25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 KASIM 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal, Türkiye’de ‘yargının felç olduğunu’ söyledi: Hukuk güvenliği yok HÜLYA KESKİN Yaşayınca Şoke Olduk Dün İstanbul Barosu ile Gazetecilere Özgürlük Platformu, uluslararası hukuk konferansı düzenledi: “Evrensel Hukuk Kuralları ve Hukuk Felsefesi Perspektifinden Türkiye Uygulamaları.” Ben de konuşma yaptım. Toplantıyı sonuna kadar izledim, zaten bu yazıyı da oradan yazıyorum. Benim için bir tür hukuk eğitimi vesilesi de oldu. Önemli uluslararası isimleri sayayım: Avrupa Yargıçlar Birliği Başkanı Vito Monetti, Uluslararası PEN Genel Sekreteri William Nygaard, Uluslararası PEN Başkanı Eugene Schoulgin, Avrupa Gazeteciler Federasyonu Başkanı Arne König... Bu isimleri saymamın nedeni, artık Türkiye’deki hem özel yetkili mahkemelerin yani Silivri yargılamalarının hem de basın özgürlüğü üzerindeki iktidar ve yargı işkencesinin, uluslararası gözlem altına alındığını vurgulamak içindir. ??? Uluslararası ilginin Silivri ve medya uygulamaları üzerine çevrilmesi, hükümet ve çevrelerini rahatsız etmektedir. Öyle ki, iktidarın adamları, uluslararası örgütlerin Türkiye’deki medya uygulamaları üzerine raporlarını çöpe atmaya başladılar. Öfkelerini böylesine dışavurmaları, içinde bulundukları çok zor durumu da gösteriyor. Avrupa ve Amerika 12 yıl yıl öncesine kıyasla, bugün özel yetkili mahkemeler ve uygulamaları konusunda büyük bir aydınlanma yaşıyor! Peki neden böyle geç? Bu sorunun yanıtını dünkü konuşmalarda, Eugene Schoulgin açık yüreklilikle verdi: Dışarıdan bakıldığında Başbakan ve hükümetin ciddi bir demokratikleşmeyi gerçekleştirdiği sanılıyordu. Yoksa böyle bir niyeti daha baştan yok muydu? Evet yoktu tabii! Bugün çok geniş bir çevrede RTE’nin daha büyük otorite yolunda ilerlediği olgusu görülüyor. Türkiye demokrasi güçlerinin, Avrupa’yı bilgilendirmede geç kaldıklarını mı, yoksa dünyanın, uygulamaları görmeden kendilerine söylenecek olanları anlamaya yatkın olmadıklarını mı söylemeliyiz… Şunu da not düşelim: Avrupa’daki gazeteciler ve kurumların temsilcileri, Türkiye’de hükümet ve politikaları üzerine gerekli bilgileri kimlerden alıyordu? Yetmez ama evetçi insanlardan.. Hükümete yandaş gazetecilerden.. Cemaat medyasından.. Bunlar doldurboşalt, kafaları yıkayıp durdular... Ama bu sürecin sonuna gelindi. Odatv davası, bu süreci bitirdi! Ülkemiz demokratik güçlerinin, Avrupa’ya yönelik gerçekleri dile getirecek, örgütlü ve hedefe yönelik aydınlatma faaliyetlerinin en az ölçüde olduğunu da burada belirtelim. ??? Şimdi durum tersine döndü. Avrupa ilerleme raporlarına Silivri yargılamalarındaki hukuksuzluklar girdi. Avrupalı yargıçlar, siyasi temsilciler ülkemize gelerek “olay yeri” (cinayet mahalli mi deseydim!) incelemelerinde bulunuyor. Duruşmalara katılıyor. Mahkeme uygulamalarını inceliyor, savunma avukatlarını ve hapishanede sanıkları dinliyor... Ve raporlar yazıyor... Gazetecileri tutuklamaları, burada zihin açıcı oldu ve Avrupalılar bu sayede subaylara kurulan kumpas yargılamalarını da incelemeye aldılar. Dünkü konuşmalarda Arne König hepimize soruyordu: AB ilerleme raporunu neden kullanmıyor Türk gazeteleri? Tabii ekliyor da: Bir korku olduğunu görüyoruz. Ama 29 Ekim Cumhuriyet kutlamalarında halkın büyük tepkisi, demokrasi talebi, bu durumun değişebileceğini gösteriyor.. Yeni bir siyasi ortam söz konusu olabilir... König dedi ki: Dün Balbay ve Özkan’la görüşme talebimizi Adalet Bakanlığı’na ilettik. Adalet Bakanlığı bunu değerlendireceğiz dedi. Yanıt gelmedi, demek ki görüşemeyeceğiz ama bunun için yeniden geleceğiz... Ülkem İsveç’te bir bakanın böyle bir duruma müdahale etmesi, resmi devlet görevlilerinin durumuna karışması mümkün değildir. Görevliler izin verir, biter. Bu durum bizim için de ilginç bir deneyim oldu! 6 Kasım’da Avrupa Parlamentosu binasında Türk gazeteciler için gösteri yapacağız... ??? PEN Başkanı Schoulgin, dünkü konuşmalarda şöyle dedi: Burada olanları duyan ve bizzat gözlemleyen, araştırıp öğrenen herkes şoke oldu. Ama ne yazık ki Avrupa’dan gelenler ve bu duruma tanıklık edenler fazla değil. Ben diyorum ki, sizlerin de çeşitli gruplar arasında diyaloğunuz yok. Diyalog kurun, birlikte sorunları tartışacağınız forumlarda buluşun ve ortak kararlar alın... Yabancı konuklardan birkaç düşünce aktarabildim. Toplantıda çok iyi konuşmalar oldu. Barış Terkoğlu’nun kendi davasını anlattığı konuşması, başlı başına, yargılamaların, her aşamada kesinlikle hukukla ilgisi olmadığını çok net ortaya koydu. Ümit Kocasakal, Ahmet Abakay, Aysel Çelikel, Timur Demirbaş, Ahmet Çörtoğlu, Celal Ülgen, Ufuk Akkaya, Turgut Kazan, Fikret İlkiz, Sedat Ergin, Yılmaz Yazıcıoğlu, Vedat Kurşun, Süheyl Batum, hukuksuzlukları ve özel yetkili mahkemelerin serüveni ve daha bir dizi konuda çok açıklayıcı ve önemli katkılarda bulundular... Haydi hayırlısı! İstanbul Barosu ve Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) tarafından düzenlenen “Evrensel Hukuk Kuralları ve Hukuk Felsefesi Perspektifinden Türkiye Uygulamaları Konferansı”nda Türkiye’de yaşanan hukuksuzluklara dikkat çekilerek adil yargılanmanın uygulanması gerektiği vurgulandı. İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, “Türkiye’deki hukuksuzluklara teslim olmayacaklarını” vurguladı. Avrupa Yargıçlar Birliği Başkanı Vito Monetti de “Kimse anayasanın üzerinde değildir. Siyasi atmosfer bağımsızlık duygusunu etkileyebilir” dedi. PEN ve Uluslararası Yayıncılar Birliği adına konuşan William Nygaard ise Türkiye’de gerçek bir demokrasi yerine ancak “melez bir demokrasinin” olabileceğini söyledi. Taksim’deki Orhan Adli Apaydın Konferans Salonu’nda düzenlenen konferansında, İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal, “Türkiye’de yargı felç olmuştur” cümlesini kullanarak tutuklamaların “tutsaklık”, gözaltıların ise “gözdağı”na dönüştüğünü vurguladı. Hukuksuzluklara teslim olmayacaklarına dikkat çeken Kocasakal, “Geldiğimiz noktada kimsenin hukuk güvenliği yok. Bugünlerin dayandığı temel ‘HAK İHLALLERİ KAYGI VERİCİ’ PEN ve Uluslararası Yayıncılar Birliği adına konuşan William Nygaard Türkiye’de insan hakları konusunda ciddi kaygılarının olduğunu söyledi. Hak ihlalleri sorunun bir an önce çözülmesi gerektiğine işaret eden eden Nygaard, ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar ve Kürt sorunu konusundaki duyarsızlığa da dikkat çekti. Nygaard, Türkiye’de insan haklarının çözülmediğini, gerçek bir demokrasinin olmadığını, bu tarz bir ikilemle ancak “melez bir demokrasinin” olabileceğini söyledi. YARGI BAĞIMSIZLIĞI VURGUSU Yargı bağımsızlığına vurgu yapan Avrupa Yargıçlar Birliği Başkanı Vito Monetti de her ülkede Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) olduğunu, bu kurumların hukukun üstünde olmadığını, asıl görevlerinin bireylerin bağımsızlığı için çalışmak olduğunu söyledi. Monetti, “Bir dava kurum tarafından değil, yargıçlar tarafından yürütülür. O kişilerin bagımsızlığı için de HSYK vardır. Kimse anayasanın üzerinde değildir. Siyasi atmosfer bağımsızlık duygusunu etkileyebilir” dedi. 2010 Eylül’ünde yapılan sözde referandumdur. O güne kadar kuşatılmış olan yargı, referandumla teslim alınmıştır. O referandumu desteklediği için Avrupa da bu gelinen noktadan sorumludur” dedi. GÖP Dönem Başkanı Ahmet Abakay ise 80’e yakın gazetecinin mesleki faaliyetlerinden dolayı tutuklu olduğunu anımsattı. “Türkiye’de basın, düşünce ve ifade özgürlüğü ağır baskı altındadır” diyen Abakay, tutuklu gazetecilerin derhal serbest bırakılması gerektiğini söyledi. Abakay, “İk Ölmeden mezara koyuyor tidar henüz öldürmüyor. Cezaevlerinde, taş hücrelerde, zulümhanelerde, ölmeden mezara koyuyor. Her koşulda iktidar yandaşlığı yapan gazeteci ve yazarları, haksız ve hukuksuz şekilde cezaevlerinde tutulan meslektaşlarını, mesleklerini savunmaya davet ediyoruz” dedi. “Adil yargılanma ilkesi” başlıklı oturumda konuşan ÇYDD Genel Başkanı Prof. Aysel Çelikel ise binlerce tutuklunun bulunduğu, yargının siyasallaştığı bir ülkede “adil yargılamadan” söz edilemeyeceğini vurguladı. Prof. Timur Demirbaş da özel yetkili mahkemeler de yaşanan hak ihlal lerine dikkat çekti. Ergenekon davasından tutuklu gazeteci Tuncay Özkan’ın avukatı Ahmet Çörtoğlu ise davadaki hukuksuzluklara değinerek duruşmalara uzun süreli katılmama cezası aldıklarını da belirtti. Gazetemiz yazarı Orhan Bursalı ise “Balbay, yıllardır cezaevinde. Bırakın bu kadar uzun süre cezaevinde kalmasını, tutuklanmasını dahi gerektirecek tek delil yok. Onun gibi birçok insan da AKP’ye muhalefet ettikleri için cezaevinde” diye konuştu. ‘Suçları AKP’ye muhalefet’ KANDIRA CEZAEVİ Açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla BDP’nin yapmak istediği miting yasaklandı Tuhaf hak ihlalleri İstanbul Haber Servisi Kandıra ve Tekirdağ 1 No’lu F Tipi cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine bugüne dek yaşanmamış “tuhaf hak ihlalleri” de eklendi. Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nin kantininde “bakanlıktan talimat geldi” iddiasıyla yıllardır satılan tek bıçaklı tıraş bıçağı yerine, üç bıçaklı tıraş bıçağının satıldığı iddia edildi. Tutuklu ve hükümlüler bu uygulamanın kendileri için masraflı olduğunu vurguladı. Ayrıca okudukları Cumhuriyet, Birgün ve Yurt gazetelerinin, “inceleniyor” iddiasıyla gün bitimine kadar verilmediği belirtildi. Türkiye’deki F tipi cezaevleri artık kötü muamele, hak ihlallerinin dışında tuhaf uygulamalara da imza atıyor. Tutuklu ve hükümlülerin yaşadıkları hak ihlallerini avukatlarına teker teker anlatması sonucunda ilginç bir tablo ortaya çıktı. Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu ve hükümlülere “türkü veya marş söyledikleri” için verilen disiplin cezaları nedeniyle 8 aydır ziyaret ve iletişim hakkından yararlanamayan kişiler bulunuyor. Tutuklu ve hükümlülerin hak ihlallerine ilişkin özellikle milletvekilerine gönderdiği mektupların ise “inceleniyor” iddiasıyla 10 gün gecikmeli olarak gönderildiği belirtildi. Gazeteler için de aynı uygulama söz konusu. Diğer gazetelerden farklı olarak Cumhuriyet, Birgün ve Yurt gazetelerinin, “inceleniyor” iddiasıyla tutuklu ve hükümlülere öğleden sonra, çoğu zaman da gün bitimine kadar verilmemesi dikkat çekti. Hak ihllalleri ile gündemden düşmeyen Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde verilen disiplin cezaları sonucunda 5 yıla kadar iletişim ve ziyaretçi yasağı olan kişiler bulunuyor. Çoğu tutuklu ve hükümlünün gönderdiği mektuplara “övücü ve yüceltici ifadeler kullanarak örgüt ve dayanışmasını artırmak” nedeniyle el konuluyor. Cezaevi kantininde ise tek bıçaklı tıraş bıçağının satılmaması yönünde kararlar alındı. Tutuklu ve hükümlüler bunun nedenini sorduğunda ise “bakanlıktan talimat geldiği” iddia edildi. Cezaevindekiler söz konusu tıraş bıçağının daha pahalı olduğu ve gür sakallı kişiler için yüzlerinin parçalanması anlamına geldiğini belirtilirken, artan hak ihlallerinin çözümü yerine tıraş bıçağı ile ilginç uygulamalara gidilmesi cezaevlerindeki keyfiliği tekrar gündeme getirdi. Diyarbakır’da gergin gün ? Mitingin yasaklanmasını protesto eden, aralarında BDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın da bulunduğu BDP’li milletvekilleri valilik önünde oturma eylemi yaptı. Haber Merkezi Cezaevlerindeki açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla BDP’nin Diyarbakır’da yapmak istediği mitingin valilik tarafından yasaklanması gergin bir gün yaşanmasına neden oldu. Polis miting için toplanan gruplara gazla müdahale ederken, Diyarbakır’ın anacaddelerinde olağanüstü güvenlik önlemleri alındı. Cezaevlerindeki açlık grevine dikkat çekmek için BDP’nin yapmak istediği “Özgür yaşam için vicdan buluşması” mitingi valilik tarafından yasaklandı. Diyarbakır’ın tüm cadde ve sokaklarında yoğun güvenlik önlemi alındı. Mitingin yasaklanmasını protesto eden aralarında BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın da bulunduğu BDP’li milletvekilleri valilik önünde oturma eylemi yaparken, milletvekillerinin yanına gitmek isteyen gruplara polis müdahale etti. BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, ilk kez valilik tarafından kentin tüm sokak ve caddelerinin yasaklandığını İstanbul’da da Halkevleri, dün Beyoğlu’nda yaptıkları eylemde, cezaevlerinde 54. gününe giren açlık grevi eylemlerine karşı hükümetin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tutumunu protesto ederek taleplerin dikkate alınmasını istedi. Tünel’de “AKP savaş iktidarıdır. Ölüm değil çözüm istiyoruz” yazılı Galatasaray’da yürüyüş pankartı açarak toplanan Halkevleri üyeleri, “Barış için anadilinde eğitim”, “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek”, “Ölüm değil, kardeşliğin ülkesi” ve “Görüşmeler başlasın ölümler dursun” sloganları atarak Galatasaray’a kadar yürüdüler. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) ifade ederek, “Bu bir sıkıyönetim ilanıdır. İlk kez böyle bir karar ile karşılaşıyorum. Biz bir şekilde bu yasakçı zihniyeti kıracağız. Kabul edilemez! Kabul edersek yarın nefes almamızı da yasaklarlar” dedi. ağduyuyu elden bırakmıyoruz’ BDP Eşbaşkanı Demirtaş’da Diyarbakır Valiliği’nin uygu ‘S lamasına tepki göstererek, miting ve yürüyüşlerle cezaevlerindeki ölümlerin yaşanmaması için çabaladıklarını söyledi. Demirtaş, “Diyarbakır’da sıkıyönetim ve darbe görüntülerine rağmen sağduyuyu elden bırakmıyoruz. Biz bu ölümleri durdurmak zorundayız. Atılacak olumlu adımlara karşı pozitif adımlar atacağız. Talepler konusunda hükümet esnek olma lı. Yasadışı talepler değildir. Birlikte hangi adımları atacağımıza karar verilebilir. Başbakan’ın söylediği gibi ortada bir şov yok, insan hayatı var. Başbakan bu üslubu değiştirmeli. Demokratik siyasetin kanalları açık oldukça ölümleri durdurmak daha kolay olacak. Ortada şantaj yok. Miting yapsaydık sorunun çözümüne yakın mesajlar verecektik” dedi. Prof. Erdal İnönü’yü SHP’nin Kürt açılımı ve çözümü paneli ile andılar ‘Çağrımızla grevler bitmez’ İstanbul Haber Servisi BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, açlık grevleri için partisine yönelik eleştirilere “Bedenini ölüme yatıranlara çağrıda bulunun diyorlar. Çağrımızla grevleri bitirmezler ki” yanıtını verdi. Prof.Dr. Büşra Ersanlı da açlık grevlerini doğru bulmadığını vurguladı. Türkiye Türkiye Sosyal Ekonomik, Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES) Erdal İnönü’yü ölümünün 5. yılında Dedeman Otel’de düzenlediği “SHP’nin Kürt Açılımından Bugüne Kürt Sorunu ve Çözüm Arayışları” başlıklı panelle andı. Panelde konuşan BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık da “1987, 1989’daki SHP’yi hâlâ arıyorum. Türkiye’nin ihtiyacı olan böyle bir partidir” dedi. Paris’teki Kürt Konferansı’na katılmalarıyla başlayan, Deniz Baykal ve grubunun tavrı ile ihraç edilmeleriyle sonuçlanan süreci anlatan Sakık “İnönü, iktidarın insanı nasıl kirlettiğini gördü ve daha fazla kirlenmemek için siyasetten çekildi” diye konuştu. Sakık şu değerlendirmede bulundu: “Bedeni ölüme yatıranlara çağrıda bulunun diyorlar. Çağrımızla grevleri bitirmezler ki... Onlar feda kültüründen geliyorlar.” Ersanlı da açlık grevlerini bir eylem biçimi olarak onaylamadığını, cezaevinde olsa bu eyleme asla katılmayacağını söyleyerek “Ama açlık grevindekileri düşünmediğim bir saat bile geçmiyor. Derhal durdurulması için insani taleplerin hükümet tarafından kabul edilmesi gerek” dedi. CHP PM üyesi Fikri Sağlar, AKP’nin Kürt sorunu konusunda olumlu adımlar attığını düşünenleri eleştirerek, “Bu konuda ne yaptıklarını görmüş değilim. 2009’da başlatılan açılım önemli bir fırsattı. Ama muhalefet değerlendiremedi. Elinde en çok doküman olan CHP. Başbakan bile SHP’nin 1990 raporunu gösterip adım atalım demesine rağmen muhalefetin tavrı çok sert oldu” dedi. Fethullah Gülen: Vazgeçirmek gerek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cezaevlerindeki açlık grevleriyle ilgili tartışmaya Fethullah Gülen de katıldı. Gülen, “Ölüm orucuna niyet edenleri o işten vazgeçirmek lazım” dedi. Gülen, kendisine yakınlığıyla bilinen Samanyolu Haber televizyonunda yaptığı açıklamada dinde intihar eden kişinin cenaze namazının kılınmayacağı yönünde hükümler olduğunu anımsattı. Ölüm oruçlarındaki kişilerin bu eylemden vazgeçmeleri gerektiğini vurgulayan Gülen, “Canlı bombaları, intihar bombacılarını vazgeçirmek lazım, ölüm orucuna niyet edenleri vazgeçirmek lazım. Bunlar da topluma düşen bir görevdir. İdare edenlere düşen birer vecibedir, farizedir. İnsan partal bir eşya değildir. Ölene üzülürüz, o türlü levsiyat düşüncelerine sapanlar hakkında bir yönüyle akıbetleri adına endişe duyarız” dedi. ‘Kaybedecek tek saniye yok’ Haber Merkezi “Kürt sorununu ancak Başbakan Erdoğan çözer” diyerek kamuoyunda tartışma konusu olan Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, Türkiye’deki açlık grevlerinin uzlaşıyla sona erdirilmesi için Avrupalı liderler, siyasi aktörler ve Sakharov Ödülü sahiplerine mektup yazarak yardım istedi. Zana, “Ölümleri önlemek için Türk otoritelerini bir an önce tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerin gereğini yapmasını ve açlık grevcilerinin taleplerini yerine getirmek için teşvik etmelisiniz” dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear