14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 EYLÜL 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA 13 Elçiliğe Verilen Brifingden Çıkan Sonuç BademcikII iraat Bankası’nın nasıl seçme sınavlar yaptığını bu köşeden duyurmuştuk. Benzer bir örnek daha verelim: Adalet Bakanlığı, avukatlıktan yargıç ve savcılığa geçmek isteyenler için 23 Ekim’de seçme sınavı yapacak. Bu sınav için gerekli koşullar, 2 Temmuz’da Zaman gazetesinde resmi ilan olarak yayımlanmıştı. Koşullar, ek bir ilan ile değişti. Yaş sınırı 35 iken, 45’e çıkarıldı. Mülakata çağrılan aday sayısı da, açılan kadronun (300) bir katı olan 600 yerine 900’e adlarını istedi ya... O savcılardan Zekeriya Sevimli, açılan o davada “AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” savını onaylayan 10 Anayasa Mahkemesi üyesinin de “örgütsel yapı içinde mi algılanacağı”nı sordu ya... Aklımıza, kamuoyunda hemen hemen hiç tartışılmayan bir WikiLeaks belgesi geldi. WikiLeaks’in açığa çıkardığı bir ABD Ankara Büyükelçiliği belgesine göre, Türk polisi, 24 Kasım 2008’de ABD Büyükelçiliği’ne gidip soruşturma konusunda brifing veriyor. Brifinge; FBI temsilcileri dışında, ABD Büyükelçiliği’nin siyasi müsteşarı da katılıyor. ABD Büyükelçiliği yetkililerinin brifinge ilişkin Washington’a gönderdiği kriptoya göre, Türk polisleri “başka hiçbir ülkeye bu kapsamda bir brifing yapılmadığını özellikle vurguluyorlar.” Bu tümceden öyle AKP’ye Silivri’deki mahkeme,ilişkin kapatma davasına dosyayı hazırlayan savcıların söyledikten, yani yargıçları yabancılara çekiştirdikten sonra, konu dönüp dolaşıp Anayasa Mahkemesi’ne geliyor. Türk polislerinin brifingine ilişkin ABD Büyükelçiliği’nin Washington’a gönderdiği değerlendirmede şöyle bir not var: “Polis yöneticileri soruşturmaları sonucunda Anayasa Mahkemesi binasının yerleşiminin sadece üst düzey hâkimlere ait girişlerini de içeren ayrıntılı krokilerine ulaştıklarını söylediler. (NOT: Polis yöneticileri, Ergenekon soruşturmasının mevcut Anayasa Mahkemesi hâkimleri ile çeşitli üst düzey ordu generalini tuzağa düşürebileceğini söylediler.)” Çoğu general içeride, biliyorsunuz. Polisin ABD elçiliğine verdiği brifingde söylediklerine bakarsanız, sıra, AKP’yi cezalandıran Anayasa Mahkemesi üyelerine geliyor... Z çıkarıldı. Böylece 900’üncüye bile birinci yerine yargıç ya da savcı olma olanağı getirilirken yüksek puan alanların mülakattan geçme olasılığı da düşürülmüş oldu. Oysa; 2008’de 550 kadro için 1100, 2009’da 200 kadro için 400, 2010’da 400 kadro için 600, yani hep ilan edilen kadronun bir katı kadar aday mülakata çağrılmıştı. Anlayacağınız, “12 Eylül 2010 anayasa ve adalet devrimi”nden sonra bir bademcik ameliyatı da Adalet Bakanlığı’nca yapılacak! Bu mudur? Bu yazıyı yazmaya koyulduğum saatlerde SiirtPervari’de, Belenoluk Jandarma Karakolu’na yapılan PKK saldırısının bilançosu belli olmuştu: Beş şehit, yedi yaralı ve ölü ele geçirilen 3 PKK’lı. Bir ay içinde tanık olduğumuz bu kaçıncı kalleş ölümdür? Birçok kez sordum kendime, PKK bu cinayetleri hangi amaçla işliyor, diye. Verdiğim yanıtların hiçbiri inandırıcı gelmemişti bana, bugün de inandırıcı bir yanıt bulamıyorum kendi sorduğum soruya. Sivil siyasal örgütü “barış” sözcüğünü bir an olsun dilinden düşürmezken PKK, kendi gençlerini de ölüme atmak pahasına bu cinayetleri niçin sürdürür, üstelik de her geçen gün biraz daha arttırıp yoğunlaştırarak? Bu çatışmalar, cinayetler, terör, yaklaşık 30 yıldır sürüyor. Bu yıllar içinde ülkemiz 40.000 evladını yitirdi bu ölümcül sarmalda. Doğrudur, birçok insan bu ülkede “Kürt sorunu” diye bir gerçek olduğunu bu ölümcül sarmalda öğrendi. Ve birçok insan bu sorunun barışçı yoldan çözülmesi doğrultusunda verilen çabalara arka çıktı, katkıda bulundu. Kürt örgütlenmelerinin barış çağrılarına içtenlikle inandı, destek oldu. Şimdi ise aynı insanlar, “Acaba yanlış mı yaptık?” diye düşünmeye başlıyor. PKK’nin nedenini anlamakta zorlandığımız yeni stratejisi insanların düşünsel koşullarını yeniden 1990’lı yılların düzeyine geri çekiyor. Kürt sorunu gerçeğinin yerini giderek “terör sorunu” tartışmalarına bırakıyor, dolayısıyla “siyasal çözüm” tartışmalarının yerini “askeri çözüm” alıyor. Askeri çözümün ise daha fazla ölüm, daha fazla kan, daha fazla acı anlamına geldiğini 30 yıllık tanıklığımızdan biliyoruz. PKK ve onun yeni stratejisini suskunlukla destekleyen örgütler bunu mu istiyorlar? “Barış”ın yolunun bu stratejiyle mi, daha fazla ölümle, daha fazla kanla, daha fazla acıyla mı açılacağını düşünüyorlar? Okurlarım tanığımdır, bu köşede KCK tutuklamalarını diğer toplu davalardaki tutuklamalarda görülen hukuksuzluklardan ayrı tutmayarak aynı kararlılıkla eleştirdim. Hukuk adına, insan hakları adına KCK tutuklularını savundum. Günlerdir bakıyorum, bekliyorum o tutuklulardan giderek çoğalan kalleş ölümlere ilişkin hiçbir ses gelmiyor. Bundan böyle “Demek acılarımız ortak değilmiş” diye mi düşünmeliyim? Acılarımız ortak değilse geleceğimiz nasıl ortak olabilir, diye mi sormalıyım kendime? Birçokları gibi “Kürt sorunu” gerçeğiyle aramdaki düşünsel köprüleri atmalı mıyım? Ne halleri varsa görsünler mi demeliyim? BDP’nin son genel seçimlerde TBMM’ye 36 milletvekili seçtirme başarısı bir umuttu bizim gibi düşünenler için. Doğrusu hem BDP’lilerden hem de blok listesinden milletvekilliği kazanan Süreyya Sırrı Önder, Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel ve Şerafettin Elçi’den Kürt sorununun siyasal çözümüne ilişkin önemli katkılar bekliyorduk. Olmadı. Umutlarımızı yarı yolda bıraktılar. Artan ölümler, bombalamalar, saldırılar karşısında suskun kaldılar. Yoksa bu kalleş cinayetleri kınadılar da biz mi duymadık? Dilerim öyle olmuş olsun. Dünkü gazetelerde BDP Van Milletvekili Aysel Tuğluk’un bir açıklaması yayımlandı. Haklı olarak son bir hafta içinde aralarında Şırnak Belediye Başkanı da bulunan 400 parti çalışanının tutuklanmasından yakınıyor. “Öcalan’la yapılan protokoller çerçevesinde yeni bir müzakere sürecinin başlatılması gerektiğini” söylüyor. İyi de bu müzakere süreci yeni cinayetler, yeni ölümler eşliğinde mi sürdürülecek? Tuğluk; açıklamasında cinayetleri, ölümleri kınamıyor. Eğer müzakereler başlarsa “Kandil de buna izin verir” türü şantaj kokan sözler söylüyor. “Barış”ın yolu böyle mi, ölümle, kanla, şantajla mı açılacak? Umut ya da kâbus! Bu mudur? anlıyoruz ki; Türk polisi, aynı konuda diğer yabancı ülkelere de brifing vermiş olabilir. Öylesine gizli bir soruşturma yani! Gelelim, belgenin asıl konuyla ilgisine... Türk polisi, brifingde ABD’lilere “Soruşturmayı ‘yasal açıdan güçlü’ olarak gördüklerini, genel davanın sağlam olduğunu, ancak Türk yargıçlarının bazen ne yapacaklarının belli olmadığını” Kapış kapış Müdürü Mehmet Maden İşleri Genel Hamdi Yıldırım, AKP iktidarına yakın işadamı örgütü MÜSİAD’a konuk olmuş ve demiş ki: “Derin saha aramalarının henüz başındayız. Bu çalışmalar, Türkiye’de madenciliğin gelişmesi ve firmalarımızın uluslararası alanda madencilik yapabilmeleri için bir zemin oluşturuyor. Yeni kanunla biz bunlara imkân tanıyoruz. İşi aslen kim yapacaksa, onun ruhsat almasına imkân vererek, gerekli arama faaliyetlerinin başlatılmasını, desteklenmesini ve nihayetinde madenin bulunarak ekonomiye kazandırılmasını amaçlıyoruz.” Madenlerimiz pazara çıkmıştır. Özellikle iktidara yakın işadamlarımız götürebilir kapış kapış... ve Ortadoğu’da Kuzey Afrika karşı diktatörlüklere Bahar niye oraya uğramaz? Bu soruya; Prof. Dr. Sina Akşin’in “Düşün Yazıları” dergisinin eylül sayısındaki “Ortadoğu’yu İbn Haldun’ca Anlama Yönünde Bir Not” başlıklı yazısında yanıt bulabiliyoruz. Petrolden gelen zenginliği sayesinde Suudi Arabistan’ın bütün İslam dünyasını parasıyla etkilediğine değinen Akşin, “Söz konusu etkinin şeriatçı, tutucu bir etki olduğunu söylemeye gerek yok. Arap ülkelerinde, İslam ülkelerinde çağcıllaşma, laiklik, kadın hakları gelişemiyorsa, bunun nedenlerinden biri Suudi etkisidir, onların para gücüdür” dedikten gerçekleşen ve çoğunluğunun gerisinde emperyalizme göbekten bağlı Müslüman Kardeşler’in bulunduğu gerici ayaklanmaların adına “devrim” diyorlar, “bahar” diyorlar. Bu bahar denen, devrim denen şey ne diye Suudi Arabistan’a uğramıyor örneğin? sonra sonuca varıyor: “Suudi Arabistan’da bir düzen değişikliği olursa, İslam âleminde ve özellikle Arap ülkelerinde çağcıllaşma, laiklik, kadın hareketleri gelişecektir. Yok, böyle bir düzen değişikliği olmazsa da bu tür hareketlerin gelişmesinin zor olacağı tahmin edilebilir.” Sonbahar sürüyor, ağır bir kışa giriyoruz yine... K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr ‘Ortadoğu Görüntüleri’ Geri kalmış ülke yöneticileri “niteliksiz çoğunluğu” yönetmenin, “nitelikli azınlığı” yönetmekten çok daha kolay olduğunu bilirler. Bunun için yöneticiler, dinsel kuralları öne çıkarıp, “hurafelerin” önünü açarak, eğitimsiz kalabalıklar yetiştirilmesine büyük özen gösterirler. Bunun en iyi örnekleri de bugünün “Ortadoğu” görüntüleridir. Çünkü eğitimsizlerden oluşan “niteliksiz kalabalıkları” yönlendirmek, eğitimli bireylerden oluşan “nitelikli azınlıkları” yönlendirmekten çok daha kolaydır. 1923’te Cumhuriyet’in kuruluşu ile başlayan Türkiye’yi eğitimli ve nitelikli yurttaşlardan oluşturma yarışı başarıya ulaşmışken, 1950’den sonra özenle ve özellikle terk edildi. Günümüzde gelişmekte olan ülkeler “nitelikli azınlık” ve “niteliksiz çoğunluk” arasında bir seçim yapmak zorundadır. Nitelikli azınlığa ulaşmanın yolu da nüfus planlamasıdır. Bugün Somali aşırı nüfus artışıyla gelen “açlığın” getirdiği ölümlerle “kucak kucağa” yaşayan bir ülkedir. Somali’nin nüfus verileri: “Nüfus: 9 milyon 900 bin kişi. Nüfus artış oranı: Yüzde 3.48. Ortalama çocuk sayısı: 1 kadına 7 çocuk.” Bugün Somali ve benzeri ülkelerin kurtulabilmesi için, niteliksiz çoğunluğun yerini “nitelikli azınlığın” alması zorunludur. 2010 yılı adrese dayalı nüfus kayıt sisteminin verilerine göre Türkiye’nin nüfusu 72 milyon 722 bin kişiye ulaşmıştır. Türkiye’nin yıllık nüfus artışı 1 milyon kişinin üstündedir. Çevreye baktığımda, çocukların ve gençlerin gelecek umutlarını özel dershanelerde aramakta olduğunu görüyorum. Umutlarla okuyup diplomalarını aldıktan sonra da ellerinde diplomaları, “kapı kapı” dolaşarak iş aradıklarını da görmekteyim. Yıllar öncesi (üniversite sayısının 27 olduğu yıllarda) uluslararası ünlü matematikçimiz Cahit Arf, Cumhuriyet Dergi’deki söyleşisinde yükseköğretimdeki o günkü görüntüyü tek tümceyle özetlemişti. “Türkiye’de üniversite adı altında 27 ortaokul açıldı.” Günümüzde, üniversite seçme ve yerleştirme sınavlarında yaşananlar, eğitimin nereye geldiğinin en somut kanıtlarıdır. Türkiye’nin bugünkü sorunlarının temelinde yatan nedenlerin nüfus artışında aranması gerektiği kanısındayım. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verileri: 2010 Yılı Yaşlara Göre Türkiye Nüfusu Yaş 04 59 1014 1519 2024 2529 3034 3539 4044 4549 Nüfus 6.178.723 6.131.118 6.568.741 6.277.307 6.267.787 6.437.922 6.209.967 5.566.117 4.594.723 4.700.291 %Oranı %8,50 %8,43 %9,03 %8,63 %8,62 %8,85 %8,54 %7,65 %6,32 %6,46 Yaş 5054 5559 6064 6569 7074 7579 8084 8589 90+ Nüfus 3.706.289 3.264.313 2.491.954 1.807.292 1.420.784 1.118.047 664.301 244.362 72.950 %Oranı %5,10 %4,49 %3,43 %2,49 %1,95 %1,54 %0,91 %0,34 %0,10 HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com Toplam 72.722.888 %100,00 Zaman zaman Türkiye’de yaşlı nüfusun giderek arttığı dile getirilmekte ve genç nüfusun “arttırılması” gerektiği vurgulanmakta. Oysa TÜİK’in verileri, bize bu görüntünün tam tersini göstermekte ve Türkiye’de “nüfus planlaması” yapılmaz ise sorunların her geçen gün daha da artacağını anlatmakta. Günümüzdeki “Ortadoğu görüntülerine” çok iyi bakıp izlemeliyiz. Birlikteliğe ilk adımlarını attılar. Bizlere de mutluluk dilemek düşüyor. ÖĞRETMENDEN, BRITISH ENGLISH İş İngilizcesi (Business English), İngilizce iş görüşmelerine (Interviews) hazırlık Gramer ve kişiye özel konuşma dersleri CSpor Servisi Kadıköy / stanbul TEL: 0532 701 80 41 (0216) 418 94 51 C M Y B C MY B CEREN ile FATİH NG L ZCE Westminster University ve Premier College sertifikalarına sahip,London School of Business Administration’da master yapmış, SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Antalya’nın Demre ve Finike il 1 çeleri arasında yer 2 alan bir kıyı gölü. 2/ Kişinin öz benliği... 3 Trabzon ilinde bir 4 yayla. 3/ Bir burç 5 adı... Renyum elementinin simgesi. 6 4/ Savaşta düşman 7 dan ele geçirilen 8 mal. 5/ “İsimler” anlamında eski söz 9 cük... Evcil olmayan hay1 2 3 4 5 6 7 8 9 vanları vurma ya da yakalama işi. 6/ Arjantin’in 1 D Ü M B Ü L D E K A U R A plaka imi... Kiraya verile 2 A R A L T İ N rek gelir getiren ev, dük 3 M E N A T A Z A K K A kân gibi mülk. 7/ Ortado 4 ğu’da, “Ölüdeniz”de de 5 A T E R İ N A nilen bir göl... Japon kö 6 P L R AM İ kenli bir köpek cinsi. 8/ 7 R İ M K O Ş M A Kendisine inanılan, sır ve 8 A Z A P N A A T rilen kimse... Küçük ma 9 G E L İ D O N Y A ğara. 9/ Ege Bölgesi’nde körpe sapları sebze olarak kullanılan bir ot. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Denizli’nin Çardak ilçesinde, birçok kuş türünü barındıran bir göl. 2/ Bir çocuğu koruyan ve her türlü davranışından sorumlu olan kimse... Buhar banyosu. 3/ Rendelenen bir ağaçtan çıkan parça... Azerbaycan ve Kars yöresinde yaygın telli bir çalgı. 4/ Yunan abecesinde bir harf... Bir nota. 5/ Bir işin, bir şeyin “en iyisi, en mükemmel biçimi” anlamında kullanılan sözcük. 6/ “Çinkirazı” da denilen bir meyve... Yankı. 7/ Birbirinin aynı olan iki şeyden her biri... Yat limanı. 8/ Üzerine şilte serilerek yatmaya ya da oturmaya yarayan sedir. 9/ Kabul etmeyerek geri çevirme... Çekik karınlı bir köpek cinsi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear