23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 22 AĞUSTOS 2011 PAZARTES ekonomi@cumhuriyet.com.tr 10 Otomotiv üretiminin temel elemanlarından rulmanda, bilinenin aksine yerli üretimin çözüm sağlayacağına dikkat çekildi. Ekonomi Servisi Mekanik ve elektrikli sistemlerde enerji kayıplarını azaltmak üzere “dönme” hareketini barındıran, her makine ve ekipmanda kullanılan, güç aktarım ürünü olarak bilinen rulman konusunda yerli üreticiden çağrı geldi. Otomotiv üretiminin temel elemanlarından olan parçanın (rulman) Türkiye’de pahalı üretildiği iddiaları ve Bakan Zafer Çağlayan’ın ya EKONOMİ bancı yatırım gerektiği mesajına karşılık URB ve ART Grup Üst Yöneticisi (CEO) Harun Adıgüzel, “Rulmanı dışarıda aramayın” mesajı verdi. Adıgüzel, AA’ya yaptığı açıklamada, Türkiye’nin ithal ara malı bağımlılığını azaltmak ve cari açık problemine katkı sağlamak arayışına ilişkin şunları söyledi: * ART Grup, Türkiye’de yüzde 100 yerli rulman Otomotivde yerli parça alın, herkes kârlı çıksın üreten iki fabrikadan biri. 1998’den beri yüzde 95 yerli olan ve birçok ülkeye ihracat yapan bir fabrika. Bütün katma değer Türkiye’ye kalıyor. * Toplam 125 bin metrekare alan ve 150’den fazla çalışanımızla rulman üretiyoruz. Biz yerli otomobil üretimi için üzerimize düşen her tür sorumluluğu gerçekleştirmeye hazırız. ArGe’ye çok önem veriyoruz. Devlet ile Bankalar Arasında Ateş Topu Küresel kriz, 2008’de merkez ülkelerin finans kurumlarının balon patlamalarıyla start alınca, çoğu piyasaperestin iman ettiği olmadı; piyasanın ilahi ayıklayıcı gücüne terk edilmedi arena… Batan batar, kalan sağlar bizimdir kuralına uyulmadı. Lehman Brothers, kasırgaya kurban verildiyse de diğerlerine ABD devletinin mali kurumları can simidi atmaktan geri durmadı. Duramazdı da... Kapitalist devlet ne için var? Sermayenin yeniden üretim şartlarını her hal ve şeriatte sağlamak için değil midir devlet? ABD’nin 2008 ve sonrası yaptığını AB’nin merkez ülkelerinin devletleri de yaptı. Finans balonunun toksik kâğıtlarına bulaşmış finans sistemlerini ayakta tutmak için onlar da bütçelerinden büyük fonları boca ettiler finans ateşinin üstüne. IMF uzmanları, bu tür kurtarma operasyonlarının, merkez ülkelerin milli gelirinin yüzde 17’si gibi devasa bir rakama ulaştığını hesaplamış bulunuyor. Merkez ülkelerin finans kapitalinin yangınına yetişen itfaiye devletin, bu cömertliğinin herhalde bir bedeli olacaktı. O bedel, artan bütçe açıkları ve artan kamu borç yükü olarak tecelli etti. Bir de Avrupa’da, özellikle güneyde, küresel krize yüksek bütçe açığı ve yüksek kamu borç stoku ile yakalanan ülkeler vardı. Başını komşu Yunanistan’ın çektiği, ardından Portekiz, İspanya, İtalya’nın geldiği bu sorunlu ülkeler, borçlarını çevirmekte zorlanmaktalar. IMF ile AB Merkez Bankası’nın müdahalesine maruz kalmaktalar. Ülkeden ülkeye, sorunları farklı biçimler ve farklı çıkış yollarına sahi bu ülkelerde uykular kaçarken rahat uyku uyuyamayan diğer kesim de bunlara borç vermiş alacaklı bankalar. Fransız, Alman, İsviçre, İtalya kökenli bu bankalar, bir süre önce devletlerin kucağına fırlattıkları ateşten topu, şimdi kendi kucaklarında bulmuş durumdalar. Geçen hafta yine anlaşıldı ki, Avrupa’da bazı bankalar taze kaynak bulmakta zorlanıyorlar. Önce Fransız Societe General için bu durum ortaya çıkınca, bankanın hisseleri önemli kayıplara uğradı. Geçen hafta da olanlar oldu ve Avrupa’da bazı bankaların kısa vadeli fonlamada sorunlar yaşadığı haberleriyle ağır satış baskısı altında olan banka hisseleri eridi. Avrupa borsaları son iki yılın, bankacılık endeksi de son 29 ayın dibini gördü. Hisseleri en fazla düşen yüzde 6 kayıpla İtalya’nın en büyük ticaret bankası Intesa Sanpaolo oldu. Diğer İtalyan devi Unicredit ise yüzde 4.3 değer kaybetti. İspanyol bankası Banco Santander yüzde 4, Almanya’da Deutsche Bank yüzde 4.3, İngiltere’de Lloyd’s yüzde 5.8, Royal Bank of Scotland yüzde 5.7 kadar değer kaybına uğradılar. Özetle, özellikle Avrupa’da ateş topu bir devletlerin, bir finans sisteminin kucağında. Finansın ikinci bir kez kurtarılmasına hangi devletin gücü kaldı bilinmez ama şu an Avrupa’da en revaçtaki söz şu: “Hepimiz aynı teknedeyiz.” Bu tespitten hareketle, tuzu kuru ile tuzu ıslanmışı aynı kefeye alan AB borç senetleri çıkarma girişimleri sürüyor... Ama buna özellikle Almanların itiraz edecekleri kesin. ABD ve Avrupa’da ateş topu devlet ile finans kapital arasında atılıp tutulurken Türkiye gibi ülkelere dalga gecikmeli de olsa yaklaşıyor. Türkiye’nin sanayi ürün ihracatı, daralan Avrupa talebinden etkilenmeye başladı. İlk darbe bu. Merkez Bankası, gönlünden geçen döviz kuru bandını, doların 1.70 TL’nin üstüne çıkmaması olarak açıkladı ama dolar kuru 1.80 TL’yi aştı aşacak. Kurdaki hızlı zıplamanın olası faturasına, İSO Başkanı Tanıl Küçük dikkat çekti ve ekonomide yılın ilkyarısındaki olumlu seyre rağmen, sanayicinin yılın ikinci yarısına yönelik olarak bazı soru işaretleri taşıdığını, dövizde beklenenin üzerindeki artışın da kârlılıkları olumsuz etkileyeceğini söyledi. Biliyoruz ki, Türkiye’nin 300 milyar doları aşan dış borç stokunun üçte ikisi özel sektörün. Yani sanayi, finans ve inşaat firmalarının. Kurdaki hızlı tırmanma, yüzde 25’i kısa vadeli olan bu borçların TL karşılıklarını arttırarak firmaların aktif dengelerini altüst edebilir. Böyle bir durum, pek güvenli sandığımız bankacılık kesimini bir anda alabora edebilir ve ateş topu devletin kucağına bırakılabilir. Bu da 2001’de ve önceki krizlerde yaşandığı gibi, bütçe kaynaklarının bankaları, şirketleri kurtarmak için kullanılması demek olur, tabii ki, faturası halka çıkarılarak… Avrupa sahnesinde seyrettiğimiz ateş topunun finans ile devlet arasındaki atılıp tutulma oyununu kendi sahnemizde seyretmeyeceğimizin garantisi ne? Almanya pazarına giren Turkcell Europe 4 ayda 132 bin aboneye ulaştı. Yıl sonu hedefi 250 bin abone Merkel ile aynı hatta Almanya Başbakanı Merkel’in sembolik olarak birinci abonesi olduğu, Cumhurbaşkanı Gül’ün de 100 bininci abone olduğu Turkcell Europe, 4 ay içinde beklenenin üzerinde ilgiyle karşılaştı. AYKUT KÜÇÜKKAYA Hakkâri birinci oldu Almanya’daki Turkcell Europe’lular geçen 4 ay içinde en çok İstanbul, Antalya ve İzmir’i aradılar. Arama başına en uzun konuşulan iller ise Hakkâri, Çankırı ve Mardin oldu. Hakkâri birinciliği 11.2 dakika ile aldı. Turkcell Europe’un ilk 4 aylık rakamlarına göre aboneler en çok Anneler Günü’nde konuştu. Ses ve SMS trafiği bu günde yüzde 20 arttı. NÜRNBERG Almanya Başbakanı Angela Merkel’in sembolik olarak 1. abonesi olduğu Turkcell Europe 132 bin aboneye ulaştı. 4 ay önce Almanya pazarına giren Turkcell Europe yıl sonu hedefini ise 250 bin abone olarak açıkladı. Turkcell Genel Müdür Yardımcısı Lale Saral Develioğlu Almanya’nın ardından Avrupa’da Hollanda, Belçika, Avusturya ve İngiltere’de pazara girmek için altyapı çalışmalarını sürdürdüklerini açıkladı. Turkcell Europe Genel Müdürü Ekrem Özorbeyi’in de katılımıyla Nürnberg’de gerçekleşen toplantıda Develioğlu şöyle konuştu: “Beklediğimizin üzeMali piyasalar yine bir “kalp krizi” geçirdi. “Hastanın” durumu çok “kritik”. “Doktorlar” hastalığın gerçek nedenleri üzerine eğilmeye başladıkça çaresizliklerinin ayırdına varıyorlar. Perşembe günü FT, CAC 40, Dax, MIB sırasıyla, yüzde olarak 4.49, 5.84, 5.82, 6.15 gerilediler. ABD’de DOW Jones yüzde 3.7, S&P 500 yüzde 4.46, Nasdaq yüzde 5.22 düştü. Gerileme dalgası Asya piyasalarını da etkileyerek devam etti: Tokyo, Seul ve HongKong’da indeksler, yüzde 2.15, 4.49 ve 2.48 düştüler. Borsalar cuma gününü yüzde 1.56 arasında düştüler. Bu sert düşüş, ne bir evhamdan (S&P’nin ABD’nin kredi notunu düşürmesi) ne de bir dedikodudan (Fransız bankalarına ilişkin) kaynaklanıyordu. Düşüşün arkasında gerçek korkular vardı. Yılın, 2. üç aylık döneminde büyüme hızları yüzde olarak ABD’de 1.3, Avro Bölgesi’nde 0.8, Almanya 0.5, Fransa 0, Japonya 1.2 ile uzun dönemli trend kabul edilen 1.53 aralığının çok altında kalmıştı (Financial Times, LEX, 16/08). Geçen hafta ABD’de işsizlik bir önceki haftaya göre 9 bin kişi artarak “azalmaya başlama noktası” olarak kabul edilen 400.000’in üzerine, 408.000’e ulaşmıştı. En son veriler ev satışlarının, sanayi üretiminin yavaşladığını gösteriyordu (Wall Street Journal, 19/08/11). Morgan Stanley analistlerine göre “ABD ve AB ekonomileri bir resesyona çok tehlikeli bir biçimde yaklaşmışlardı” (The Times, 18/08). Goldman Sachs ABD ekonomisinin momentumunu kaybettiğini düşünüyor (CNBC, 20/08). Payı, dünya ekonomisinin toplam hasılasının yüzde 9’una ulaşan Çin’in 2010’da yüzde 10.3 Lale Saral Develioğlu ve Ekrem Özorbeyi, 4 aylık verileri paylaşmak üzere Nürnberg’in simgesi ünlü ressam Albrecht Dürer’in (15091528 yılları arasında bu kentte yaşadı) adını taşıyan salonda toplantı düzenleyerek bilgi verdi. 4 ayda 33 milyon dakika Turkcell Europe aboneleri 4 ayda toplam 33 milyon dakika konuştular, 1.7 milyon kere SMS’leştiler ve toplamda 750 GB data trafiği yarattılar. Almanya genelinde cep telefonu aboneleri aylık ortalama 109 dakikalık konuşma yaparken Turkcell Europe aboneleri aylık ortalama 168 dakika telefon görüşmesi yaptılar. Bu 168 dakikanın ortalama 70 dakikası Türkiye’ye yapılan aramalar oldu. rinde bir ilgi ve taleple karşılandık. Bugün itibarıyla 132 bin aboneye ulaştık, yıl sonunda ise 250 bin aboneye ulaşma hedefimiz var. Abone Almanya’da her yöne (Türkiye ve Almanya’daki cep ve sabit hatlara) aylık sabit ücret ödemeksizin dakikası 9 sente konuşabiliyorlar. Türkiye’yi ziyaret ettiklerinde yeni hat almalarına ya da kayıt yaptırmalarına gerek kalmıyor. Türkiye’deki Turkcell Europe’lu da Almanya’dan arandığında herhangi bir roaming ödemesine tabi tutulmuyor. Türkiye ve Almanya cep ve sabit hatlara dakikası 20 sentten konuşabiliyorlar.” Daha sonra bir tesadüfü anlatan Develioğlu, “İlk abonemiz, operasyona başlamadan hemen ön ce Almanya CEBIT ziyaretinde Almanya Başbakanı Angela Merkel olmuştu. Geçen günlerde, bir etkinlikte Sayın Cumhurbaşkanımız Gül ile buluştuk. Cumhurbaşkanımız, Turkcell Europe’un 100 bininci abonesi oldu” diye konuştu. ‘Büyüyememe’ korkusu olan büyüme hızının da bu yıl yüzde 8.9’a, gelecek yıl 8.3’e gerilemesi bekleniyor. Bu koşullarda, “Borçlar nasıl ödenecek?” (delevereging) sorusu ağırlık kazanıyordu. “İnsanlar küresel düzeyde büyüme beklentilerini azaltırken...” Boston’da 9.5 milyar dolarlık bir fonu yöneten Michael Mullaney’in deyimiyle “alıcılar (piyasada) adeta küresel bir greve gitmişti” (Bloomberg, 18/08). Cuma günü, borsalar düşmeye devam ederken, Londra’da yatırımcılar “piyasa ortamında güvenin tümüyle yok olduğunu, çoğu kez en iyi tutumun hareketsizlik olduğunu düşünüyorlardı” (CNBC.com, 19/08). ABD’de bono getirilerinin “1930’ların bile altına düşmesi, bir deflasyon hatta depresyon beklentisine işaret ediyordu” (Telegraph, 18/08). “Yatırımcılar büyüme konusunda tüm umutlarını bu hafta yitirmişlerdi” (Financial Times, 20/08). Büyüyememe korkusu, nihayet dikkatlerin “reel” ekonomiye, oradan da hızla, kredi köpüğünün temelindeki “talep, yatırım yetersizliği” gibi kronik sorunların üzerinde yoğunlaşmasına yol açıyor. Geçen hafta, PIMCO’nun kurucusu Bill Gross’un “yetersiz toplam talep sorunu” üzerine saptamalarını aktarmıştım: Bu hafta da Financial Times’ta Gavin Davies, “Küresel toparlanmaya ne oldu” başlıklı yorumunda, “Altı ay önce ekonomistler küresel büyümenin 2011’de tarihsel trendin üzerine çıkmasını bekliyorlardı... Şimdi bu beklentilerin yersiz olduğunu biliyoruz” diyor, “sürekli ve kalıcı bir talep yetersizliği sorunuyla karşı karşıya olunduğuna” işaret ettikten sonra, “Avrupa’da ve ABD’de Piyasalar Yine ‘Kalp Krizi’ Geçirdi egemen olan siyasi zihniyete bakınca bu sorunun çözülmesinin çok zor olduğuna” inanıyordu (Financial Times, 18/08). Gerçekten de, Lord Skidelsky’nin Keynes ile Hayek’in 1930’lardaki savlarını karşılaştırdıktan sonra “Hayek o zaman tartışmayı kaybetmişti, şimdi rövanş maçını da kaybetmeyi hak ediyor” sözleriyle işaret ettiği gibi (Project Syndicate, 19/08) ilk bakışta, tam anlamıyla “Keynesyen bir konjonktür”le karşı karşıya olduğumuzu, krizin de bir çaresi olduğunu düşünebiliriz. Ama biraz daha dikkatle bakınca durumun “vahameti” ortaya çıkabiliyor. ‘Ne kemer sıkma ne harcama bizi kurtarabilir’ Bu, James Macdonald’ın (Financial Roots of Democracy’nin yazarı) Foreign Policy dergisindeki yazısının başlığıydı. Yazar “70 yıllık bir ekonomik deneyimin sona ermesine şahit oluyoruz” dedikten sonra soruyor: “Bundan sonra ne gelecek, kimse biliyor mu?” Mcdonald, “kemer sıkma” politikalarının bu gün sorunları daha da ağırlaştıracağını vurguladıktan sonra, Keynesyen deneyin haklılığını anlatıyor: 1929 borsa krizini “Büyük Depresyon” izledi. Hükümetin 1932’den başlayarak izlediği açık bütçe politikaları, 1933’teki Roosewelt devalüasyonu, ekonomik toparlanmaya yol açtı. Ancak 1937’de mali ve parasal uyarıcılar zamanından önce geri çekilmeye başlanınca, 1938’de ikinci bir resesyon başladı. Bu süreç bugünkü duruma çok benziyor. Ancak Mcdonald, bu yaklaşımın Keynesyenlerin sandığından daha karmaşık olduğuna, 1938’den başka tarihsel örneklerin varlığına işaret ediyor. Mcdonalds, “Eğer Keynesyenler savaş dönemindeki harcamaların olumlu etkisinden söz ederlerse, ‘kemer sıkma’ yandaşları da... savaştan sonra, 1945’te ABD ve İngitere’de hükümetlerin kendilerini büyük bir borç yüküyle ve bütçe açığıyla bulduklarını, kemer sıkma politikalarına geri döndüklerini anımsatırlar” diyor. Savaş sonrasında düşük borçlanma ve bütçe fazlası politikasına geri dönülmüş, önce ekonominin hızı düşmüş, ama sonra, uzun bir büyüme, yüksek istihdam dönemi başlamış. Sonuç olarak yazar “Ne kemer sıkma ne harcama bizi kurtarabilir” diyerek bitiriyor. Yazarın, yalnızca sayısal büyüklüklerle ilgilendiği, 19191950 arasında kapitalizmin kriz sırasında geçirdiği evrimin ayırdında olmadığı için, bütçe fazlası politikalarına karşın uzun dönemli bir büyüme dönemine girilmiş olmasını anlamlandıramadığını görüyoruz. Bu uzun dönemli büyümenin arkasında, bütçe ve borçlanma politikaları değil, savaş harcamalarının, teknolojik gelişmelerin, yeni sanayi dallarının getirdiği birikim olanakları, savaşın getirdiği yıkımın ABD kapitalizmine açtığı olanaklar, yeni şekillenmeye başlayan Fordist sermaye birikim rejiminin kâr oranlarını restore ederek hızlandırması, ABD hegemonyasının sunduğu küresel liderliğin etkileri yatıyordu. Yazarın 1930’lardaki krizi, bu krizden çıkışın koşullarını anlamadığını söyleyebiliriz. Ama bir konuda haklı. Keynesyen politikalar, bugün bir işe yarayamayacaktır! Ama Mcdonald’ın işaret ettiği, neoliberallerin sandığı nedenlerden değil... Krizden çıkabilmek için, yeni bir sermaye birikim rejiminin gerekli olduğuna ilişkin varsayımı bir kenara bıraksak bile, karşımızda, Keynesyen politikaların başarıyla uygulanabilmesi açısından büyük bir yapısal sorunun olduğunu görüyoruz. Keynesyen politikalar, sermaye hareketlerinin, dış ticaretin denetlendiği, devletin parasının değerini kontrol edebildiği, böylece, maliparasal uyarıcıların ülke içinde kalarak, ülkedeki büyümeyi, istihdamı desteklediği koşullarda uygulanmaya kondu. Bugün, küreselleşme “tek ülkede” Keynesyen politika izlemeye izin vermiyor. Örneğin ABD’deki uyarıcılar, aslında Çin, Alman ekonomisinin, ABD’nin jeopolitik rakiplerinin büyümesini hızlandırırken, işsizliğini azaltarak siyasi istikrarına katkıda bulunabiliyor. Ama aynı anda ABD’de işsizliği azaltamadan yatırımları, büyümeyi hızlandıramadan, ABD’nin cari açığını büyütebiliyor. Bu yüzden, Keynesyen politikaların ya küresel çapta uygulanması ya da yalnızca Batı ekonomilerini destekleyecek biçimde (koruyucu önlemlerle birlikte) uygulanması gerekiyor. Çarşamba günü devam edeceğim. BİGA İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI Dosya No: 2010/1299 TAL. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: 1 TAPU KAYDI: Biga İlçesi, Bozlar Köyü, Harnzabey Mevkii, 1185 parselde, 294,00 m2 yüzölçümlü, Bahçeli kargir dubleks ev cinsinde taşınmaz, borçlunun hissesi TAM’dır. ÖZELLİKLERİ: Taşınmaz yola cephelidir. Üzerinde iki katlı dubleks deniz evi vardır. İçinde oturan yoktur. Alt katta, salon, açık mutfak, ahşap kaplama merdiven, merdiven altında tuvalet vardır. Üst katta 2 oda, banyo ve balkon vardır. Evin alt katında 18 m2 ahşap pergule vardır. Evin üzerinde çatısı Marsilya tipi kiremitle kaplıdır. Deniz evi ve bahçesi bakım görmüş haldedir. Dışı pembe boyalı haldedir. Bahçesinin bir bölümü cansız çim, bir bölümü de bakımlı çim kaplıdır. Bahçe çevresi çit ile çevrilidir. Bahçesinde kurulu artezyen vardır. Altyapısı ve yolları vardır. İMAR DURUMU: Bahçeli nizam 2 kat inşaat yapmaya müsaadelidir. Satış Saati: 10.0010.05 Arası Muhammen Bedeli: 50.000,00 YTL Satış Şartları: 1 Satış 25.10.2011 günü yukarıda belirtilen saatler arasında İCRA MÜDÜRLÜĞÜ KORİDORUNDA açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmin edilen değerin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış ve paylaştırma giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedele alıcı çıkmazsa en çok arttıranın taahhüdü saklı kalmak şartıyla 04.11.2011 günü aynı yer ve saatler arasında ikinci arttırmaya çıkarılacaktır. Bu arttırmada da rüçhanlı alacaklıların alacakları toplamını, satış ve paylaştırma giderlerini geçmesi ve arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulması lazımdır. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2 Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin %20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Tellaliye resmi, damga vergisi, tapu harç ve masrafları ile KDV alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli hemen veya yerilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan ve %10 faizden alıcı ve kefilleri mesul tutulacak ve hiçbir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir.6 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. İşbu ilan tebligat yapılamayan ilgililere tebligat yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 17/08/2011 (İİK. m.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 53692) C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear