23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 AĞUSTOS 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA 15 M.Ü. öğretim üyesi Şişman’a göre ekonomi çok sert bir küçülme ve resesyon tehlikesiyle karşı karşıya ‘Türkiye’nin sorunu yapısal’ OSMAN ÇUTSAY Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “teğet bile geçmez” iddialarının tam tersine, Türkiye ekonomisinin krizin ve ekonomik bir felaketin eşiğinde olduğu vurgulandı. Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisadi Gelişme ve Uluslararası İktisat Anabilim Dalı öğretim üyesi Marmara Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Mehmet Şişman, Türkiye ekonomisinin çok sert bir küçülme ve resesyon tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu hatırlatarak, “Kamu anlaşıyını geliştirip yapısal bir büyümeye geçilmezse, hepimizi kötü zamanlar bekliyor” uyarısında bulundu. Doç. Dr. Mehmet Şişman, Türkiye’nin büyümeyi denetlemek istediğini, bununsa zaten gelecek krizi daha da sertleştireceğini belirtti. Şişman şunları söyledi: “Türkiye ekonomisi beklendiği gibi büyüme kanalıyla etkilendi son krizden. Mevcut tablo toplumsal maliyetin yani yoksulluğun artması anlamına gelmektedir. 2011 ilk çeyreği yıllık dünya rekoru gibi gözükse de, yılın tümü için aynı şeyi söylemek zor. Kaldı ki, dünya büyümek isterken Türkiye büyümeyi kontrollü hale getirmek istiyor. Biliniyor ki, bu yapılmazsa tüketime dönük büyüme ikinci bir dip kaldırmaz. Dünya ekonomisinde başta ABD olmak üzere İngiltere, Rusya, Macaristan, Brezilya ve Türkiye’nin ikinci bir krizi çok sert yaşayacağı öngörülüyor IMF tarafından. IMF bir yana, durumun ciddiyeti açık. “Uluslararası Paranın Ekonomi Politiği ve Kriz” başlıklı yeni bir kitap yayımlayan Şişman, patlayacak krizin tek çaresinin kamu anlayışının geliştirilmesi ve sosyalizan politikalar olduğunu kaydetti. Krize karşı yeni arayışlara girilmesi gerektiğini savunan Şişman Türkiye’nin yeni bir ekonomik yükselme dönemine girmesi gerektiğini, bunun için “muhtaç olduğu kudreti” de Avrupa’yla bağlantıları yitirmeden Kuzey Afrika, Arap dünyası, Uzak Asya ve Latin Amerika gibi yeni pazarlarda bulabileceğini belirtti. 2012’de Türkiye ekonomisi çok sert bir küçülme ve resesyon tehlikesi ile karşı karşıya. Bu nedenle cari açığı daha da arttıran borca dayalı büyümeden, yapısal büyüme kulvarına geçmenin zamanıdır.” niden ele aldığınızda ücretlerin ve tasarrufların arttığını görebilirsiniz. Türkiye nüfusun 27 yaş ortalamaya sahip olduğu genç bir ülke, yani eğitim çalışması, tasarruf bankalarının geliştirilmesiyle bu sağlanabilir.Yatırımlar da daha sağlam bir yapıya kavuşur o zaman. Ama neoliberalizmin o kadar sabrı yok. Üstelik bu dışarıdan pek de istenmiyor. Tasarrufları yükseltmek için Brezilya’nın yaptığı gibi orta kesimi güçlendirici politikalara gereksinim var. Örneğin bir önceki başkan Lula da Silva ev kadınlarına yardım yaparak aslında kadına parayı teslim etti, Böylece evde para ihtiyaçlara harcanıyor sadece. Böylece 40 milyon Brezilyalı gelirin çarpan etkisiyle yoksulluktan kurtuldu. Bu, yollardan bir tanesi. Sosyalizan bir tavırla kamu anlayışını geliştirmek ve genç insanların, kadınların üretimden aldığı payı artırmasını sağlamak, bence çok daha önemli, adeta kurtuluş bu.” Türkiye’de yabancı sermayenin denetlenemediğini, bununsa ağır sonuçlarını yakın da yaşayacağımızı ileri süren Doç. Dr. Şişman, şu yöntemleri önerdi: “Derhal, giren yabancı sermayenin dolaylı olanı, Tobin’in 1978’de sistemleştirdiği gibi, küçük ama kontrol edilebilir bir vergiyle karşılanmalıdır. Brezilya bunu uyguluyor. Hem ülkeye giren paranın miktarı tam olarak izlenir, kime ait olduğu anlaşılır, hem de sıcak paranın olumsuz etkileri bertaraf edilebilir.” Yılmaz mı Yıldı mı? Dün bir vesileyle bir vakıf üniversitesindeydim Araştırmacı gazeteciliğin ölmediğini göstermek üzere… Karşılaştığım öğretim üyelerine, eski öğrencilere, idari personele, yeni kayıt yaptıran öğrencilere aynı soruyu sordum “İsmet Yılmaz kim?” Üniversitelerde çok şükür ki, damdan düşme sorular, alakasız anketler doğal karşılanıyor. Kimseden sıcak (veya oruç) başına vurmuş muamelesi görmüyorsunuz.. Soruyu tekrar edip durdum: İsmet Yılmaz kim? Her duyan şaşırıyor. İsmet kim desem, belki daha anlamlı olacak.. Hiç değilse “Hangi İsmet?” diye bir diyalog kapısı açılacak. Ama Yılmaz’lı sorunca karşı tarafa kaçacak bir köşe kalmıyor. Özetle.. Koca üniversitede İsmet Yılmaz’ın kim olduğunu bilen bir tek Allah’ın kulu çıkmıyor.. Sahi İsmet Yılmaz kim? Bir başka vesileyle iletişim ustası Ali Saydam’dan öğrendiğim bir isim sorgulama sitesine yöneliyorum: www.ismididikle.com. Soruyu bu kez ikiye bölerek bu siteye soruyorum: “İsmet kim, Yılmaz ne?” İşte yanıtlar: İsmet Türkiye’de en çok kullanılan 170. sıradaki isim.. Ondan önce 168. sırada Hikmet, 169. sırada Koray var. Ülkemizde her 796 kişiden birinin adı İsmet. Araştırmalar bu ismin yaygınlık oranının binde 1.26 olduğunu ortaya koyuyor. Sorgulamayı hem İsmet hem Yılmaz için yapınca daha ilginç bir sonuçlar çıkıyor. İsmet’in yaygınlık oranı ve nüfus sayımı sonuçları ve günlük ortalama nüfus artış hızına orantılandığında yaklaşık 94.321 kişinin isminin İsmet olduğu ve İsmet isimli kişi sayısının her yıl ortalama 1498 kişi arttığı anlaşılıyor. Bunlardan biri de sorguladığımız İsmet! Yılmaz’a gelince.. Türkiye’de en çok kullanılan 123. sıradaki isim (121. Bekir, 122. Berna, 123. Yılmaz (Nostaljiye ve tesadüfe bakar mısınız!).. Yani… Ülkemizde her 627 kişiden birinin adı Yılmaz ve bu ismin de yaygınlık oranı binde 1.6!.. Yeniden İsmet Yılmaz’a dönecek olursak... Bu isim kadar yaygın, bu kadar bilinen ve sevilen bir isim iken… Kimse bu ismi tanımıyor. Oysa Yılmaz’ın yaygınlık oranının Türkiye’nin resmi nüfus sayımı sonuçları itibarıyla yaklaşık 119.773 kişinin bu isimde olduğu ve bu isimdeki kişi sayısının her yıl ortalama 1902 kişi arttığı bilimsel bir gerçek ikin.. İsmet Yılmaz nasıl bilinmez! Bilinmez.. Hele hele… Tayyip Erdoğan gibi bir isim bunun önüne geçerse hiç bilinemez!! * Oysa koskoca Türk Silahlı Kuvvetleri bilinmesi için ona her fedakârlığı yaptı. Ve Genelkurmay Başkanı yetmiyormuş gibi üç kuvvet komutanı birden emekliye ayrılıyormuş gibi yaparak toptan istifa etti. Ki İsmet Yılmaz öne çıksın. Adı bilinsin… Namı yürüsün! Ve kahraman ordumuz ona bağlansın! Çünkü bu İsmet Yılmaz tarihin kaydettiği ilk şanslı, en şanslı Milli Savunma Bakanı… Bir ay önce bu görevine başladı. Normalleşme’nin anıtsal Milli Savunma Bakanı olacaktı! Genelkurmay kendisine bağlanacaktı. Böylece ilerici demokrasicilerin rüyaları gerçekleştirecekti. Genelkurmayı’ı yöneten ilk bakan olacaktı. Olmadı.. Adını bile duyan olmadı. Çünkü Genelkurmay, kendisine bağlanmadı. Bağlanması için önce Başbakan’dan alınması gerekiyordu. Ona da imkân yoktu. Çünkü Genelkurmay Başkanı zaten Başbakan’a bağlıydı. On gündür Askeri Şura haberleriyle yatıp kalkıyoruz. İsmet Yılmaz adını hiç duydunuz mu? Kendisi Milli Savunma Bakanımızdır da.. Kanserojen büyüme uyarısı Şişman, Türkiye’nin kanserojen bir büyüme ile yüz yüze olup olmadığı sorusunu da şöyle yanıtladı: “2011’in ilk çeyrek büyümesini seçim öncesi iklimden ayrı düşünemeyiz. Umut ve sıcak para birleşince rakamlar büyüdü. Ama herkes bu durumun sürdürülemeyeceğini biliyor. Korkunun nedeni daha önce yaşanan krizler, bu sefer aynı olmasa bile cari açıkla büyümenin uç sınırlarında dolaştı Türkiye, tehlike kapımızda. Zira uluslararası bir borç krizi yaşanıyor. Yunanistan, Portekiz, İrlanda ve hatta İspanya, İtalya boşuna konuşulmuyor. Sert bir inişten en fazla etkilenecek ülkeler arasında IMF Türkiye’yi de gösteriyor. Ortadoğu’dan Türkiye’ye gelen dolarlar, net hata noksan kaleminden Türkiye’nin cari açığını finanse etmesini kolaylaştırdı şimdiye kadar. Korkunç bir depresyon yaşayan bir dünya ekonomisiyle karşılaşırsak, Ortadoğu’nun petrol geliri tasarrufları da kısa sürede eriyebilir. Avrupa’nın pazar konumu da daralacağından Türkiye’nin işi çok zor derim.” ‘Çare sosyalizan politikalarda’ Türkiye’nin tasarruf oranını yükseltemediğini ve dolayısıyla sıcak para politikalarını da “yönlendiremediğini” hatırlatan Şişman, Türkiye’nin yaklaşık 65 yıldır dış açık verdiğini, üretimin de hep dışarıya bağlı olduğunu belirtirken, tasarruf açığının neredeyse olağan karşılandığını kaydetti. Şişman şu çözümlemelerde bulundu: “2011’de cari açığı 80 milyar dolara yaklaşan Türkiye artık bu sorunun yapısal olduğunu kavramalıdır. Tasarruf oranlarını yükseltmenin yolu, sürdürülebilir büyüme ve adil gelir dağılımı ilişkilerinden geçer. Ancak bunların ikisi de neoliberalizmin uygulamalarına ters... Genç nüfus kaynağı kullanılarak, istihdam politikalarını ye Bir ‘Suç Teşkilatı’!.. MER Ç VEL DEDEOĞLU K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr Türkiye’nin “AB” ile müzakere tarihi olan “3 Ekim 2005”ten sonra “AKP” iktidarı ve R.T. Erdoğan rahatlayıp gevşer; “değiştik, değiştim!” söylemleri yerlerini “değişmedik, değişmedim”e bırakıverir. Bu takıyyenin, dış basın tarafından da, tek tük de olsa ayrımına varıldığı çok geçmeden görülecekti. Kısa bir süre sonra da gerek Cumhuriyet’e gerekse Danıştay’a yapılan saldırılar R.T. Erdoğan düşkünlerinin de gözlerini açacaktı. 2006 yılının Mayıs ayı sonunda bir Alman gazetesi olan “Stuttgarder Zeitung”da Adrian Zielcke: “Erdoğan ülkesinin AB’ye giriş beklentisinden yararlanarak orduyu ‘tasfiye’ etmeyi deneyen bir popülisti andırıyor. Çünkü ordu kendini ‘laik anayasa’nın ‘koruyucu’su kabul ediyor. Eğer Erdoğan günün birinde ‘ORDU ile YARGI’yı sindirmeyi başarırsa, Avrupa’ya giden yolda yürümekten vazgeçecektir. Çünkü onun için önemli olan, Avrupa’nın ‘temel değerleri’ değildir. Erdoğan Türkiye’de İslamı güçlendirmek istiyor” diye yazacaktı. “AKP”yi destekleyip iyice “yalaka”laşan iç basın da bu “tanı”yı onaylarcasına “TSK”ye dönük saldırılarını neredeyse “küfür”e varan bir boyuta taşıyıp, “Mütareke Basını”na “rahmet” okutacak bir dönemi başlatır. “2007” yılına girildiğinde, dış basında da doğrudan “TSK”ye yüklenişler yoğunlaşır. Öyle ki, Batı basınının yanında ünlü “Arap” gazeteleri de bu “saldırı akımı”na katılır. Bir bakıma orta yerde yalnız kalmış gibi bir duruma düşen “TSK”, “halk”tan kendisine “destek” vermesini de içeren bir bildiri yayımlar “8 Haziran 2007” tarihli internet sitesinde. Gece yarısı yayımlandığı için “gece yarısı bildirisi” diye de adlandırılan “yedi” maddelik bildirinin son maddesi, halka “çağrı”yı şöyle yapıyordu: “TSK’nin beklentisi, bu terör olaylarına karşı yüce Türk Milletinin ‘kitlesel karşı koyma’ refleksini göstermesidir!” Evet, TSK, yalnızca “halk”tan destek istiyordu... Halktan ve Sivil Toplum Örgütleri’nden yanıt gelir. O yılın nisan ve mayıs aylarında yapılan “Cumhuriyet Mitingleri” boyutunda olmasa da birçok yerde olduğu gibiİstanbul’da da “sessiz yürüyüş” ile başlayan toplantı, Çağlayan alanındaki açıklamalarla son bulur. Konuşmalarda “terör” nefretle kınanarak “TSK”ye destek verildiği gibi, ayrıca “laiklik” konusunda da TSK’nin yanında oluş kuvvetle vurgulanır. Ne var ki, 22 Temmuz’da yapılan seçimi yine “AKP”nin kazanması, “TSK”ye yapılan saldırıların hiçbir ülkede görülmemiş boyutlara tırmanmasına neden olacaktır. “2009” yılının “29 Ekim” günü, Cumhuriyet’in “86.” yılında Yılmaz Özdil, Hürriyet’teki köşesinde, “Türk basını”nın, “TSK” için yazdıklarına bir bakar; sonuçta inanılmaz bir metin elde eder, işte bu metinden kısa bir alıntı! “...işkenceci, iftiracı, asker bu milleti ne zaman sevecek, inkârcı, gayri ciddi, gerçeği örtbas etmeye kalkışıyor, Genelkurmay’a inanmıyoruz, dolaplar çeviriyor, kirli, ihanet planı yapıyor, pişkin, cunta, suçüstü yakalandı, ordu kaçıyor, suçlu, asker sayısı azaltılsın, Harbiye müfredatı değiştirilsin, bunlar orada oturduğu sürece rahat uyuyamayız, bunlara silah emanet edilir mi, sahtekâr, yanlarına kalmamalı, temizlenmeli, ayıklanmalı, pespaye, mafyatik, lekeli, kepaze, çetelere sahip çıkıyor ve bir SUÇ ŞEBEKESİ”; burda keselim. Ülkenin “basın”ınca böyle değerlendirilen bir “ordu”nun, tam bir yıl dokuz ay sonra (29.07.2011) “devlet” tarafından nasıl değerlendirildiğini de Genelkurmay Başkanı’ndan alıntılayalım: “Şu anda 173’ü muvazzaf, 77’si emekli 250 generalamiral, subay, astsubay (...) ‘tutuklu’ bulunmaktadır. Tutuklamaların ‘evrensel hukuk’ kaidelerine, ‘hakka’, ‘adalete’ ve ‘vicdani’ değerlere uygun olarak yapıldığını kabul etmek birçok hukukçunun ifade ettiği gibi ‘mümkün’ değildir. Soruşturma ve uzun süreli tutuklamaların bir amacının da ‘TSK’nin sürekli gündemde tutularak kamuoyunda bir ‘SUÇ TEŞKİLATI’ olduğu izleniminin yaratılmaya çalışıldığı...” Anayasal bir “suç teşkilatı”... Türk Ordusu... HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com T.C. ADALET BAKANLIĞI SÖKE 2. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI Dosya No: 2010/101 Tal. Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cins, miktar ve değerleri yazılı mallar satışa çıkarılmış olup: Birinci artırmanın 08/09/2011 Perşembe günü saat: 14.0014.05’te Bağarası Belediyesi Şantiye BinasıBağarasıSÖKE/AYD1N adresinde yapılacağı ve o günü kıymetlerinin %60’ına istekli bulunmadığı takdirde 13/09/2011 Salı günü aynı yer ve saatte 2. artırmanın yapılarak satılacağı; şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen değerinin %40’ını bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olmasının ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma giderlerini geçmesinin şart olduğu; mahcuzun satış bedeli üzerinden %l oranında KDV’nin ve damga resminin alıcıya ait olacağı, tellaliye harcının ihale bedelinden ödeneceği ve satış şartnamesinin icra dosyasında görülebileceği; gideri verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği; fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla dairemize başvurmaları ilan olunur. 28/07/2011 Takdir Edilen Değeri Lira Krş.: 19.000,00 TL Adedi: 1 Adet Cinsi Niteliği ve Önemli Özellikleri: 09 TA 902 plaka, Başak marka, 2002 Model, Traktör Cinsinde, 2073 SH tipinde, Beyaz renkte, 7216 motor, 7206 şase, nolu, 4 tekerli, tekerleri yıpranmış traktör. (İİK. m.114/1, 114/3) (Basın: 50406) 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Değerli taşlarla 1 süslenmiş olan. 2/ 21 yaşın altındaki 2 oyunculardan mey 3 dana gelen spor ta 4 kımları için kullanılan sözcük... 5 “Aysberg” de de 6 nilen, lahana görü7 nümlü bir tür marul. 3/ Mezar... Vü 8 cuttaki AIDS virü 9 sünü saptamakta 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kullanılan test. 4/ Çiçekleri beyaz ya da mor renk 1 T Ü R K A N İ A te, meyveleri dikenli bir 2 A R A T E T İ K bitki... Siper, hendek. 5/ 3 R E M B E T İ K O Bir renk... “Mavi çanakta 4 T P A L AMA R / Peynirli pide getirdi 5 A R A S MA T ler / İstanbul’dayım sanki” 6R O EME T Y (Nâzım Hikmet). 6/ Uzak7OB A A L S E lık işareti... Yunan mitolojisinde savaş tanrısı. 7/ 8 S E M A D İ R E K E K E Kutsal ışık... Gözbebeği 9 R A C A nin doğuştan yokluğu. 8/ Beddua... Kısık sesli küçük keman. 9/ Uyarıda bulunmak ya da bir şeyi anımsamak için yazılan yazı... Bir cetvel türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Elinde olanla yetinen, doygun. 2/ Deriyle kaplı bir çeşit Eskimo kayığı... Muğla’nın bir ilçesi. 3/ Dünya işlerini hoş gören, kalender kimse... “Bir sesi duymaya göreyim / İki gözüm iki çeşme” (Orhan Veli). 4/ Beygir... Kuyruksokumu kemiği... Neodim elementinin simgesi. 5/ Bir göz rengi... Zaviye. 6/ Üzerinde ölü yıkanan kerevet. 7/ Gelecek... Mardin yöresinde, kızartılarak hazırlanan içliköfteye verilen ad. 8/ Balmumu görünümünde doğal hidrokarbür. 9/ Çıkar yol, çare... Bilgisayarda, bir kurum ya da kişiye ait internet kurulumu. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear