23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
31 ARALIK 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 bölge oluşturup Suriye’de de yeni bir Kürt devleti oluşturmaktır. Hikmet Yavaş, “Farkında mıyız?” diyerek kimi sorular da soruyor: NATO tarafından gönderilecek Patriotların devamlı olarak kalmayacaklarını ve amaçlarına ulaşınca çekip gideceklerini veya buyurun bunları size satalım diyebileceklerini... Bu silahların tetiklerinin, silahı kullanan yabancıların elinde olduğunu... Silahların komuta kontrolünün, Almanya’daki ABD üssünden yapılacağını... ABD ve İsrail politikaları doğrultusunda, Türkiye’nin kanlı bir savaşın içine çekilebileceğini... Bu karışıklıktan istifade ederek PKK’nin daha da palazlanacağını, etnik ve mezhepsel ayrışmaların daha da derinleşeceğini... Hikmet Yavaş, bu saptama ve sorularını milletvekillerine de göndermiş. Sizce farkında olurlar mı? Yeni Yıl Adam kıtlığı mı var ki, zebella zebanilerce kuşatılmışız? İmambayıldıya iman etmiş, acı sulara itilmişiz? Yakası açılmadık sövgüler tükürülmüş yüzümüze? Acıdaşız bugüne bugün. Haydut geçmişleri dağlamaksa gelecek, onarmalıyız kıvançlarımızı. Yıldızlı yıllara girmeliyiz. Soy aktarmalıyız ulaklara, şen olmalı çocuklarımız... Farkında mıyız? Emekli general Hikmet Yavaş’a göre, Patriotlar Türkiye’nin başında patlayacak. Çünkü, Patriotlar: Amerika ve İsrail tarafından İran’a karşı yapılacak bir saldırının ön hazırlığıdır. Bu savaş esnasında; İran tarafından İsrail’e atılacak füzelerin bir kısmını, Türkiye’deki Patriotları sayesinde düşürerek İsrail’in güvenliğini garantiye almaktır. Irak’ın Şii Başbakanı Nuri El Maliki’nin, kanlı bıçaklı olduğu Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ne saldırma ihtimaline karşı, Kürt bölgesini füze şemsiyesi altına alarak korumaktır. Suriye sınırına yerleştirilecek 80 kilometre menzilli Patriotlar sayesinde, tıpkı Turgut Özal’ın Irak’ta yaptığı şekilde çaktırmadan uçuşa yasak 2013 Umut Yılı Olabilir mi? Yıllardır yılın son günü yazdığım her yazıyı gelecek yılın insanlığa esenlikler, mutluluklar getirmesi dileğiyle sonlandırırım. Fakat bu dileğim pek gerçekleşmez, hele bu ülkenin insanları, bizler için hiç gerçekleşmez. Daha ilk günlerinde yeni gelen yılın da eskisinden farklı olmayacağına ilişkin ilk işaretler görünmeye, umutlar sönmeye başlar. Bu neden hep böyle olur? HHH Burada sözünü ettiğim yaşanan kişisel mutluluklar, kişisel başarıların verdiği güzel duygular değil, kişisel mutlulukların layıkıyla keyfine varabilmek için içinde yaşadığımız toplumun genelinin ortak mutluluklardan yoksun olmasıdır. Toplumun geneli yaşadığı hayattan mutlu değilse o toplumun bireylerinin kişisel mutluluklarının hakkını verebilmesi de ancak kendini toplumdan soyutlamasıyla mümkün olabilir. Bu nedenledir ki insanlar kendi mutluluklarını yaşayabilmek için benzerleriyle bir arada yaşayacakları gettolara sığınırlar. Televizyonlarda tanıtımları yapılan çok sayıdaki modern gettolar bu eğilimin somut örnekleridir. Bu getto tanıtımlarında reklamcıların kullandıkları ortak dilin “mutluluk dili” olması bir rastlantı değildir. “Konfor”, “doğa”, “sağlık”, “lüks”, “görkem”, “yaşam kolaylığı” bu dilin vazgeçilmezleridir. Bunlarsa toplumun genelinin yaşadığı hayatlarda karşılığı pek olmayan sözcükler/kavramlardır. HHH Otuz yıldır kanlı bir iç savaşın sürdüğü bu toprağın insanları mutlu olabilirler mi? Binlerce gazeteci, yazar, bilim insanı, milletvekili, asker, öğrenci, Kürt, yerel yönetici delilleri/kanıtları yapay, tanıkları şaibeli, özleri çoktan çökmüş birtakım davaların sanığı olarak uzun yıllardır demir parmaklıklar ardında tutulurken toplum gelen yeni yıla umutla bakabilir mi? Çeşitli savlarla kitapların dava konusu olduğu, yayıncıların, çevirmenlerin, yazarların yargılandığı; tiyatro gösterimlerinin yasaklandığı, basıldığı; onlarca gazeteci ve köşe yazarının iktidar baskısı sonucu işlerinden olduğu bir ülkede insanlar geleceğe güvenle bakabilirler mi? En masum işçi, memur, emekli, öğrenci gösterilerinin sis bombası, biber gazı, plastik mermi, tazyikli su, polis copuyla engellendiği bir ülkede insanlar demokrasi umudu besleyebilirler mi? Tüm bunlar yaşadığımız hayatın gerçekleriyse, 2013’e bir “umut yılı” olarak bakabilir miyiz? Kuşkuluyum. HHH Ama yine de geleneği bozmadan, siz, değerli okurlarıma mutlu, başarılı, sağlıklı, sevgi dolu bir yeni yıl; ülkeme de barış ve hırsları akıllarının önüne geçmeyen yöneticiler diliyorum. Hoşa gitmeli yarın. Yıllanmalı insanlığımız... Ersan Barkın, anayasa öğretmenimiz Muammer Aksoy önderliğinde kurulan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin yetiştirdiği Kemalist gençlerdendir. Sağlam bir altyapısı, tutarlı bir çizgisi vardır. İttihatçılık, maceracılık, kızıl elmacılık, cuntacılık, kişisel çıkarcılık, tutuculuk ve gardıropçuluk ile Cumhuriyetçi devrimciliğin uyuşmadığının bilinci ile örgütçülüğünü sürdürür. Ersan Barkın bugün ADD Genel Sekreter Yardımcısı olarak gerçekçi bir bakışla Atatürkçü hareketin durumunu yorumladı bize: “AKP iktidarıyla birlikte Kemalist gençliğin de içinde olduğu ve kamuoyunda ‘kızıl elma’ biçiminde bilinen hareket, Attilâ İlhan’ın ‘dip dalgası’ tanımlamasında olduğu gibi bir coşku yaratsa da Kemalistleri ‘İttihatçı’ geleneğin peşine takan, kendi özgün niteliklerinden soyutlayan bir tehlike de yaratmaktaydı. Bu dönemde bizim de düştüğümüz önemli hatalar yüzünden, Kemalistler söylem ve eylem biçimi olarak, 1923 devriminden savrulup Tanzimatçı geleneğe sürüklendiler. Bu tahribatın etkilerini aşmak kolay olmadı. Hatta hâlâ aşılabildiğini söylemek olanaksız. Tehlikenin bu ölçüde yakınlaşmasının heyecanıyla, tüm ulusalcıların birliği söylemi içinde kimliğimizi koruyamadan, farklı örgütlerin etki sahasına girdik. Bu durum ADD’nin temsil ettiği siyasal duruşun toplumsal desteğini önemli ölçüde yitirmesine yol açmıştır. Siyasal iktidar her hukuk dışı adımında karşısına dikilen rektörleri görevden alır, hatta tutsak haline getirirken Yanlışla Hesaplaşma üniversitelerde oluşturulan yeni yapı var olan örgütleri etkisizleştirmeye, hatta kapanmaya zorladı. Ergenekon soruşturmaları öncesinde 100’ü aşan ve farklı üniversitelerde yılda birden fazla kez kurultaylar aracılığıyla taze kalan Atatürkçü düşünce toplulukları, bugün birçok üniversitede kapatıldı ya da işlevsiz hale getirildi. Özellikle TSK’nin, yargı başta olmak üzere bürokrasinin ‘Cumhuriyete yönelen tehditleri’ bertaraf ediyor görünmesinin Atatürkçüler üzerinde yarattığı yapay rehavet, Ergenekon süreciyle ortadan kalkmıştır. Bunun sonucu olarak, Atatürkçüler üzerinde yıllarla kaçınılmaz olarak oluşan mağrur siyasal duruş ve ‘Ağabeyime söylersem seni fena yapar’ algısı dağılmıştır. Bu durum, bir yönüyle ‘yalnızlaşma’, ancak diğer yönüyle de ‘kendi ayakları üzerinde durma’ sürecidir. Yaşananlar, Kemalistleri yeniden düşünsel üretim sürecine dahil olmak, ürettiklerini toplumla paylaşmak, sabırla dinlemek ve Uğur Mumcu’nun ifadesiyle yalnızca halka güvenerek var olma zorunluluğuyla yüzleştirmelidir. Bu yanıyla Kemalistler, özellikle de Kemalist gençlik, sahiden ve belki de siyasal tarihte ilk kez bu güçte, bir ‘yeniden doğma’ değil, ‘var olma’ savaşını yürütmek zorundadır.” Yapılan yanlışların ya da o yanlışların peşinden sürüklenmenin sonucudur bugün yaşananlar. Yanlış yapanların yarattığı ortam gerekçe gösterilerek Cumhuriyet kemirilmiştir. Duygusallığı bir yana bırakıp yanlışla yüzleşmek ve hesaplaşmak, bağımsız düşünebilmenin önkoşulu olacaktır. Görüş Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV HARBİ SEMİH POROY Filistin İçin Adım Filistin’in Birleşmiş Milletler’de (BM) 1389 oyla “gözlemci devlet” olması 1947’den beri tepilen egemenlik hakkının bir aşamasıdır. Olumsuz oy veren İsrail, Filistin’i işgal eden devlettir. Güya “yan tutmayan arabulucu” ABD, genişlemeci İsrail’i bölgede en yakını sayar. Irkçı İsrail’in bölgede tek demokratik devlet olduğu palavrası da cabası. Olumsuz oy verenlerden Nauru (9.322 nüfuslu), Palau (20.956), Marshall Adaları (67.182) ve Mikronezya (107.000) ABD’nin sultasındaki minik Pasifik devletleridir. Panama ve Kanada da ezik durumdalar. Çek Cumhuriyeti’nin olumsuz oyuna karşın, Avrupa Birliği bu konuda ABD’den bağımsız davranma gücünü gösterdi. ABD Ortadoğu’yu, kuşkusuz Filistinlileri de tek başına açıkladığı “Yeni Dünya Düzeni” çemberi içinde tutma çabasındadır. Bu yönde desteği bu kez birkaç bin nüfuslu Okyanusya adalarıyla sınırlı kaldı. Ama şaşmaz ilkesi işgalci nükleer İsrail’i gözü kapalı desteklemektir. Filistin’deki 400 yılı aşkın Osmanlı yönetiminde günümüzde her gün her saat olan baskı, kıyım ve yıkımın hiçbiri olmadı. Filistinli Araplar ve Yahudiler kendi haklarıyla tanınan ayrı halklardı. Britanya mandası onların egemenliğini ortadan kaldırmadı. Milletler Cemiyeti’nin “A” sınıflamasında olduğundan, Filistin’e erken bağımsızlık tanınacaktı. Hâlâ bekliyoruz. Tanrı’nın Yahudilere özel sözler verdiği çocuk masalını bir yana koyalım. 1917 Balfour Deklasyonu’nun hukuksal değeri yoktur. BM de Filistin’in egemenlik haklarını ellerinden alamaz. Kaldı ki, genel kurul özellikle 1967 savaşından bu yana, Filistinlilerin kendi geleceklerini kendilerinin saptaması hakkını sürekli olarak her kararında belirtmiştir. Birçok Yahudi aydını, örneğin İbrani Üniversitesi Rektörü Haham Judah Magnes, Filistin’de Yahudi devletinin herkes için karayıkım getireceğinde ayak diretti. Haham Elmer Berger ve L.J. Rosenwald’ın başını çektiği Amerikan Yahudilik Kurulu iki ulusal devlet, hele ordusu olan Yahudi birimi, düşüncesine bile karşı çıktılar. Ama silahlı Yahudilerin yaygın bilinen Deir Yasin kıyımı benzer bir dizi cinayetlerinden biridir. M. Begin gibi bunları tasarlayanlar sonra İsrail’de başbakan oldular. 1945’te Amerikan Yahudilerinin yüzde 80’i Siyonist hedefleri destekliyordu. Başkan Truman’ın danışmanları 1948 seçimlerinde Yahudi parasına ve oylarına gereksinim duyacaklarını yineleyip durdular. Filistin’i ikiye bölerken Filistinlilere soran olmadı. ABD (birçok Afrika ve Asyalıların olmadığı) o zamanki BM üyelerinin gerekli oyunu toplayabilmek için delegelerin telefonlarını dinledi, yazışmalarını izledi ve üç devletin oyunu zorla değiştirtti. Türkiye Filistin’in bölünmesine karşıoy kullandı. Siyonizmin kurucusu T. Herzl de son yedi yılını Osmanlı yönetimini Filistin’i (para karşılığında) Yahudi göçüne açmayı kabule harcamış, başarılı olamamıştı. Amerikan Yahudileri İsrail’in kurulmasını Nazilerin yaptığı soykırımın bedeli gibi sunup Alman faşizminin bu acımasızlığının karşılığını Filistinli Araplara ödettiler. İsrail 1948’de resmen kurulduğunda S.M. Lilienthal “İsrail’in Bedeli” başlıklı bir kitap yayımladı. Berger ve Lilienthal yakın dostlarımdı. İkisi ve birçok Yahudi şuna inanırlardı: Dünya Yahudileri menfada değillerdir, içinde yaşadıkları ülkenin yurttaşıdırlar. Yahudilik dindir ve ona bağlı ordulu devletle uyuşmaz. Ama kurulunca ABD onu 11 dakikada tanıdı. J.L. Mearsheimer ile S.M. Walt’ın ortak kitapları İsrail lobisinin ABD siyaseti üstündeki ağır etkisini inceliyor. S.M. Hersh “Samson Seçeneği” başlıklı kitabında, Antik Çağ’ın yapılarını yıkarak herkesi kendiyle birlikte öldüren güçlü Samson gibi, İsrail’in tüm Ortadoğu’yu gerekirse nükleer silahlarıyla yıkmak için nasıl hazırlandığını anlatır. ABD bölgemizde tepelemek için nükleer güç arıyorsa, usa vuran tek hedef yakın bağlaşığı İsrail’dir. ABDİsrail ortak baskısı nedeniyle dünya siyasetinde Arap ve Filistin varlığı diye bir şey kalmamıştı. Oslo girişimi yalnız işgalci devletin yararına işlemektedir. Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinli Arap yaşamı Güney Afrika’da yok olmuş ırk ayrımından daha da insanlık dışıdır. Sekiz metre yükseklikte, kilometrelerce elektrik telli çimento duvarlar Nazilerin toplama kampları gibidir. Dostum İ. Shahak ve N. Mezvinsky gibi Yahudi yazarlar İsrail’de Yahudi köktendinciliğinin egemen olduğunu kanıtladılar. 2011’de ilk kez, İsraillilerin öldürdükleri Filistinlilerin iç organlarını bile sattıkları ortaya çıktı. “Mavi Marmara”da da dokuz Türk’ü öldürmüşlerdi. İsrail’in bir süre konut hapsinde tuttuğu Arafat’ı kim zehirledi? Bundan sonrasını birlikte göreceğiz. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com OTOBUSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 / A r t 1 vin yöresi 2 ne özgü bir halk oyunu. 3 2/ Orhan 4 Hançer 5 lioğlu’ nun 6 bir romanı... Yelpaze bi 7 çiminde ka 8 buğu olan bir 9 deniz yumuşakçası. 3/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Avustralya’da 1 C I V I K L A M A yaşayan, ağır göv 2 İ R İ Ş A T A K deli ve kısa bacak 3 N A S I R U L U lı bir hayvan... Bir 4 A Ğ L A A R nota. 4/ Bir soru sözü... İlkel ben 5 M A L A M A K İ N A İ L lik. 5/ Telefon 6 İ P T R ON A sözü... Maden 7 D İ L A S A L ya da kâğıt para 8 A K O R üstündeki kafa 9 S O Ğ A N L A M A resmi. 6/ Bankacılıkta, faizin başlangıç tarihi... İzmir’in Tire ve Ödemiş ilçelerine özgü bir tür bilye oyunu. 7/ Uskumru, kolyos, sardalye gibi balıkların ufağı... Sodyum elementinin simgesi. 8/ Dudak boyası... Kastamonu’ya özgü bir cins bulgur. 9/ Yarı saydam bir süs taşı... Çalıştığı sanat alanında başarı gösteremeyen, yeteneksiz sanatçı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Telve ile yapılan sahte kahve... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 2/ Uluslararası Çalışma Örgütü’nün simgesi... “Adam, herif” anlamında argo sözcük. 3/ Gölleri inceleyen bilim dalı. 4/ Berilyum elementinin simgesi... Bir şeyin esas tutulan yüzü. 5/ Derebeylik Japonyası’nda en aşağı sınıfı oluşturan halk... Yunan mitolojisinde aşk tanrısı. 6/ Yumuşak, hoş ve ince bir güzelliği olan... Sazın en ince ses veren teli. 7/ Siper, hendek... Sorguya çekilmek için yakalanan tutsak... Şaşma belirten bir ünlem. 8/ Köpek ya da ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek... Postu palto yapımında kullanılan memeli bir hayvan. 9/ II. Dünya Savaşı’nın sonlarında Japonlar tarafından kullanılan intihar uçaklarına ve bunların pilotlarına verilen ad.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear