23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 MAYIS 2012 CUMA 14 İbni Sina, bin yıl önce (9801037) İran’da yaşamış bir tıp adamı. Ankaralılar onu daha çok, adını taşıyan hastanenin önündeki heykelinden ve altındaki sözlerinden tanıyor: “Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder!” İbni Sina, yazdığı tıp kitabıyla yüzyıllar boyu Doğu’da ve Batı’da şifanın öncüsü olmuş bir filozof. Türk Alman Sağlık Vakfı öncülüğünde, Doğu’nun tarihteki bilim, ahlak, sanat ve kültür değerlerini bugünün Batı dünyası ile buluşturmak üzere İbni Sina (Latincesi: Avicenna) adına bir ödül konuldu. Bu yılki ödül 2003 Nobel Barış Ödülü sahibi de olan İranlı insan hakları savunucusu Şirin Ebadi’ye verildi. (Ödül Jürisi’nde bendeniz de bulunuyordum ve Dr. Ebadi için oy kullanmıştım.) 800 kişinin izlediği tören Frankfurt’ta 1949 Alman Anayasası’nın kabul edildiği, Paul Kilisesi’nde yapıldı. Kilise olarak kullanılmayan bu anıtsal yapıda geçen yıllarda da Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk’a, Alman Yayıncılar Birliği ödülleri verilmişti. Hukuk profesörü bir babanın kızıydı. İyi eğitim almıştı. Ülkesinin ilk kadın yargıcıydı. Ancak “İslam Devrimi” sonrası görevden uzaklaştırıldı. Avukatlığa başladı. Bu kez de muhalifleri savunmaya yönelince, bir bahane ile 2000’de hapse atıldı ve meslekten ihraç edildi. 2003’te Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü. Türkiye’ye dört kez gelen Ebadi’ye Koç Üniversitesi “Fahri Doktora” vermiş. Ülkesine dönemiyor. Son üç yıldır ABD ve İngiltere’deki çocuklarının yanında yaşıyor. Ebadi (64) ile daha sonra onuruna düzenlenen iki yemekte birlikte olduk. Yüzünde, bakışlarında ülkesinden koparılmış olanların derin hüznü açıkça okunuyor. Anlattıkları komşumuz İran’la ilgili, ama bize de hiç yabancı gelmiyor: Bağımsızlık ve özgürlük dediler.. Ne yazık ki bir diktatörlük rejimi kurdular. Mevcut diktatör gitti, yeni diktatör ile de özgürlüğe kavuşamadık. İran’daki rejim bizim haklarımızı, özgürlüklerimizi hatta sağlıklı beden ve zihin yaşamımızı da elimizden alıyor. Bu kadar insan mağdur edilebilir mi? Benden neden bu kadar nefret ediliyor? Kadınım ve eğitim aldığım için mi? birkaç yılda dağıldığı gibi.. sözü, ülkesine döneceği günün AKP de çok geçmeden özlemiyle yaşıyor. dağılabilecek. Erdoğan Bu artık doğrulanmış bir şaşırtacak.. Türkiye gerçeği. “Kitabına Bu gerçek, ABD’yi uydurmak” eskilerin endişelendiriyor. pek sevdiği bir Ortadoğu’yu düzene, İran’ı kavram. hale yola koymaya kararlı Keyfi bir kararın, en Washington’ın hesaplarını temel kaynak kabul çıkmaza sokabileceği için.. edilen Kuran’a ya da Amerikalılar, parlamenter bir hadisi şerif’e demokrasinin çoklu siyasi dayandırma gayretini dengeleriyle uğraşmaktansa ifade ederdi. tek adamtek başkan ile iş “Elhamdülillah” laik bitirmeyi bin defa yeğleyecek. düzene geçildi. Özet mi? En temel kaynak Tayyip Bey, ne başbakan anayasa oldu. kalacak, ne başkan olacak! Artık keyfiliği Anayasa değişecek. anayasaya uydurmak O mevkilere birer “uyumlu gerek. adam” seçecek.. En büyük keyfilik Kendisi de “AK Parti Genel “Başkanlık”ta. Başkanı” sıfatıyla partinin Neredeyse on yıldan başında kalacak! beri artan bir dozda Hem başkanı hem de uygulandığına... parlamentoyu yönetmeye Ve yazım sürecine devam edecek. de geçildiğine göre. Aksi takdirde AKP’nin ne Ak’ı Başkanlığı kitaba uydurmak kalacak ne A’sı, ne K’si, ne de şart oldu. P’si.. ??? ANAP’ın ve DYP’nin “Kitap”ın ülkenin değil, kalmadığı gibi. AKP’nin gereksinmesine göre yazılacağı belli oldu. En büyük gereksinme ise. Sanıldığı gibi Tayyip ANLAM Erdoğan’ın bekası llukçu anı Karaku k ş a B y değil. ta ış Dan iği sırada göreve geld urban olduğum Partisi AKP’nin “K ç’ın bekası. Bülent Arın e veriyor!” demesine ç ik rd ti. ve h Tayyip Bey’in Alla verememiş kimse anlam ı anlaşıldı: “başkan” olması Dün anlam stemini halinde.. si “Başkanlık m!” Özal’ın ANAP’ının.. ru o iy kl e dest Demirel’in DYP’sinin, GÖRÜŞ ERCAN YEŞİLYURT Nobelli ve İranlı İlk Kadın Yargıç! Kalkınmadan Olmaz Siyasilerin her gün yaptıkları boş konuşmalardan kurtulmanın yolu ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasıdır. Türkiye’yi uyguladıkları ekonomi politikalarıyla bugünlere getirenler, o kadar pişkinler ki, bağırıp çağırıp başkalarına çamur atarak, sola küfrederek edepsizlik yapıp haklı çıkmaya çalışıyorlar. 1 Mayıs akşamı Maliye Bakanı Mehmet Şimşek dedi ki, “Cari açığımız yüksek, dişimizi sıkacağız çaremiz yok, bir de piyasaya müdahale etmek zorundayız”. Bir şey daha söyledi: “Doğuya ve Güneydoğu’ya yatırım için, özel sektöre büyük teşvikler getirdik”. Bunu söyleyen 10 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın Maliye Bakanı olunca canım sıkıldı tabii. 24 Ocak 1980’den beri bu ekonomik politikayı uygulayanlar bunlar değilmiş gibi o kadar rahat konuşuyordu ki. Bu politikaların yanlış olduğunu söyleyenlere etmedikleri kötülük kalmadı bunların. Kendilerine birde muhafazakâr deyip, bu yapıyı hep muhafaza ettiler. Bunlar her şeyin tersini yapıyorlar, tabii cehaletlerinden olsa gerek, başkalarını salak sandıkları için bir de kurnazlık yapıyorlar. Kamunun çalıştırdığı tiyatroları özelleştirmeye kalkıyorlar. Tiyatroları özelleştireceklerine yaklaşık 10 bin kişinin çalıştığı TRT’yi özelleştirmiyorlar. Kamuya en büyük yüklerden birisi TRT. İktidarın borazanı olmuş, özerkliğini kaybettiği 12 Mart 1971’den beri. 1971’de Musa Öğün Paşa sonra sağcıların, MC’lerin duayeni Nevzat Yalçıntaş’la kurulan yapıyla bugünlere kadar sağ iktidarlarca kullanıldı. O zamanlar bir tek TRT vardı, şimdi bir sürü ulusal kanal var her çeşidinden. Hadi kimsenin izlemediği, bütçeye büyük yük getiren bu kurumu özelleştirin bakalım. Hazır iktidarın kalkınmamız konusundaki temel görüşü de özel sektörden yanayken. Eskiden beri bu görüş şudur; kalkınmanın temel unsurları, yani sanayileşme ihracat, ithalat büyük işler girişimci denilen bir sınıf eliyle yürütülecektir. Ayrıca kalkınma konusunda yabancılarla işbirliği yapılacak, bunlardan bol kredi alınacak ve yabancı kapitalistlerin yurdumuza yapacakları yatırımlardan yararlanılacak. Bunların yapacakları ihracat ile ülkenin döviz kaynakları takviye edilecektir. Bütün sağ iktidarların kalkınma konusundaki temel görüşleri böyle idi. Türkiye gibi çok hızla değişen, kontrolsüz, plansız dev bir şehirleşme yaşayan, özel sektöre öncelik veren iktidarların halktan gelen talepleri karşılaması mümkün olamamıştır. Doğu’da, güneydoğu’da insanlar başka bir ülkenin vatandaşıymış gibi kaderine terk edilmiş, yoksulluğun, cehaletin, dinin etkisine bırakılmıştı. Soldan gelen bütün uyarılara rağmen insanların kaderi, oradaki ağalarla işbirliği yapan sağ iktidarlarca görmezlikten gelinmiştir. İşte bugünlere oralardan, o kafalarla gelindi. Kapalı yaşayan toplumlar, iletişimin, teknolojinin gücüyle ve etkisiyle, kabuklarını kırıp dünyayı görmeye başladılar. Bunun kaderleri olmadığını fark ettiler. Dünyadaki bütün isyanlar, toplumsal patlamalar böyle oldu. İnsanlar artık azla yetinmiyorlar, kadere de inanmıyorlar, sürekli arayış halindeler. Nereden, kimden gelirse gelsin, bedeli ne olursa olsun her şeyi denemekten kaçınmıyorlar. Hâlâ ısrar ediyor siyasiler, özel sektörle Doğu’yu, Güneydoğu’yu, hatta Anadolu’yu kalkındırmaya. Maliye Bakanı teşvik vereceklerini söylüyor. Bu kadar olaya, ölüme rağmen piyasa ekonomisine iman etmişler, piyasaya ‘ayet’ gibi bakıyorlar. Kalkınmanın kamu öncülüğünde, planlamayla, israftan kaçınarak, hayatı kayıt altına alarak yapılacağına akıl erdiremiyorlar. Biz nerede yanlış yaptık diye hiç düşünmüyorlar ya da ülkeye ve insanımıza ihanet ediyorlar. Bunun başka bir adı yoktur. Yazık ülkemiz insanlarına... İşte olmuyor, çözemiyorsunuz, verin solculara yetkiyi Kürt sorunu çözülsün, hiç değilse... Ölüm tehditleri alsam da demokrasi, temel haklar ve özgürlüğümüzü sonuna kadar savunacağım. Hakikatleri anlatacağız ve sabırlı olacağız. Sorun İslamın yanlış ellere ve dillere düşmüş olmasıdır. Yanlış tefsir edilmesi, yorumlanması ve uygulanmasıdır. Demokrasi, insan hakları İslamiyetin de değerleridir. ??? Dr. Ebadi, elinde İbni Sina Ödül Belgesi, aklında ünlü filozofun bin yıl önce söylediği “Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder!” Yaratılan ‘Gayya Kuyusu’! MERİÇ VELİDEDEOĞLU KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Faks: 0216 355 31 78 C MY B C MY B Arapça bir addır “gayya”. Dine, düzene karşı suç işledikleri “ileri sürülen”lerin, böyle suçlananların “Mahkemei Kübra” denilen “özel görevli” bir mahkemede yargılanarak, “suç”lu bulunup atılacakları bir cehennem “kuyu”sudur gayya. “Dipsiz”dir, doldukça büyüyen ve derinleşen bir yapıdadır; “Babıâli Kapısı” deyiminde olduğu gibi... İnsanlar bu “kuyu”yu zaman zaman yeryüzünde de oluşturmaktan kendilerini alamamışlardır. Sanki şu sıralarda da bunun son örneklerinden biri üstelik keyifle oluşturulmuş gibi: “Ergenekon Kuyusu”. Bilindiği gibi bu “kuyu” da bir türlü dolmuyor, doymuyor; doldukça şişiyor; derinleşiyor; kararıyor, karartılıyor... Bir bakıma, günümüzün “Mahkemei Kübra”sı gibi olan “Özel Görevli Mahkemeler” (ÖGM), “kuyu”nun “iştah”ını kabartırcasına çalışıyorlar. “Kuyu”nun ilk konuğu “1. Ergenekon Davası”ydı; ardından bu “ana” davaya bağlanan “Danıştay Davası” geldi, at “kuyu”ya; “Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi”, at “kuyu”ya; “Danıştay Saldırısına Silah Temin Etme”, at “kuyu”ya; “H. Saraylıoğlu Cinayeti”, at “kuyu”ya; “Savcı Zekeriya Öz’ü Tehdit”, at “kuyu”ya; “Bartholomeos’a Suikast”, at “kuyu”ya; “Cumhuriyet Gazetesi’ne Bomba Atılması”, at “kuyu”ya vö’ler... Hemen bir “ana” dava daha; üstelik “savcı”sı Başbakan Erdoğan olan “2. Ergenekon Davası” yaratıldı; bunu da at “kuyu”ya; bağlantılı olarak “M. Durmazgüler’e Suikast”, at “kuyu”ya; “Kayseri Belediyesi Yolsuzluğu”, at “kuyu”ya v.ö’ler... Bu iki “ana dava”ya, “1. ve 2. Ergenekon”a toplumdan, Türkiye’nin her tarafından, “STK”lerden, iç ve dış basından gelen tepkilerle; “duruşmaları izleme” eylemleriyle yargılama sürerken, yeni bir “dava” daha açılacaktı. Bu kez, “Türk Silahlı Kuvvetleri”ne (TSK) açılan “Balyoz Davası”; bunu da at “kuyu”ya; ikincisi, üçüncüsü nasıl olsa ardından gelecektir. Ama önce “11 Şubat 2011” günkü Balyoz duruşmasını izleyelim diyorum. Silivri’de, “Özel Görevli 10. Ağır Ceza Mahkemesi” nde, TSK’nin muvazzaf ve emekli komutanları saatlardır yargılanmaktadır; sonunda “Kürsü” kararını açıklar: Duruşmada hazır bulunan “163” askerin topluca tutuklanması... Jandarma erlerinin çepeçevre sardıkları “TSK’nin 163 komutanı” dimdik ayakta “Harbiye Marşı”nı söylemeye başlarlar; oysa duruşmayı izleyen bizler donup öylece kalmıştık. Bundan sonra yaşananlar, “çadır tiyatroları”na parmak ısırtacak kertede “düzmece” bir “seyirlik” olacaktır artık. Ve bu maskaralığa karşı “henüz” tam anlamıyla toplumsal boyutta bir tepkiden söz edilmeden, “Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner ve Kuvvet Komutanları’ndan; örnek ve tarihsel bir duruş gülle gibi düşer kamuoyu gündemine; topluca “emeklilik”lerini istemişler, başka bir deyişle “istifa” etmişlerdir. Anımsanacağı gibi, o gün, bu “eylemsel tutum” kadar önemli olan bir “olay” da, Org. Koşaner’in “Veda Mektubu” ve içeriğinde dile getirdikleridir. Kısaca: * “173’ü muvazzaf, 77’si emekli askerin” tutuklu bulunduğunu; * “Tutuklamaların evrensel hukuk kaidelerine, hakka, adalete ve vicdani değerlere uygun olarak” yapılmadığını; * “Soruşturma ve uzun süreli tutuklamalar” ile “TSK’nin kamuoyunda bir suç teşkilatı olduğu izleniminin” yaratılmağa çalışıldığını; * “Bu durumun önlenemediğini” ve “yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate” alınmadığını, dolaysiyle personelinin “hak ve hukukunu koruma sorumluluğunu yerine getirmesine engel” olunduğunu, böylece “göreve devam etme imkânının ortadan” kalktığını ortaya koyar, Org. Koşaner. (29.07.2011) Bu mektupla, “yürütme” ve “TSK” arasındaki ilişkinin geldiği “durum” topluma açıkça anlatıldığı gibi; görevi yüklenecek yeni Genelkurmay Başkanı’nın da, kamuoyu önünde ister istemez dikkati çekilmiştir; dahası, bir “uyarı” gibi de algılanabilir. Ne dersiniz? Bilindiği gibi, Org. Koşaner’in belirttiği ortamda TSK’nin yargılanması sürecek, yeni Genelkurmay Başkanı Org. Özel’in bu konudaki tutumu da izlenecektir. Ne var ki, komutanların çok özür dilerim “kıç”larından söz eden bir “seviye”ye düşen “duruşma”lar birbirini izlese de, savunmalar “uçuşan” sözcükler durumuna getirilse de, ortaya konan gerçekler mahkemede “karanlığa atılan bir çığlık” olarak görülse de, Genelkurmay Başkanı Org. Özel’in tutumunda “üç maymun” durumu gözlenecek, kulak duymayacak, ağız açılmayacak, gözler kapanacaktı... Org. Özel bu görüntüsünü, eski Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ’un tutuklanmasında da inanılmaz bir biçimde sürdürecektir. İnsanı isyan ettiren bu “üç maymun” tutumuna, “basın”dan “ses” gelince, “kulak” duyacak, “göz” görecek, “ağız” açılıp “dil” ortaya çıkıp sözler dökülecektir. Tutuklu komutanların “Cumhuriyet”e mektup göndererek, bu olanları “sorgulamaları” için “halka” yaptıkları “çağrı”yı duyalım. Yanıt verelim! Duruşmaları “bin”lerle izleyelim! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com 1/ Mukavemet 1 yarışını ve tüfekle atışı içe 2 ren kayak spo 3 ru dalı. 2/ Çam, 4 ardıç, sedir gibi 5 ağaçların yaprağı... Çalıştığı 6 sanat alanında 7 başarı göstere 8 meyen, yeteneksiz sanatçı. 9 3/ Geminin baştan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ikinci direği... Gü 1 J Ü B İ L E A K müş elementinin sim 2 ÜM İ T S A Y A gesi. 4/ Bir müzik 3 B İ T İ R İ M L parçasının, dinleyici4 İ T İ A K A B E lerin isteği üzerine R A N Z ON bir kez daha çalın 5 L 6 E S İ K F O R S ması... Amazon böl7 A M A Z O N Ö gesinde bataklık sık 8 A Y B O R A V orman. 5/ Bir renk... Afyonkarahisar’ın İh 9 K A L E N S Ö V E saniye ilçesinde, Friglerden kalma yüzlerce kaya mezarının bulunduğu yöre. 6/ Bitkisel kökenli bir yiyecek ya da içeceğin damakta algılanan hoş kokusu. 7/ Taşıtlarda yükün yükseklik ölçüsü... Bizmut elementinin simgesi. 8/ Babanın kız kardeşi... Küçük köy. 9/ Tüfeğin namlusu ucuna takılan küçük kılıç. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Büyük patlama” da denilen ve evrenin sıfır ölçekli bir faktöre denk düşen başlangıç evresi. 2/ Su koymaya yarayan kulplu ve emzikli kap... “Kimine bir vermez giyesi / Kiminin atına atlas çul eyler” (Yunus Emre). 3/ Doğu Anadolu’da bir ırmak... Okyanusların çok derin kesimlerine verilen ad. 4/ İnsan vücudunun dış yüzü... Tekerlekli kara taşıtı. 5/ Saydam ve üstü tanecikli bir kayaç. 6/ Japonlara özgü kâğıt katlama sanatı. 7/ Sodyum elementinin simgesi... Üye... Türkiye’nin plaka imi. 8/ Paralı oyunlarda kâr ve zarar olmadığını belirtmekte kullanılan sözcük... İri ve zehirsiz bir yılan. 9/ “Gelinduvağı” da denilen ve güzel renkli çiçekler açan sarılgan bir bitki.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear