01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 ŞUBAT 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Küresel ekonomi sistemi sürekli yoksulluk üretiyor Çevre felaketi büyüyor 2012’de doğan ve 2030’da 18 yaşında olacak bebeklerin hak ettiği sürdürülebilir, adil ve dayanıklı bir geleceğin nasıl sağlanabileceğinin cevabı arayan raporun “2030 Yılına Doğru İlerlerken” bölümü şu tespitleri yapıyor: 3 milyardan fazla insan yoksullukla baş başa kalma durumunda. Dünyanın mevcut küresel kalkınma modeli sürdürülebilir değil. Yok olan biyolojik çeşitlilik, hızla artan sera gazları ve iklim değişikliği, azalan ve kirlenen su kaynakları gibi unsurlarla dünyada yaşamın devamı için gereken çevresel eşikler aşılmaya başladı. 1990’da dünya nüfusunun yüzde 46’sı mutlak yoksuldu. Bu oran 2005’te yüzde 27’ye düştü. 2015’de yüzde 15’e düşecek ama... 1992’den bu yana küresel ekonomi yüzde 75’lik bir büyüme gösterirken gelir dağılımındaki dengesizliklerde yüzde 20 artış görüldü. 2000 yılından bu yana yetersiz beslenen insan sayısı 20 milyon daha arttı. Her yıl net 5.2 milyon hektar orman alanı yok oluyor ve dünya yüzeyindeki bu kayıplar alarm veriyor. Mevcut önlemleri devam ettirerek ozon tabakasında oluşan deliği ancak 50 yıl sonra 1980 yılı düzeyine getirerek tamir edebileceğiz. Biyolojik çeşitlilik kaybı azalsa bile, doğal kaynakların insanlara sunduğu hizmetlerde/fırsatlarda 2/3 oranında azalma yaşanıyor. 19902009 yılları arasında küresel sera gazı emisyonları yüzde 38 oranında artmış. Çok iddialı önlemlerle bile küresel ısının sanayi öncesi döneme göre 20C’lik bir artışı yakalaması mümkün görülmüyor. Dünya nüfusunun yüzde 20’si elektrik kullanamıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının payı çok düşük. 884 milyon kişi temiz su; 2.6 milyar kişi atık su hizmetlerine erişemiyor. Tarımdaki işgücünün yüzde 43’ü kadın. İlköğretim çağındaki 67 milyon çocuk okula gidemiyor. 19902010 arasında yaşam süresi 3.5 yıl uzadı ama bebek ölümleri hâlâ çok yüksek. ? BM Küresel Sürdürülebilirlik Paneli üyesi Babacan, hazırladıkları raporu açıkladı: Bir yanda olabildiğince zenginleşen, geliri artan bir kesim ama öte yanda açlıkla, yoksullukla mücadele eden milyarlarca insan... Tedbir alınmazsa dünya yaşanabilir olmaktan çıkacak. Acilen ilave önlem alınmalı. Ekonomi Servisi Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Kimun’un inisiyatifiyle kurulan “BM Küresel Sürdürülebilirlik” konulu yüksek düzeyli panelin 22 üyesinden biri olan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Eğer hiçbir ülke, hiçbir tedbir almazsa, bir süre sonra dünya yaşanabilir bir dünya olmaktan çıkacak ve çevre felaketleri tüm dünyayı etkileyecek boyutlara ulaşacak” dedi. Panelin hazırladığı raporun sunumunu yapan Babacan şunları vurguladı: Çevre ve iklim değişikliği ile ilgili müzakerelerden istenen sonuç alınamayınca BM bağımsız bir panel kurdu. Panele 22 ayrı ülkeden 11 kadın, 11 erkek toplam 22 üye seçildi. Çalışmalar Ağustos 2010’da başladı. Raporun tanıtımı 30 Ocak 2012’de Afrika Birliği zirvesinde yapıldı. Rapora göre mevcut kalkınma modelleri sürdürülebilir değil. Eğer tedbir alınmazsa, bir süre sonra dünya yaşanabilir olmaktan çıkacak, çevre felaketleri tüm dünyayı etkileyecek boyutlara ulaşacak. Dünyada yaşamın devamı için gereken çevresel eşikler artık yavaş yavaş aşılıyor. Biyolojik çeşitlilik hızla yok oluyor. Çare belli: Öncelikle yoksulluğun azaltılması, ekonomik büyüme ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin düzeltilmesi gerekiyor. Bunun için hükümetlere toplam 56 ay rı alanda öneri getiriliyor. Öncelikle kadın haklarının güçlendirilmesi ve cinsiyet eşitliği önemli. 2015’e kadar ilköğretime erişim mutlaka tamamlanmalı. 2030 itibarıyla ikincil eğitime (lise) ulaşmalı. Enerji verimliliğinin yaygınlaştırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının payının yükseltilmesi diğer öneriler arasında. Artık kredi değerlendirme kuruluşları bir ülke veya şirket için sadece bugünkü durumunu değil, gelecekteki durumunu da dikkate almalı. Mevcut büyüme dünyaya ne kadar yük getiriyor, gelecek nesillerden ne kadar çalıyor, mutlaka takip edilmeli. 2014’e kadar bir sürdürülebilir kalkınma endeksi veya göstergeler seti geliştirilmeli. Avrupa’nın Büyük Dönemeci Avrupa Birliği, “Avro bölgesi” ekonomileri 2009’dan sonra yeniden topyekun daralma içine sürüklenmiş durumda. 2011’de Avro bölgesinin büyüme hızı eksi 0.3 olarak gerçekleşti. IMF’nin tahminleri bölgedeki daralmanın 2012 yılında da süreceği ve büyüme hızının eksi 0.5 olacağı yönünde. Ekonomik büyümenin daralmaya dönüşmesi kuşkusuz sadece teknik rakamlardan ibaret değil. Milli gelirin düşmesi beraberinde artan işsizliği, derinleşen gelir uçurumlarını, yoksulluğu ve sosyal dışlanmışlığı da beraberinde çağrıştırıyor. Örneğin, İngiltere’de her beş aileden birisinde aile büyüklerinin çocuklarına yiyecek sağlayabilmek için bir öğün yemekten vazgeçmekte oldukları tahmin ediliyor. Artan yoksulluk beraberinde yükselen milliyetçilik histerilerini ve şovenizmi tetikliyor. Avrupa’nın çevre ekonomileri Portekiz, İrlanda, Yunanistan ve İspanya’nın baş harflerinden oluşturulan “PIGS” (domuzlar) yakıştırması, şimdi gene aynı ülkelerin baş harflerinin yeni bir sıralamasıyla “GIPSies” (Çingeneler) sözcüğüne dönüştürülüyor. Kuruluşunda birlik, beraberlik ve dayanışma içinde büyümeyi savunan Avrupa projesi, şimdi artık vahşi kapitalizmin en şiddet içeren öğelerini sergilemekten çekinmiyor. ??? Oysa, ekonomik veriler açısından bakıldığında kâr oranlarının son yirmi yılın belki de en üst düzeyde sürdüğü bir konjonktürde olduğumuz gözlenmekte. Diğer yandan, merkez bankalarının, özellikle ABD’de, likidite bolluğu içinde olduğunu ve faiz maliyetlerinin tarihsel olarak son derece düşük olduğunu gözlüyoruz. Peki, bunlara rağmen, kapitalist sistemin merkez ekonomilerinde yatırımlar ve dolayısıyla büyüme neden artmıyor? Sorunun yanıtı, kuşkusuz, kapitalist sistemin çarpık sermaye birikimi önceliklerinde yatıyor. Küresel finans kuruluşları tasarruf kaynaklarını reel sabit sermaye yatırımlarına dönüştüremiyor; spekülasyon ve kısa dönemli finansal rekabet, kıt fonların gene finansal spekülasyon oyunlarında, deyim yerindeyse küresel kapitalizmin kumarhane masalarında, çarçur edilmesine neden oluyor. Bir örnek vermek gerekirse, hesaplamalara göre örneğin İngiltere’de mali varlıkların değeri 6.5 trilyon sterline ulaşmış durumda. Bu kaynağın ancak yüzde 3’ü reel ekonomiye kredi olarak aktarılmakta. 1 trilyon sterlin değerindeki fonların ise tüketici ve konut kredilerince kullanıldığı tahmin ediliyor. Dolayısıyla geri kalan, 5.3 trilyon sterlinlik fon (toplamın yüzde 80’i) finans dünyasının türev ve benzeri spekülasyon pazarlarında paradan para kazanmayı hedefleyen finansal “oyunlarda” kullanılıyor. (Zaten bildiğiniz gibi, bu işlemlerde bulunan şahıs ve kurumlar da “oyuncu” sıfatıyla anılıyor). ??? Bu aşamada Avrupa projesinin de giderek teknik bir maliye sorununa; bütçe dengesinin sağlanması üzerine bir muhasebe egzersizine dönüştüğü gözleniyor. Avrupa Birliği, artık sözde de olsa, birlik içerisinde kalkınma ve modernleşme projesi olmaktan çıkmış, mali dengelerinin nasıl gözetileceği; maaş ve ücretlerden olası kesintilerin ne çapta olması gerektiğine indirgenmiş bir istikrar tekniğine dönüşmüş durumda. Aydınlanma ve rasyonel aklın yerini, mali politikanın soğuk muhasebesi almakta. Avrupalılık projesi giderek şiddetlenen bir biçimde finans sermayesinin saldırısı altında eziliyor. Avrupa Birliği sadece iktisadi büyümeyi sürdürebilmek değil, öznel ideolojisini de yitirmek zorunda kaldığı sert bir dönemece giriyor. 15 ve üstü yaştaki nüfusun yüzde 36.8’i günlük yaşamını etkileyen süreğen hastalık yaşıyor Çalışanın sağlığı sorunlu ? TÜİK verilerine göre herhangi bir süreğen hastalık veya sağlık sorunu yaşayan 19 milyon 678 bin kişinin yüzde 57.1’ini kadınlar oluştururken yüzde 72.6’sı da 40 yaşın üzerinde. Ekonomi Servisi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun yüzde 36.8’inin günlük yaşamını etkileyen bir süreğen hastalık veya sorunu bulunuyor. TÜİK, ilk kez “Sağlık Sorunları ve Faaliyet Güçlükleri Yaşayanların İşgücü Araştırması” sonuçlarını açıkladı. Buna göre 15 ve daha yukarı yaştaki 19 milyon 678 bin kişi (yüzde 36.8) süreğen hastalık veya sağlık sorunu, 12 milyon 11 bin kişi (yüzde 22.5) de faaliyet güçlüğü yaşıyor. Her iki sorunu birden yaşayanların sayısı 11 milyon 221 bin kişi. Herhangi bir süreğen hastalık, sağlık sorunu veya faaliyet güçlüğü yaşamayanların sayısı da 32 milyon 971 bin kişi. Kadınlar daha hasta Tofaş kârını yüzde 23 arttırdı Ekonomi Servisi Tofaş’ın 2011 net kârı, beklentilerin ötesinde gelen vergi geliri ile birlikte net diğer gelirlerdeki artışın etkisiyle yüzde 23 artışla 474.2 milyon lira olarak beklentilerin hafif üzerinde gerçekleşti. Şirketin önceki gün akşam KAP’a bildirdiği finansal sonuçlarına göre, 2011’de satış gelirleri de yüzde 15 artışla 7.34 milyar lira oldu. Şirket 2010’da 384.2 milyon lira net kâr, 6.41 milyar lira da satış geliri açıklamıştı. Tofaş’ın 2011 yıl sonu bilançosuna göre dördüncü çeyrek net kârı, 131 milyon lira olurken aynı dönemde satış gelirleri de 1.79 milyar liraya çıktı. Bilançonun değerlendirildiği Ekspres Yatırım araştırma notunda, faaliyet dışı gelirlerdeki artışın da etkisiyle Tofaş’ın beklentilerden iyi bir sonuç açıkladığı belirtildi.Şirketin gelir tablosunda yer alan diğer faaliyet gelirlerinde yer bir önceki seneye göre artış oranı yüzde 234.5 oldu. Herhangi bir süreğen hastalık veya sağlık sorunu yaşayan 19 milyon 678 bin kişinin yüzde 57.1’ini kadınlar oluştururken yüzde 72.6’sı 40 yaşın üzerinde bulunuyor. 19 milyon 678 bin kişinin yüzde 26.8’i kalp, tansiyon ve dolaşım ile ilgili bir sağlık sorunu, yüzde 14.5’i sırt, bel veya boyun ile ilgili sağlık sorunları yaşıyor. 2011’nin 2. döneminde işgücüne katılma oranı yüzde 50.5 iken herhangi bir süreğen hastalık veya sağlık sorunu olanların işgücüne katılma oranı yüzde 40, faaliyet güçlüğü çekenlerin işgücüne katılma oranı yüzde 34.8 oldu. Buna karşılık, herhangi bir süreğen hastalığı veya sorunu olmayanların işgücüne katılma oranı yüzde 56.6. Turkcell’de çoğunluk Türklerin elinden gidiyor ? Çukurova’nın patronu Karamehmet, bir ay içinde 1.4 milyar dolar ödemezse kontrolü kaybedecek. Ekonomi Servisi Turkcell’in sahibi Mehmet Emin Karamehmet, önümüzdeki aya kadar 1.4 milyar dolar bulamazsa Türkiye’nin en büyük cep telefonu grubundaki kontrolünü kaybedecek. British Virgin Island mahkemesi aralıkta verdiği kararda, Çukurova’nın 90 gün içerisinde mahkemeye 1.4 milyar dolar ödemesini, aksi takdirde en azından karara itiraz süreci boyunca şirket üzerindeki kontrolünü kaybedeceği yönünde bir karara varmıştı. Mahkemenin söz konusu kararı, 12 milyar dolar değerindeki şirketin kontrolünü ele geçirmek için Türkiye’nin en zengin işadamı Karamehmet ile Rusya’nın Alfa Grubu ile İskandinav Telia Sonera arasında uzun bir süreden beri devam eden hukuk mücadelesi sonucunda alındı. Karamehmet, Çukurova’nın kararına itirazda bulunduğunu söyledi. Bu gelişmeler yaşanırken aralıkta bir başka mahkeme, daha önceki kararın yürütmeye sokulmasını durdurmuş, Çukurova’nın karara itiraz etmesi için elinde yeterli nedeni bulunduğu gerekçesiyle yasal süreç tamamlanana dek haklarının korunmasına karar vermişti. Çukurova’nın Turkcell üzerinde kontrolünü kaybetmemek için bu ayın sonuna dek mahkemeye 1.4 milyar dolar ödemesi gerekiyor. larla bunu kullanamayacak… Türkiye’de bilgisayarların daha çok chat’leşme, sosyal ağlar ya da oyun programları odaklı kullanıldığı düşünülürse bu kısıtlamanın makul olduğunu varsayalım. Peki o zaman neden örneğin Hindistan’da olduğu gibi maliyeti 100 dolar civarında olan ucuz tabletlerle bu iş yürütülmüyor da pahalı ve teknolojinin son özelliklerini içeren tablet bilgisayarlar dağıtılıyor? Neden projenin başında yerli üretim lafı edilirken birden bundan vazgeçildi ve ithal bilgisayarlarla proje başlatıldı? Ve bir diğer konu da 3G teknolojisi… Dağıtılan ve dağıtılacak tabletlerde 3G özelliği olmalı mı olmamalı mı? Mevcut duruma göre yok. Açılan ihalede 3G şartı aranmadığı için mobil operatörler katılmadı. Vodafone İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Hasan Süel, dağıtılacak tabletlerde 3G özelliğinin olması gerektiğini, zira tabletlerin verimli kullanılması için bunun şart olduğunu söylüyor. Süel’in sözleri tartışmaya yeni bir boyut daha eklemiş durumda. Dediğim gibi tablet konusu çok boyutlu. Ancak ne yazık ki her alanda olduğu gibi eğitimde de aynı şeyi yapıyor iktidar; konunun uzmanları ile derinlemesine tartışmadan oldubittiye getiriyor ve sadece ‘satın aldığı’ teknolojilerle övünerek göz boyamayı sürdürüyor. KISA... KISA... KISA... KISA... Çalık atv ve Sabah’ı ayrı ayrı satmak için görüşüyor Çalık Holding, bünyesindeki Turkuvaz Medya Grubu’nun sahibi olduğu medya varlıklarının satışı sürecinde başlangıçta tek paket olarak satışa konu olan atv ve Sabah gazetesi ayrı varlıklar olarak değerlendirilmeye başlandı. Kaynaklar, yabancı yatırımcıların ilgisinin televizyon üzerinde yoğunlaştığını söyledi. atv ve Sabah gazetesinin satışı için yatırım bankası Goldman Sachs yetkilendirilmişti. Çalık medya varlıkları ile ilgilenen yatırımcılar arasında Rupert Murdoch’un sahibi olduğu News Corp ve Time Warner Group yer alıyor. Abraaj Capital de atv ve Sabah’la ilgilendiğini duyurdu. Çalık, TMSF’nin Sabahatv ihalesini 1.1 milyar dolara almıştı. Turkuvaz’ın yüzde 25 hissesi Katar Yatırım İdaresi’nin (QIA) iştiraki olan Al Wasaeel International Media Company’e ait. Bulut “Tebeşir “sözcüğünü okuyunca “Bu ne demek?” diye sordu. Haklı tebeşir kelimesine yabancı olmakta. Danimarka’da annesiyle birlikte yaşıyor ve senede 2 kez Türkiye’ye geliyor. Bulut 15 yaşında ve iyi eğitim alan bir çocuk… İngilizcesini söyledim: Chalk. Ve ekledim: Ama sen bilemeyebilirsin, Danimarka’daki okullarda herhalde uzun süreden beri tebeşir kullanılmıyordur. Bizde bile artık eğitim akıllı tahtalarla ve bilgisayarla yapılmaya başlandı. Yoo hayır, kullanıyoruz. Buradaki gibi kalemli beyaz tahta da yok bizim sınıflarda. Daha pahalı olduğu için istemiyor okul yönetimi. Şaşırdım. OECD’nin her yıl yayımladığı eğitim raporlarında daima ilk sıralarda olan Danimarka’da okullarda bilgisayarlı eğitim nasıl olmazdı? FATİH Projesi’ni 2 hafta önce Ankara’da bir lisede tablet bilgisayarların bir kısmını öğrencilere dağıtarak başlatan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “12 bin 800 tablet bilgisayarı öğrencilere teslim ediyoruz. Allah’ın izniyle karatahta kavramını tarihi tozlu raflara kaldırıyoruz. Tebeşir ve tebeşir tozu nostaljiden öteye geçemeyecek. Öğrenci, elinde tablet bilgisayarı, karşısında elektronik tahtasıyla en son teknolojiyle eğitim alacak” demişti oysa. FATİH Projesi kamuoyunda tartışılan bir konu ve işin iki yönü var: Biri zaten kısıtlı olan bir bütçeyi sadece teknolojiye yatırmak ve asıl önemli olan eğitimin içeriği, öğretmenlerin eğitimi gibi boyutları göz ardı etmek. Diğeri tablet bilgisayarların teknolojik özelllikleri ve fiyatı gibi konular… Öğrencinin eline tablet bilgisayarı vererek, öğrencinin ve ailelerin gözlerini boyayarak “eğitimde çağ atlanamıyor” ne yazık ki. OECD’nin 9 Şubat’ta yayımladığı eğitim raporuna göre nüfusunun toplam eğitim düzeyini yukarıya çekemeyenler arasında sonuncuyuz. “Eğitimde eşitlik ve kalite: Dezavantajlı okulları ve öğrencileri desteklemek” başlığıyla yayımlanan rapor, ülkelerde nüfusun 2534 yaş grubu içinde ortaöğrenimini tamamlamayanların oranını sıralıyor. Kore’de eğitimini yarıda bırakanların oranı yüzde 2 iken sonuncu olan Türkiye’de bu oran yüzde 58. Yani anlayacağınız ülkemizde 2534 arasındaki nüfusun yarıdan fazlası ya ilkokulu bitirdikten sonra ortaöğretime başlamamış, ya da ortaöğrenimini diploma almadan yarıda bırakmış durumda. OECD ortalaması yüzde 19. Tabletler ve Tebeşir Tozu Yutmak… Peki akıllı tahtalar ve tabletler konuşuluyor da neden eğitimini yarıda bırakanlar konuşulmuyor, neden öğrencilerin matematik, fen ve okuduğunu anlama becerilerini ölçen PİSA araştırmasında daima son sıralarda olduğumuz Türkiye’nin kamuoyunda kendisine yer bulmuyor, neden ülkeyi yönetenlere bu sorular yöneltilmiyor? Tablet bilgisayar dağıtılmakla öğrencinin okulu tamamlayacağı ve diğer ülkelerdeki yaşıtlarının eğitim düzeyine çıkacağı mı varsayılıyor? Bu hukukun yok edildiği bir ülkede “Avrupa’nın en büyük adalet saraylarını inşa ediyoruz” diye böbürlenmekle aynı değil mi? Uzmanlar öğrencinin başarısındaki yerinin yüzde 1’i geçmediğine dikkat çekiyor. Keza CHP PM üyesi 23. dönem milletvekili Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu da Cumhuriyet’te yayımlanan yazısında, “4 Şubat 2012 tarihli Los Angeles Times gazetesi, konunun saygın uzmanlarına ve bilim insanlarına sordukları ‘Bu gösterişli teknolojilerin eğitime gerçek katkısı nedir’ sorusunun yanıtlarını içeren bir makale yayımladı. Yanıtlar aşağı yukarı aynıydı: Okullarda bu yeni teknolojilerin kullanılmasından yararlananlar sadece satıcı firmalar ve yaldızlı ama sığ laflar eden politikacılardır! Nitekim, derslerini internetten herkese açmış olan, dünyanın önde gelen bazı üniversitelerinde en kompleks konuların bile karatahtada işlendiğini görüyoruz” demişti. Neden bu eleştiriler de tartışılmıyor televizyon ekranlarında? Gelelim kısa adı FATİH Projesi olan “Fırsatları Araştırma, Teknolojiyi İyileştirme Hareketi” kapsamında dağıtılan tablet bilgisayarların içeriğine… Zira bu konuda da eleştiriler hayli fazla. Anladığım kadarı ile tabletlerle öğrenci evinden doğrudan internete bağlanamıyor; kapsam Milli Eğitim Bakanlığı’nın yüklediği müfredat ile sınırlı. Yani öğrenci evde araştırma yaparken ya da başka amaç Hema, Çin’den 1 milyar dolarlık ekipman getiriyor Hema Endüstri, BartınAmasra’da yerli taşkömürü ile kuracağı 1320 MW’lik termik santral ve yerli taşkömürü üretiminde kullanılacak ekipmanların temini konusunda Çinli AVIC International firmasıyla 1 milyar dolarlık anlaşma imzalayacak. Düzenlenen anlaşma törenine Enerji Bakanı Taner Yıldız da katıldı. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear