23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
26 EYLÜL 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 11 IMFDünya Bankası ortak toplantısında görüşülen raporda gelişmekte olan piyasalardaki risklere dikkat çekiliyor Türkiye kırılganlar listesinde “Dünya Ekonomik GörünümYavaşlayan Büyüme, Yükselen Riskler Raporu”nda Brezilya, Kolombiya, Hong Kong, Hindistan, Peru, Endonezya ve Türkiye’nin durumu, “aşağı yönlü riskler arasında” örnek gösterildi. Ekonomi Servisi Washington’da sona eren 24. IMF ve Dünya Bankası ortak toplantısında tartışılan “Dünya Ekonomik GörünümYavaşlayan Büyüme, Yükselen Riskler Raporu”nda, gelişmekte olan piyasalarda hızlı kredi büyümesi ve varlık değerlerindeki şişmenin önemli kırılganlıklar olduğuna işaret edilirken Brezilya, Kolombiya, Hong Kong, Hindistan, Peru, Endonezya ve Türkiye bu ülkeler arasında sayıldı. Raporda bu kırılganlıkların küresel sermaye akışlarında ani düşüşlere yol açabileceği de ifade edildi. Türkiye gibi ülkelerin büyümesinin kısa vadeli sermaye akışlarıyla finanse edildiği vurgulanan raporda bu nedenle dış açıklarının arttığına işaret edilerek bu durumun dış şoklara karşı kırılganlığı arttırdığına dikkat çekildi. Bu arada, gelişmekte olan ekonomilerde enflasyon riskinin gelişen ekonomilere oranla daha yüksek olduğu belirtildi. Raporda, “emtia piyasalardaki ani şoklar hanehalkları gelirlerini çökertebilir” ifadesi kullanıldı. Raporda, geçen hafta sonu yaşanan “kara perşembe”ye yol açan Fed raporunda da vurgulanan “aşağı yönlü riskler” sayılırken bu risklerin sonuncusunun “Avro Bölgesi’ndeki borç sorunu ve ABD’de büyümenin yavaşlamasıyla birlikte gelişen Asya’da emlak piyasalarında yaşanacak şoklar” olduğu ileri sürüldü. “Yunanistan’ı Avro’ya almak bir hata idi” Alman Sosyal Demokrat Partili (SPD) eski Maliye Bakanı Peer Steinbrück, Bild gazetesinin internet sayfasına yaptığı açıklamada, kendisine yöneltilen bir soruyu cevaplarken, “Bugün ekonomik açıdan bakıldığında Yunanistan’ın Avro ekonomik bölgesine alınması bir hataydı” dedi. Steinbrück’e göre Yunanistan’a ancak çok sıkı şartlar altında mali yardım yapılması gerekir. Bu, çok acı bir şey olmakla birlikte Yunanistan’ın bütçesini AB ülkelerine onaylatmaya kadar gidebilir. Yapılacak yardımlar da ancak bu şekilde haklı gösterilebilir. Yunanistan’ın borçlarının en azından yarısının silinmesi gibi bir konu da mümkün değildir. Almanya Başbakanı Angela Merkel de Alman vatandaşlarına Avrupa’nın ve Avro’nun önemini yeteri kadar izah edemiyor. Birinci Aşama Tamamlanıyor! AKP iktidarı, İslamcı kökeninin gereklerini adım adım yerine getiriyor. Devlet yapısını oluşturan ana kurumların ele geçirilmesi süreci tamamlanmak üzeredir. Günümüzde devletin çarkının ana dalları yasama, yürütme ve yargıdır. Bunların karşılıklı kuvvet dengesi ile çalışmaları ilke sayılırsa da, demokrasilerde, yasama organı, asıl belirleyici sayılır. Çünkü yasama organı; egemenliğin kaynağını, yani halkın iradesini temsil eder. Ancak ülkemizde yasama organının oluşumunu parti genel başkanlarına bırakan uygulama, onca katılımcı demokrasi süslerine karşın devam ediyor. Yasama organı ya da demokrasi suyunun başı, AKP’de Başbakan’ın, diğer partilerde de genel başkanın iki dudağı arasında kalmış bulunuyor. AKP de bu yapıya dayanarak üçüncü seçim zaferiyle birlikte yeni gelişmelere ebelik ediyor. AKP İslamcı anlayışı, siyasal yapının diğer birimlerini de hızla sarıyor. Kurumsal yapının kaleleri, daha doğrusu tepe noktaları, adliye ve askeriyeden sonra eskiden ilmiye de denilen, eğitim ve bilim kurumlarının her biri artık AKP anlayışının tamamıyla egemen olduğu bir duruma gelmiştir. Ülkede, bilimin yerini hızla ilmihal, yani İslami davranış bilgileri alıyor; medyanın büyük bölümü de kamuoyunun bunlarla meşgul olmasını sağlıyor. Tepeler ele geçirildikten sonra gerisi çorap söküğü gibi kolayca geliyor. Çünkü, ülkemizde tarihsel olarak siyasal ve toplumsal yapılanmalar yukarıdan aşağıya doğrudur. AKP ile, elbette yenilikler değil, eğer şöyle bir terim kullanılırsa, eskilikler de yukarıdan aşağıya yapılıyor. Yasama organını hiçe sayarcasına çıkarılan KHK, kanun hükmünde kararnamelerle, devletin kurumsal yapısı, devlet aygıtının her hücresi AKP anlayış ve kadrolarıyla dolduruluyor! Gelinen noktada, tümüyle en tepedeki tek kişiye bağlı yapılar, demokratik kurumların yerini almış bulunuyor. Ne düşünce özgürlüğü güvence altına alınıyor ne de aklın özgürleşmesi akla geliyor. Giderek hızla laiklikten uzaklaşan bu siyasal yapı, bu sanal demokrasi, ülke içinde ve dışarıda allanıppullanıp Türkiye demokrasisi diye satılıyor. Bir düşünsel, siyasal ve toplumsal çelişkiler mozaiği ve ilkellikler yumağı olan bu yapı mimarı Başbakan tarafından, Arap ülkelerinde laiklik elden giderken varmış gibi yaparak, tam bir aldatmacayla, “Ben laik değilim ama devlet laik” vurgusu yapılarak demokrasi diye pazarlanıyor. Böyle bir siyasi olumsuzluklar ortamında, ana muhalefet CHP, tam bir acizlik ve duyarsızlık içinde bu büyük AKP akıntısına kapılmış gidiyor. CHP, bununla da yetinmiyor(!) Partinin uzman çalışanlarından birinden, bir MYK üyesinin yüzündeki kılları cımbızla alması istenebiliyor. Tam da şair Orhan Veli’nin dediği gibi; partide “Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna, Umurunda mı dünya?!” tutumu sergileniyor. Ayrıntıları her gün belirginleşen AKP sürecinin hiç olmazsa ikinci aşamasının gerçek yüzünün ve niteliğinin doğru anlaşılması için çaba harcanması gerekiyor. Kararlı davranalım Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, küresel ekonominin tehlikeli döneme girdiği uyarısında bulunarak küresel ekonominin karşı karşıya bulunduğu tehlikelerin üstesinden gelmek için kararlı bir biçimde hareket etmek üzere fikir birliğine vardıklarını belirtti. Kanada Merkez Bankası Başkanı Mark Carney de problemlerin üstesinden gelmek için mevcut Avrupa kurtarma fonunun iki kattan fazla arttırılarak 1 trilyon Avro’ya çıkarılmasını önerdi. Haydi beyler biraz cesaret! Toplantılardan sonra yayımlanan sonuç bildirisinde, gereken önlemlerin zamanında alınması için “cesaret” gerektiği vurgulanırken ülkelerin bu cesareti gösterecek kararlılıkta oldukları yolunda ifadeler kullanılarak moral aşılanmaya çalışıldı. Ekonomi Servisi IMF ve Dünya Bankası’nın ortak toplantısından sonra yayımlanan bildiride, bir yandan dünya ekonomisinin olağanüstü tehlikelerle yüz yüze olduğu vurgulanırken bir yandan da tüm üyelerin bu tehlikeleri göğüsleyebilmek için son derece dikkatli olmaları, birbirleri ile işbirliği yapmaları ve gereken kararları zamanında alabilmeleri için cesur davranmaları çağrısı yapıldı. “Avro bölgesindeki yetkililerin, borç krizine çözüm bulmak için gerekenleri yapma kararlılığı içinde olmalarının cesaret verici olduğu” ifade edilen bildiride, “IMF’nin, bu çabaya kuvvetli destek vermeye hazır olduğu” vurgulandı. Bildiride şu ifadeler yer aldı: “Bugün, küresel ekonominin yüz yüze olduğu tehlikelerle mücadele yolunda kararlı biçimde hareket etme kararı aldık. Bu tehlikeler arasında ülkelerin borç riskleri, finansal sistemdeki kırılganlıklar, ekonomik büyümenin zayıflaması ve yüksek işsizlik oranı yer alıyor. Koşullarımız değişkenlik göstermekte, ancak ekonomilerimiz ve finansal sistemlerimiz birbiriyle yakından bağlantılı. Dolayısıyla güveni ve finansal istikrarı yeniden tesis etmek ve küresel büyümeyi yeniden canlandırmak için toplu şekilde hareket edeceğiz.” Dünyanın en zengini Katar Ekonomi Servisi Körfez ülkelerinden Katar, Lüksemburg’u da geçerek dünyanın en zengin ülkesi oldu. Doğalgaz zengini Katar’ın servetinin ABD’nin servetini de neredeyse ikiye katladığı ifade edildi. Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından yayımlanan verilere göre Katar’ın kişi başına düşen gayri safi milli hasılası geçen yıl 88 bin 221 dolara ulaştı. Bu rakamın 2016’da 111 bin 963 doları bulabileceği tahmin ediliyor. Beş yıl sonraki tahminlere göre Lüksemburg’un kişi başına düşen gayri safi milli hasılası 94 bin 621 dolar, Singapur’un 70 bin 992 dolar ve ABD’nin ise 55 bin 622 dolar olacak. IMF, Katar’ın iki yıl üstüste dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisine sahip olacağını belirtti. Nüfusu ancak 850 bini bulan Katar, dünyanın halen en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatçısı konumunda. Ülke yıllık 77 milyon ton LNG ihraç ediyor. 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmaya hazırlanan ve milyar dolarlık altyapı projelerini hayata geçiren Katar’ın bu yıl yüzde 16 büyümesi ve bütçesinin 6.1 milyar dolar fazla vermesi bekleniyor. Katar, gelecek beş yıl boyunca inşaat ve enerji projelerine 125 milyar doların üzerinde harcama yapacak. Yaz tatilinden sonra, ilk pazartesi yazısı için topladığım verilere bakınca garip bir duyguya kapıldım. Adeta, 22 Ağustos tarihli “Piyasalar yine ‘kalp krizi’ geçirdi” yazısını yazıyordum: En son veriler dünya ekonomisinde başladığı varsayılan toparlanmanın geleceğine ilişkin korkuları güçlendirmiş, piyasalar, siyasi otoritenin çaresizliğinin ayırdına varmıştı. Perşembe günü borsalar şiddetle sarsılmış, adeta bir ‘kalp krizi’ geçirmişti. Siyasi irade, güven vermek için “inşallah maşallah gerekeni yaparız, ufukta resesyon yok” filan diyor, piyasalar, çaresiz bu açıklamaları satın alıyor, cuma günü ortalık biraz yatışıyordu; yeni bir “kalp krizine” kadar... Ancak bu “kalp krizlerinin” giderek şiddetlendiğini düşündüren belirtiler de yok değil. Piyasalar yine... demeçlerine bakmak yeterli. Bernanke “Riskler belirgin biçimde arttı” dedi, 400 milyar dolarlık uzun dönemli Hazine tahvili satın alacağını açıkladı. Kaygıyla beklenen III. Parasal Genişleme nihayet geliyordu. Öyleyse durum çok kötü olmalıydı. Bernanke “belirgin” sözcüğünü en son 2008’de kullanmıştı. Bundesbank direktörü Andreas Dümbert de perşembe günü “büyüme karşıtı riskler belirgin biçimde arttı” saptamasıyla Bernanke’ye katıldı. Zoellick’e göre “küresel ekonomi tehlikeli bölgeye girmişti”; “İkinci bir resesyonun gerçekleşmeyeceğine ilişkin inancım her gün biraz daha zayıflıyor” diyordu. IMF, Dünya Ekonomisinde Durum raporunu yayımladıktan sonra, bir basın toplantısı yapan Lagarde, “ekonomik toparlanmaya giden yolun, 2008’e göre daha da daraldı”, “dünya ekonomisi tehlikeli bir safhaya girdi” dedi. IMF raporu, dünya ekonomisinin büyüme hızının düştüğünü, Avro Bölgesi’nin resesyonun eşiğinde olduğunu gösteriyordu. IMF’nin aşırı iyimser bir kuruluş olduğunu bilen piyasalar bu verilerden gereken dersi çıkarttı. Lamy, dünya ticaretinin 2009’dan bu yana ilk kez ve “belirgin bir biçimde” yüzde 6.5’ten yüzde 5.8’e gerilediğini açıkladığı basın toplantısında, korumacılık eğilimlerine karşı uyarıyordu. Hollanda Ekonomi Politikası Çözümleme Bürosu, dünya ticaretinin 200809’dan bu yana ilk kez daralmaya başladığını ileri sürüyordu. Bu sırada, Brezilya, bazı ülkelerdeki atıl kapasiteye, damping risklerine karşı “seçici korumacılık” uygulamayabilmek için DTÖ’ye başvuruyordu. İkinci resesyonun ABD’de çoktan başlamış olduğuna inanan George Soros, Avro krizine, ülke iflasları olasılığına göndermeyle “Bugün durum Lehman Brothers’ın iflasından çok daha tehlikeli” diyordu. Yine “Titanic” metaforu, 1930’lar anımsanıyor, Roubini siyasi otoritenin 1930’ların hatalarını tekrarladığını, depresyon riskinin çok arttığını ileri sürüyordu (Emerging Markets, 24/09). Geçen hafta emtia ve altın fiyatları da “yere çakılıyordu”. MarketWatch analistlerinden, Mark Hubert de 1932’de başlayan beş yıllık borsa yükselişine göndermeyle “Nerde o şans” diyordu; ardından gelenleri düşünmeden... IMF, Dünya Bankası, piyasalar küresel çapta, kolektif bir müdahalenin gerekli olduğunda anlaşıyorlar. Ancak böyle bir olasılığın gerçekleşebileceğine inanç, alacağı biçim konusunda bir mutabakat yok. Nitekim, Lagarde’ın önerileri, G20’nin cuma günü piyasaları rahatlatmak için yaptığı açıklamalar, piyasalarda, “çok soyut”, Geçen hafta perşembe günü borsalar yine şiddetle sarsıldı, Dow Jones Sanayi Endeksi yüzde 3.5, Avrupa ve Asya borsaları yüzde 3.2’den (FT 100) ile yüzde 5.2’ye (CAC 40) varan oranlarda düştü. Cuma günü borsalar sakinleşir gibi oldu. Ancak hafta kapandığında, “Ekim 2008’den bu yana en kötü hafta” olduğu konusunda herkes hemfikirdi. Dahası borsalarda 2009’da başlayan toparlanmanın zirve yaptığı temmuz ayından bu yana yaşanan gerileme yüzde olarak Dow Jones’ta 14.5, FT 100’de 15.4, Dax ve Cac 40’ta 30’a ulaşıyordu. Mali piyasaların, akıldışı, sürü refleksiyle davrandığını, yüksek frekanslı işlemlerin (high frequency trading) dalgalanmaları büyüttüğünü biliyoruz, ama bu gerilemeler ve korku yersiz değil. ABD Federal Reserve Başkanı Bernanke’nin, Dünya Bankası Başkanı Zoellick’in, IMF Başkanı Lagarde’ın ve Dünya Ticaret Örgütü Lamy’nin geçen hafta medyada aktarılan Kötü perşembe “yeni bir şey yok” saptamalarıyla karşılandı. Dünyanın en büyük bono yatırımcısı, PIMCO’nun CEO’su ElErian’ın “Adeta iki bölümden oluşan, birbirinden farklı parçaları çalmaya çalışan bir orkestra var. Her iki bölüm de orkestra şefine bakıyor ama o ortada yok” saptaması (Emerging Markets, 23/9) durumu çok iyi betimliyor. Artık, dünya ekonomisi iki parçadan oluşuyor. “Batı” resesyonda, hatta çalışanlar, gelirler, kimi kritik sektörler açısından depresyonda. Buna karşılık dünya ekonomisinin yarısını, nüfusunun çoğunu oluşturan gelişmekte olan ülkeler, 2007’den bu yana, “kriz boyunca” yüzde 10’a varan hızlarda büyümeye devam ediyorlar. Buna karşılık egemen ekonomik model, siyasi, asker, iktidarın dağılımı hâlâ Batı’nın damgasını taşıyor onun çıkarlarına öncelik veriyor. Bu durumda, bu kurallar çerçevesinde krizden çıkmak Batı’nın egemenliğinin korunması anlamına geliyor. “Orkestranın bir bölümü” bu “parçayı” çalmak istemiyor. Krizden çıkarken güçler dengesinin, yeniden düzenlenmesi, oyunun kurallarının değişmesi gerekiyor. Ama nasıl? Bu soru ne zaman gündeme gelse, söz de dönüp dolaşıp savaş konusuna geliyor. Harvard Üniversitesi, Kennedy School of Government’dan, dış politika alanında etkin isimlerden Prof. Stephen M. Walt da Foreign Policy’deki yorumunda “Ya dünya ekonomisi bir eksiksiz fırtınaya toslarsa?” diye sorduktan sonra, “Ben ekonomist değilim, eksiksiz fırtına senaryosu ne kadar olası bilmiyorum” diyerek ekliyordu, “ama unutmayalım ABD’yi, Büyük Depresyon’dan II. Dünya Savaşı çıkarttı... Gündemde kazanılacak bir savaş vardı. ABD halkı bütçe açığına, bütçenin yüzde kırkının savunmaya gitmesine itiraz etmedi. Fedakârlıklara katlandılar, partizan tartışmalar yatıştı. Devasa Keynesgil harcama ekonomiyi krizden çıkarttı” Evet, Walt ekonomist değil. O yüzden savaş başladığında, ABD’de, yeni bir sermaye birikim rejiminin temel unsurlarının (Taylorizm, bant sistemi, kitlesel üretim, kitlesel tüketim) bazı öncü sektörlerde, örneğin otomotivde çoktan ortaya çıkmış olduğunun ayırdında değil. Savaş sırasında bunlar başka sektörleri de etkileri altına alarak egemen hale gelmeye başladı. ABD’nin askeri kapasitesinin arkasında bu yeni rejimin unsurlarının üretkenlikte yaptığı sıçrama yatıyordu. Savaştan sonra kurulan ABD hegemonyasının, bu hegemonya altında krizden çıkışın temelinde de hem bu askeri kapasite hem de bu yeni sermaye birikim rejiminin (Fordizm) tüm kültürel bileşenleriyle birlikte dünyanın geri kalanında (Batı’da) benimsenmeye başlamış olması vardı. Bugün ortada yeni bir sermaye brikim rejiminin şekillenmeye başladığına ilişkin belirtiler yok. Bu yüzden olası bir savaş, ekolojik ve insani faturası bir yana, kapitalizmi yapısal krizinden çıkaramaz, yalnızca yıkım, sömürgecilik, totaliter rejimler, daha derin krizler anlamına gelir. Acaba savaş... ‘Çocuğum servise bindi mi?’ Turkcell, yeni öğretim yılında ailelerin gündemine giren “güvenli ulaşım” konusunda velilerin endişelerini gidermek isteyen okul yönetimi ve okul servislerine pratik bir çözüm sundu. Turkcell Akıllı Araç çözümü sayesinde ebeveynler, çocuklarının okul servisine binip binmediğini, servisten inipinmediğini, servisin nerede olduğunu internet ya da cep telefonundan anlık olarak takip edebiliyor. Çocuk eve yaklaştığında cep telefonlarına uyarı mesajı gönderilebiliyor. Ayrıca araçların hız ve güzargâh ihlalleri de sürekli takip altında olduğu için servis şoförleri de daha dikkatli davranıyor. SIM kart takılan araçların GPS sistemi kullanılarak uydu haritası üzerinden izlenilmesini sağlayan sistem Türkiye genelinde 250 bin araçta kullanılıyor ve yüzde 30’lara varan yakıt tasarrufu sağlarken, bakım maaliyetlerini de yüzde 10 oranında düşürüyor. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear