23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 28 AĞUSTOS 2011 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Hiddetin Kadına Yönelik Şiddeti... Siyaset, kadının evinde oturup üç çocuk doğurmasını istese de kadın başını bağlayıp seçim meydanlarında oy vereceği partiyi arıyor. Artan hiddet ve şiddet olaylarını sosyal dönüşüme bir tepki olarak çok yönlü araştırmak, sanıyorum ki sorunun sosyal bilimsel yorumuna ve hukuki çözümüne yardımcı olabilir. Bozkurt GÜVENÇ eler oluyor, n’oluyoruz? Bu ne hiddet, ne şiddet! Hemen her gün en az üç beş kadın dövülüp yaralanıyor, öldürülüyor; ayrıldığı eşi, terk ettiği nişanlısı, tanımadığı magandalar tarafından. Çöp bidonlarında kesik başlar, kollar, bacaklar bulunuyor; faili meçhul cinayetler; faili ‘malum’ töre infazları sürüyor. Çocuk yaşta evlendirilen, satılan, kiralanan, anne olan, eşlerin dayağını yiyen, babaların tecavüzüne, amcalarının tacizine katlanan kızlar. İntihar eden genç öğretmenler, hekimler, hatta hâkimler... Ortaçağların “cadı avcılığı” bitti de modern sonrası çağların “kadın temizliği” mi başladı? Kimi vaazlarda “şeytan”lıkla suçlanan kadından kurtulmak salgını mı sardı ülkeyi? Yoksa manşete çıkaracak olay bulamazsa haberini yayan medya mı abartıyor polisiye vakaları? Buzdağının küçük tepeciklerini, fısıltı ve N söylentileri? Belki bu olasılıkların hepsi. Dramın gerçek boyutları, yazılıp çizildiğinden daha büyük olmasın sakın? Yerel parti başkanlarının “Kocam değil mi sever de döver de” deyip sorunu örten eşleri, “Biz de masum değiliz hani, şiddeti hak ediyoruz” diyebilen kadın yazarlar. Tek bir ana sebebe indirgemek zor olsa da ortada kadına şiddete yönelik bir erkek hiddeti ve öfkesi var. Kadın ve erkek milleti arasında kendimize özgü bir “cinsiyetler savaşı” mı yaşıyoruz? Kadınerkek eşitliği? İnsanlar belki eşit doğdu ama kadın ve erkek cinsleri eşit yaratılmadı: Genom’a göre, genetik yapıları, başlıca ırklar arasındaki farklardan daha büyük. Kültür tarihi boyunca, toplumlar bir yandan bu farkları azaltıp cinsleri eşitlemeye; öte yandan, cinsel işbölümü ve roller bu farkları abartıp iki ayrı millet yaratmaya çalışmıştır. Öyle ki kültürler, eril ve dişil olarak eşit sayıda doğan bebeklere eğitimle mavi ve pembe kimlikleri veriyor. Avcı toplayıcılardaki anaerkillik çağından sonra, tarımcı ve hayvancılar binlerce yıl boyunca babaerkilliği geliştirirken; semavi kitaplar, Tanrı Baba’nın vahiy yoluyla erkek egemenliğini onayladığını yazıyor. Sanayi ve kent devriminin ‘İnsan Hakları Bildirgeleri’nde “kadınerkek eşitliği” gündeme gelmiş ama hayata geçirilememiştir. Kadının insan olduğu görüşü kabul edilmiş ama eşitlik hukuku gerçekleşmemiştir. Kadının eşitlik hukukunu savunan “laiklik” bazı ilim sözcülerince “Tanrıtanımazlık”, dinsizlik olarak tanımlanıyor. eğişen davranışlar, direnen değerler Çağdaş toplumların ikiyüzlü dünya görüşü “söylemde devrimci, eylemde tutucu”dur. Çağdaşlaşma sürecinde gecikmiş olan ülke D mizin tutumu pek de farklı değil. Küreselleşen dünyadaki yapısal sorunlarını, gözü kara bir kentleşme süreci ve tüketime dayalı bir büyüme ekonomiyle çözmeye çalışıyor. Sağduyunun ve beklentinin aksine, davranışlar kuşaktan kuşağa değişiyor da değerler, “2011 Araştırması”nda açıklandığı gibi direniyor. Üretimini haftalık pazara satan geleneksel kadın, para ekonomisiyle tanışınca, elinin hamuruyla (!) erkeğin işine karışmakla kalmıyor; erkek egemenliğine rakip olmaya başlıyor. Yakın yıllara değin yaratılan kaynağın yarıdan fazlasını erkekler üretiyor, kadınlar tüketiyordu. Bugün, modern AVM’lerin giriş katlarında alıcı ve satıcıların büyük çoğunluğu kadın. Sürekli küçülen sanayi ve tarım sektörlerinde erkekler hâlâ çoğunlukta olsa da süratle büyüyen hizmetler sektörü (medya, iletişim, eğitim, turizm, telepazarlama) kadınların eline geçiyor. Kadının tüketim gücü, erkeğin üretime dayalı geleneksel egemenliğini tehdit ediyor. İşsiz erkek topluma yük olurken, çalışan kadın elindeki imkânlarla ailenin geçimini, toplumun sürekliliğini sağlıyor. Geri dönülmesi hiç de kolay olmayan bir çe lişkidir bu. Siyaset, kadının evinde oturup üç çocuk doğurmasını istese de kadın başını bağlayıp seçim meydanlarında oy vereceği partiyi arıyor. İşi gücü ve geleceği güvende görünen “elit adalı” kuşak dönüşümden hoşnut görünse de, erkek egemen toplumun üstün erkek ülküsüyle yetişen, işsiz ve umutsuz erkek mutlu değil; kaderin bu cilvesinden, çalışan, kazanan, kimseden geri kalmak istemeyen, başkaldıran, boşanan, evini terk eden, özgür kadını sorumlu görüyor olmalı. Boşanmış kadın başının çaresine bakıyor da terk edilen erkek ortada kalıyor. Eski eşini, nazlanan sevgilisini bulup cezasını veriyor, sonra da teslim oluyor ya da intihar ediyor. Cinsel devrimin cesur kadınları, yurttaşlık bedelini canları ile öderken, hiddetin kadına yönelik şiddeti cezasız kalmıyor. Sudan’da sığır besleyen Nüerler’den Çin soylu “mandarin”lere, para ve pazar ekonomisi, hemen her ülkede erkek egemen düzenin alçalan gücüyle kadının yükselen gücünü karşı karşıya getirmiş, kadınerkek ilişkilerini altüst etmiştir. Artan hiddet ve şiddet olaylarını sosyal dönüşüme bir tepki olarak çok yönlü araştırmak, sanıyorum ki sorunun sosyal bilimsel yorumuna ve hukuki çözümüne yardımcı olabilir. 644 Sayılı KHK ile Gelen... (2) Eyüp MUHCU Mimarlar Odası Genel Başkanı mimari kültürden uzak ve mimari 4 Temmuz 2011 tarihinde çıkarılan 644 sayılı KHK (Kanun zevksizliğin, kentlerimizi ve kasabalarımızı ruhsuz ve yaratıcıHükmünde Kararname) ile kulıktan uzak bir ticari kentsel planrulan Çevre ve Şehircilik Balamanın ve kenti “Rantiyenin kanlığı ile ilgili değerlendirmeşantiyesi” olarak gören bir anlalerimizi ilk yazıda Meslek Odayışın temsilciliğini de üstlenmişları ve Yerel Yönetimler bakıtir. Bu anlayışın kadrolarıyla birmından ele almıştık. Yazının bu likte bakanlık düzeyine yükselbölümünde ise; KHK’nin TOKİ tilmesi, geçmişte yapılan yanve Bilirkişilik Düzeni ile ilişkili lışların sistematik ve yaygın bir yönü değerlendirilmektedir. şekilde uygulanacağı ve bu süOK ’nin ‘Çevre ve reçten kentlerimizin, doğal kayŞehircilik Bakanlığı’na naklarımızın ve mimarlığımızın yükseltilmesi çok büyük bir zarar göreceği en644 Sayılı KHK ile daha önce dişelerini güçlendirmektedir. Başbakanlık’a bağlı olarak çaktidara bağımlı lışmalarını gerçekleştiren TO‘bilirkişilik’ düzeni Kİ, Çevre ve Şehircilik BakanBilirkişilik düzeninin sorunlu lığı’na bağlanmıştır. Buna göre kimi yetkileri bakanlık adına bir alan olduğu öteden beri bilikullanabilecektir. Şeklen bakan nen ve tartışılan bir konudur. Bu lığa bağlı görünse de gerçekte kapsamda zaman zaman kimi niTOKİ, hem anlayış olarak hem teliksiz, taraflı, “sipariş” raporde kadrolarıyla birlikte bakanlık lardan şikâyet edilmektedir. seviyesine yükseltilerek ödül Özellikle TOKİ ve kimi beledilendirilmiştir. Bu yükselişin ne yelerin aldıkları “Kentsel Döden gerçekleştiğinin anlaşılabil nüşüm” kararlarının iptali amamesi için TOKİ’nin geçmişteki cıyla açılan kimi davalarda, hiçdeneyimlerine ve temsil ettiği an bir bilimsellikle bağdaşmayan ve layışa kısaca göz atmamız yeterli kamu yararı gözetmeyen “idaolacaktır. Son yıllarda TOKİ, renin lehine” raporlarla yargı kent ve doğa yağması sürecinde kararlarının etkilenmeye çalıverilen olağanüstü yetkilerle ba şıldığı bilinmektedir. Bu sorunşat bir rol üstlenmiş ve özellikle ların giderilmesi, bilirkişilerin doğal, ekolojik ve kültürel de doğru seçimi ve bağımsız karar ğerleri açısından yasalarla ko vermelerinin desteklenmesi yörunmaları öngörülen bölgeler nünde düzenlemeler yapılması deki, bütün bu özellikleri göz ar gerekirken, KHK ile bilirkişilik dı eden projeleri, keyfi ve dene bakanlığın emrine verilmiş ve iktimsiz imar yetkileri sonucu ger tidardan yana ve “taraflı” hale getirilmiştir. Kentleşme, planlaçekleştirmektedir. TOKİ, emlak pazarlamasına ma, çevre ile ilgili davalarda öncelik vermiş ve inşaat sektö bilirkişi raporlarının yargı karünde devlet destekli büyük bir te rarlarında belirleyici önemi bukel haline gelmiştir. Yeni yasal lunmaktadır. Bu nedenle raporyetkileri ve bunlara dayalı uygu ların bilimsel kriterlere, kamu ve lamalarıyla, anayasada Toplu toplum yararına uygun objektif Konut Kanunu’ndaki ve kendi bir şekilde hazırlanmasının gükuruluş mevzuatındaki temel ve vence altına alınması yargı kakamusal amaç ve kimliğinden rarlarının hukuka uyarlılığı ve tamamen uzaklaşmış ve kamu doğru olması bakımından büyük varlıklarını ayrıcalıklı imar hak önem taşımaktadır. Yapılan deları ile donatıp pazarlayan gayri ğişiklik var olan olumsuzluklamenkul ajansı haline dönüştü rı daha da arttırabilecek özellikrülmüştür. Aynı zamanda TOKİ, ler taşımakta ve iktidara bağlı deneyimleri ve uygulamaları ile “Taraflı” bilirkişi raporları ile yargı yeni bir “vesayet” altına alınmaktadır. Bundan böyle bilirkişi raporlarının niteliği ve bağlı olarak yargı kararlarının hukuka uyarlığı en çok tartışılan konular olarak gelecekte gündemde yerini alırken kent ve çevre davalarında idarenin “Yağma kararlarını onaylayan” yargı kararları ile yüzleşmek zorunda kalacağımızı tahmin etmemiz zor değil. Bu yazı kapsamında belli başlı sakıncaları ifade edilen 644 sayılı KHK ile ilgili değerlendirmeler ışığında; yapılan değişikliklerin herhangi bir yasa düzenlemesinden öte çok daha fazla anlamlar taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda gelinen aşamada “İleri demokrasi” söylemleri altında meslek kuruluşlarını ve yerel yönetimleri her bakımdan “Teslim almayı” amaçlayan, kenti ve doğayı “rantiyenin” hizmetine sunan, demokratik hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmayan, uygarlaşma karşıtı yeni “otoriter ve yağmacı” bir rejim nitelemesi yapılmasının isabetli olacağı kanısındayım. T orun tüm boyutları ile sanıldığından çok daha büyüktür ve süreç pek çok olumsuzluklara gebedir… Bu nedenlerle, öncelikle ülkemizin kentlerini, doğal kaynaklarını, meslek alanlarımızı, meslektaşlarımızı ve yurttaşlarımızın geleceğini felakete sürükleyebilecek nitelikteki bu sürece “dur” denmesi gerekiyor. Bu anlamda 644 sayılı KHK’nin iptali ve olası olumsuz gelişmelerin yaşanmaması amacıyla başta meslek kuruluşları ve yerel yönetimler olmak üzere çabalarımızı en geniş toplum kesimleri ile birlikte bir dayanışma içerisinde sürdürmemiz gerekiyor. Unutulmamalıdır ki; tarihsel süreç içerisinde meslek örgütleri ve yerel yönetimler demokrasinin güvenceleri olmuşlardır ve bu misyonlarını sürdürmeye bütün zorluklara rağmen devam edeceklerdir… S Karanlığın aydınlığa açtığı savaşı yeneceğimiz tek güç ‘okuma sanatı’dır. ‘Okumak…’ insanlara kültür, sanat, müzik, resim ve edebiyat öğreten bir olgudur. Okumak öğrenmenin, bilinçlenmenin en kestirme yoludur. ‘İnsanlık Anıtı’nı yıkanlar, Can Yücel’in anıt mezarını kıranlar, Sivas’ta 37 aydınımızı yakanlar, çok renkliliği dışlayarak, ülkemize tek renk siyahı dayatanlar okuma kültüründen nasibini almamış olanlardır. Okumak yeni dünyalar keşfetmektir. Goethe “Okumayı öğrenmek sanatların en zorudur” der. Gerçekten okuma alışkanlığı kolay Okuma Sanatı... Ataner YILDIRIM elde edilen bir davranış bı elimize almadan önce değildir. Gelişmiş ülkeler onu inceleriz. Konu başbu alışkanlığı çocuklarına lıklarını, siyah yazılmış erken yaşta kazandırırlar. yazıları ve resim altı yaÖzellikle televizyonların, zıları gözden geçiririz. insanların zamanını, gü İkinci boyut, sorgulama cünü ve enerjisini çaldığı yöntemidir. Burada okubir dönemde, internetin yucunun sorular sorması ve cep telefonlarının ço gerekir. En etkili soru cuklarımızı tutsak aldığı sorma yöntemi 5N1K’dir. bir süreçte okuma uğraşı Okuma ise üçüncü etkin daha da bir önem kazan okuma yöntemidir. Bu aşamada çıkarmış oldumaktadır. Okuduklarımızın kalıcı ğumuz sorulara yanıtlar olması için etkin okuma arar ve bu yanıtları anahlı ve okuma tekniklerini tar sözcüklere dönüştüiyi bilmeliyiz. Etkin oku rürüz. Dördüncü yöntem, manın beş boyutu vardır: anımsamadır. Anımsama İnceleme bunların başın okumanın her aşamasında gelmektedir. Bir kita da gerçekleştirilir. Bura da önemli iki kavram vardır; işaret taşları ve anımsama durakları. Sonuncu kural tekrarlamadır. Okuduğumuz bilgiyi tekrarlamazsak, yaşamımızın sonuna dek bizim olmasını sağlayamayız. Tekrarlama olmadan bilgi belleğe kaydolmaz. Okuma önemli ve karmaşık bir süreçtir. Önce motivasyon gerektirir, sonra sabır. Dikkatimizi tamamen okuduğumuz konuya odaklaştırmalıyız. Yazı, insanoğlunun ölüme karşı bulabildiği tek çare, kitap ise insana kazık atmayan (…) gerçek dosttur. Okuma sanatını bilen, bilinçli bireyler yetiştirmek dileği ile… C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear