23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 22 MART 2012 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER GÖRÜŞ H. İBRAHİM TÜRKDOĞAN Eğitimin İmam Nikâhı Bağımsız bilgiye sahip olabilen, bağımsız bilgi üretebilen ve bu bilgiyi yaratıcı bir tarzda kullanabilen, kendini ve çevresini us ve duyuya dayanarak doğru değerlendirebilen özgür kişiler yetiştirmek pedagojinin asıl içeriğidir. Bütün bilim dalları gibi pedagoji de nesneldir. Yürürlüğe girecek olan yeni İslami eğitim modeli pedagojik açıdan düşünülmeden, pedagoglara danışılmadan, tek tarafa indirgenerek, ideolojikdin odaklı belli bir mezhebe göre tasarlanmıştır. Pedagojinin özümsenmediği, uygulanmadığı, biçimlenmediği, bilimsel ve felsefi bir altyapı görmediği bir toplumda, aynı yoksunluğa sahip bir siyasal erk birkaç gün içerisinde “eğitim modeli” üretip tekme tokat yürürlüğe sokabilmektedir. Eğitim nikâhı ancak böyle kılınır. Ayrıca eğitimin karara bağlandığı tarzda kesintili olması dinsel çatışmayı, ideolojik savaşı ve cinsel ayrımcılığı meşrulaştıracaktır. Oysa pedagoji ırka, mezhebe, dine ve cinse öncelik tanımaz, ayrımcılığın oluşmasına yol açmaz. Pedagojik hiçbir dürtüsü olmayan bu model aracılığıyla uzun vadede okul sistemi imam hatip karakterine dönüştürülecek ve eğitim sistemi tamamen bu yönde biçimlendirilecektir. Buradan da önümüzdeki yıllarda yavaş yavaş bütün kurumlar aynı prosedürden geçirilecektir. Örneğin evlilik ve aile oluşturma modelleri pek yakında okul modelini takip edecektir. İmam nikâhının resmileşmesi, kurumsallaşması yeni toplum modelinin kaçınılmaz bir parçası olacaktır. İmam nikâhı modelinin kurumsallaşması için okul eğitimi örneğindeki gibi bütün entrikalara ve baskı yöntemlerine başvurulacaktır. Nasıl ki imam hatip eğitimi bugün bütün okullara yansıtılıyorsa, imam nikâhlı evlilik de bütün birlikteliklere yansıtılacaktır. Aydınlanma ve hümanizma perspektifinden bakınca, imam nikâhı acilen kaldırılması gereken insanlık dışı bir eylemdir. Bu tür evlilikler insanların çocuk yaşta evlenmesini zorunlu kılıyor ve gençler aile entrikalarına boyun eğmek zorunda bırakılıyor. Bu meşruluk kazanmış ruhsal cezaevidir. Aileler kendi keyfi arzuları ve gelenekleri çerçevesinde ve çıkmazda boğulan kendi sorunları kapsamında bu tür evliliklere başvurmaktalar. İmam nikâhının hiçbir demokratik, hiçbir insani, hiçbir adil yanı yoktur. Yeni eğitim modelinin farklı bir zihniyetten kaynaklandığını iddia edemeyiz. AİHM Davalarında Devlet Adına Yapılan Savunmalar AİHM içtihatları sadece Türkiye hakkındaki kararlarla ve başka ülkeler hakkındaki bazı seçme kararlarla sınırlı değildir ve bu sınırlı kapsamdaki AİHM içtihatlarıyla uyum nisbi bir iyileşme ve davalarda azalma sağlasa bile, geriye kalan davalar ve ihlal kararları yine aynı sorunları gündemde tutmaya devam edecektir. Münci ÖZMEN Emekli Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşaviri için, bu kısır döngü böyle sürüp gider; sonuçta, AİHM’nin ihlal kararları birbirini izler, icra edilmeyi bekleyen ihlal kararları ise binleri bulur. Bu gerçekler de basında “savunma rezaleti”, “şok savunma”, “AİHM yine haksız buldu”, “yine tazminata mahkum edildik” gibi başlıklarla haklı eleştirilere konu olur. Küçük Adamların Büyük Devleti... Güneydoğu’ya kaç gündür giremiyor... Gitmiş Afganistan’ı düzeltmeye... ? Ayça’nın babası teee Afganistan’da şehit olduğunda, cami avlusunda onun gözlerinden pıtır pıtır küçük yaş damlaları aktığında... Bu neyi gösterir, elinizi vicdanınıza koyun... “Büyük devlet olduğumuzu” diyor... ? O zaman çocuklar ağladıkça büyüyorsun... ? Büyük devlette: Polis jandarmayı kuşatıp, savcılık adliyeyi basıp da yargıç hâkimi tutuklattığında... Emniyet, polis tarafından yakalandığında... Ordumuz askerimizi ezip güvenliğimiz asayişimizi hallettikten sonra... Yargımız adliyemizi tepeledi... Zaten istihbaratımız MİT’imizin peşine düştü de... Ve yürütmemiz, yasamamızı hizaya getirdi işte daha önceki gün, bir tek gözü mordu milletvekilinin... Polis dövmüş.. ? Hükümet Cumhuriyetimizi yıkıyor... İktidar devletimizle savaşıyor... Milletimiz, ulusumuzu yiyor... Bu “büyük devlet” mi?.. Bir de sen git Afganistan’ı düzeltmeye kalk... ? Babasını elinden aldılar... Ayça ağladı... Babasını bir sandığın içine koyup, kırmızı bayraklarla ve hüzünlü bir marşla alıp götürdükleri an, yerlere attı kendini... Ve ömrü boyunca babasını özleyecek... “Büyük devlet olmanın” gereğidir diyor... ? Büyük devlet olmanın belki de ilk gereği varsa: Büyük devlet çocuklarını ağlatmaz... ? İsmet Paşa büyük devlet adamıydı mesela... Güçlü devletlerin akıl almaz baskıları altında, çocukları yeterince ağlamış ülkesini büyük dünya savaşına sokmayarak “büyüklüğünü” perçinlediğini yazıyor kitaplar... Ekmek karnelerini bulup kürsüden okuyacağına, biraz kitap okusan... ? Bu gitmiş Afganistan’ı düzeltmeye... Düzeltemiyor da... Sadece Ayça ağlıyor... Babasını aldılar elinden... ? Bari sus... “Büyük devlet” falan deme... Küçük adamlarla büyük devlet olunmuyor... T ürkiye, bugün “AİHM davaları” olarak bilinen dava ya da başvuru yolunu 25 yıl önce 28 Ocak 1987 tarihinde kabul etmiştir. Başbakanlık 1 Nisan 1988 tarihli genelgesiyle o tarihte başvuruların yapılacağı organ olan “Avrupa İnsan Hakları Komisyonu” (AİHK) önünde savunma yapmak ve savunmaların hazırlanmasında ilgili kurumlar arasında koordinasyon sağlamakla Dışişleri Bakanlığı’nı görevlendirmiştir. Bu tarihten, AİHM davalarında savunma yapma görevi 1 Mart 2012 tarihinde Adalet Bakanlığı’na devredilene kadar, AİHK’ye ve AİHM’ye yapılan başvurularda savunma yapmak hizmeti Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütülmüştür. AİHM’nin 1 Mart 2012 tarihine kadar devlete bildirdiği davalarla bu tarihten sonra bildirilecek dış politika ile ilgili davalarda savunma görevi yine Dışişleri Bakanlığı’na ait olacaktır. Sorunlar: AİHM davalarında devletin hukuksal savunmasıyla ilgili hizmetin hangi kurallara göre yürütüleceği ve AİHM kararlarının hukukumuzdaki yeri ve nasıl icra edileceği 25 yıldır düzenlenmemiştir. Ne savunmaların nasıl yapılacağı ve savunma yapanların yetki ve sorumlulukları, ne AİHM ihlal kararlarının, özellikle de yapısal işleyiş bozukluklarıyla ilgili olanlarının nasıl icra edileceği ve icra konusunda yürütme organının sorumluluğu bellidir, ne de savunmasıyla icrasıyla bir bütün oluşturan bu hizmetin sürekli bir kamu hizmeti niteliğinde olduğu ve buna bağlı olarak, hizmeti yürütenlerin uzmanlığı ve kalıcılığı düşünülmüştür. Bu alanda hiçbir işlem kaynağını yasal bir düzenlemeden almamaktadır. Devlet adına savunma yapanlar “sıfır” yetki ile çalıştıklarından, savunmalarını, ilgili kurumların gönderdiği bilgi ve belgelerle sınırlamak zorunda kalırlar, zira bunun dışına çıktıklarında, sıfırdaki yetkilerini aşmış olurlar. Bilgi ve belge sağlayan kurumlardaki görevliler de aynı şekilde “sıfır” yetki ile çalıştıklarından, dosyalarında ne varsa onunla yetinmekten ve savunma yapacak olanlara o bilgi ve belgeyi iletmekten başka çareleri yoktur. Hizmet 25 yıldır düzenlenmediği Çözüm: Çözüm, sanıldığı gibi, savunmaların Dışişleri Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı arasında paylaşılmasından ibaret değildir. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel şikâyet yolunun açılması da soruna çözüm oluşturamaz, zira Anayasa Mahkemesi’ne bireysel şikâyet yolunun beklenen sonucu vermesi, yani Anayasa Mahkemesi’nin, ihlallerin bir bölümünü AİHM’ye bırakmadan giderebilmesi gerçekleşse bile, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel şikâyetin yasa ile belli sınırlar içinde tutulmuş olması nedeniyle, ihlallerin bir bölümü yine AİHM önüne gidecek ve AİHM yine ihlal kararları vermeye devam edecektir. Keza, yargıçların ve savcıların terfilerinde, Türkçeye çevrilerek Adalet Bakanlığı’nın internet sitesinde yayımlanan Türkiye hakkındaki kararlar ile diğer ülkeler hakkındaki bazı seçme kararları dikkate alıp almadıklarının gözetilmesi de çözüm açısından yeterli olmaz; zira AİHM içtihatları sadece Türkiye hakkındaki kararlarla ve başka ülkeler hakkındaki bazı seçme kararlarla sınırlı değildir ve bu sınırlı kapsamdaki AİHM içtihatlarıyla uyum nisbi bir iyileşme ve davalarda azalma sağlasa bile, geriye kalan davalar ve ihlal kararları yine aynı sorunları gündemde tutmaya devam edecektir. Dolayısıyla daha fazla “savunma rezaleti” yaşanmaması ve icra edilmeyi bekleyen binlerce ihlal kararının oluşturduğu “utanç tablosu”ndan kurtulmak için çözüm; 1) Savunma yapanların “kellelerini koltuklarının altına almalarına” gerek kalmaksızın, AİHM içtihatlarını gözeterek savunma yapabilecek yetkilerle donatılmalarında, 2) İhlal kararlarının icrası bağlamında ise yürütme organına, ihlal (a) yasa değişikliği gerektiriyorsa gereken yasa tasarısını hazırlayarak TBMM’ye sevk etme, (b) idari uygulama değişikliği gerektiriyorsa gereken değişikliği gerçekleştirme görev ve sorumluluğunun verilmesindedir. Bu da ancak hizmeti düzenleyen bir yasa ile olanaklıdır. Bu konuda Dışişleri ve Adalet bakanlıklarının dosyalarında yarım kalmış yasa tasarısı çalışmaları bir başlangıç noktası oluşturabilir. Eski çalışmaları araştırmak zor gelirse veya o çalışmaların, hizmetin bugün ulaştığı noktadaki özellikleriyle örtüşmediği düşünülürse, devletimizin, iç hukuk davalarıyla ilgili hizmeti düzenlemek için 69 yıl önce düşünüp çıkardığı, Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği’nin ve Muhakemat Genel Müdürlüğü’nün görevleriyle ilgili 4353 sayılı yasa örnek alınabilir ve AİHM önündeki savunmalar ile AİHM kararlarının icrası hizmetine uyarlanabilir. Esasen bu alanın yasal bir düzene kavuşturulması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden doğan, ilgili devletin AİHM süreçlerine yardımcı olmak ve AİHM kararlarını icra etmek bağlamındaki yükümlülüklerinin bir gereğidir ve bu gereğin yerine getirilmesinde 25 yıl gecikilmiştir. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear