23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 AĞUSTOS 2011 PAZAR CUMHUR YET HABERLERİN DEVAMI İstanbul B Edirne B Kocaeli B Çanakkale B İzmir A Manisa A Denizli A Zonguldak B Sinop B Samsun PB Trabzon Y Giresun PB B Ankara 30 33 31 31 35 35 37 27 26 28 27 29 30 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B B A A A A A A A Y Y Y 31 30 29 37 36 34 37 39 36 36 29 24 22 Oslo Y Helsinki PB Stockholm PB Londra Y AmsterdamY Brüksel Y Paris B Bonn Y Münih Y Berlin Y BudapeştePB Madrid A Viyana Y 17 24 21 17 16 17 18 19 22 19 27 30 23 Belgrad Sofya Roma Atina Zürih Moskova Aşkabat Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam A B B B Y B B Y Y Y Y A A 25 28 30 31 22 23 25 29 23 22 23 35 36 Ülkemizin kuzey ve doğu kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Trabzon, Rize ve Artvin çevreleri ile Doğu Anadolu’nun doğusu sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Hava sıcaklığının ülke genelinde mevsim normalleri civarında seyredeceği bekleniyor. SAYFA 7 TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 28 Ağustos GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Biraz aşağısında, tarihi Büyük Millet Meclisi’ne, karşısındaki tarihi binaya, Ankara Palas’a baktım. Garın bir yakınlarında TCDD’nin şimdi konserlere, konferanslara ev sahipliği yapan, yeni adıyla Cermodern binalarının birinde, sürprizle karşılaştım: Ünlü Divan pastanesi! Bahçesinde mola verdim. Hava sıcak mı sıcak. Divan’ın bahçesi hafif rüzgârlı ve serin. Bir saate yakın kent içindeki gezinti, bir anda belleğimden binlerce anıyı sürükledi, getirdi önüme. Bugün karşıdan baktığım binalarda tanığı olduğum, yaşadığım siyasal toplumsal olayları, devlet ve siyaset adamlarını... Bir anda bir kez daha yaşamaya zorladı beni… Belleğimden gelenleri içime hapsederek eşim Esin’le, arabaya doğru yürürken, merak dürtüsüyle, birden aklıma bir başka binayı karşıdan görmek takılıverdi. Şoför Hasan’a Genelkurmay’ın önünden geçelim, dedim. Binlerce kez önünden geçtiğim, kimi ziyaretler için onlarca kez girdiğim Genelkurmay binasını neden görmek istemiştim? Önce Hava Kuvvetleri, biraz ötesindeki Deniz Kuvvetleri komutanlık binalarının önünden geçtik. Kırmızı ışıktan sola dönüp, görkemli bir tarih abidesi, Genelkurmay binasının karşısında bir an durdum... Günlerden cumartesi. Tarih 26 Ağustos 2011. 89 yıl önce bugün; “Büyük Taarruz’un” başladığı gündü. Ben mi yanılıyordum? Yoksa, 1935’ten beri aralıksız kutladığımız Zafer Haftası’nın ilk günü değil miydi bugün? Ne Hava Kuvvetleri, ne Deniz Kuvvetleri’nin duvarlarında Türk bayrağı vardı. Genelkurmay binasının ön cephesindeki duvarda yıllardır görmeye alışık olduğumuz Mustafa Kemal’in mareşal üniformalı büyük resmi de yoktu. Zafer Bayramı’nın ilk günü Türk ordusu sessiz. Genelkurmay’ı aradığınızda “Ben gamlı hazan” diye başlayan şarkı, kimi çağrışımlar yapıyor. 30 Ağustos zafer günü Ankara Orduevi’ndeki resepsiyon acaba son şehit olayları nedeniyle mi iptal edildi diye bir soruyu da akla getiriyor. Oysa, 26 Ağustos öyle sıradan bir gün mü? 30 Ağustos’ta “Büyük Zafer”le taçlanan, zamanın emperyalizminin ve o emperyalizmin önde gelen, adına “düveli muazzama” denilen devletlerin tarihi yenilgisinin başlangıcı ve de dünya dengelerinin değiştiği gündü 26 Ağustos. 26 Ağustos, Zafer Haftası’nın ilk günüydü ama ne o gün ne de ertesi gün, hiçbir gazetemizde Cumhuriyet’e ilk harcı koyan bu anlamlı günle ilgili tek satır haber var. Reyting peşinde koşan TV’lerde de!.. 27 Ağustos’ta Cumhuriyet, hiç değilse 2. sayfasında “Emperyalizme Başkaldırı / ‘Büyük Taarruz’” başlıklı bir makale yayımladı. Dün Aydınlık’ta yayımlanan kısa, ama anlamlı bir haber, askersivil kesimlere büyük günü anımsattı mı acaba? Haberi okuyalım: “Asker yakınları 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı Balyoz davasının 43. duruşmasında yargılanan komutanlarla birlikte kutladı. Asker yakınları salona soktukları ‘Zafer Bayramı’nız kutlu olsun’ yazılı pankartlar açtı, aynı sözlerle slogan attı. Komutanları alkışladılar, komutanlar da onları…” Saat “2.30”… 26 Ağustos 1922. AfyonKocatepe. “İki otuzdan beş otuza kadar.” Nâzım Hikmet’in Kuvâyi Milliye Destanı’ndan: “Dağlarda tek tek / ateşler yanıyordu / Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki / Şayak kalpaklı adam / Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden / güzel, rahat günlere inanıyordu / ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında… Birdenbire beş adım sağında onu gördü. Paşalar onun arkasındaydılar. O, saati sordu. Paşalar: “Üç” dediler. Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, Eğildi, durdu. Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünden yaylanarak Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.” Bugün anımsanmayan o gün; 89 yıl önce, atladı Mustafa Kemal; emperyalizmin üstüne, Kocatepe’den. Osmanlı’nın küllerinden genç Cumhuriyeti yarattı. Şair demiş, iyi demiş: “Mustafa Kemal! Kaldır da başını Anıtkabir’den memleketin şu haline bak!” İşkence ile elde edilen beyanatlar delil kabul edilebilir mi? Hayır. Çünkü hukuka ve insan haklarına aykırı bir yoldan elde edilmişlerdir. Türkiye’nin bu demokratik anlayışa erişmesi uzun yıllar almıştır. “İşkenceyle delil elde edilebilir, işkencecinin sorumluluğu ise ayrı değerlendirilir” şeklindeki ilkel ve çarpık bakıştan kurtulmamız on yıllar süren bir mücadele ile mümkün olabilmiştir. Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Işık Koşaner’e ait olduğu ileri sürülen yasadışı dinleme kayıtlarına da aynen ‘işkenceyle elde edilen delil’ muamelesi yapılması gerekir. Bu benzetmeyi yapan Ankara Barosu Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu’nun hukuki yaklaşımını özetlemek gerekirse; “Kim tarafından ve nasıl kayda alındığı bilinmeyen, hatta gerçek olup olmadığı dahi sabit olmayan bir konuşmanın gerçekmiş gibi peşinen varsayılıp içeriğinin değerlendirilmesi tıpkı işkenceyle elde edilen delil anlayışına benzemektedir. Nasıl ki işkenceyle elde edilen beyanın güvenilirliği yok ise yasadışı yoldan elde edilen kayda da içerik açısından güvenilemez. Dinlenen ister Başbakan, ister Genelkurmay Başkanı isterse herhangi bir yurttaş olsun hiç farketmez. Anayasaya ve yasalarımıza göre yasadışı yoldan elde edilmiş hiçbir belge delil olamaz. Yasadışı yolla elde edilen bir kaydın içeriğinin doğruluğu da tereddütlüdür. Özel hayatın gizliliğinin ihlalinin kanuni dayanağı yoksa, bu tür dinlemeler hem suç teşkil eder hem de fayda değil zarar verir. Bu yapılan, belden aşağı, ahlaktan yoksun ve suç teşkil eden ucuz bir siyasettir.” SYK’de ‘dün dündür’ yaklaşımı ‘Deniz Feneri’ davasını yürüten savcıların görevden alınmasını konusunda ise Feyzioğlu, kararda “HSYK’nin yapısında 12 Eylül referandumuyla gerçekleştirilen değişikliğin” önemine dikkat çekiyor. Eski HSYK döneminde, Ergenekon savcılarının soruşturmalardaki eksik ve hatalarını sorgulayan şikâyetler eşliğinde savcıların alınması talepleri gündeme geldiğinde hükümetin bu girişimleri ‘yargıya müdahale’ diye kınadığını ve HSYK toplantısını yaptırmadığını anımsatan Feyzioğlu önceki gün Deniz Feneri davasında alınan kararın anlamını şöyle yorumluyor: “Daha bir yıl önce savcıların korunması için bu tavrı gösteren siyasi iktidar, şimdi, yürümekte olan bir başka soruşturmada tam iddianame tanzim aşamasındayken üç savcının aynı anda görevden alınmasına göz yumuyor. Bundan çıkan tek sonuç, ‘Dün HSYK benim değildi ama bugün benim ilemde’ anlayışı içinde olduklarıdır” Bu tür uygulamaların Türkiye’de toplumun yargıya güvenini sarstığını belirten Feyzioğlu, “İki ayrı davada bir yıl arayla uyguladığı birbirinden farklı iki usul, hem soruşturulan ve yargılanan insanlar hem de bu davaları takip eden kitlelerin yargıdan umudunu keserek onu düşman gibi görmeye başlaması tehlikesi doğurabileceği” endişesini paylaşarak şu uyarıyı yapılyor: “Demokratik devlet toplumun yargıdan kopuşunu ciddiye almaz ve tam tersine bunu bastırmaya kalkışırsa, o zaman baskıcı ve totaliter bir devlet haline dönüşür. Yolun sonu faşizmdir...” H GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Koşaner Doğrulamasa da, Yasadışı Dinleme Suçtur kerken, Koşaner’in dinleme kayıtlarıyla ilgili açıklaması geldi. O da yapılanı ‘ahlaksızlık ve hukuksuzluk’ olarak tanımladı. Arkasında olduğunu ifade ettiği sözlerinin çarpıtılarak kamuoyuna sunulduğunu belirtti ve tüm bunların ardında bu yılki YAŞ toplantısı öncesinde aldığı istifa kararı nedeniyle kendisini gayri ahlaki ve gayri hukuki bir tartışma içine çekme çabasının yattığı iddiasını gündeme getirdi. Koşaner’in bu ifadelerini Baro Başkanı Feyzioğlu’na aktardığımda tutumun değiştirme ihtiyacı duymaksızın şu yorumları ekledi: “Koşaner’in dinleme kayıtlarının doğrulaması, suç teşkil eden yasadışı dinleme uygulamasını kesinlikle meşru kılamaz. Olayın yasadışılığını görmeksizin, ‘Bak neler konuşmuşlar’ diye tavır almaya başlarsak bu yöntemlere başvuranlar, sonuç aldıklarını gördükçe aynı ahlak dışı yöntemlerini uygulamaya devam edeceklerdir. Toplum olarak yapmamız gereken, yasadışı yöntemle elde edilmiş kayıtları dikkate alıp değerlendirmemektir.” kanalda sizin konuşmanızın olduğunu gördüm. “Barış ve kardeşlik” diyordunuz... “Halkı tümüyle kucaklamak” diyordunuz... Bir an mutlu oldum. Ülkemizin yeniden bir numaralı sorunu haline gelen terör belasıyla mücadele için oluşturulan yeni stratejiyi anlattığınızı düşündüm. Az sonra anladım ki, bu dilekleriniz meğer Arap ülkeleri içinmiş! Aynı duyguları, Türkiye’nin sorunlarının çözümü için de öncelikli koşul saymanızı dilerim. Konu Arap ülkelerinden açılmışken oradan devam etmek isterim. Hiç düşündünüz mü; art arda devrilen liderler ve onların milletvekillerinden oluşan parlamentoları son seçimlerden yüzde kaç oy almışlardı? Hiçbirinde yüzde 90’ın altında değildi! Demek ki, demokrasinin tek koşulu seçimler değil. Demokrasiyi ileri götürmenin hiç değil. Devrilen liderlerin ardından yazılanları okuyorum; size kayıtsız şartsız destek veren yazarlardan biri şöyle diyordu: “Ülkelerinde en ufak muhalif sese bile tahammülleri yoktu. Medyayı tamamen kendi kontrolleri altına almışlardı. Halkın doğru, güvenilir haber alma kanalları yok denecek kadar azdı...” Bu satırları aktarmaktaki amacım, herhangi bir imada bulunmak, laf sokuşturmak değil. Ülkelerini böyle yöneten liderlerin yaşadıkları kaçınılmaz sonla ilgili gerçekleri paylaşmak. Sayın Başbakan, Gelir dağılımındaki eşitsizlikle birlikte iç barışımızı tehdit eden en önemli sorun olan terörle mücadelede, terör örgütüne anladığı dilden cevap verileceğini söyledikten sonra ülke kamuoyuna döndünüz, şöyle dediniz: “Herkes terör örgütüyle arasına mesafe koysun, herkes safını belirlesin!” Elbette doğru değerlendirme, böyle olması gerekir; demokrasiye inanan herkesin nereden gelirse gelsin, amacı ne olursa olsun terörün her türlüsüne hayır demesi gerekir. Peki Sayın Başbakan, seçimlerden önce ne yaptığınızı anımsıyor musunuz? Bütün muhalefet partilerini terör örgütünün uzantısı ilan ettiniz. Üstelik sizin bilginiz dahilinde devlet kurumları İmralı’yla düzenli görüşmeler yaparken! Şimdi talimatla yön tayini istiyorsunuz. Siyasi partiler, fikri, idari ve mali yönden size bağlı özerk kuruluşlar mı? “Terör örgütü üyeliği” bağlamında konunun can yakıcı bir yanı daha var; kamuoyunun da yurtseverliğinden şüphe etmediği pek çok kişi, böyle bir suçlamadan tutuklu yargılanıyor. Siz bu davaları peşinen “Türkiye’nin temizlenmesi” diyerek yargılama sürecinin ana unsurunu oluşturuyorsunuz. Türkiye neden temizleniyor? Teröristlerden mi, yurtseverlerden mi? Terörist diye yargılanmasını istediklerinizin özellikle ülke bütünlüğü, AB ve Kıbrıs’a ilişkin düşüncelerinden “suç delili” üretildi. Bugün o düşünceleri siz savunuyorsunuz! Bir anlamda onların düşünceleri sizin dilinizde, bedenleri cezaevinde, hatta bugün siz onlardan daha ileri gitmiş durumdasınız. Sayın Başbakan, Bayramın son günü aynı zamanda Dünya Barış Günü. Atatürk’ün, “Yurtta barış, dünyada barış” sözünü iktidarınız da yeri geldikçe kullanıyor. Dünyadaki barışın hali ortada; yurtta barış ne durumda? Her şeyi bir yana koyalım; 12 Haziran’da büyük umutlarla oluşan TBMM 24. döneminin partiler arası ve Meclis içi ilişkilerine bakalım. Vicdanınıza sorun; barış ortamı var diyebilecek mi? Bir ülkenin Meclis’inde barış yoksa milletinde olabilir mi? Kaygılarımla... oşaner’e göre ‘hukuksuzluk ve ahlaksızlık’ Feyzioğlu’nun bu sözlerini yazıya dö K ‘Arkasındayım’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner, internette yayınlanan ses kayıtlarının kendisine ait olduğunu belirterek; konuşmaların bir itiraf değil, TSK’nin geleceği açısından önemli Işık Koşaner, ‘Ses kayıtları bana ait, itiraf değil özeleştiri’ dedi BALYOZ DAVASI LE LG L FADELER ÇARPITILDI Koşaner, Balyoz davasıyla ilgili sözlerinin de çarpıtılarak kamuoyuna sunulduğunu ifade etti. Koşaner, “Seminerle ilgili evrakın hepsi imha edilmiş olduğu için olay ortaya çıkınca bir şey bulamadık” şeklindeki ifadenin bazı basın organlarında “Balyoz ile ilgili tüm evrakı imha ettiğimiz için her şeyi iddianameden öğrendik” şeklin de verildiğini kaydetti. Koşaner, varlığı henüz kanıtlanmamış bir planın imhasından söz etmenin mantık dışı olduğunu belirterek, “Ses kayıtlarında, ‘Balyoz belgelerinin çaldırılması’ ifadesi kesinlikle yer almamaktadır. fade edilen, o tarihlerde icra edilen plan seminerine yönelik ses kaydı ve bilgi, belgelere ilişkindir” dedi. olan bazı konularda personelin dikkatini çekmek için yapılan özeleştiri olduğunu belirtti. “Dün olduğu gibi bugün de bu açıklamaların noktasına ve virgülüne kadar arkasındayım” diyen Koşaner, konuşmada yer alan konuların tamamının devletin ilgili kurullarında üst düzey devlet yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde paylaştığı ve hukuki olarak gereğinin yapılması için emir verdiği konular olduğunu kaydetti. Koşaner, bir kurumun içinde yaptığı özeleştiriyi izinsiz olarak kaydedip yayınlamanın “ahlaksızlıkhukuksuzluk” olduğunu vurguladı. Koşaner, yaptığı yazılı açıklamada, ses kayıtladındaki ko nuşmalarla ilgili “Kimseden kaçırdığımız, sakladığımız ve gizlediğimiz konular değildir” dedi. ‘Ahlaksızlık’ Koşaner, açıklamasında şunları kaydetti: “Unutulmamalıdır ki samimiyet içeren, kibirden uzak ve gerektiğinde canı acıtan özeleştiri de bir erdemdir. Ancak bu özeleştiriyi izinsiz olarak kaydedip, yayınlamak ise ahlaksızlık ve hukuksuzluktur.” Açıklamalarının sonuna dek arkasında olduğunu vurgulayan Koşaner, “İfadelerde hukuka aykırı, hukuk dışı, tek bir cümle yoktur. Eleştirel anlamda maksatı aşan ifadeler benzetmeler olabilir, nitekim gazetecilerle ilgili ifadeler bu çerçevede değerlendirilebilir. ... Bu ifadeler kesinlikle hakaret amaçlı söylenmemiştir” dedi. Koşaner, “İfadelerde terörle mücadele konusunda yer alan, ‘Bizim hiç kimsenin talimatına falan da ihtiyacımız yok’ cümlesinin maksadı, ‘TSK bölücü terör örgütüne karşı neden operasyon yapıyor?’şeklinde bir kampanya yürütenlere karşı, birlik komutanlarını uyarmak, haklarını hatırlatmaktır” ifadesini kullandı. Koşaner, en büyük üzüntüsünün ise ses kayıtları üzerinden şehit ailelerinin istismar edilmesi olduğunu kaydetti. Kaçak madende göçük: 1 işçi öldü AL AYAROĞLU mamı hemşire yaptılar ÖYSM’de skandal bitmiyor, son olarak imam hatipli bir öğrenciyi KPSS sonucuyla devlet hastanesine sağlık görevlisi olarak atadılar CEM L C ĞER M Kadınlardan vicdani ret İstanbul Haber Servisi Vicdani Retçi Kadınlar, Türkiye’deki savaş politikalarını ve “vicdani retçilere” karşı uygulanan tutumu Taksim’de protesto etti. Eylem sırasında çok sayıda kadın “vicdani reddi”ni açıkladı. ANKARA (AA) Sayısal Loto’nun bu haftaki çekilişinde numaralar “10, 12, 19, 23, 26 ve 27” olarak belirlenirken, 6 bilen bir kişi, 1 milyon 387 bin 851 lira kazandı. Çekilişte 5 bilenler 1893’er lira, 4 bilenler 29 lira 20’şer kuruş, 3 bilenler 4 lira 30’ar kuruş ikramiye kazandı. ÖSYM’nin hatası sonucu imam hatip gibi alanlardan lise mezunu kişiler hemşirelik, laboratuvar teknisyeni, tıbbi sekreterlik gibi kadroları tercih edebildi. ÖSYM tarafından öğ C MY B C MY B 1 kişiye 1milyon 387 bin SAMSUN Samsun İmam Hatip Lisesi mezunu olan Mükremin Toptimur, sağlıkla ilgili eğitim almamasına karşın KPSS sonucuna göre Hakkâri Şemdinli Devlet Hastanesi’ne “hemşire” olarak atandı. ÖSYM’nin lise düzeyinde hiçbir alan kontrolü yapmadığı 3 meslek ve teknik lise mezununun bu şekilde işe alındığı, ancak atanmalarına karşın işe başlayamayacakları belirtildi. Sağlık Bakanlığı, ÖSYM aracılığıyla 16 bin 622 sözleşmeli personel aldı. Toplam kadronun 6 bin 662’si sağlıkla ilgili bölümlerden mezunlara açılırken geri kalan kadro idari birimlere dönük eleman alımına yönelikti. Ancak tercih sırasında lisans ve önlisans düzeyinde yapılacak alımlar için alan kontrolü yapılırken lise düzeyinde yapılacak alımlarda alan kontrolü yapılmadı. yine skandal ÖSYM’den yine hata retim kurumlarına yerleşmiş bu kişiler sağlıkla ilgili bölüm mezunu olmadıkları için atama işlemleri tamamlanmayacak. Yerleştirilme yapılmayan pozisyonlar ise boş kalacak. Şemdinli Devlet Hastanesi’ne atanan imam hatip mezunu Toptimur, “Atamam yapıldı ama sağlıkla ilgili hiçbir şey bilmiyorum. Samsun’da da onlarca arkadaşım aynı durumda” dedi. ZONGULDAK Zonguldak’ta kaçak işletilen maden ocağında meydana gelen göçükte, 17 yaşındaki madenci hayatını kaybetti. Ocağın sahibinin de 16 yaşındaki bir çocuk olduğu iddia edildi. Dilaver Mahallesi’ndeki kaçak maden ocağında çalışan Serdar Saka ve 17 yaşındaki Abdullah Basatlı’nın tahkimat yaptıkları sırada göçük meydana geldi. Ocağın tavan kısmından üzerine kaya düşen Basatlı, Saka tarafından enkazın altından çıkarıldı. Olay yerine gelen sağlık ekipleri, Basatlı’nın hayatını kaybettiğini belirledi. Polis, ocağın sahibinin başka biri olabileceği ve R.T’nin yaşı küçük olduğundan suçu üstlenebileceği ihtimalinin araştırıldığını belirtti. Taksi otobüs durağına daldı İstanbul Haber Servisi Kadıköy’de 3 yolcusuyla birlikte dün Harem’den Bostancı istikametine doğru ticari taksisiyle ilerleyen Ayhan A, plakası alınamayan bir minibüs tarafından sıkıştırılınca kontrolden çıkıp önce bariyerlere çarptı daha sonra da duraktaki yurttaşların arasına daldı. Kazada, aynı aileden Muhammed (6) , Seher (10), Zöhre (30), ve Erdal Sami ile birlikte taksi sürücüsü iki yolcu yaralandı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear