuz ruh! Cebinde Amerikan Doları, Suudi Riyali… ‘Tekbiiir!’ Adalet için mi gittin Suriye’ye? Demokrasi için mi? Hani parasıyla şımardığın, Beyoğlu’ndan Hatay’ına ülkemi birbirine kattığın. Suudi’nin, Katar’ın demokrasisi nerede? Aktıkça Müslüman kanı, dolarlarını katladıkça emperyalizmin petrol şirketleri; kotralarında, yatlarında, katlarında yan gelip yattıkça, finans oligarşisinin silah tüccarları... Sen sevap işlediğini mi sanırsın? Utan bir lokma bir hırkayla yaşamış Ömer’in adaletinden! Sen, televizyon ekranlarının ABD ağızlı Mevlana, Şems satıcısı; Kars’a dolar karları yağdırmış roman bezirgânı, kapitalizmin her gün bin soykırım ugün 1 Eylül. B Dünya Barış Günü. Yazar Alper Akçam, yaptığı çağına yüz yıllık kavgaları kendine ekmek yapmış ‘soykırım’ tüccarı… On yıldır kör anasının bilmem neyini beller gibi kafasını ‘ulusalcılığa’ takmış at gözlüklü sol şaşkını, gördün mü şimdi, Hanya’yla Konya’yı! Sen ruhunu bir paket makarnaya, bir torba kömüre, üç kuruş yoksulluk yardımına satmış soytarı. Arşınınız yoktur bilirim. Bakın, Halep alevler içinde. Libya’da, Tunus’ta, Mısır’da, Endonezya’da, Afganistan’da, Irak’ta milyonlarca Müslümanın kanı aktı. Günahsız çocukların parçalanmış bedenlerinden, o kapkara gözlerinden akan kanda ve yaşta boğulun... Her ‘Arap Baharı’nda, emperyalizm güdümündeki din bezirgânları koşuyor iktidara... Kına yakın. Daha ne diyeyim size? Çok hesabınız var, çook. Sorulacak elbet bir gün!” örmüş falan değilsin. Ortada duranlar belli. Demir ağlarla şimdi Türkiye’yi biz örüyoruz” sözlerine, başta Yılmaz Özdil ve Sedat Ergin olmak üzere meslektaşlarımız, Cumhuriyetin ilk dönemi ile bugünkü demiryolu kilometrelerini karşılaştırarak gerekli yanıtları verdi. Aslında o dönemde yapılanlar, yalnızca kilometre ile ölçülebilecek şeyler de değil. Atatürk döneminde, kara trenin İstanbul’da, Ankara’da öten tiz düdüğü; kuş uçmaz kervan geçmez bozkırı aşarak Diyarbakır’da, Sivas’ta, Elazığ’da, Erzurum’da, Malatya’da bir ulusal birlik çığlığı olarak duyulur olmuştu. Demiryolları ile araştırmaları, kitapları ile tanınan Ümit Sarıaslan’ın dediği gibi: “Demiryolları, tüm dünyada olduğu gibi bizde de, sanayi devriminden ulus devletlere açılan yolda iç pazarın birleştirilerek, yurdun çoğunluğunu oluşturan köylünün ürününün ulusal pazara açılmasını sağlayacaktı. Dolayısıyla kapalı toplumsal yaşamın demokratikleştirilmesinin yollarını da. İşletmeye açılan her istasyon bir bağımsızlık bayrağı olduğu kadar, kentleşme ve kültürleşmenin de simge mekânları olacaktı. İç pazarı birleştirmeden, üretici köylünün emeğinin ürününü pazara ulaştırmanın tıkalı kanallarını açmadan insanları geleneksel kap ve kalıplardan kurtarmanın olanaksızlığını biliyordu Cumhuriyet demiryolculuğunun kurucuları. Bu yüzdendir ki, Osmanlı’yı çöküşe taşıyan imtiyaz demiryolculuğunun iç pazarı birleştirmekten çok parçalamaya yönelik demiryolu ağı kurma tezgâhı Cumhuriyet demiryolculuğuyla tersine çevrilecektir. Dışta sınırlar Misakımilli ile güvenceye alınırken, içte demiryolu ulaşım ağıyla ulusal pazarın altyapısı çatılarak... Bunun sonucunda gelişmiş ülkelere hammadde ve ‘lojistik destek’ sağlanması temeline dayalı sömürge demiryolculuğu yerine, demiryolu ve demiryoluna dayalı sanayileşme ile kurulacak ulusal ekonominin altyapısı gövdelendiriliyordu. Böylelikle kentleşme ve sanayileşmenin, ticari trafiğin örgütlenmesine; dolayısıyla toplumsal dokunun demokratik bir zeminde evrimleşmesi, gelişmesi için gerekli toplumsal alan hazırlanıyordu. Demiryolu bağımsızlığın, ulusal birlik ve bütünlüğün, uygarlık ve kültürün simgesi, cumhuriyet bayrağının kendisi olarak algılanıyorsa bu yüzdendi.” Atatürk, ulusal birliğin ağlarını örmüştü. Şimdilerde ise, ulusal birliğin başına ne çoraplar örüldüğünü izliyoruz, o kadar... Türk generaller, özetle “hükümeti devirmeyi aklından geçirme” gibi Suriye ve Raftaki AB Projesi Kendimizi aldatmaktan ne zaman vazgeçeceğiz? Gönülden geçen ile strateji olmaz, olsa olsa Telli Baba’ya başvurulur. Suriye konusunda yapılan son Birleşmiş Milletler toplantısı çıplak gerçeği göstermiş olmalı: ABD’nin önceliği kendi çıkarlarını korumaktır. Kendi çıkarlarını koruyacak rejimler ve ülkeler inşa etmektir. En iyi olasılıkla da o çıkarlara arka çıkan varolan rejimleri desteklemektir. Satrançta hamlesizlik noktasına gelmeye “pat durumu” denir. Şu anda böyle bir noktadayız. Taş oynama durumu yok. O zaman hiç olmazsa geriye bakıp ders almalı. 1916 yılının gizli antlaşması SykesPicot’yu anımsamak gerek. Bir gezgin olan İngiliz parlamenter Sykes ile Fransa’nın Beyrut Konsolosu Picot’nun hazırladıkları paylaşım planına göre İngiltere ve Fransa, Osmanlı’dan kalan Ortadoğu topraklarını aralarında paylaşmışlar, Rusya’ya doğuda toprak sunmuşlardı. Kandırılmış Araplar ise bu gizli anlaşmadan habersiz bağımsızlıklarını elde edeceklerini sanıyorlardı. 1917’de Rusya’da devrim olunca Bolşevikler SykesPicot’yu açıkladılar. Araplar durumu kavradı ama geç oldu. Bugünün süpergücü Amerika da epeydir kendi çıkarları için Ortadoğu’nun altını üstüne getiriyor. Özgürlük mücadelesi gibi sunulan Arap Baharı sadece bir araç. Öyle olmasaydı Suudi Arabistan neden hâlâ ABD’nin müttefiki olsun? Dün İngiltere ile Fransa ne yaptıysa, bugün de ABD benzerinin peşinde. ??? Ortadoğu dürüstçe kurulan bir yapı değil. Mustafa Kemal cetvelle çizilen suni sınırların kalıcı olmayacağını bundan 89 yıl önce söylemiş ve Amerikalı gazeteci Marcosson’a verdiği demeçte Ortadoğu halklarının ayaklanacağını, Türkiye’nin de bu yüzden karışabileceğini öngörmüştü. Bugün Suriye, yarın sırada İran var. Orasının da karışacağını öngörmek zorundayız. Unutmayalım ki yaklaşık 76 milyonluk İran nüfusunun içinde Azeri ve Türkmenlerin toplam sayısı farklı kaynaklara göre 2025 milyon civarında. Dengelerle oynanıldığında bu insanların kuzeydeki Azerbaycan Cumhuriyeti ile birleşmeyeceğinin garantisi yok. İran’daki Kürtler kadar Güney Azerbaycan da denilen bölgede yaşayan İran Azerilerini de düşünmek durumundayız. Bölgemizde daha pek çok karışıklık çıkacak. Dünyaya hâkim olan “etnik devlet” süreci durulana dek de devam edecek. ??? Etrafımızda yer yerinden oynarken Tükiye’nin sağlam durmasının koşulu demokratikleşme sürecini tamamlamış olmasıydı. Maalesef demokrasiyi sandıkla sınırlayan anlayışın ötesine geçemedik. Kaldı ki Seçim Yasamız bile barajlar nedeniyle demokratik değil! Demokratik hukuk devleti olmayı başaramadık. Ödediğimiz bunun bedelidir! Bu çerçeveyi Türkiye’nin Avrupa Birliği bağına bağlayalım. Bugün AB’nin ekonomik zorluk içinde olması önceliklerini değiştirdi. Ankara da bunu fırsat bildi. Yine de tüm çelişkilerine rağmen Türkiye’nin yeri orasıdır... Türkiye’nin AB bağı ne kadar güçlü olursa ki bunun koşulu demokratik hukuk devleti olmaktırparçalanma tehdidi o kadar azalacaktır. AB’ye üye olup da parçalanan ülke yoktur. AB’ye kendisini destekleyen laik Türk aydınlarının yeterince arkasında durmadığı için yöneltilen eleştiri haklıdır. Ancak bizim de aşağı kalır tarafımız yok! AB projesini rafa kaldırınca neler olduğu ortada iken... Politikamızın Özeti bir gerekçe ile cezaevinde, tutsak. Hükümetini devirmek için eyleme geçmiş Suriyeli generaller, Hatay Apaydın kampında, koruma altında. Metin Kurt Metin Kurt’u, PTT’de oynarken izleme olanağı bulmuştuk. Topu köşe bayrağına vurdurup karşısındaki savunma oyuncusunu geçerdi. Yani akıllıydı. Akıllı olduğu için de, futbol oynatmadılar ona... Bahane Devlet işi kişileştirilemez. Cumhurbaşkanı görevini yerine getiremeyecek kadar hastaysa, yerine TBMM Başkanı bakar. Hastalık gerekçesine sığınılarak 30 Ağustos resepsiyonunun iptal edilmesinin tek nedeni vardır: Ulusal bayramları unutturmak. Yutturabilirlerse... Kurban olduğum Allahım verdikçe veriyor... Şükürler olsun ki, sıbyan mekteplerimiz de, medreselerimiz de bir bir açılıyor. 30 Ağustos 2012 Mücadelesi SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Emperyalizme karşı verilen Bağımsızlık Savaşı’nın 30 Ağustos 1922’de son buluşunun 90. yılında, o eşsiz zaferin yıldönümünde bugün çok farklı mücadeleler veriyoruz. Çünkü Atatürk anıtlarına çelenk koyarak onu selamlamak, ona olan sevgimizi göstermek için dilekçeler yazıp, izinler almamız gereken, bu izinlerin verilmediği ve anıtlardan yaka paça uzaklaştırıldığımız zamanlardayız bugün. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da 30 Ağustos resepsiyonu iptal edildi. Geçen seneki gerekçe artan terör olaylarıyken bu seneki gerekçe Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kulak rahatsızlığı oldu. Halbuki doktorlar “günlük programlarına sınırlı olarak devam edebileceğini” söylemişti… 10 binlerin sığabileceği meydanlarda sadece 10’lar vardı bu sene. Meydanlar da bu halk gibi sessizliğe gömüldü. Tüm evlerden, binalardan, işyerlerinden gökyüzüne doğru kırmızı beyaz dalgalar yükselmesi, damarlarımızdaki kırmızı kanın daha bir coşkuyla akması gereken bir günde adeta benzi soldu meydanların, köylerin, kentlerin, insanların. Eskiden bir hafta boyunca coşkuyla anılan Büyük Zafer kutlamalarına artık bir gün bile tahammül edilemiyor çünkü. Valiler, kaymakamlar, sivil toplum kuruluşları, halk birbirine giriyor; saygı duruşları bile olay oluyor. Dört bir yanı işgal altında olmasına rağmen sömürgeye razı gelmeyen bir milletin dünyaya ders niteliğinde yazdığı bir destandır 30 Ağustos. Ve yüce Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlü ayak sesleridir. Ulusal birlik ve beraberliğe, ulusal değerlerin savunulmasına bu denli ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde en çok öne çıkarılması, en çok hatırlanması gereken tarihi bir zaferin yıldönümünde geride bıraktığımız manzara ise işte bu şekilde. Suriye’den gelen sığınmacılar için insani gayelerle kurulan kamplarda farklı yapılanmalar doğdu. Geçen hafta Apaydın Köyü’ndeki tesisleri ziyaret etmek isteyen CHP Kocaeli milletvekili Hurşit Güneş ve eski DİSK Başkanı, İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, kamplara sokulmadı. TBMM’nin iki parlamenterine, temsil ettikleri millete ait olan topraklardaki sığınmacılar tarafından yasak getirilmesi, vekillerin sözde “güvenlik gerekçesiyle” kampa girmelerine izin verilmemesi kabul edilemezdi. Arkasından da TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun kampa girip inceleme yapmasına “izin verileceği” “Dışişleri Bakanlığı” tarafından bildirildi. Anlayacağınız ülke sınırları içindeki bir kampı incelemek için iznin çıkmasını beklemek zorunda olan bir Meclis komisyonu ve o izni verme yetkisine sahip bir Dışişleri Bakanlığı var ki, o da zaten izni Başbakanlık’tan alıyor. Apaydın Kampı’nda sıra dışı ve bize yansıtıldığından farklı birtakım şeylerin yaşandığı aslında tahmin ediliyordu. Hatay’ın silahlı bir mücadele için üs olduğunu yabancı basın bir süredir zaten konuşuyordu. Aslında yabancı basından da önce bölgedeki yerel halk da bu duruma, orada mülteci sıfatıyla bulunan insanların gece ve gündüz neler yaptığına yeterince tanıklık ediyordu. Peki bu insanların sınırlarımız içinde askeri faaliyette bulunmasına izin veren bir karar Meclis’ten çıktı mı? Özgür Suriye Ordusu’nun internet sitesinde iletişim bilgisi olarak Türkiye kodlu bir telefon numarasının yazılı olması nasıl açıklanabilir? Ayrıca madem öyle, askeri faaliyetlerini sürdüren bu insanlar nasıl hâlâ “mülteci” statüsünde muamele görebiliyor, mülteci hukukunun korumasından faydalanabiliyor? Halihazırda sınırlarımız içinde 80 binden fazla Suriyeli sığınmacı var. Ülkeye girmek için bekleyen Suriyelilerin sayısı da on binleri buluyor. Sonuçta Suriye’deki iç savaşın bizimle doğrudan ilişkili en önemli boyutu şu an için bu sığınmacılar meselesidir. Suriye’deki iç savaş devam ediyor. Ülke, etkisini çok uzun yıllar taşıyacağı bir istikrarsızlık ve kargaşa dönemine girdi ve bunun bize doğrudan etkileri büyük. Yardımseverliğini, zarafetini, alçakgönüllüğünü, fedakârlığını, insani yönünü, aklını, bilgisini, genç yaşını düşündükçe ölüm haberini kabullenmek daha bir zor geliyor. En son 34 ay önce bir yarışma projesi için bir araya gelmek üzere sözleşmiş, ancak son anda onun programında çıkan bir aksama nedeniyle görüşememiş ve üzülmüştük. Keşke görüşebilseymişiz… Bilişim ve teknoloji dünyasının, medyanın en saygın, en düzgün, en doğru ve dürüst isimlerindendi. Kanseri yenemedi. Ölümün hiç mi hiç yakışmadığı çok sevgili bir dosttu. Kendisine gani gani rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum. sadik.celik.gorus@gmail.com ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY Yurtsan Atakan Sınırın sesi UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Belirli bir insan topluluğunun dışında kimseye bildirilmeyen, yalnızca belirli bir çevreye aktarılan bilgi ya da öğreti için kullanılan sözcük. 2/ Bucak... Satrançta bir taş. 3/ Alanya ilçesinde bir çay ve mağara... Günahtan sakınma. 4/ İlaç... Temiz, iffetli. 5/ Birine dokunsun diye söylenen söz... Motorlu taşıtlarda direksiyon ile tekerlek arasındaki bağlantıyı sağlayan mil. 6/ Bireyler arasında ortak simgeler sistemiyle gerçekleştirilen anlam ve bilgi alışverişi. 7/ Çiğ sütle yoğurt karıştırılarak yapılan bir çeşit yiyecek. 8/ Bir ilimiz... Kolların gövdeye bağlandığı bölüm. 3/ Yakmak için kullanılan iri saman... Türlü işyerlerinin bulunduğu büyük iş merkezi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Sadece belli 1 bir bölgede yetişen ya da gö 2 rülen. 2/ Prens... 3 Briçte kazanılan her ele verilen 4 ad. 3/ Elektrik 5 direnç birimi... 6 Bir yapının damında çevresi 7 ve üstü açık yer. 8 4/ Boru sesi... 9 Parlak yüzlü bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 tür kumaş. 5/ Diyalektik. 6/ Brezilya’nın pa 1 L İ K O P E N K ra birimi... İncil’de ve 2 E S İ R S A K E İbrani edebiyatında 3 V İ T İ R R A F ölenlerin gittiği yer. 7/ 4 Ü S G EM İ L E Toprağı derince kaza5 L Y A Z A N A K rak altını üstüne getirme. 8/ Şarap mahzeni... 6 O C U M A K M İ S A Kemiklerin yuvarlak 7 Z A V İ L 8 B A E R A T O ucu... Özbekistan’ın plaka imi. 9/ Bacakla 9 D A K O T A L A R rı sıkıca saran bir tür pantolon... Sıkıntı verme, üzme. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear