23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 TEMMUZ 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Oyun, çocukların zihnini açmak için hazırlanmış basit bir “yapboz” tablosu gibi… Parçalar gözümüzün içine girecek kadar kocaman, burnumuzun dibinde duruyor. Kan izlerinden yola çıkarak öylesine kolay ki yerlerini bulup koymak, parçaları birleştirince ortaya çıkacak tabloyu öngörebiliyorsunuz. İster istemez, “Bu kadar korkunç bir oyun, böylesine basit kurulamaz!” mantığını yürütüyorsunuz. Yerlerine birebir oturan parçaları söküp, daha zor bir “yapboz” varsayıyor, daha karmaşık bir bütünleştirme peşine düşüyorsunuz. Oysa oyun gerçekten basit. Basitliğine inanamayacağınız için basit. Ancak Amerikan mantığının olabileceği kadar düzayak. Tüm Amerikan planları kadar açık ve net. “Yersen!” düzeyinde, gıllıgışsız. Nitekim küresel çapta hamburger kadar yaygın, hamburger kadar salgın ve insan sağlığına zararı hamburger gibi besbelliyken yenilip yutuluyor! ??? Yıl 2001. ABD ve Batılı işbirlikçileri, dünyada hem kendileri hem de İsrail’in varlığını tehdit eden İslami bir “şer ekseni” oluştuğuna ve Ortadoğu ve Afrika’da siyasal haritanın değişmesi gerektiğine karar verdi. Değişecek sınırlar, iki dünya savaşının artık geçersiz dengelerini yansıtan ve kendi içinde çatışma üreten, çoğu yapay ülkelere aitti. Türkiye Cumhuriyeti dahil hiçbiri yüzyılı devirememiş, henüz kemikleşmemiş devletlerin “taze” sınırlarıydı. Yıl 2003. Olmayan nükleer silahlarını yok etmek ve Saddam devrildi. Libya “gazisi” binlerce paralı asker Türkiye’ye geldi. Baharı yazı hastanelerde ve 5 yıldızlı otellerde geçirdiler. Sonbaharda ortadan kayboldular! Mısır haber sitesi El Ray El Arabi, 600 Libyalı askerin Türkiye üzerinden Suriye’ye geçiş yaptığını iddia etti. İspanya’da sağ görüşlü ABC gazetesi, 18 Aralık 2011’de savaş muhabiri Daniel Iriarte’nin Suriye’deki Libyalı savaşçılarla yaptığı röportajı yayımladı. Iriarte, Libya’da tanıdığı El Kaide mensubu ve yeni Trablusgarp valisi Abdülhakim Belhacı’nın kurmayları Mehdi el Harati ve Adem Kikli’ye “Özgür Suriye Ordusu”nda rastlamıştı! Mehdi el Harati, “2010’da Kudüs’e kalkan Mavi Marmara’daydım. 9 gün Tel Aviv’de hapis yattım” diyordu... İspanyol ABC gazetesine göre, El Harati Libya isyanından sonra Bahreyn, Sudan’da dolaşmış ve Türkiye üzerinden Suriye’ye geçiş yapmıştı. ??? Yıl 2012. Irak bölündü. Sudan bölündü. Yemen zaten bölünmüştü, tekrar bölünüyor. Libya’nın nereden bölüneceği görüşülüyor. ABD ve İsrail, Esad’ın “kimyasal silahları var” gerekçesiyle can çekişen Suriye’ye girmeye hazırlanıyor. Etekleri zil çalan Irak ve Suriye Kürtleri, “Büyük Kürdistan” için toplantıda. Türkiye’nin sınır kapılarında bayrak dalgalandırıyor, TIR’ları yakıyorlar. AKP hükümeti nasılsa onlarla da el sıkışır, ticaret yapar, acısını çıkarır… Bilmece bildirmece, harita üstünde kaydırmaca: Coğrafya büyük, rivayet muhtelif, acaba sıra kimde, sıra nerede? “Savaş, ava çıkmak gibidir. Ama savaşta, tavşan da ateş eder.” CHARLES DE GAULLE Sıra Kimde? Kürdistan imal edilmişti. Ralphs Peters, haritayı şu sözlerle takdim ediyordu: “Demokrasiyi yaymak ve terörün kökünü kurutmak için Ortadoğu’da sınırların yeniden çizilmesi gerek. Özgür bir Kürdistan, Bulgaristan’dan Japonya’ya uzanan coğrafyanın en Batı yanlısı ülkesi olacaktır. Ermenistan, Ağrı Dağı’nın da bulunduğu tarihi topraklarına yeniden kavuşmalı…” ??? YIL 2009. CIA’nın “senarist” kuruluşu Stratfor, Türkiye’yi 2050 yılında Osmanlı emperyal sınırlarına erişmiş gösteren bir haritayla avuttu. Başkanı George Friedman da 21. yüzyılın süper gücü diye sunduğu ülkemizin, 2052 yılında ABD’yle savaşacağını muştuladı! 2006’daki haritayla 2009 haritası arasında, elbette ikincisini tercihle, 2052’yi beklemeye başladık, sabırla… Yıl 2011. Kaddafi rejimi Fotoğraf: BOP HARİTASI/2006 Büyük Güç Olmak kurum Erdal O Çelik yazıyor: “Şam’daki suikastta öldürülen Hasan Turkmani, adı üstünde bir Türkmen. Sünni Türkmen. Basında tek kelime çıkmadı. Turkmani’yi Esad yanlıları öldürmüş olsaydı, kıyamet koparılırdı. Alevi/Nusayri vurgusu yapılan (Y.N. Esed diye de yabancılaştırılan!) Esad’ın saldırıda vurulan üst düzey görevlilerinden hiçbiri Alevi değil… Savunma Bakanı Davud Racihi, Hıristiyan Arap. Yardımcısı Asıf Şevket, Sünni Arap.” Alevi diktatör kalbinden vuruldu diye göbek ve manşet atanlara duyurulur. Son elli yıllık siyasal tarihimize damga vuran, yakın çevresi ve kendisine yakın basın tarafından “barajlar kralı” ilan edilen Sayın Süleyman Demirel’in ülküsü “Büyük Türkiye” idi. Döneminde girişilen doğruyanlış sanayileşme ataklarıyla bu üne layık olmak için çaba gösterdi. Ne var ki milliyetçimuhafazakâr bir kişilik olan Sayın Demirel’in Türkiye’yi bölgenin “büyük gücü” konumuna getirmek gibi bir amacı yoktu; “Büyük Türkiye” söylemi kendi içinde büyüyen bir ülke anlamını içeriyordu. ??? Dışadönük “büyüklük” işaretini ilk veren siyaset adamımız Sayın Turgut Özal’dı. Fakat o “büyüklüğü” sayısal bir olgu olarak değerlendiriyordu. Demirel gibi bir Sünni olan Sayın Özal Nakşibendi tarikatının lideri Zahit Korkut Efendi’nin öğrencisiydi. Döneminde palazlanan Anadolu sermayesinin büyük çoğunluğunun Sünniİslam bir renk taşımasında onun büyük payı vardır. Altyapısı vahşi kapitalist, üstyapısı ise çağdışı feodal bir görünüm sergileyen bu ucube üretim biçiminin ülkenin “niteliksel” büyümesine bir katkı sağlaması ise eşyanın doğasına aykırı olurdu. Nitekim olmadı da. Ne var ki ülke ekonomisinin bu yoldan sayısal büyüme işaretleri göstermesi Sayın Özal’ı dış dünyaya yönelik olarak yüreklendirdi. Onun Bulgaristan’da yaşayan Türk kökenlilere karşı reel sosyalist rejimde uygulanan baskılara ilişkin olarak söylediği, “Nüfusumuz yüz milyona hele bir ulaşsın ümüklerini sıkarız!” tümcesi bugün de belleklerdedir. ??? Bölgede “güç olmak” savı ve söylemini bir “vizyon” olarak ortaya atan Recep Tayyip Erdoğan’dır. Demirel ve Özal’ın seçmen kitlelerini milliyetçimuhafazakâr İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin çevresinde toplayarak, başka bir deyişle Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi’nin ektikleri tarlaların hasadını toplayarak iktidar olmayı başaran Erdoğan’a üzerindeki Türkiye gömleği daha iktidar yıllarının başında dar gelmeye başlamıştı. Yalnızca Türkiye’nin değil, bölgenin de lideri olmak istiyordu. Yanına “yeni Osmanlıcı” Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu da alarak “büyük güç” vizyonunu geliştirme çabalarına girişti. Çünkü büyük bir gücü temsil etmeden bölge lideri olunamıyordu. Uygulamak istedikleri “komşularla sıfır sorun” politikasının nedeni de buydu. Bu arada Türkiye ekonomisi de önemli bir ithalat hacmi payıyla da olsa hızlı bir büyüme göstererek dünya sıralamasında 18. basamağa yükselmişti. Fakat bu ikilinin “büyük güç” olmaktan anladığı komşularının ve bölge ülkelerinin iç işlerine karışmaktı. Birkaç yıl içinde Türkiye komşuları Irak, İran ve Suriye için bir “sorun”a dönüştü. Libya ve Mısır’daki isyan hareketlerine verdiği açık destek bölge ülkelerini Türkiye üzerinde düşünmeye yöneltti. Bu süre içinde Yunanistan ve Ermenistan ile zaten “limoni” olan ilişkilerimiz daha da bozulurken, bölgede ne kadar çağdışı sultanlık, krallık, şeyhlik, emirlik varsa Türkiye’nin en yakın dostları durumuna geldi. Komşularla sıfır sorun politikası tam anlamıyla fiyaskoyla sonuçlandı. Suriye’ye ilişkin sürdürülen politika ise bu fiyaskoya dikilen tüy oldu. ??? Oysa Türkiye’nin bölgesinde bir çekim gücü olabilmesi için koşullar elverişliydi. Fakat çekim gücü olabilmek tek başına ekonomik büyüme/güçlenme ile olası değildi. Ekonomik gelişmeye koşut olarak niteliksel bir dönüşüm de gerekiyordu. Örneğin Türkiye’nin etnik, dinsel, mezhepsel çeşitliliği büyük bir şanstı. Türklük adına diğer etnisiteleri, Sünni Müslümanlık adına diğer din ve mezhepleri baskı altında tutmak, onları her anlamda eşit yurttaşlar olarak görmemek yapılabilecek en büyük yanlıştı. AKP, bu bağlamda kendisinden önceki siyasal iktidarların yanlış siyasetlerini sürdürdü. Bölge ülkelerine “demokrasi” çağrısı yaparken, laik bir düzen önerirken, kendi antidemokratik ve antilaik uygulamaları tavan yaptı. Sonuçta “ülkede büyük güç” söylemi dünyanın gözünde bir mizah konusu oldu. Konuyu yarın sürdürelim. diktasının yerine demokrasi dikmek üzere Irak işgal edildi. Amaç, gizlenemeyecek kadar açıktı: ABD ve İsrail’in yoktan var edip kendisine bağlayacağı bir Kürdistan kurmak. Türkiye, kendi temelinin altına kök salıp oynatacak tohumu, ekildiği yerden sökemese bile kurutabilirdi. Ama ne yaptı? Suyunu, elektriğini verdi, inşa ve ihya etti. Üstelik, ilerde kolunu bacağını alacak hasmı kendi elleriyle besleyip büyütmek aptallığına “ticaret yaptık” diye sevindi, iyi mi? Yıl 2006. Amerikan Silahlı Kuvvetler dergisinde Ortadoğu’nun BOP haritası çıktı. Haritada İsrail hariç tüm ülkeler ve Türkiye bölünmüş, büyük bir KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr ‘The’ Türkçe!.. Geçenlerde bindiğim taksinin şoförü duraktan ayrılırken telsizle dedi ki: “Çıkış yaptım.” Samimi bir şekilde sordum: “Ne dedin?” Meraklanmıştı: “Bir yanlışım mı var?” Sadece “Çıkıyorum” diyebileceğini söyledim... Türkçemizin her durumu anlatmaya yeterli olduğunu belirtince de “Haklısın abi, hem de ben edebiyat mezunuyum” demesin mi? Ama yaşamdaki koşullanmalar eğitimi de işlevsiz kılabiliyor. Nitekim şu vapur iskelelerinde “İskele dahilinde biletli yolcu kalmasın” diye seslenen görevliye de sormuştum; “Dışarıdakiler kalabilirler mi?” Düşünerek verdiği yanıt ise aslında çok daha düşündürücüydü: “Yıllardır bu şekilde anons ediliyor; kural böyle.” Acaba sadece “yolcu kalmasın” deseydi, amirleri ona kızarlar mıydı? Birçok yerde ise bazı kapılara “Final” yerine “bitiş”; “&” yerine yazmışlar: “ve” olamaz mıydı? “Personel harici girilmez”… Hangi mantıktan türediğini umursamazlardı? çözemiyorum. Neden sadece “The”yı sorguladığımız “görevliler için” veya sadece yazılarımıza o gün bugün “girilmez” yazmıyor? Bu yanıt gelmedi... Türkçe tahribatını düzeltmeyi ilimize darbeler de öncelikle İDO’dan bekliyorum; çünkü tüm uyarı Bu anıyı neden anımsadım ve şikâyetlere en kısa sürede derseniz, yeni “TL” yanıt veren onlar... simgesinin kullanılış biçiminden… Çoğu afiş ve e olimpiyatlar! etiketlerde önce TL işareti Bu dil dertleşmesini yazılıyor sonra fiyat! Oysa sonlandırmadan, yine yaygın Türkçemizde “lira 50” olarak kullanıldığından demeyiz, “50 lira” deriz; o dikkatimi çeken bir garipliği halde simge neden fiyattan de paylaşayım. Haberiniz sonra yer almıyor? olmuştur birkaç hafta önce Önde yazıldığında daha bir ülkemizde “Türkçe “uluslararası” olunduğu Olimpiyatları” düzenlendi. sanılıyor herhalde... Kimler düzenledi, amacı ve Avrupa’daki etiketlerde önce sonuçları nelerdi… Avro işaretinin yer alması, “dil yapısı”ndan geliyor. Bizde ise geçiyorum. Acaba düzenleyenler, kendi dilimize uymak yerine basındaki “Türkçe elâleminkine öykünmek nasıl olimpiyatları start aldı” bir “muhafazakârlık”tır, sözüne ne dediler, ne anlayan beri gelsin.. diyorlar? AVM’lerden konut Ya “Türkçe sitelerine, mağazalardan Olimpiyatları’nda lokantalara yabancı dilde isim Muhteşem Final” yazılı salgını var. Bir yakınmamızda afişe? Neden “başladı” ve “ama markası öyle” deyip “bitti” denilmediğini geçiştiren belediyeci sorguluyorlar mıdır dersiniz? eklemişti; “engelleyici bir Yakında “The Türkçe” de yasa yok ki!” yazabilirler; çünkü aynı afişte Peki ya Türkçenin yabancı “ve” ya da “ile” yerine “&” dil kalıplarında kullanılmasına işaretini kullanmışlar! ne buyrulur? Taksim’e caminin gündeme getirildiği eski yıllardı; “yakında cami yok” dense de asıl amacın “Cumhuriyetin meydanına İslam kimliği” olduğu biliniyordu… Çünkü bunu ancak meydandan algılanan “Ayia Triada Kilisesi”nden daha hâkim konumdaki bir cami sağlayabilirdi. Gerçekçi bir makale için meydandan farklı yönlere bakarak gördüklerimizi yazdık. AKM, bir pastane, pideci ve büfelerin dışında tek bir Türkçe isimli işyeri yoktu. İslam kimliği şöyle dursun, Cumhuriyet Anıtı da olmasa “Türk kimliği”nden söz etmek neredeyse olanaksızdı. O kadar ki Taksim’le adeta güreşen dev otelin adı bile “The Marmara”ydı... Camiciler bunu neden HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com D ... V 1/ Zaman zaman or 1 taya çıkan alkoliklik. 2/ “Tanrı kabul 2 etsin” anlamında kul 3 lanılan söz... Bir ti 4 yatro oyuncusunun, seyircilerin duyacağı 5 biçimde ama sanki 6 diğer oyuncular duy7 muyormuş gibi konuşması ya da dü 8 şünmesi. 3/ Çanak 9 kale’nin bir ilçesi... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Cam üretimi ve sanayide kullanılan soda külü. 4/ Bir 1 K A P U Ç İ N O renk... Düz ve ensiz bağ. 5/ 2 A F İ Ş Ş A NO Günlük yaşama ait küçük ve 3 R A K A M K Ö R geçici belgeleri toplama şek 4 I R K A G İ R lindeki koleksiyonculuk. 6/ 5 N AM H A S T Asya ile Avrupa’yı ayıran 6 T A R A B A Ş I dağ sırası... Eski Mısır’da 7 I H L A R A A Ğ güneş tanrısı. 7/ Düzelme, A T E R A T iyileşme... İyice yanarak 8 ateş durumuna gelmiş kö 9 E Ş A N T İ Y O N mür ya da odun parçası. 8/ Dil devriminin ilk yıllarında “belediye” anlamında kullanılan sözcük... Manisa’nın bir ilçesi. 9/ Çorum yöresine özgü, un ve pekmezle yapılan bir helva. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Büyük Rus kentlerinin yakınındaki tatil evlerine verilen ad... Kore’ye özgü, pirinçten yapılan bir tür bira. 2/ Aruz ölçüsünde, kısa okunması gereken bir heceyi kalıba uydurmak için uzatma... Mesafe. 3/ Kümes... İpek eşarp. 4/ Kalay elementinin simgesi... Osmanlılarda vergi ve haraç vermeyen Müslüman ahali. 5/ Açgözlülük. 6/ Eskiden usta gemicilere verilen ad... Kenar süsü. 7/ Bir inancı, bir görüşü yayan kimse... Yerip çekiştirme. 8/ Eski dilde ekmek... Bitkisel kökenli bir yiyecek ya da içeceğin damakta algılanan hoş kokusu. 9/ “İrlanda Cumhuriyet Ordusu”... Asya’da bir göl. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear