22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10 TEMMUZ 2012 SALI 8 İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Denizli Zonguldak Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara B B B B B B B B B B Y Y B 32 39 34 36 36 38 36 27 28 27 27 26 32 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B B B B B B B B PB PB Y 30 30 27 39 36 35 36 36 33 35 29 27 22 Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris Y Bonn Y Münih Y Berlin Y Budapeşte Y Madrid B Viyana Y HABERLER 19 22 21 20 19 21 20 23 24 23 30 32 29 Belgrad PB 36 Sofya Y 31 Roma B 31 Atina A 35 Zürih Y 24 Moskova Y 28 Aşkabat A 40 Taşkent A 37 Baku PB 29 Bişkek Y 38 Tiflis Y 30 Kahire A 36 Şam A 36 Ülkemizin kuzeydoğu kesimleri parçalı yer yer çok bulutlu, Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’nun kuzeyi ile Ordu, Tokat, Muş ve Bingöl çevrelerinin sağanak ve gökgürültülü sağanak, diğer yerlerin az bulutlu geçeceği tahmin ediliyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 10 Temmuz GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada uçağımızla ilgili şunları söylüyor: “Şu ana kadar çıkan parçalarda yapılan incelemelerde herhangi bir füze ve mermi izine rastlanmamıştır. Diğer parçaların çıkarılması için de çalışmalarımız devam ediyor. Kalan parçalar da çıkarıldıktan sonra millete doğru olan bütün bilgiler verilecektir.” Genelkurmay Başkanı Necdet Özel de uçağımızın “füzeyle düşürüldüğünü kanıtlayan bir görüntü olmadığını, radar izlerinin ve diğer bulguların incelendiğini” söylüyor. Oysa günlerdir hükümet çevreleri uçağımızı Suriye’nin füzeyle düşürdüğünü, Şam ise uçaksavarla vurulduğunu iddia ediyor. Jetimizin füzeyle veya mermiyle düşürüldüğünü doğrulamayan açıklamalar şu sorunun giderek güçlenmesine yol açıyor: “Suriye üzerinde keşif uçuşu yapan uçağımız nasıl, hangi silahla vuruldu?” Buyurun yanıtlayın! ??? Kimi açıklamalar başka soruları gündeme getiriyor. Kimileri de Hava Kuvvetleri’nde iki değişik tipte ve farklı olanaklarla donatılan keşif uçağı bulunduğunu, kimilerinin ABD’den alındığını, sayıları daha fazla olanların Almanya’dan hibe yoluyla sağlandığını öne sürüyor. Soru: ABD yapımı uçak mı yoksa elektrik tehdit algılama sistemi olmayan Almanya’dan hibe yoluyla alınan uçak mıydı düşürülen? Nitekim uçakta füze algılayan sistem olmadığını doğruluyor Genelkurmay Başkanı Özel; üstelik uçakta pilot konuşmalarını kaydeden VTR cihazının bulunmadığını, Diyarbakır’daki merkezin üstelik uçağımızdan “tehditle ilgili merkeze iletilen bilgi de olmadığını” söylüyor. Genelkurmay veya hükümet, güçlü kimi riskler hesaba katılmadan, gerekli cihazlardan yoksun hangi tip uçağın keşfe yollandığını ve jetimizi uluslararası sularda vuran silahın cinsini ve niteliklerini bir an önce açıklamak zorundadır. Org. Necdet Özel, örneğin konuya bilgi sahibi olanların aksini iddia etmesine karşın, pilotların bot ve kasklarının su yüzüne çıkmasını olabilir diye yanıtlarken; “Su içindeki akıntılar botların bağlarını çözebilir, yüzer malzemeden yapıldıkları için su yüzüne çıkabilir” diyor. Diyor ama, kimi irdelemeler aksini savunuyor. Bot ve kaskların öyle kolay çözülerek su yüzüne çıkamayacağını işaret ediyor. ??? Ana muhalefet savcılığa teslim edildiği söylenen şehit pilotların cenazelerine yapılan otopsi raporunun açıklanmasını istiyor. Raporun açıklanması akılları kurcalayan kimi soruları yanıtlayabilir, ama yeterli değil. Ana muhalefetin, Milli Savunma Bakanı’nın konuyla ilgili satır aralarında kalan önemli vurgulamalarını ve Org. Özel’in açıklamalarını, kamuoyu ile üstelik daha doyurucu bilgilerle paylaşmasını istemesi gerekiyor. Uçağımızın düşürülmesi ulusal vicdanı yaralayan bir konu, sorun. Ama gerekli açıklamaları kimi gazetelere Savunma Bakanı’nın veya Genelkurmay Başkanı’nın bölük pörçük açıklamaları, siyaset veya siyaset dışı alanlarda dolaşan söylentilere ekleme yapılarak yaygınlaşmasına hizmet ediyor. Örneğin uçak füze veya mermi ile vurulmadıysa pilotlar, jet denize çakılınca mı öldüler gibi bir soru yanıtlanmadı şu güne dek! ??? Org. Necdet Özel, uygun gördüğü gazeteciyle yaptığı söyleşide,“medyaya mesafesini koruduğunu ve karargâhın medyaya kapalı” olduğunun altını çizerken, “Ben askerim, işimi yapıyorum” diyor. Farkında olmadığı bir gerçeği Org. Özel’e anımsatmakta yarar var. Sayın Genelkurmay Başkanı, gazeteciler de işlerini yapıyor! XX. yüzyıl edebiyatının muhteşem kalemlerinden biri ki bence en muhteşemi!sustu. 84 yaşındaki yazar ölmedi, ama artık yazamayacak. Garcia Marquez’in güzelim şiirsel belleği demans yüzünden çöktü ve geri gelmez biçimde harap oldu... Hafta sonu gazetelerde yer alan kötü haber; “Nobel ödüllü yazarın hafıza sorunları yüzünden bundan böyle yazmayacağını” söylüyordu. Edebiyat çevrelerinde epeydir dolaşan söylentiyi onaylayan Marquez’in erkek kardeşinin, “kaybettiği abisi için sıklıkla ağladığına” da yer verilmişti... Kendisi de yazar olan Jaime Garcia Marquez; fiziki varlığını korusa da.. “ruhen ve zihnen” ağabeyinin erimesine, gözler önünde göçmesine tahammül edemiyordu... “Yazgı ne kadar acımasız olabiliyor” dedim içimden... Çünkü sözcüklerin efendisi olan bu büyük yazar, öteden beri kurgularında özellikle “zamanı” ve “belleği” öne çıkaran temalarıyla ün salmıştı... olanlara, bugünden ön alıp ‘Ben buydum. Bu olacağım. Bu düşleri kurdum. Şimdi bunu hatırlıyorum!’ diyor.” (“Gabo: Anıların Anısı”; El Pais, 12 Ekim, 2002) Gabo’yu, “Gıpta ettiğim harika bir belleği vardı” diye tanıtan Fuentes de artık yok. Dünya edebiyatının bu yaz başı yitirdiği Fuentes’in kalemi de sustu... XX. yüzyılın son ustaları da bir bir eksiliyor... Ama arkalarında hiç yok olmayacak muhteşem bir miras bırakıyorlar... “Gabo”; entelektüel mirasının ötesinde, yüksek duyarlılığı, farklı bir derinliği olan bir yazardı... Yapıtlarının, az yazarda rastlanan mükemmel bir mimarisi vardı... İspanyol diline olan hâkimiyeti, sözcük seçimindeki titizliği, metinlerine sinen ‘ritim ve tempo’ becerisi; “Gabo”nun “bir modern zamanlar Cervantes’i” lakabıyla anılmasına yol açmıştı... Ufak bir “koku”, bir “tat” ya da bir “anı”... Onun satırlarında hemen “epik” boyutlar kazanırdı... Örneğin “Kolera Günlerinde Aşk”ın şu giriş cümleleri: “Önüne geçilmezdi. Bademlerin kokusu ona her seferinde karşılıksız aşkların yazgısını hatırlatırdı...” Fermina Daza’yı, “51 yıl, 9 ay, 4 gün bekleyen”… Florintino Ariza’yı böyle bize badem ağacının acımtırak kokusu ile takdim eder Marquez... O kokuyu duyarsınız... Okura bunca güzellik armağan eden Gabo’yu; ben de en sevdiğim romanın başlangıcıyla selamlıyorum. Badem kokusu Marquez: Belleğin Yazarı Artık Hatırlamıyor “Hey gidi Marquez!” diye düşünmeden edemedim: “Yarattığı karakterler gibi kendisini gerçeklerin buğulandığı bir dünyanın içinde buldu!” Marquez çocukluğundan söz ederken hep “geleceği sezen bir büyükanneden” dem vururdu... “Kim bilir” diye düşündüm: “Yazarda da belki böyle bir yetenek vardı. Başına gelecekleri önden sezdiği için bu karakterleri yarattı...” Marquez ailesinde demans sık görülen bir hastalıkmış... Yazarın küçük erkek kardeşiyle annesi de hep “Alzheimer”la yaşamışlar... “Bellek” ve de sürekli olarak “sözcüklerle” yaşamını iç içe geçirmiş bir yazarın; “Bir gün bunların hepsini unutabilirim!” sezgisiyle yaşaması ne korkunç olmalı? Marquez “belleğine” öyle güvenen bir yazardı ki hiçbir zaman not almadığını söylerdi. Düşünceler ve izlenimlerini hatırlamak için yaşam boyu not tutmaya gereksinim duymadığını anlatan yazar; “Önemli olan zaten unutulmaz” derdi: “Bir şey unutulmuşsa önemsizdir!” “Ölüm yaşlılıkla değil, unutmak ve farkındalığı yitirmekle gelir” diyen de gene oydu. Son yapıtlarından “Anlatmak İçin Yaşamak”ı yazdığı zaman; “Hayat insanın yaşadığı değildir, aslolan hatırladığı ve hatırladığını nasıl hatırladığıdır” demişti... Meksikalı yazar Carlos Fuentes bu sebeple Marquez’i; “Belleği, düş gücüyle evlendiren yazar!” diye tarif etmişti... Yakın çevresinde kısaca “Gabo” lakabıyla bilinen yazarla “kanka” olan Fuentes; Marquez’in kişisel anılarını bir araya getirdiği “Anlatmak İçin Yaşamak”ı okurlara tanıtırken şu unutulmaz takdimi yapmıştı: “Biyografi, ‘Geçmişte ne idiysen osun!’un tarzıdır. Roman, ‘Kurduğun düş neyse osun!’ der. İtiraf ise ‘Yaptıkların neyse osun!’u ifade eder. Bunların üçü de bellek ister. Shakespeare’in dediği gibi bellek, zihnin bekçisidir… Marquez bunu (belleğin bekçiliğini!) yapıyor. Günün birinde ona ‘Sen şuydun; şunu yapmıştın; şunları düşlemiştin!’ diyecek CHP’ye Gereken Bu CHP sekiz yıl aradan sonra 11. Kadın Kurultayı’nı geçen hafta topladı, gelecek hafta da kurultayı toplayacak. CHP Türkiye’nin ana muhalefet partisi. Tayyip Erdoğan ve AKP, halkın yarısının oyunu alıyor. Ama aynı halkın öbür yarısının da büyük bir yakınma içinde olduğu bir gerçek. Bu durumda gözler ana muhalefette. Doğaldır, iktidar değişikliği için alternatif, olağanüstü haller dışında ana muhalefettir. Bugün, Türkiye’de yeni siyasi alternatif oluşturan bir ortam yok. Şimdilik görünen alternatif, CHP. O da yeterince iktidar alternatifi değil. Siyasette olgu kadar algı da önemli. Algı da AKP’nin başarılı olduğu yönünde. Bu algı değişmeden, iktidar alternatifi aranmayacaktır. Ama bu algının da sanılandan daha kısa sürede değişmesi büyük olasılıktır. O zaman da CHP gündeme gelecek. CHP’nin bugünden o role hazır olması gerekiyor. Bunun için CHP’nin, Türkiye’nin bütün sorunlarını göğüslemeye, hepsi için politikalar üretmeye hazır olması ve bu algıyı da oluşturması lazım. ??? Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor, yeni ihtiyaçlar, yeni çözümler gerektiriyor. Kimse yıllar öncesinin politikalarında direnerek, iktidar alternatifi oluşturamaz. Ama yenileşmenin, yeni çözümleri getirecek politikaları oluşturmanın yolu da, demokrasinin temel kurallarından, çağdaşlaşmanın savaşımından vazgeçmek değildir. Türkiye’nin geleceğinde alternatifi bu iki uç arasındaki doğru dengede olacaktır. CHP, eskinin olduğu gibi sürmesini savunarak ille bir yere varamayacağı gibi, birazcık daha liberal, hafif laik soslu bir AKP kimliğiyle de bir yere varamayacaktır. CHP yeni sorunlara yeni çözümler getirecek bir üretkenliğe ulaşarak, toplumda alternatif olduğu algısını uyandırıp, güçlendirmek zorundadır. Bunun için de ülkenin her sorununda politikaları olduğunu göstermelidir. Ve bu politikalar, sosyal demokrat yapı gereği tabandan katılımla oluşturulmalıdır. Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli konularından biri olduğuna göre, tabii ki sosyal demokratların bu konuda, dört başı mamur bir politikaları olmalı. Bu yüzden CHP’nin, sorunun çözümü için destek vermeye hazır olduğunu bildirmesi desteklenecek bir davranıştı. ??? Girişimi desteklerken bir soruyu da sormaktan geri kalmamıştık: Acaba Sayın Kılıçdaroğlu bu politikayı örgüt ile yeterince tartışıp gerekli destekle oluşturmuş muydu? Sayın Kılıçdaroğlu, bu soruya telefonla arayarak bizzat yanıt verdi ve tabii ki tek başına karar vermediğini, konuyu MYK’de ele aldıklarını belirtti. Doğallıkla, Kılıçdaroğlu, “dediğim dedik, çaldığım düdük” tarzı buyurgan bir lider değildi ve konuyu MYK’de ele almaması düşünülemezdi. Ama benim kastım, bu olağan danışma mekanizmasını daha da genişleterek, partinin tabandan demokratik bir örgütlenmeyle oluşacak bir politikanın zeminini inşa etmesiydi. 6 Temmuz tarihli Cumhuriyet’in 4. sayfasında çıkan Miyase İlknur imzalı haber, CHP yönetiminin Kürt sorununa çözüm formülü konusunda örgütte ortak bir dil oluşturmak için çalışmaya koyulduğunu bildiriyordu. Celal Doğan ve Ali Özcan, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun önerisiyle örgütte sorunun çözümünü sağlayacak politikanın oluşturulması için çalışmalar yapıyorlardı. CHP’nin her konuda ihtiyaç duyduğu işte budur. Bu parti, çok uzun olmayan bir gelecekte, alternatif olacaktır. Bunun için gereken tartışmacı, üretici, katılımcı parti içi demokrasi sürecini oluşturması gerekmektedir. Söylemek istediğimiz tam da budur işte. aman çarkları başkalaştığında... Bir başyapıt sayılan, “Yüzyıllık Yalnızlık”ta örneğin, roman karakterlerinden bazıları için “zaman” bir noktada durmuştu... “Yüzyıllık Yalnızlık”ın albayı Buendia, zamanın gerçekliğinden kopan “demans hastaları” gibi aynı günün sürekli olarak kendini tekrarladığını düşünen bir karekter; 100 yaşındaki Ursula Iguaran ise ileriye doğru hareket etmek yerine.. yuvarlak döngüyle çarklarını çalıştıran bir “zamanın” algısıyla yaşayan kahramanlardı… Z ‘Hayat hatırlanandır!’ Türk jetinin düşürülmesiyle ilgili konuşan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel ‘Savaş çıkarmayız’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Türk jetinin düşürülmesiyle ilgili olarak Akşam gazetesine yaptığı açıklamada, “Elimizde radar görüntüleri var, fotoğraflar net olarak doğruluyor. Uçağımız uluslararası sularda düşürüldü” diye konuştu. “Savaş çıkaracak halimiz yok” diyen Genelkurmay Başkanı Özel, “Çok yakından takip ediyoruz. Her türlü imkân ve kabiliyetimiz mevcut. Büyük devletler ne yaparsa onu... Biz yapınca bütün dünyayla birlikte siz de görürsünüz” dedi. Türk uçağının Suriye tarafından uluslararası sularda vurulduğunu dile getiren Özel, “Milli menfaatlar her şeyin üzerindedir. Suriye konusunda da böyle. Aykırı sesler görüyoruz, üzülüyoruz. Silahlı Kuvvetler’in açıklamalarına itibar edilmelidir. Biz siyasileri anbean bilgilendirdik. Bak bu ülke hepimizin. Önce ülkemiz gelir” diye konuştu. otun bağını akıntı çözebilmekte’ Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Baki Kavun da Milliyet gazetesinin düşürülen uçakla ilgili sorularına yanıt verdi. Kavun, pilotların botları ve kasklarının nasıl su yüzüne çıktığına ilişkin soru üzerine, ‘B Telsiz konuşmaları sır BARKIN ŞIK ANKARA Doğu Akdeniz’de Türk radarlarının ve hava savunma kabiliyetinin test edilmesi için uçuş yaparken düşürülen RF4 uçağı ile ilgili telsiz konuşmalarının kamuoyu ile paylaşılmasının zor olduğu bildirildi. Askeri kaynaklar, konuşmaların açıklanması durumunda, Türkiye’nin güney sınırındaki hava savunma zafiyetlerinin tüm dünya ile paylaşılacağını kaydetti. Kaynaklar, RF4 uçağı ile radar ve hava savunma bataryaları arasındaki telsiz görüşmelerinde, “hangi irtifa ve yaklaşma açısında” sistem açıklarının bulunduğunun yer aldığını belirterek “Telsiz konuşmalarının açıklanması zor. Ulusal güvenlik riski doğar” dedi. 22 Haziran’da Türk RF4 uçağı, Suriye hava sahasını 11.42 ile 11.47 arasında 5 dakika süreyle ihlal etti. Suriye hava sahasının 60 metre yükseklikten 5 dakika boyunca ihlal edilmesine anlam verilemiyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı, “Uçağın görev profili” haritasına göre, Türk F4’ü 5 dakikalık ihlal sırasında, Suriye karasularını aşarak Suriye toprakları üzerine kadar da değdi. Uçak ihlalin ardından; Samandağı üzerinden yeniden Akdenize döndü. Uçak, 12 mil olan Suriye karasularından 1 mil uzakta; 13 milde istikrarlı uçuşunu noktaladı. Bu noktadan sonra “sola” yatan uçak, Suriye kara kıtasına 8.5 mil açıkta düştü. Uçağın, “Füzeyle mi, yoksa uçaksavar bataryasıyla mı?” düşürüldüğü konusundaki belirsizlik ise sürüyor. Bu belirsizlik, RF4 uçağı ile ilgili hazırlanacak kaza kırım raporu sonucunda belli olacak. Genelkurmay Başkanlığı, düşen uçakta VTR adı verilen ve pilotlar arasında yapılan konuşmaları kaydeden sistemin bulunmadığını açıkladı. Ancak uçağın İskenderun’daki radar ile Hatay’daki hava savunma bataryaları arasındaki telsiz kayıtları bulunuyor. Ancak bu kayıtların açıklanmasının “zor” olduğu belirtiliyor. Askeri kaynaklar, konuşmaların açıklanması durumunda, Türkiye’nin güney sınırındaki hava savunma zafiyetlerinin tüm dünya ile paylaşılacağını kaydetti. Kaynaklar, RF4 uçağı ile radar ve hava savunma bataryaları arasındaki telsiz görüşmelerinde, “hangi irtifa ve yaklaşma açısında” sistem açıklarının bulunduğunun yer aldığını belirterek “Telsiz konuşmalarının açıklanması zor. Ulusal güvenlik riski doğar” dedi. ‘Üç oğlum daha var’ Tunceli’de önceki gün yürütülen operasyon sırasında patlayıcının infilak etmesi sonucu şehit olan Piyade Uzman Çavuş Ahmet Dağlı için Osmaniye’nin Cevdetiye beldesinde tören düzenlendi. Baba Mustafa Dağlı, taziyeleri kabul ederken anne Emine Dağlı (üstte küçük fotoğraf) “Üç tane daha oğlum var. Vatan sağolsun. Benim oğlum ölmedi, yaşıyor” dedi. Öte yandan Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinden Şemdinli’ye giden Emniyet Müdürlüğü Özel Harekât Şubesi polislerini taşıyan aracın geçişinin ardından teröristlerce yola döşenen patlayıcı infilak etti. Olayda şans eseri ölen ve yaralanan olmadı. (Fotoğraflar: TUĞBA TEMİR AA) “Havacılık kazalarında pilotların kasklarının ve botlarının su yüzüne çıkabildiği daha önce de gözlenmiş bir olgudur. Kasklar ve botlar, yapıldığı malzemenin niteliği gereği su yüzüne çıkabilmektedir. Ayrıca kaza anındaki çarpmanın etkisiyle de kask ve botların çıkabildiği görülmüştür. Örneğin geçen günlerde şehit olan Türk Yıldızları filomuzun F5 pilotunun da kaskı ve botları çıkmıştı. Su içindeyse akıntılar botların bağlarını çözebilmekte ve botları çıkarabilmektedir. İmal edildiği malzeme, yüzer malzeme olduğu için de su yüzüne çıkabilmektedirler” dedi. Türkiye’nin elindeki görüntülerde ve radar izlerinde uçağımızın füzeyle düşürüldüğünü kesin olarak gösteren veya kanıtlayan bir kayıt olup olmadığı sorusu üzerine Kavun, “Bir füze görüntüsü yok. Radar izleri, diğer bulgular ve parçalar üzerindeki incelemeler devam ediyor. Uçağın ana gövdesi çıkartıldıktan sonra yapılacak inceleme sonucunda uçağımızın nasıl düşürüldüğüne ilişkin kesin bilgilere ulaşılacak ve kamuoyuyla paylaşılacaktır” diye konuştu. Kavun, “Uçağımıza yönelen tehditle ilgili olarak Suriyelilerin konuşmasına ilişkin GES’ten Diyarbakır’daki 2. Hava Kuvvet Komutanlığı Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi’ne iletilmiş bir bilgi, uyarı var mı” sorusuna da “Hayır” yanıtını verdi. ‘Türkiye gürlüyor ama yağmıyor’ Haber Merkezi İngiltere’nin Reuters haber ajansı, “Suriye krizi Türkiye’nin yükselen gücünün sınırlarını gösteriyor” başlıklı bir analiz yazı yayımladı. Türkiye için “Gürlüyor ama yağmıyor” ifadesi kullanılan yazıda, Suriye’nin Türk uçağı düşürmesinin ve Mavi Marmara baskınının, saldırıların arkasındaki ülkeler için yaptırım sonucu yaratmadığı vurgulanarak “Türkiye için tehlikeli olan durum şu: Düşürülen uçak olsun, Mavi Marmara olayı olsun, saldırgan söyleminin sonucu olmayacak görüntüsü ortaya çıkıyor” denildi. Yazıda Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekâtı haricinde dış müdahalelerden uzak kaldığına dikkat çekilerek bu tavır değişikliğinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın rolü olduğu belirtiliyor. Yazıda, “Erdoğan’ın, dış politikada daha sık görülen pragmatizm ve ilkesellik karışımına alınganlık eklemeye meyilli olması bazılarında endişe yaratıyor” yorumu yer aldı. Erdoğan’ın Ortadoğu’daki popülaritesinin düşüşte olduğu savunulan yazıda “Ankara’nın Şam üzerinde etkinliği kalmadı” denildi. Necdet Özel C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear