08 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 AĞUSTOS 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Kara pazartesi için dünya alarmda. S&P’nin ABD’nin notunu düşürmesinden sonra G7 bugün olağanüstü toplanıyor Dünya diken üstünde Piyasalar her türlü darbeye açık: Analistlere göre ABD’de daha derin bir ekonomik durgunluk yaşanacağı ve Avrupa’daki borç krizinden kaynaklanan korkuların devam edeceği yönündeki endişeler dikkate alındığında, piyasalar her türlü darbeye açık hale geldi. Kara pazartesi yaşanır mı?: Uluslararası piyasalarda geçen hafta AKP, Kurumları Kurutuyor! Çağımızda toplumsal yapılar kurumlarıyla ayakta durur. Toplumlara güç veren, onların kalıcılığını ve gelişmesini sağlayan, her şeyden önce, etkin ve verimli işleyen kurumlarıdır. Eski deyimlerle, maliyesi, adliyesi ve askeriyesiyle merkezi yönetimin; belediye ve il özel idareleriyle yerel yönetimlerin; bunların dışında basın ve yayın kurumlarının, üniversitelerin, sendikaların ve işveren örgütlerinin önemi toplumun gelişmesine yaptıkları katkıdan kaynaklanır. Kurumlar, değişen koşullara bağlı olarak değişir ya da değiştirilir. Kurumsal yapıların yeni koşullara uygun biçimde evrimi ya da değişimi birbirini dışlamayan iki yöntemle olabilir. Birincisi, bunların kendi iç dinamikleridir; ikincisi de dışarıdan yapılan müdahalelerle kurumların aksaklıklarını gidererek işleyişlerinin iyileştirilmesidir. Yapılan bilimsel araştırmalar, kurumların gelişmesini sağlayan doğru yöntemin, ilke olarak, iç dinamiklerinden kaynaklanması ancak bunların dış etmenlerle tamamlanmasıdır. Daha doğrusu başarı yöntemi, iç dinamikler ağırlıklı olmak üzere bu ikilinin en uygun bileşimini bulmak; bunları birlikte uygulamaktır. AKP iktidarı, kurumların kendi iç dinamikleriyle gelişebileceğini, hiç ama hiç düşünmüyor; düşünemiyor. Kurumların tüzel de olsa bir kişiliğinin bulunduğu; bu kişiliğin geçmiş iç ve dış gelişmelerin ürünü olduğu ve o kişilikle varlığını sürdürebileceğine ilişkin ilke, kavram ve süreçlerin AKP mantığında yeri yoktur. Böyle olunca da, AKP iktidarına göre kurumları değiştirmenin aracı olarak tek bir silah kalıyor: dışarıdan müdahale etmek. AKP de bunu yapıyor! Ancak, o kadar hoyratça, bilimsellikten uzak ve giderek yıkıcı yapıyor ki, sonuçta, toplumu ayakta tutan kurumlardan geriye bir şey kalmayacak bir noktaya geliniyor. Kamu bürokrasisinin çok önemli kurumsal yapılarını iktidarı boyunca istediği gibi biçimlendiren AKP, üç büyüklerle, yani, üniversite, adalet ve askeriye ile ilgili düzeltmelerini de hızla tamamlıyor. AKP, önce üniversiteleri düzeltti. YÖK eliyle üniversitelere rektör atamalarında yaşanan AKP yandaşlığı ölçütü, acımasızca uygulanıyor; öğretim üyelerinin çoğunluğunun verdiği oylar hiçe sayılıyor. Oysa üniversiteler, kendi iç dinamikleriyle; eleştiri ve özeleştiri süreçlerini işleterek topluma örnek biçimde gelişmeleri gereken bilim kurumlarıdır. Ancak öyle olmuyor. İç içe geçmiş CumhurbaşkanlığıYÖK rektör atamalarının bir sonucu olarak üniversiteler iyice sessizleştirilmiş; üzerlerine giderek kalınlaşan bir ölü toprağı serilmiş bulunuyor. Bilim çağına girilen bir küresel ortamda, Türkiye bilim kurumlarını, tam anlamıyla kurutuyor. ÖSYM ise özellikle de sayısız sınav skandalına karşın ısrarla korunuyor. Sonra, adalet kurumları, AKP anlayışıyla hazırlanan 12 Eylül 2010 anayasa değişiklikleriyle daha da siyasallaştı. HSYK seçimleri ve atamalarında yaşananlar hiç de yargı bağımsızlığı doğrultusunda, bu ilkeye yakınlaşma biçiminde olmadı; işleyiş bunun tersine gitti. Gelinen noktada, ülkenin adalet sisteminin adalet dağıttığının üzerine derin kuşkuların gölgesi düşüyor! Oysa bir toplumu ayakta tutan en önemli temellerden biri güvenilir ve tarafsız bir adalet düzenidir. Son YAŞ uygulaması da, AKP’nin kurumları sıfırlama yaklaşımının en somut örneklerinden biridir. Özellikle en olmadık koşullarda bile kararnameler imzaladığı bilinen Cumhurbaşkanı’nın, YAŞ kararlarını kastederek, önüne konulan her kararı imzalamayacağı anlamına gelen sözleri ve sonrasında yaşananlar, sivilasker onca en üst düzey yöneticinin günlerce süren Şura toplantılarını tamamıyla anlamsızlaştırdı; bu kurumsal yapının varlığı hiçe sayıldı. AKP’nin, üç kurumsal yapıya, yani üniversiteye, adalet kurumlarına ve askeriyeye yaptığı müdahalelerin çok önemli bir ortak paydası var. Her üç düzeltme işleminde de bu kurumların iç dinamikleri hiçe sayıldı. Süreçlerin içeriği ayrı bir konu; bu uygulamalarda biçim özün önüne geçti; bilimsellikten, eleştirel bakıştan, kamuoyu tartışmalarından ve demokratik, katılımcı anlayışlardan tamamıyla uzak duruldu. AKP’nin, ülkenin en temel kurumlarını biçimlendirme yöntemi ve uygulaması, kaçınılmaz olarak, bu kurumsal yapıların iç işleyişini ve etkinliğini çok olumsuz olarak etkileyecektir. Çünkü, dış müdahalelerle biçimlendirilen kurumsal yapılar hiçbir zaman özgüven kazanamaz; kendiliklerinden adım atamaz; giderek etkisizleşir; yeni dış müdahaleleri bekleyen birer zavallı durumuna gelir. Bilgi toplumuna doğru ışık hızıyla koşulan bir küresel ortamda, Türkiye, elbette, üniversitelerini de, adalet sistemini de, askeriyesini de çok daha etkin kılmalıydı. Ancak, hiç de böyle değil! AKP, kurumları kurutuyor. Kurumları kurutulan bir toplum, kaçınılmaz olarak, can suyu bulamaz; gelişemez; başkaları geliştikçe de geriye düşer; ilkelleşir! yaşanan sert düşüşlerden sonra son işlem gününün tarihe “kara cuma” olarak geçmesinden sonra bugün de kara pazartesi yaşanmaması için G20 acil toplandı, bugün de G7 ortak bir açıklama yapacak. Ekonomi Sevrisi Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s’un (S&P) ABD’nin “AAA” olan uzun vadeli kredi notunu, tarihinde ilk kez düşürerek “AA+”ya çevirmesi piyasaları endişelendirdi. Gözler, bugün açılacak Asya borsalarına çevrilmiş durumda. Zira uluslararası piyasalarda “kara cuma” olarak tarihe geçen haftanın son işlem gününde Avro Bölgesi’ndeki borç krizinin İtalya ve İspanya’ya yayılacağı endişelerinin yanı sıra ABD ekonomisine ilişkin kaygılarla sert düşüşler görülmüştü. ABD, Almanya, Japonya, Kanada, Fransa, İtalya ve İngiltere’nin oluşturduğu G7 ülke temsilcilerinin, S&P’nin ABD’nin kredi notunu düşürme kararına karşı piyasalarda oluşabilecek panik havasını önlemek için bu sabah toplanıp ortak bir açıklama yapması bekleniyor. G20 ülkelerinin ekonomi yetkilileri de dün, S&P’nin ABD’nin kredi notunu düşürme kararı ile Avro Bölgesi’nin borç sorununu telekonferansla yaptıkları görüşmede ele aldı. Güney Kore Maliye Bakan Yardımcısı Choi JongKu, S&P’nin kararına rağmen ülkesinin ABD hazinesine olan güveninin değişmediğine vurgu yaptı. S&P’nin ABD’nin uzun vadeli kredi notunu tarihinde ilk kez düşürmesi kararının etkileri dün işleme açılan Ortadoğu piyasalarında hissedildi. Dün İsrail’de Tel Aviv Borsası’nın temel göstergesi TA100 endeksinin yüzde 6.3 değer kaybetmesinin ardından işlemlere ara verildi. Borsada en büyük 25 şirketi temsil eden TA25 endeksi ise yüzde 5.2 oranında geriledi. Dün Kuveyt Borsası da yüzde 2.09 oranında değer kaybetti. Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, ABD’nin ekonomik ve mali durumunun düzelmesi için Demokratlar ile Cumhuriyetçilere birlik çağrısı yaptı. Carney, “Ekonomik ve mali sıkıntılara karşı birlikte çalışma inancımızı, kapasitemizi ve kararlılığımızı göstermek için daha iyisini yapmak zorundayız” ifadelerine yer verdi. Sözcü Carney, ABD Başkanı Barack Obama’nın ülkenin mali durumunu iyileştirmek ve ekonomisini güçlendirmek için Kongre üyelerinin birlikte çalışmalarının önemli olduğunu düşündüğünü belirtti. Dünyanın en büyük girişim sermayesi PIMCO’nun CEO’su Mohamed El Erian, S&P’nin tarihi eyleminin küresel finansal sistemi hizaya getireceğini söyledi. El Erian, kredi maliyetlerinin yükseleceğini, bunun da ABD ekonomisinde yatırımları ve işe alımları olumsuz etkileyeceğiObama ne dikkat çekti. En büyük alacaklısı ile aynı kategoride Gıpta ile bakılan AAA kredi notuna cuma günü veda eden ABD, Çin ve spanya’nın da dahil olduğu çift A’lı ülkeler arasına katıldı. Çift A kulübü spanya ve Belçika gibi kendi borç yüküyle boğuşan ve Çin gibi nakit fazlası bulunan ülkeleri kapsıyor. Dünyanın iki ve üç numaralı ‘yüksek kalite’ ekonomileri bu kategoride yer alıyor. Bu ülkelerden biri olan Japonya’nın bugüne kadar hiçbir borç ödemesini kaçırmadığını belirtmek gerek. Çin ise Amerika’nın en büyük alacaklısı. Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi petrol zengini ülkelerle srail ve Tayvan gibi kendi güvenlikleri için ABD’nin askeri gücüne bel bağlayan ülkeler de kulübün diğer üyeleri. Birlik çağrısı Piyasalarda güven azalacak Ekonomi Servisi Varlık fonu Templeton Emerging Markets’in sahibi fon yöneticisi, ABD’nin not indiriminin piyasalarda yaratacağı ilk tepkinin belirsizlik olacağını, çünkü yatırımcının eskiden güvenli gördüğü ABD yerine nereye yöneleceğini bilemeyeceğini söyledi. Reuters’a konuşan Mark Mobius, “Yüksek riskli konut kredilerinin neden olduğu krizde, güvenli limanlar ABD Doları ve ABD Hazine tahvilleri olarak görülüyordu. Şimdi küresel yatırımcılar arasında ABD’ye olan güven her geçen gün biraz daha azalacak” dedi. ABD’li banka Goldman Sachs’ın stratejistleri de, her geçen gün biraz daha kötüye giden Avrupa krizinin, ABD’de resesyon yaratma ihtimalinin yüzde 30 olduğunu belirtti. Citigroup analistleri, “ABD’de daha derin bir ekonomik durgunluk lerce Amerikalı krizden kuryaşanacağı ve Avrupa’daki borç tulmak için dua etti. Teksas Vakrizinden kaynaklanan korku lisi Rick Perry tarafından cuların devam edeceği yönündeki martesi günü düzenlenen etendişeler dikkate alındığında, pi kinlikte ‘kriz içindeki bir uluyasaların her türlü darbeye açık sa’ yardım etmesi için Tanrıolduğu söylenebilir” yorumunda ya yalvaran Amerikalılar bulundu. Geçen hafta ABD’ye yö duygulu anlar yaşadılar. nelik korkular nedeniyle, küresel çapta borsalar Eylül 2010’dan bu Yatırımcı yana gördüğü en düşük seviyeye geriledi. Borsalarda Mark Mobius, ortalama kayıp yüzde S&P’nin kararının 12’yi aştı. küresel yatırımcılar arasında ABD’ye olan buldular güveni her geçen gün Öte yandan, kriz azaltacağını vurguladı. korkusu Amerikan halCitigroup analistleri ise kını çoktan sardı bile. S&P’nin açıklamasından “Piyasalar her türlü darbeye sonra Teksas’ın Reliant açık” yorumunu yaptı. Çareyi duada stadyumunda toplanan bin Mali piyasaları sekiz haftadır bunaltan gerileme eğilimi perşembe günü sert düşüşlere yol açarak hızlandı. Cumartesi günü gazeteler, piyasalara ilişkin, “2008’den bu yana en kötü hafta” nitelemesini kullanırken ABD’nin kredi notunun tarihinde ilk kez “AAA”nın altına düştüğünü bildiriyorlardı. Olağanüstü bir hafta geride kalırken ekonomik toparlanma umutları söndü. Cumartesi günü, “Bu noktaya nasıl geldik”, “Buradan nasıl çıkılır”, tartışmaları arasında kimi analistler mali krizin korkuyla beklenen ikinci dalgasının geldiğini düşünüyorlardı. ABD’nin kredi notunun düşürülmesinin ardından, bu haftanın krizin gelişme yönü açısından çok kritik olacağı anlaşılıyor. Perşembe günü, ABD’de Dow Jones Sanayi Endeksi yüzde 4.31 düştü, cuma günü 416 puan dalgalandıktan sonra günü yüzde 0.5 artışla kapadı. Perşembe günü yüzde 4.78 gerileyen S&P 500 cuma gününü de negatifte kapadı. Avrupa’da FT 100, Dax ve CAC 40, perşembe günü sırasıyla yüzde olarak 3.43, 3.4, 3.9 olarak gerilediler. Cuma günü FT 100 ve Dax yollarına yüzde 2.7 gerileyerek devam ettiler. Yirmi dört ülkeden 6 bin hisse senedini izleyen MSCI’nin haftayı toplam yüzde 10 düşerek kapatması, krizin yayıldığını gösteriyordu. Piyasalardaki bu “çöküşün” arkasında, kısa dönemli tetikleyiciler bağlamında dört gelişmenin olduğu söylenebilir: 1 ABD “AAA” kredi derecesini kaybetmek üzereydi; 2 Federal hükümetin harcamalarda yaptığı ve yapmayı planladığı kesintiler ekonomiyi daha da zayıflatacaktı; 3 İtalya’nın da resmin içine girmesiyle birlikte Avro bölgesinin borç krizi daha da derinleşti; 4 Çin yönetimi, ekonomiyi yavaşlatma yoluyla enflasyonla mücadeleye öncelik vermeye devam ediyor. Dünya ekonomisinde bir toparlanmanın gündemde olmadığını, emtia piyasalarındaki gelişmeler de gösteriyor: Petrolün varil fiyatı, 2011’deki tüm kazanımlarını silerek 85 dolara geriledi. Metallerin ve sanayi hammaddelerinin üreticilerinin hisselerinde sert düşüşler yaşandı (Financial Times 05/08/11). ‘ kinci Dalga’, Büyük Belirsizlik önlemlerden oluşuyor. Diğer taraftan, Prof. Rogoff’a göre, krizin doğası hâlâ anlaşılmış değil. Piyasalar ‘Büyük durgunluk’ derken durumu olağan durgunluktan biraz daha sert bir şey olarak algılıyorlar. Halbuki, bu öyle sıradan bir durgunluk değil. Buna, aynı 1930’lardaki gibi ‘Büyük daralma’ demek gerekiyor. “Bu daralmanın kökündeyse aşırı borçlanma (overleveraging) var”. Rogoff da, bu borçların tasfiye edilebilmesi (deleveraging) için öncelikle ekonomik büyüme gerekir diyor. Ama bu borçların bu kadar büyümesinin arkasında, ekonomik büyümedeki (sermaye birikiminde) yavaşlamanın, yetersiz talebi destekleme çabasının yattığını unutuyor. The Independent, Pimco CEO’su El Arian ve Prof. Stiglitz’e, yatırım bankalarından üst düzey yöneticilere “Bu çürüme nasıl durdurulur” diye sormuş. Verilen cevaplar, ekonomik büyümenin yavaşlamasının, talebin daralmasının arkasındaki sorunlara eğilmiyor. Bankacıların cevapları öncelikle sıkıntıyı göze alarak devlet harcamalarında kesintiye gitmek üzerinde odaklanmış. El Arian, “Büyümenin önündeki engeller kaldırılmalı” diyor, ama bu engellerin neler olduğunu söylemiyor. Stiglitz, en zenginlere vergi koyarak kaynak yaratmaktan, kamu yatırımlarıyla talebi canlandırmaktan söz ediyor. Ama büyümeyi aksatan etkenleri, o da sorgulamıyor. Bu suskunluklarda bir mantık var: Biri o etkenleri sorgularsa, krizin nereden kaynaklandığı, krizden çıkmanın gerçek maliyeti, bunun kimin başına patlayacağı ortaya çıkabilir. Piyasalar allak bullak oldu Bu sorunun cevabını ararken, “kısa dönemli tetikleyicileri” bırakıp krizin yapısal nedenlerine eğilmek gerekiyor. CNBC, Bloomberg TV, Wall Street ve FT portalları cuma günü boyunca birçok uzmanla konuştular; hemen hepsini izlemeye çalıştım. Gün biterken “Bundan sonra ne olacak” sorusuna tatmin edici bir cevap verilemediğini gördüm. Genel hava kısaca şöyle özetlenebilir: Borç krizini aşabilmek için ek kaynak, bunun için de ekonomik büyüme gerekiyor. Ama ekonomik büyüme nasıl olacak belli değil. Bu konuda tam bir ideolojik karmaşa söz konusu. Ekranlara çıkanların büyük çoğunluğu, özellikle mali sektör temsilcileri “En iyi piyasalar bilir” demeye devam ediyor, sonra da hükümetlerden yardım bekliyor. Ama bu bağlamda önerilen politikalar, devlet harcamalarını (sosyal harcamaları) azaltmak gibi toplumsal talebi daraltarak ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkileyecek Bundan sonra ne olacak? Borç ödemek için büyüme, büyüme için de kaynak gerekiyor. Bu kaynaklar, yeni yatırımlarla, yeni “artıdeğer” üretim noktaları yaratılarak elde edilebilir. Ya da ek kaynak, “emek sömürüsü” oranları arttırılarak, sermayeye daha fazla servet transferi yapılarak yaratılabilir. Bugün bankalar ellerindeki kaynakları kredi olarak vermek yerine merkez bankalarına park ediyorlar, S&P 500 şirketinin “kasalarında” 950 milyar dolar nakit, yeni yatırımlara yönelmek yerine bankalarda yatıyor (Wall Street Journal 06/08/11). Kısacası, güven ve tatmin edici getiri/kâr oranı beklentisi yok. Böylece sömürü oranlarını, kaynak transferini arttırma seçeneği öne çıkıyor. Ama ya işçi sınıfı, çalışanlar bunu kabul etmezse? Büyüme için gerekli kaynaklar, mal, sermaye ihracıyla ucuz hammadde, enerji kaynaklarına ulaşma yoluyla ya da birikmiş kaynaklara el koyarak (emperyalizm) ülke dışından da getirilebilir. Ancak El Arian’ın da işaret ettiği gibi bu durgunluk, mali kriz, Büyüme nereden gelecek? özellikle Batı’da tüm büyük ekonomileri etkiliyor. Herkesin aynı önlemlere yönelmesi, büyüme için gerekli kaynakların dünya ekonomisinden transferini, piyasa mekanizması içinde gerçekleştirmeyi zorlaştıracak. Bu zorluklar, rekabetçi devalüasyonlar, açık gizli korumacılık uygulamaları bağlamında, gündeme kimi “karanlık düşünceleri” getirebilecek. Bu düşüncelerin ilk örneğini, 3 Kasım 2010’daki yazımda aktarmıştım: Krizin konuşulduğu bir toplantıda, Prof. Krugman (Demokrat) ve Prof. Feldstein (Cumhuriyetçi) “Kimseye savaş açmaya niyetimiz olduğunu sanmıyorum, ama bize II. Dünya Savaşı’ndakine benzer bir mali genişleme gerekiyor” saptamasında birleşmişlerdi. Geçen hafta, Wall Street Journal’da editörlük, ABD Hazine Bakanlığı’nda müsteşarlık yapmış olan Craig Roberts’in, “Ekonomik iyileşme umutları ortadan kalkınca, savaş ihtiyacı daha da kaçınılmaz hale geldi” saptamalarını okuduk. Ben de bir başka savaş “beklentisine”, Gloom Boom&Doom Report adlı mali bültenin editörü, İsviçreli yatırımcı, Marc Faber (65) ile cuma günü Bloomberg’de yapılan söyleşide rastladım. Faber, bir sonraki krizin 2008’dekinden çok daha sert olacağını vurgulayınca, TV sunucusunun ağzından kaçan, “Kapitalizmin sonu mu geliyor” sorusuna karşılık, “Bilgisayar kraş edince ‘reboot’ gerekir. Kapitalizm şimdi bu durumda” dedi ve ekledi: “Büyük devletler bunu yaparken birbirleriyle savaşmaktan kurtulamayacaklar”. Benim de aklıma, nedense Suriye İran Türkiye üçgeni, Çin ve Hindistan’ın hızla silahlanmakta olması geldi... C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear