25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 8 EYLÜL 2011 PERŞEMBE 6 SAĞLIK laç saklanılacak şey değildir stanbul Haber Servisi laçların saklama koşullarına dikkat etmediğiniz takdirde büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalınabileceği vurgulandı. Uzmanlar, sulandırılmış ilaçların kesinlikle 2 haftadan daha uzun süreli saklanmaması ve kullanılmaması uyarısında bulunarak “Yalnızca basit yaralanmalarda kullanabileceğimiz pansuman malzemesi, basit ağrı kesici ve ateş düşürücü, kronik hastaların sürekli kullandıkları ilaçlar buzdolabında saklanmalıdır” dediler. Bursa Eczacılar Kooperatifi (BEK) Yönetim Kurulu üyesi Eczacı Yeşim Baş, “En büyük yanlışımız şikâyetimiz hafifleyince ilacı yarım bırakıp kalanı günü gelir diye saklamamızdır. Doktorun verdiği ilaçları doktorun söylediği süre ve miktarlarda kullanmalıyız. Ama yine de evimizde ilaç varsa öncelikle bütün ilaçları buzdolabına koymamalıyız. Her ilacın kutusu üzerinde saklama koşulu mutlaka yazar. Çoğu ilacın 25 C’nin altında, oda ısısında, ısı ve ışık kaynaklarından uzakta saklanması yeterlidir. Buzdolabında saklanması gereken ilaçlar ise buzdolabının kapağında değil iç raflarında saklanmalıdır” dedi. Saç ekiminin tam zamanı stanbul Haber Servisi Estetik ve plastik cerrahi uzmanları, yaz aylarında güneş ışınları nedeniyle sakıncalı olabilen bazı estetik operasyonların sonbaharda yapıldığını belirterek, bakımına özen gösteren kadın ve erkeklerin bu aylarda sıklıkla saç ekimi işlemini tercih ettiklerini söylediler. Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, hormonal, genetik ve yaş ilerlemesine bağlı olarak dökülen saçların, çeşitli dermatolojik sebepler, yanıklar, cerrahi operasyonlardan dolayı da zarar görebileceğini anımsatarak “ayrıca stresli yaşam koşulları da saç dökülmesinin en önemli nedenlerinden biri” dedi. Günde ortalama 100 tel saçın dökülmesini normal olarak değerlendiren Kışlaoğlu, tedavide başın arka kısmındaki saç köklerinin alınarak saçsız alanlara ekilebildiğini söyledi. Heykeli Yıkmakla Akademi’ye Tırpan, Aynı Anlayışın Ürünü Düşünün, dünyada ilk bilimler akademilerinin kurulmasından (1660’ların başında, Fransız ve İngiliz) 335 yıl sonra, 1993’te, Erdal İnönü’nün önayak olmasıyla Türkiye Bilimler Akademisi’ni kuruyorsunuz... Avrupa’da 1600’lerde bilim patlama yapıyor, evrenin sırları çözülmeye başlanıyor, oradan elde edilen bilgilerle ekonomide büyük dönüşümler başlıyor; Batı, bütün dünyada üstünlüğünü böyle kuruyor... Siz, zaten matbaayı da 300 yıl sonra Türklerle tanıştırabilmişsiniz. Sadece matbaa değil... Modern tıbbın, fiziğin, kimyanın, biyolojinin ve düşünsel alanın pek çok büyük buluşundan, onlarca yıl sonra Osmanlı olarak haberdar olmuşsunuz. Dünyada çığır açmış bir bilim insanınız Türkiye’de çıkmamış... Rönesans’ın ürün ve sonuçlarını ülkeniz insanına mal etmeniz birkaç yüzyıl sonra, o da yarım yamalak olmuş... Resimde, sanatta, heykelde, müzikte... Özetle, güzel sanatlarda gelişme yine yüzyıllar sonra başlamış... 2011 yılındayız. İktidarın belediye başkanları heykellerin, sanatın içine tükürüyor... Başbakan, İnsanlık Anıtı’nı yıktırıyor... Can Yücel’in mezar heykeli kırılıyor... Ve, iktidar, Türkiye Bilimler Akademisi’ni bitiren yasasını çıkartıyor. Diyor ki, öyle yağma yok, bütün üyeleri siz atayamazsınız, Akademi üye sayısını 300’e çıkartıyorum, 100’ünü ben, siyasi iktidar olarak atayacağım; 100’ünü de bürokratlarım (YÖK yani) atayacak... Eh 100’ünü de siz atayabilirsiniz... Zaten Akademi’nin atayacağı üyeleri de benim oraya atadıklarım seçeceği için, Akademi’nin de 100 üye seçmesinde bir sakınca yok... (*) Belki de Başbakan’ı Yeni Bilimler Akademisi’nin (başkan olmak istemezse) şeref başkanlığına da davet etmek gerekir! Çünkü İran İslam Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı İran Bilimler Akademisi’nin de direktörü! (**) Belki bu göreve Doç. Dr. Abdullah Gül daha yakışabilir... Mozambik’te de Akademi, bakanlığa bağlı olarak yönetiliyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ü dinliyorum: “Akademi üyeleri kendilerinin seçtiği belli nitelikteki üyeleri getirsin, hükümet de kendi seçtiği belli nitelikteki üyeleri atayacak, YÖK de kendi seçtiği belli nitelikteki üyeleri seçecek...” Yani, Akademi’ye seçilebilecek üyelerde ortak üstün nitelikler aranmayacak... Hükümet ve YÖK de uygun görecekleri nitelikteki üyeleri atayacaklar. Böylece Akademi bir çorba niteliği kazanıyor. Buna, niteliği sulandırmak, Türkiye’nin niteliği çok düşük ortalama Akademik varlığını, Akademi’ye taşımak denir... (Şüphesiz, atanacak üyeler arasında gerçekten nitelikli bilim insanları da bulunacaktır, burada biz ilkeleri tartışıyoruz... Onlardan bir kısmı da böyle bir atamadan rahatsızlık duyacaktır...) Batı’da refah, zenginlik ve üstünlükler yaratan bilimin böyle sulandırılmasına hiç rastlayamazsınız... İktidarın Akademi’ye 100 bilim insanı atamaya kalkışması deli saçmalığıdır... Neden böyle bir hak edinmek istiyor? Bunun bir izahını yapmalılar! (TÜBA’dan bir üye, durumu “milli futbol takımına, mehter takımına ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na üçte bir üyenin hükümetçe atanmasına” benzetmiş!) Peki ya YÖK’e ne demeli? Şimdiden millet, atanacak 100 üye arasına girmek için YÖK önünde (hem de hükümet önünde!) kuyruklar oluşturmuştur! Ne hükümetin ne de YÖK’ün seçme kriterleri olacaktır (yandaşlık dışında, birkaç “kaçak” kaliteli üye dışında!). YÖK üyeleri “bu bizim işimiz değil, bu görevi yerine getirmek istemiyoruz” demeli... Çünkü, arasında hiçbiri, Akademi’ye üye seçimi kriterlerine sahip değil. Ama bu yetkiyi kullanmayı reddedecek bir düşüncenin YÖK’te üreyebileceğini düşünmek, yanlışın da yanlışı olur! Bu arada dünya bilimi tepki veriyor. Science dergisi, TÜBA’nın özerkliğinin kaldırıldığını duyurdu... Ayrıca pek çok dünya akademisinin ortak kuruluşu “Human Rights Network of Academies and Scholarly Societies”, Akademi’nin yeniden özerkliğine kavuşturulması için Başbakan’a mektup yazdı. Bunlar başlangıç... Hükümet etkilenir mi?.. (*) Doğan Kuban, yarın Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji’de yayımlanacak “Sorunumuz TÜBA’dan büyük” yazısında diyor ki: “1000 kişilik bir akademi oluşturabiliriz. Her üniversiteden, bilim adamlıkları unvanlarından menkul 56 Dr. Profesör seçsek, en büyük bilimler akademisi bizimki olur... Bilim adamları Bilim Akademisi’ni oluşturur. Fakat Akademi Üyeliği bilim adamı yaratmaz...” (**) Yarınki CBT, Ferhan Sağın’ın yazısı. Sağlıkta Tehlikeli Bilgi Kirliliği Prof. Dr. Coşkun Özdemir Türkiye’de kayıtlı olan HIV/AIDS vakasının 4 bin 525 kişiye ulaştığı açıklandı Yurdumuzda sağlık alanında pervasızca yapılan ve denetimsiz kalan bilgi kirliliği süregeliyor. Denetim yetersizliğinden hatta yokluğundan diyebilirizyararlanan kişiler gazetelerde ve TV kanallarında (10 kadar TV kanalı sayabildim) hiçbir bilimsel temeli olmayan ilaçların pazarlamasını yapıyorlar. Kanseri yok eden, tüm damarları açan, diyabeti, hipertansiyonu kontrol eden, iktidarsızlığı gideren ilaçlar sunuluyor halka; verilen, danışma hattı olarak sunulan telefonları ararsanız ilaçlar adresinize gönderiliyor. Kendimi tanıtmadan bunlardan birine telefon ettim. Bir iki şikâyet söyledim. Öyle muayeneye, teşhise filan gerek yok. Karşımdaki kişi “amca adresini ver hemen gönderelim, küçük kutu 139, büyük kutu 375 lira ama bunlar birer aylık, her ay yinelemelisiniz” dedi. Her derde deva ilaçlar bunlar. Harika değil mi? Böylesine bir özgürlük ve pervasızlık içinde yapıyorlar bu şarlatanlığı. Dr. unvanlı bir zatı muhterem (!) yanına bir eczacı, bir de farmakolog alarak bu icrayı habaseti gerçekleştiriyor. Bunun gibi doktor olmayan profesör unvanlı iki kişi de bir haber kanalında doğa ilaçları sunuyor halka. Pişmiş soğanla, maydanoz, limon karışımıyla, havuçla, keten tohumuyla, zencefil, aslanpençesi, ebe gümeci, kestane balı ve doğa eczanesinin türlü çeşitli ilaçlarıyla muhteşem sonuçlar alınıyor. Ne tansiyon derdiniz kalıyor, ne diyabet ne de iktidarsızlık, telefon edip ulaşanlar şükranlarını minnettarlıklarını arz ediyorlar. Adanalı bir doçentin Yeni Bosna’da satış mağazası var dolup taşıyor. Alpha Rice var, oloropin var, reishi mantarı var. Var oğlu var. Taşların verdiği şifadan da haberdar olduğunuzu sanıyorum. Doktora teşhise falan gerek yok, siz bildirin şikâyetlerinizi ilaçlar ayağınıza gelsin. Korkutucu artış İstanbul Haber Servisi Türkiye’de kayıtlı olan HIV/AIDS vakasının 4 bin 525 kişiye ulaştığı, bu sayının giderek arttığı belirtildi. Uzmanlar, hastalığın halen tam olarak kontrol altına alınamadığını, HIV/AIDS ile yaşayanların haklarında ciddi sorunların bulunduğunu belirterek “HIV ve AIDS konusunda bilgisizlik, ayrımcılık ve damgalama en önemli sorunlar arasında geliyor” dediler. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2000 yılında HIV ile yaşayan sayısı 158 iken, bu sayının 2004’te 210’a, 2007’de 376’ya, 2010’da ise 627’ye çıktığı vurgulanıyor. Pozitif Yaşam Derneği İletişim Sorumlusu Çiğdem Şimşek, dünyadaki HIV taşıyan insanların yüzde 48’ini kadınlar, yüzde 7.5’ini ise çocukların oluşturduğunu söyledi. yada hastalıkla enfekte olan kişi sayısında yüzde 19 düşüş yaşandığını, ancak AIDS için halen kesin olarak bilinen bir tedavi yöntemi bulunmadığını anımsatan Şimşek, özetle şunları kaydetti: “AIDS ile yaşayan bir hastaya dokunarak, öpüşerek veya yanında bulunarak hastalığı kapmak mümkün değildir. Ayrıca AIDS evcil hayvanlardan, tuvaletlerden, yüzme havuzlarından, tabak ya da bardaklardan bulaşıcı özellik göstermez. Bu nedenle insanların bu konularda korkutulması ya da yersiz bir kaygıya neden olması çok yanlıştır. AIDS’in ana bulaşma yolu seksüel birleşme, uyuşturucu kullanıcılarının enjektörlerini paylaşması ve kan transferidir. Ne yazık ki, AIDS hastalığına yakalanmış hamile bir kadının daha doğmamış bebeği de bu hastalığa yakalanmış demektir. Hastaların düzenli olarak Sağlık Bakanlığı’nın ücretsiz olarak düzenlediği testleri yaptırmaları gerekir. ” Ücretsiz test Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı Küresel AIDS’in geçen yılki raporuna göre, tüm dün Bel fıtığı tedavisinde tam endoskopik yöntem ‘Ufak’ ameliyatla ağrısız günlere Çeşitli hastalıkların habercisi olabilir Yetkililer seyrediyor Peki, Sağlık Bakanlığı, RTÜK, Tabipler Birliği, Tarım Bakanlığı ne yapıyor bu manzara karşısında diyeceksiniz? Hepsine ulaşmaya çalıştım. Hiçbir cevap alamadım. Milyonları aldatma özgürlüğü devam ediyor. Sanırım sizler gibi seyrediyorlar. Tedavi aracı olarak pazarlanan bu bitkiler, otlar ve ilaçların etkinliği, güvenirliği kontrolden geçmiş ve bilimsel olarak kanıtlanmış mıdır? Olabilir mi? Sormayın bunu. Başbakan’ın adının da karıştığı Altın Çilek hikâyesini de duymuşsunuzdur. Sağlık Bakanlığı’nda ve oldukça iyi bir mevkide görev yapan güvendiğim bir öğrencime telefonla bu durumu ve kaygılarımı bildirdim. “Hocam Sağlık Bakanı’na siz bir mektup yazar mısınız?” dedi. Bir cevap veremedim. Şimdi siz bu yazımın bir ihbar olarak kabul edilebileceğini düşünürsünüz değil mi? Yanılırsınız. Böyle bir şey olamaz, hatta bu programları yapanlar bundan önceki iki örnekte olduğu gibi (kök hücre, akupunktur) itibarlarını kırdığım için beni ve gazetemi mahkemeye bile verebilirler. coskunoz@superonline.com Not: Gazeteler, anlamını iyi kavrayamadan ALS hastalığıyla ilgili bir haber verdiler. Hastaların kafasında bir acaba belirdi. Bu sadece genetik natürdeki hastalarda yeni sorumlu bir genin bulunuşunu haber veriyor. Göz seyirmesi deyip geçmeyin İstanbul Haber Servisi Göz seyirmesinin gizli astigmat, miyop veya hipermetrop ya da göz numarasının artmasının habercisi olabileceği vurgulandı. Uzmanlar, sık aralıklarla ve uzun süren göz seyirmelerinde mutlaka bir göz doktoruna görünülmesi gerektiğini söylediler. Dünyagöz Altunizade Hastanesi’nden Op. Dr. Methiye Önder, “Gözlük takan hastalarda göz numarası düşmüş veya artmış olabilir. Kişi bunun farkında olmadan aynı gözlüğü takmaya devam ediyorsa, seyirme artabilir. Bunun yanı sıra gözkapağının iltihaplanması, göze yabancı maddelerin girmesi sonrasında bunlara bağlı olarak göz seyirmeleri olabilir ve devam eden göz seyirmelerinin sıklığı artabilir. Bu durumlarda hemen göz doktoruna başvurulmalı. Çok uzun süre bilgisayara bakmak, uzun uzun televizyon seyredip, kitap okuduğumuzda gözünüz iyice yorulmuş oluyor. Göz ise bu yorgunluğa seyirmeyle tepki verebiliyor” diye konuştu. Önder, geceleri gözkapağına nemlendirici sürüp hafif hafif kapak cildini yüz kemiğine doğru bastırarak masaj yapmanın faydalı olacağını kaydetti. İstanbul Haber Servisi Bel fıtığı ameliyatı oluyorsunuz, vücudunuzda yalnızca bir kalem kalınlığında bir delik açılıyor, aynı gün ayağa kalkıyorsunuz ve bel fıtığınızın tekrarlama riski yalnızca yüzde 4. Bel fıtığı nedeniyle ameliyat olmak zorunda kalanlar için neredeyse hayal gibi. Ancak İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi’nde uygulanan “Tam Endoskopik Lomber Disk Cerrahisi” yani “kapalı, kamera ile bel fıtığı ameliyatı” ile bu mümkün. Hastanede bugüne kadar yaklaşık 130 kişi bu yöntemle ameliyat olarak sağlığına kavuştu. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Tuncay Canbolat, 2009 yılından bu yana İstanbul Tıp Fakültesi’nde tam endoskopik yöntemi uygulamaya başladıklarını belirterek şöyle konuştu: “Tam endoskopik cerrahide 1 santimetrelik bir alan açıyorsunuz ve kalem kalınlığında bir boruyla vücut içine girdikten sonra, onun altında daha detaylı 34 milimetre çapında iki delik açıyorsunuz. Sonuçta çektiğiniz zaman, aynı yere girmek istediğinizde aynı deliği bile bulamıyorsunuz, doku zararı en az. Hasta aynı gün ayağa kalkıyor, hiçbir ağrısı sızısı yok.” Tam endoskopik lomber disk cerrahisine ilişkin 910 Eylül tarihlerinde hekimlere yönelik bir kurs düzenleyeceklerini ifade eden Canbolat, hekimlerin ameliyatları canlı bağlantıyla izleyebileceklerini, bazılarının ise kadavrada bu yöntemi deneyeceğini ifade etti. Yeme bozukluğu cinsel sorunlara yol açabilir İstanbul Haber Servisi Toplumdaki yaygın “ideal vücut ölçülerine kavuşma” isteği ve diyet yapan insan oranındaki artışın, yeme bozukluklarının yaygınlaşmasına neden olduğu, bunun da cinsel sorunlara yol açabildiği belirtiliyor. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) Başkanı Dr. Cem Keçe, yeme bozukluğu yaşayanların en büyük sıkıntılarından birinin cinselliğe yönelik tüm beden algılarını kapatmaları ve cinselliklerini rahatça yaşayamamaları olduğunu belirtti. CİSED Genel Sekreteri Psikolog Serap Güngör de yeme bozukluklarının tedavisinin zor olduğunu ve profesyonel yardım almaları gerektiğini söyledi. Devlet hastanesinde ilk Parkinson ameliyatı Haber Merkezi Parkinson hastalarına halk arasında “beyin pili” yerleştirilmesi olarak adlandırılan ameliyat, Türkiye’de ilk olarak bir devlet hastanesinde, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde uygulandı. Türkiye’de birkaç merkezde uygulanan ameliyatla Parkinson hastalığının etkilerinden olan titreme gibi olumsuzluk büyük ölçüde giderilerek, hastanın normal hayatına dönmesi sağlandı. Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Bekir Tuğcu başkanlığında gerçekleştirilen ameliyatla Parkinson hastasına, hareketlerini kontrol ve koordine eden bir jeneratör yerleştirildi. Yeni tanı konmuş tüm hastaların ilaçla tedavi edildiğini, cerrahi tedaviyi önermediklerini anımsatan Tuğcu, ancak hastalığın ilerlediği ve ilaçların etkisinin azaldığı ve yan etkisinin arttığı, ileri aşamalarında cerrahi tedavinin ön plana geçebildiğini belirtti. Sapanca’da kök hücre kongresi İstanbul Haber Servisi Kocaeli Üniversitesi Kök Hücre ve Gen Tedavileri Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Erdal Karaöz, bilim dünyasının gelecekte kök hücreleri kullanarak çok sayıda hastalığı tedavi etmek için araştırmalar yaptığını, bu konudaki çalışmaların sürdüğünü belirtti. 28 Eylül2 Ekim tarihleri arasında çok sayıda hasta ve uzmanlık derneklerinin katılımıyla Sapanca’da “1. Kök Hücre Araştırmaları Kongresi” düzenlenecek. Kongreyle ilgili dün Beşiktaş’taki Ritz Carlton Otel’de basın toplantısı düzenleyen ve uluslararası alandanda çok sayıda uzmanın katılacağı kongreyle ilgili bilgi veren Karaöz, merkezlerinde kök hücre ile ilgili çok sayıda ArGe çalışmasının yapıldığını bildirdi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear