23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 6 MART 2012 SALI 2 cumhuriyetin, ülkeyi ve halkı uygarlığın aydınlığına götürmek çabaları, karşısında hep gerici anlayışları bulmuştur. Kimi zaman bu tür çağdışı girişimlere de hoşgörüyle bakmak istemiş, ama her iyi niyetli davranış, irtica cephesinin daha sert atılımlarıyla karşılanmıştır. CHP’nin son iktidarının başbakanı, Günaltay’ın döneminde açılan imam okulları bu yanlış gidişin ilk adımları olmuştur. “Devrimci bir kuşak yetişmiş, aşılan yoldan bütün bütün geri dönülmesine imkân verecek köprüler yıkılmış olsa bile, devrimlere karşı hep sürekli bir tahrip hareketi, henüz önümüzde bulunan uzun yolda gereken hızla ilerlememizi elbette önleyecektir.” ??? Bu yazıyı okurken düşündüm, nereden geriye gelmişiz! Günümüzde irtica karşısında yer almak, irtica hareketilerini Cumhuriyet devrimlerine karşıt bir zararlı eylem saymak, neredeyse ağır bir suç sayılıyor! İrtica konusunda yazan, çizen, TV’lerde, bilgisayarlarda dinsel istismara karşı çıkan kişiler, görevliler de suç işlemiş sayılıyor. Nereden nereye? Yazımı Bülent Ecevit’in satırlarıyla bitireyim: “Tarihte iktidardan ayrılmaya razı olmayan, iktidarda tutunabilmek için başka çaresi kalmayınca da vatandaşın temiz din duygusu üzerine saltanat kurmayı göze alabilen bir siyasi zümre gene vatandaşın din duygusu alet ederek, her alanda, toplum hayatının her kesiminde ve siyasi hak ve hürriyetlerden fırsat ve imkân bulduğu gün vicdan hürriyetine kadar bütün hürriyetlerde her tahribatı gözünü kırpmadan yapabilmiştir. Bu tehlikeye karşı uyanık olmak, iyi niyetli, sağduyulu ve kendine saygılı her insanın insanlık borcudur. Çünkü ancak bu borcun ödendiği bir toplumda insanca yaşanabilir.” ??? Bülent Ecevit yaşasaydı buna benzer bir yazıyı yazmaz mıydı? “İşte söylediklerim, tek tek çıkıyor” diye bir üzüntü duymaz mıydı? OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Uyutan ve Uyandıran Yayınlar... Liberal ekonominin ve refah toplumunun tüketici üyeleri olarak, bedelsiz sunulan yayın giderlerini karşılayan üreticilere ve hizmet sektörüne peşin ödüyoruz. Yakındığımız düzeni, biz yaratmadık ama biz yaşatıyoruz. Bozkurt GÜVENÇ kşam yemeğinde günün haberlerini izledikten sonra koltuğumuza yerleşip yüzlerce kanalın birinden ötekine zıplama (zapping) yaparak beğeneceğimiz bir yayını aramaya başlarız. Spor ve dizi bağımlıları önceden kararlıdır, aramazlar. Biraz günün yorgunluğu, biraz yemeğin sindirilmesi, ekran karşısında, elde kumanda, göz kapakları ağırlaşır, içimiz geçer ve uyuya kalırız. En çok 1520 dakika. Sunucunun “kısa bir reklam arası, azz sonra” uyarısını duymayız bile. Ekranda patlayan ses bombası ile reklamlar başlar. İlk tepkimiz, 40’tan 80’e fırlayan ses şiddetini kısıp medya mahallesinde kanal turuna çıkmak olur. Hangi kanala sıçrasak kurtuluş yok; ürünler ve hizmetler farklı ama standart reklam bandı değişmez. Aradığımızı bulmadan uyku yeniden bastırır ve ses bombaları patlamaya devam eder, eşlerden biri ertesi günkü kalkma saatini hatırlayıncaya kadar. Uyku haplarımızı alıp uyumaya çalışırız. Birçoğumuzun akşamları böyle geçer, gecesi böyle biter sanırım. Ecevit’in ‘İrtica’ Uyarısı... “Tekbirli parti kongresi açılışlarıyla, laik devlet hükümetinin camide iftar tertipleriyle, Bay Adnan Menderes’in Allah tarafından başbakan tayini hikâyeleriyle, muhalefete dinsizlik isnatlarıyla ve iktidar himayesindeki bazı güdümlü yayın organlarının açıktan açığa ‘şeriat isteriz’ haykırışlarıyla, bir din heyecanı değil, dini bile emellerine alet etmeye kalkışacak kadar gözü dönmüş bir hırs karşısındayız.” Bülent Ecevit, 7 Nisan 1958’de Vatan gazetesinde çıkan yazısına böyle başlamış... Bir uyarma, tehlikeli bir gidişi önceden gösterme, politikada dinsel duyguları kışkırtarak iktidarda tutunma çabası daha o günlerde başlamış! Ecevit, “Halkın temiz duygusunu menfaatlere veya siyasi maksatlara alet etmek isteyen hareketler, CHP iktidarı zamanında da görülmüştü. Fakat o zaman bu hareketler, iktidar partisinden değil, iktidara karşı olanlardan gelirdi, Cumhuriyeti ayakta ve diri tutan devrim dokusunun düğüm noktası, laiklik, iktidarın ve anayasa ile kanunların himayesinde, tehlikeden uzak tutulabilirdi” diyor. ??? Aradan otuz beş yıl geçmiş; CHP’den yeni milletvekili seçilmiş Bülent Ecevit, aydın devrimci kişiliğiyle, yaklaşmakta olan irtica tehlikesini açıkça belirtmek gereğini duymuş... Siyasi partilerin iktidarda daha uzun zaman kalabilmelerinin halkımızdaki din duygularını sömürmeye dayandığını, bu yüzden halkımızı uyanıklığa çağırmak gereğini duymuş... İrtica ile mücadele!.. Cumhuriyetin kuruluşundan beri bir türlü bastırılamayan bir tehlikedir. Laik A nal sayısıyla, çeşitlilik ve beklentiler arttı sorunlar çoğaldı. Öyle ki yakına yakına ya da övünerek medya bağımlısı olduğunu söyleyen dostlarım var. Uzak görüşlü MacLuhan, 1960’lı yıllarda, “Medya [’nın kendisi] iletidir” diyerek günümüzdeki karmaşayı öngörmüştü. Haber verip yorum yapmak, eğitmek şart değil, yayının kendisi bir iletidir! Kalabalıklaşan dünyada yalnızlığına sığınan insan hayatta kalmak ve ruh sağlığını korumak için bu kutuyla yaşamak zorunda. Kanallardaki sanal çeşitlilik çözüm olmadığı gibi, belki sorunun kaynağı olarak görülebilir. lerin, sponsorların, ulusal güvenlik kurumlarının ortak gözetimi altındadır. Program kısılır, kısıtlanır, tekrarlanır, yayından kaldırılır ya da genel yayın yönetmeni değiştirilir; ne ki kitleleri uyutma ilkesi değişmez. Hedefteki bireyler ses bombalarıyla sık sık uyandırılır da uyanık kalmalarına fırsat verilmez, düşünmeleri sakıncalı görülebilir. Liberal ekonominin ve refah toplumunun tüketici üyeleri olarak, bedelsiz sunulan yayın giderlerini karşılayan üreticilere ve hizmet sektörüne peşin ödüyoruz. Yakındığımız düzeni, biz yaratmadık ama biz yaşatıyoruz. Patlayıcı... Normalde mayına basınca patlamaz mı?.. Bu ağzınızı açınca patlıyor... ? Ya da saatli bomba... Salı günleri saat 11.15... Erkenden otururum televizyonun karşısındaki koltuğun ucuna... Böyle zamanlarda dudaklarım uzar... Öyle beklerim... Patladı patlayacak... ? Aynı saatlerde belli kesimlerin (artık kim ağzını açmışsa) televizyonların karşısına aynı pozisyonda oturup korku içinde beklediklerini bilirim... Nefesler tutulur... Gözler kısılır.... Kalp hızlanır... Ha patladı ha patlayacak... ? Geri sayım başlar: 11.00... 11.01... 11.02... Tek gözümü kapatırım... Allah muhafaza... ? Türkiye korku içindedir... Acaba kimi uçuracak?.. Kalkıp kaçma duygusuna kapılır insan, kaçamaz da... 11.10... 11.11... Son dakikalar... Son saniye... ? Ve patlar: “Eyyy haddini bilmez...” Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı konuşuyordur... Artık sıra kimdeyse... ? Korku saçılır etrafa... Nefret... İntikam... Kin... Dört bir yandan başınıza tehdit yağar... ? Bir kurum mu uçmuştur havaya, bir kural mı paramparça olmuştur, ağzını açan insanların yaşamları mı bitmiştir?.. Bilemeyiz... Bugün salı... Neler yapılabilir? Dost ve komşulara gece oturmaya gittiğimiz günlerde radyoyu kapatabilirdik. Ekran karartmak, kasapları boykot etmekleyin kolay değil. Gandhi’nin “edilgin direnmesi”, klasik çağların kadınların ııh tiyatrosu geliyor akla: Ses bombası patlamadan önce sesi 510 dakika için kısıp sonra açmak. Medya mahallesi en azından renklam bantlarını çözüp dağıtmak zorunda kalabilir. Bu önlem etkili olabilirse, sponsorların reklam bütçeleri ve kanal enf1asyonu düşerken, yayın kalitesi yükselebilir. Medya endüstrisi yeni bir yapılanma dönemine girebilir. Yüksek reyting alan kanallar, ses bombası patlatmaya son verirse; tüketiciler de kapattıkları sesleri açmaya başlar. Medya savaşlarının son raundunu tüketiciler kazanır. Umut bu ya: “Demokraside çare tükenmez” hayat devam eder, gider. Ulusal değil evrensel! Yayınların tek yönlülüğünü eleştiren uzmanlar küresel düzenin bir iletişim değil “ileti” olduğunu vurguluyor. Flaşflaş yayınlarda Amerika, Van, Şam’daki özel haberciye bağlanıp, Ankara veya Brüksel’deki uzmanlarla omuz omuza görünmek, etkileşimli yayıncılık değil, teknolojik bir gösteridir. “Küreselleşen dünya”nın adım adım küresel bir krize sürüklendiğini görüp yazanlar ekranlarda görünmediler, kriz ertesinde Nobel aldılar. Ekran altı bantlardaki “bize ulaşın” çağrıları yanıltıcıdır. Yüzlerce, binlerce mektuptan söz edilir, içeriği açıklanmaz. Yayın akışı, denetimci İletişim devrimi Beğenmesek de değiştiremeyiz. Mümtaz Soysal, TV öncesi çağlarda, teksesli yayınlara bir çözüm önermişti: Düğmeyi çevirip radyoyu kapatmak. O zamanlar dalga sayısı fazla değildi. Şimdi ka Herkes Kendi Yerine... Nusret ERTÜRK Milli Eğitim Bakanı “Başka alanlarda çalışan öğretmenlerin geri çekileceğini” söylemiş. Yani okullara, eğitim alanına... Bakan, bence doğru bir söz etmiş. Ancak yarım, eksik. Tamamlanırsa sorun yok. Alanı dışında çalışan öğretmenden başkası yok mu? Diğerleri yerlerinde mi kalacak? Sadece öğretmenler için düşünülüyorsa yanlış. Doğrusu: Herkes kendi yerine… Alanı dışında bir yerde kim çalışıyorsa, oradan hemen alınmalı. Kendi eğitim alanına çekilmeli. O zaman başarıyı görün. Ama, kim olursa olsun. Seçilmiş, atanmış demeden, bir an bile duraksamadan. Vali mi, polis mi, bakan mı, vekil mi… Öğretmen misin? Öğrencilerinizin yanına. İmam mısın? Gel arkadaş camiye. Ziraat mühendisi misin? Bağ, bahçe seni bekliyor. Alanları dışında hiç kimse kalmamalı. Yeni yasa gerekirse, o bir günlük iş. Bakan Bey, iyi düşünmüş ama, herkese uygulanırsa, eşitlik sağlanırsa… Hemen, ödünsüz işe başlanmalı. İşte o zaman Bakan Bey büyük bir aferin alır. Kalkınmayı siz o zaman görün. Yazının başlığı, Cevat Fehmi Başkut’un yazdığı bir yazının adıdır. O yazı, 1960’lı, 70’li yıllarda ortaokul Türkçe kitabına alınmıştı. Pratisyen bir doktor anlatılıyordu. Kasabadan il merkezine taşınan doktora hasta gelmiyordu. O da, hastanın gelmesi için çeşitli hilelere başvuruyordu. Sonunda oğlu bile dayanamadı: Baba, senin yerin burası değil. Burada büyük doktorlar var; herkes onlara gidiyor. Sen kasaba doktorusun. Kasabada ise en büyük sendin. Kalk, yerimize gidelim… O güzelim yazı, Türkçe kitabına neden alınmıştı? Peki, şimdi neden yok? Lütfen! Herkes kendi yerine… Ama herkes… C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear