23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
15 NİSAN 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Emekli Büyükelçi Tuygan, kitabında hükümetin Suriye politikasını eleştirdi 5 öldürenlerden hesap sorulması? Bir çığlık duyuyorum işte bunları düşürken... Belki siz de duydunuz bilemem: “Kuşlar bana bıraktı şarkılarını Ve ben koştum Kanımın derinliklerine in Derinliklerine in Derinliklerinde ekmeğin Yalın bir yurdumuz olsun Yasemin bir düşün ‘Arka bahçemiz değil’ UTKU ÇAKIRÖZER ANKARA AKP hükümetleri döneminde üç yıl Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı yapan emekli Büyükelçi Ali Tuygan anılarını yazdığı kitapta hükümetin Suriye politikasını eleştirdi. Tuygan, “Gönüllü Diplomat Dışişleri’nde 40 Yıl” isimli kitabında, “Türkiye Esad yönetimine karşı çıkmada birinci sırada olmayabilirdi... Bu ülkeyi arka bahçe gördüğümüz şeklindeki yorumlardan kaçınabilirdik. Arap Birliği’nin sesi en gür çıkan üyesi gibi davranmayabilirdik. Çünkü biz Arap Birliği’nin üyesi değiliz” dedi. 19672009 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı’nın çeşitli görevlerinde çalışan Tuygan, bakanlığın en üst bürokratik makamı olan müsteşarlık görevini 20042006 yılları arasında yaptı. Tuygan’ın yeni çıkan ‘Gönüllü Diplomat’ kitabında Türk dış politikasının çeşitli unsurlarına ilişkin değerlendirmeleri anılar eşliğinde aktarılıyor. Kitabın Arap Baharı ve Suriye ile ilgili bölümlerinde Tuygan’ın de Sarkaç bir uçtan diğer uca kaydı Türkiye’nin Suriye’ye karşı siyasetinin nereden nereye geldiği, özellikle son dönemde nasıl bir seyir izlediği ilginçtir. Suriye Öcalan’ı gönderdikten sonra Beşşar Esad ile yeni bir sayfa açtık. Bu doğru idi. Ama ilişkimiz hızla aşırı bir yakınlığa dönüştü. Siyasetin sarkacı kontrolden çıkıp bir uç noktaya kaydı. Oysa işbirliğimizi geliştirip mesafeyi koruyabilirdik. ‘Stratejik ortaklık’, ‘ortak vizyon’, ‘karşısında bulunulan benzer tehditler’, ‘mutlak entegrasyon’ kavramları hafife alınacak laflar değildir. Aradan aylar geçmiş ve ilişkilerimiz beyazken siyah olmuştur. Sarkaç bu kez de diğer uca kaymıştır. ‘Esad bir despot olduğunu şimdi gösterdi’ demek mazeret olamaz. Zira o zaman ‘komşusunu iyi tanıyamamış bir ülke’ konumuna düşeriz. Dış politikada dostunu/hasmını iyi belirlemek önemlidir. Erdal Eren Yaşasaydı Kaç Yaşında Olacaktı? Bitirilmemiş tümceler, pencere kenarında yanan lambalar... Bir sessizlik alıp götürdü gölgeler ülkesine. Bir gece yarısı uykum kaçtı, pencereyi açıp gökyüzüne baktım uzun uzun. Kendimi Mahmud Derviş gibi denizin taştığı yıl öğrendim, kül olmuş kentleri, savaşları düşündüm. Darbeleri... Ölümleri... Sahi Erdal Eren yaşasaydı kaç yaşında olacaktı bugün? Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Afganistan’da ölen çocukları, dul kalan kadınları... Nedense 12 Eylül sürecinden sonra olup bitenleri, zorunlu din derslerini, Atatürk’ün kurduğu kurumların nasıl kapatıldığını, tarikatlarla kol kola girip 1982 Anayasası’nın oylamasına gidilmesini... Yüzde 92 evet! Gözlerimi yumdum bir ara... Sahi kaç yaşında darağacına götürülüp idam edilmişti Erdal Eren? 17 yaşında! Bunun hesabını kim verecekti? Kim verecekti Filistin’de, Irak’ta, Libya’da, Afganistan’da ölen çocukların hesabını? Türkiye’de mayın tarlalarında, çöplüklerde buldukları bombalar, kurşunlarla ölen çocuklarımızın hesabını? ??? Mahmud Derviş, Arap Ahmed’in öyküsünü anlatır... Bir Filistin acısıdır bu yıllardır bitip tükenmeyen. “Akan kanımda öleceksen Yeniden doğmak için Un çuvallarından. Geleceğiz ses vermek için sesine Bizi çağırdığın zaman Ve ölümün çehresi Yitip gidecek sözlerimizden. Eli ölümün Savurup atacak bizi Yalın bir yurda doğru Yasemin bir düşün beklediği.” Kekikten ve taştan Ahmed’in öyküsü... Gökyüzünde kayıp giden yıldızlar... Bitmemiş tümceler... Yılların izlerinde yürüyor gibiydi gece yarısı. Yumrukların bir çiçek olması o denli zor muydu? Zor muydu insanca yaşamak, akan kanın durması? Zor muydu gencecik çocukları beklediği.” ğerlendirmeleri şöyle: Türkiye Esad yönetimine karşı çıkmada birinci sırada olmayabilirdi... Ne yapabilirdik? Birincisi bu ülkeyi arka bahçe gördüğümüz şeklinde yorumlanabilecek beyanlardan kaçınırdık. ‘Arka bahçe’ söylemi bizim çok tutarlı olmamız gereken bir kavramdır. İkincisi, Arap Birliği’nin sesi en gür çıkan üyesi gibi davranmayabilirdik. Çünkü biz Arap Birliği’nin üyesi değiliz. Kendine özgü bir konumumuz var. Suriye’ye izlediğimiz tutumda Arap kamuoyularını kazanma dürtüsü de rol oynamış olabilir. Ancak herkesin bildiği bir gerçek var; bugün Suriye’ye demokrasi dayatması yapan Arap ülkeleri demokratik rejimlerle yönetilmemektedir. Onları bu yöne iten başlıca neden, Libya örneğindeki savunma refleksleridir. Suriye’deki çalkantının uzayıp kendilerine bulaşmasını önlemek. rap Birliği’nin niyeti demokrasi değil Arap Birliği’nin temel önceliği Suriye sorununun şu veya bu şekilde bir an önce gündemden çıkarılması ve kendi muhalefetlerini cesaretlendirici yeni bir örnek oluşmamasıdır. Bugün onlarla tam dayanışma içindeki Tür A kiye, bu rejimler sallanmaya başladığında nasıl yol izleyeceğini de şimdiden düşünmek zorundadır. Üçüncüsü, hem Esad hem de muhalefetine değişim/itidal ihtiyacını en güçlü biçimde vurgularken kamuoyuna dönük söylememizde bir süre daha ihtiyatlı olabilirdik. Esad’ı ikna etmek için daha fazla sabır ve ısrar gösterebilirdik. Bu bize arabuluculuk rolüne uygun fırsat sağlayabilirdi. Başta izlenecek itidalli tutum gelecekte bize daha büyük hareket serbestisi sağlardı. Düzenlenen uluslararası toplantılara katılım bakımından engel teşkil etmezdi. BAHÇELİ: Dolmabahçe görüşmesi sır olarak kalmamalı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 12 Eylül davası ve 28 Şubat soruşturması gibi 27 Nisan bildirisi ile yaşanan sürecin de ele alınması gerektiğini belirtirken “Dolmabahçe görüşmesi mutlaka aydınlatılmalıdır” dedi. Bahçeli, parti genel merkezinde düzenlenen İl Genel Meclisi Üyeleri Değerlendirme Toplantısı’ndaki konuşmasında, 12 Eylül askeri darbesi ile 28 Şubat sürecine ilişkin soruşturmalarla “Türkiye’nin, belirli periyotlarla darbe soruşturmalarıyla çalkalanan bir ülke görüntüsüne girdiğini” söyledi. 12 Eylül davasının yeni bir kutuplaşma için tuzak olduğunu savunan Bahçeli, davanın sosyal şiddetin hatırlatılmasının ve özendirilmesinin hazırlığı olduğunu dile getirdi. Darüşşafaka’da Müslüman ve Türklük şartı kalkıyor Darüşşafaka Cemiyeti Olağanüstü Genel Kurulu’nda “annesi hayatta olmayan” çocuklara da eğitimde fırsat eşitliği tanınması oyçokluğuyla kabul edildi. Cemiyet tüzüğündeki “Türk ve İslam olma” şartı da “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” olarak değiştirildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Türkiye Cumhuriyeti üst kimliğinde buluşan herkes devlet ve kurumlarında eşittir” dedi. TİM Maslak Show Center’da Erdoğan’ın da katıldığı genel kurulda, oyçokluğuyla kabul edilen tüzük değişikliği ile Darüşşafaka “annesi hayatta olmayan” çocuklara da eğitimde fırsat eşitliği tanımak için kapılarını açacak. Erdoğan, genel kurulda yaptığı konuşmada, “Darüşşafaka Eğitim Kurumları artık sadece babasını kaybetmiş vatan evlatlarına değil; babası veya annesinden her ikisini veya herhangi birini kaybetmiş çocuklarımıza da kapılarını açacak. Yine yapacağımız değişiklikle, tüzüğün 2. maddesindeki Türk ve İslam olma şartını, ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı’ olarak değiştiriyor, cemiyetin kapsama alanını böylece genişletiyoruz” dedi. ??? Kaç yaşında olacaktı Erdal Eren yaşasaydı? Zamanın derinliğine nasıl bakacaktı? Nasıl bakacaktı denize, akan ırmağa, ağaçlara, kuşlara, toplumsal olaylara, darbelere, ölümlere, işkencelere? Bir başkaldırı var içimde hüzünle karışık, bir duygu yoğunluğu. Edmond Jabes’in “kelimenin içindeki hayat ile ölüm arasında söyleşisi” bir özlemi anımsattı o gece yarısı... “Şafak, Yukel, çiylerle kaplı, dünyanın bütün sorunlarını açmak üzere olduğu bir tomurcuktur.” Acaba doğru mu söylüyordu Jabes? Bir şairin özgürlük için verdiği mücadele... Filistinli şair Mahmud Derviş’in Arap Ahmed’i ve Erdal Eren... Elbet daha niceleri... Deniz, Yusuf ve Hüseyin... Kurşunlar... İdam sehpaları... Narenciye bahçeleri... Kızıldere... Unutulmuşluk! Yalnızlık! Işığın paramparça ettiği her şey ve karanlık artık. O ışığı gece fenerleriyle yakalayabilirdik ama hep ezildik... Kış aydınlığını yitirdik, yaz aydınlığında yok olduk. Kelepçelenmiş umutlarımız vardı, tutkularımız, sevdalarımız, türkülerimiz... Şarkılarımız vardı bizim, şiirlerimiz! Unuttuk! ??? Joseph Brodski’nin çok sevdiğim bir şiiri vardır... “... gel senin kan dökücülüğünün nedenleri üzerine konuşalım! Nedenler yoktur sadece sonuçlar vardır. Ve insanlar sonuçlara katlanır...” Neden katlanır insanlar sonuçlara? Çünkü onların silahları, bombaları yoktur! Karanlık hücrelerde suçsuz insanlar işkenceyle suçunu kabul ederler, suçsuz oldukları halde... Bir çocuğun günah çıkarışı kadar monoton bir işkence altında... Bugün (pazar) İzmir TÜYAP Kitap Fuarı’nda Cumhuriyet Kitapları standında Serdar Kızık’la birlikteyim. Okurlarla buluşup kitaplarımızı imzalayacağız. (Saat: 16.0017.30) ‘Bildiri ne oldu?’ Darbe soruşturma ve kovuşturmalarının zamanlamasıyla ilgili bazı tereddütlerinin bulunduğunu ifade eden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “AKP 9 yılı aşkındır iktidardadır. Bu süre zarfında elini tutan, önüne geçen ve kendisine mani olan da olmamıştır ve 27 Nisan bildirisi de kendi döneminde vuku bulmuştur. Buna dokunmayan, sır ve gizemini hâlâ koruyan Dolmabahçe görüşmesinden sonra meseleyi kapatan Başbakan Erdoğan’ın bizatihi kendisi olmuştur. Üstelik internetten bildiri yayımlayanlara son model araba tahsis edenin de yine AKP hükümeti olduğu herkesçe bilinmektedir. Bu Dolmabahçe görüşmesi mutlaka aydınlatılmalıdır” dedi. “Ne hazindir ki, PKK’li canilerle görüşmeye gidenler, İmralı’ya yüz sürenler Başbakan’ın sır küpleri olmuştur” ifadesini kullanan MHP Genel Başkanı Bahçeli, “Artık kokusu yayılan ve herkesi rahatsız eden bu sırlar açıklanmalıdır” dedi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear