14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 17 AĞUSTOS 2011 ÇARŞAMBA kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR Son günlerdeki yasaklarına ‘sokak müzisyenleri’ni ekleyen Beyoğlu Belediyesi’nden bir yetkili ‘Çok çoğalmışlardı’ Mazhar Alanson: Müze Mezarlık Dünyada başka örnekleri de var mı bilmiyorum ama Paris’teki Père Lachaise Mezarlığı, bu kente gelen yabancıların, burada yatan ünlülerin gömütlerini ziyaret etmeleriyle bir tür müzeye dönüşmüş durumda. Giriş kapısında dağıtılan, hangi ünlünün nerede yattığını gösteren gezi planı da bu müze mezar düşüncesini pekiştiriyor. Bizler burayı iki ünlü sanatçımız; Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya nedeniyle biliyoruz. İlk müze yapısını (Louvre) 1200’lerde yapmış, 1789 Devrimi’nden sonra, müzeleri toplumun ortak bir değeri, gelecek kuşaklara miras olarak belirleyen Fransa’nın, yeni müzelerin oluşumunda dünyaya da öncülük ettiği söylenebilir. Louvre Müzesi, barındırdığı dünyanın her köşesinden toplanmış binlerce sanat eseriyle bir insanlık tarihi müzesi gibidir. Bütün dünyada en çok ziyaret edilen müze oluşuyla da simgesel bir değeri vardır. Bu müzede geçirilecek bir günde insan ancak gördükleri karşısında şaşırdığıyla kalır. Bizde ilk müze kurma girişimlerinin 1800’lerin sonlarında başladığı, hele ilk modern sanat müzemizin daha on yaşını bile doldurmadığı düşünülürse aradaki fark daha da belirginleşir. Müze kurmak bir geçmiş bilincidir her şeyden önce. Tarihin ve sanatın buluşup, toplumsal ve insani bir kültüre dönüşmesidir. Öte dünya ile çok da işi olmayanlar için, mezarı belirsiz Mozart ya da külleri okyanusa savrulmuş Engels ile, bir taşın altında toprağa gömülü yatanlar arasında bir fark olmasa gerek. Ama bir mezarlık, aynı zamanda o ülkenin tarihiyle, toplumsal olaylarıyla bütünleşmişse artık başka bir mekâna, bir müzeye dönüşüyor. Père Lachaise Mezarlığı’nın da böyle bir geçmişi var: Bölge din adamlarının kullanım alanıymış. Adı da (Peder Laşez) etkili bir din adamından geliyor. 1789 Devrimi ülkede her şey gibi bu alanı da etkilemiş. Kent yönetimi bölgeyi kamulaştırıp mezarlığa dönüştürmüş. 1871’de yeryüzünün ilk işçi devleti Paris Komünü yıkılıp, 147 komüncü Père Lachaise’nin duvarları dibinde kurşuna dizilince, bu alan toplumsal belleğin silinmez sayfalarından biri olmuş. Bugün mezarlığın bu “sol” çizgisi kimi bölümlerde karşınıza çıkıyor: Fransız Komünist Partisi’nin Maurice Thorez’den George Marchais’e kadar genel sekreterleri ve Merkez Komite üyeleri yan yana, bir arada yatıyorlar. Aralarında partili bir de büyük ozan: Paul Eluard. Buraya gömülen ünlüler, mezarlık alanına gezgin kalabalıkları da çeken temel etmen: Tarihin ilk büyük trajik aşk kahramanları; Abelard ile Héloïse, büyük yazarlar, kahramanlar, sanatçılar ve onlar için yapılmış birer sanat eseri olan mezartaşları... Sanatı hayata yaklaştırmayı deneyen ve bir güzellik simgesi olarak kabul edilen Oscar Wilde, sanırım Père Lachaise’de yatanlar arasında en çok ziyaret edileni. Sanatsal değeri pek de yüksek olmayan geniş yüzeyli bir yontu olan mezartaşının üzeri, rujunu alıp buraya koşan hayranlarının dudak izleriyle dolu. Sanatçıların kimi zamanlarda popüler kültürün birer unsuruna dönüşmesine insan sevinsin mi, üzülsün mü, bilemiyor. Père Lachaise’ye, Uğur Kökden’in yeni yayımlanan Paris Kahveler Atlası (Kavis Yayınları) adlı kitabında da rastladım. Ünlü deneme yazarımız, 1960’lı yılların Paris’ini, daha doğrusu ora merkezli dünyasını anlattığı kitabında, bu ilginç müze mezarlık üstüne izlenimlerini de kaleme almış. Ticaret bulamacına batmış güncel edebiyat ürünlerinden sıkılanlar için, arı bir edebiyat penceresi açan bu kitap, umarım okurunu bulur. rülmeden ‘sokakta performans’ göstermeMELTEM YILMAZ mize destek gösteren belediye, bu duruÇift kişilik koltuk yasağı ile başlamun ne denli gösteriş olduğunu açık etyıp, masa ve sandalyelerin kaldırılmamiş oldu. sı ile devam eden “Beyoğlu yasaklaBizler, sokakların özgür olması gerekrı”na bir yenisi daha eklendi. Odakule tiğini, sokağın sanat için en güzel sahne civarında blues, swing, Latin; arada ve aynı zamanda sanatın doğduğu yer kalan ‘bölgede’ akordeonla Balkan olduğunu söylüyoruz. Ancak her geçen müzikleri ile Tünel’de İran çalgısı ile gün daha zor gelen baskıların yanı sıra, yapılan geleneksel Anadolu ezgilerienstrümanlarını, araçgereçlerini nin müzisyenlerine; “sokak müziskaybetmek istemeyen arkadaşlarıyen kartları olmaması” ile “esnaf şimız sokak sanatçılığına ara verkâyeti” gerekçe gösterilerek müdehamek durumunda kaldı.” le edildi. Konuyla ilgili görüştüğümüz Fotoğraf: VEDAT ARIK Müdehalenin hemen ardınBeyoğlu Belediye Başkan dan Samsara İstanbul Müzik Yardımcısı Özcan Tokel, “Bizim Sokak sanatçıları adına bir polisin kendilerine müda herhangi bir müdehalemiz yok. Bu Grubu, tüm sokak sanatçıları açıklama yapan Samsara grubu, hale ettiğini ileri süren adına bir açıklama yaptı. Yılolanlar spekülasyon, ‘Sokakların özgür olması gerektiğini, grup, “Artık her gün, lardır çeşitli engel, baskı ve manipülasyon” dedi. kendilerine bu talimatartaklamalara rağmen sokakBeyoğlu Belediyesi’nden başka bir sokağın sanatın doğduğu yer tın verilmiş olduğunu lardan vazgeçmediklerini beyetkili ise, sokak müzisyenlerinin müzik olduğunu söylüyoruz’ dedi. ve yapabilecek başka lirten grup, ramazanla birlikyapabilmeleri için belediye ve emniyetbir şeylerinin olmadığı ten izin alarak “sokak müzisyeni kartı” te kendilerine olan yaklaşını, çalmakta ısrar ettiğimizde enstrümanla çıkarmaları gerektiği belirterek, “İstanmın daha da sertleştiğine dikkat çekerek, “Rarımızı, araç gereçlerimizi alacaklarını söymazanla beraber ki muhtemelen daha az bul’un Avrupa Kültür Başkentliği süleyen polislerle karşılaşıyoruz” dedi. Grutepki toplamak, hatta kimilerince haklı görecinde de izin alıyorlardı, bu hiçbir bun açıklaması şöyle devam etti: rülmek amacıyla ramazan seçilmiş olmalızaman değişmedi. Ancak son zamanlarda 10 “2010’da İstanbul’un kültür başkenti sebu duruma önce zabıta, ardından da polis metrede bir çoğaldı müzisyenler, izinsiz çaçilmiş olması nedeniyle izin işlemlerini komüdahalesi eklendi” ifadelerini kullandı. lışmaya başladılar. Esnaftan da şikâyet gelaylaştıran hatta izin almaya bile gerek göBelediyeden izin almış olmalarına rağmen lince yasal işlem yapıldı” diye konuştu. Bürokrasi kolaylaştırılmalı 1978’de Paris’te sokak müzisyenliği ile geçimini sağlayan Mazhar Alanson ise Türkiye’de sokak müzisyeni görmenin özlemini çektiğini ancak bu durumun bir düzen içerisinde olması gerektiğini belirtti: “Ben Türkiye’de her zaman sokak sanatçılarının özlemini çektim. Bu müzisyenler hem kendi yaptıklarını insanlara sunma hem de bundan üç beş kuruş kazanma gayreti içindeler. Sokak sanatçılarına yönelik yurtdışında da belli kurallar var, bir sistem var, bu doğal. Türkiye’de de bir sistem olmalı ama bu işin bürokrasisinin en kolay hale getirilip sokak müzisyenlerine bir an önce izin verilmesi gerekiyor.” Opera suya indi Kültür Servisi sviçre’nin sınır olduğu Konstanz Gölü şu günlerde Bregenz Festivali’ne ev sahipliği yapıyor. Diğer festivallerden farklı olarak Konstanz Gölü üzerine inşa edilen yüzer sahnesiyle izleyenlere farklı bir deneyim sunan festivalin bu yılki konukları, kendilerini bir tablonun içinde buldular. talyan müzisyen Umberto Giordano’nun Fransız Devrimi sırasında idam edilen Andre Chenier’in hayatını konu alan “Andre Chenier” operasının sahnesi, Fransız Devrimi’nin savunucularından JeanPaul Marat’dan esinlenmiş. 24 metre yüksekliğindeki maket, JacquesLouis David’in Marat’nın Ölümü tablosundan yola çıkarak yapılmış OYUN ATÖLYES 29 EYLÜL’DE PERDE AÇIYOR KONSER, T YATRO, EDEB YAT... Yeni mevsime ‘Özel Uçak’ faşist bir film mi? 64. Locarno Film Festivali sonrasında, iki yeni oyun Fernand Malgar’ın belgeseli tartışma yarattı MEHMET BASUTÇU 40 yıl sonra ‘Kaçakçı Şahan’ Kültür Servisi Bekir Yıldız’ın ilk kez 1970 yılında yayımlanmış olan “Kaçakçı Şahan” adlı ünlü öykü kitabı Everest Yayınları tarafından yeniden yayımlandı. 1998 yılında yitirdiğimiz öykücü ve romancı Bekir Yıldız, 1971’de Sait Faik Hikâye Armağanı’na değer görülen “Kaçakçı Şahan”da, ağalık sistemine başkaldırıştan erkek egemen toplumlardaki kadın imgesine, ekmek parası uğruna vatanını, ailesini terk edip yaban ellerden medet umulmasına kadar çeşitli olaylarla kırsal kesimin hayatta kalma mücadelesini gözler önüne seriyordu. 1960’lı yıllarda “Türkler Almanya’da” adlı romanı ve “Reşo Ağa” ve “Kara Vagon” adlı öykü kitaplarıyla ünlenen Bekir Yıldız’ın “Bedrana”, “Kara Çarşaflı Gelin” ve “Halkalı Köle” adlı yapıtları da beyazperdeye uyarlanmıştı. C MY B C MY B Kültür Servisi Önümüzdeki sezona iki yeni oyunla hazırlanan oyun atölyesi, ilk yeni oyunu “Don Juan’ın Gecesi”nin provalarına bugün başlıyor. 2008 sezonunda oyun atölyesi’nde oynanan ve seyircinin büyük beğenisini kazanan “Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler”in yazarı ÉricEmmanuel Schmidt’in yazdığı “Don Juan’ın Gecesi”, Don Juan miti etrafında “cinselliğin doğası ve insanın varoluşunu” tartışıyor. Haluk Bilginer’in Don Juan rolünü oynayacağı oyunda Sema Çeyrekbaşı, Güneş Berberoğlu, Funda İlhan, Ayşegül Ünsal, Evrim Alasya, Muharrem Özcan, Umut Temizaş ve Seda Türkmen, Selin Yeninci rol alıyorlar. Kemal Aydoğan’ın yöneteceği oyunun prömiyeri 29 Eylül’de yapılacak. oyun atölyesi’nin ikinci yeni oyunu ise “Antonius ve Kleopatra” olacak. “London 2012 Cultural Olympiad”ın bünyesinde yer alan ve “Shakespeare’s Globe’s 2012 International Shakespeare Festival”in davetlisi olarak 252627 Mayıs 2012 tarihlerinde Londra’da oynanacak olan oyun, Londra’ya gitmeden önce Nisan 2012’de Türkiye’de seyirciyle buluşacak. Kemal Aydoğan’ın yöneteceği oyunda Zerrin Tekindor Kleopatra’yı, Haluk Bilginer ise Antonius’u oynayacak. Locarno Film Festivali ödüllerinin açıklanmasından hemen sonra beklenmedik bir polemik yaşandı. Yarışmalı bölümün en çok beğenilen filmlerinden biri olan “Özel Uçak” (Vol Spécial) adlı belgesel, genel beklentinin tersine, Leoparlar listesinde yer bulamayınca, jüri başkanı Portekizli ünlü yapımcı Paulo Branco, bu konuda kendisine yöneltilen bir soruya sert bir üslupla cevap verirken, İsviçreli belgeselci Fernand Malgar’ı “faşist” bir film yapmış olmakla suçladı. Oturma izni alamayan kaçak göçmenlerin, yabancı karşıtı politikası giderek sertleşen İsviçre’de “İdari Gözaltı Merkezleri”nden birindeki günlük yaşamlarını hümanist bir yaklaşımla görüntüleyen film, Afrikalı bir göçmenin, hukuki süreç tamamlanıp sınır dışı edilmek üzere uçağa bindirilirken gördüğü şiddet sonucunda, elleri, kolları ve tüm bedeni bağlı biçimde boğularak ölmesi gerçeğini de mesafeli bir dille perdeye taşıyordu. Fernand Malgar Paulo Branco’nun, kaçak yabancının ölümünden sorumlu olan polislerin filmde sorgulanmamasını; ayrıca, gözaltı merkezindeki görevlilerin hepsinin iyi insanlar olarak gösterilmesini eleştirirken “faşist” nitelemesini kullanması, İsviçre basınında sert tepkilerle karşılandı. TSR televizyon kanalı polemiğe yorum yapmadan önemli bir yer verirken, Le Temps gazetesinin 15 Ağustos tarihli sayısında, Antoine Duplan imzalı uzun yazıda, “Gerçekleri tüm çelişkileriyle aktaran, siyah/beyaz yaklaşımdan özenle uzak duran, her an umut alevinin insancıl varlığını duyumsatan Fernand Malgar’ın filmini aforoz etmek isteyen Paulo Branco’nun miyopluğu ve yaklaşımındaki aşırı sol diyalektik, bizi 40 yıl öncesinin idelojik suçlamalar dönemine geri götürüyor” görüşüne yer verildi. Leoparlar’dan payını alamayan “Özel Uçak”, festivalden bağımsız, ayrı bir seçici kurul tarafından belirlenen “Kiliseler Birliği Ödülü”nü kazanmıştı. sveç’te sonbahar Türkiye ile renklenecek Kültür Servisi İsveç bu yıl sonbahar ayında Türkiye ile renkleniyor. Stockholm’deki Turizm ve Kültür Müşaviri Dr. Filiz Köse’nin bir yıldır üzerinde çalıştığı kültür projesi, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ile İsveçli tiyatro örgütlenmesi “Riksteatern”in işbirliğiyle İsveç’te hayata geçiyor. Proje kapsamındaki ilk etkinlik, 19 Ağustos Cuma günü gerçekleşecek Duman konseri. 5 Ekim’de ise İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun “Ne Dersin Azizim” adlı oyunu sahnelenecek. 18 Ekim’de de Norveçli Bugge Wesseltoft, caz klübü Fasching’de piyanosuyla İstanbul’u yaşatacak. İsveç’teki Türkiye etkinlikleri kapsamında edebiyat da unutulmadı. 27 Ekim’deki edebiyat gününün konuğu, polisiye yazar Mehmet Murat Somer. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Günü’nde ise İncesaz Tango Grubu, Türk tango klasiklerinden örnekler sunacak. Kasım ayında Gayda İstanbul’un Stockholm, Uppsala ve Malmö konserlerinden sonra 21 Aralık’ta Candan Erçetin’in Stockholm’deki konseriyle kültür etkinlikleri son bulacak. ‘Çoluk Çocuk’ beyazperdeye uyarlanıyor Kültür Servisi Patti Smith ve Robert Mapplethorpe’un ilişkisini anlatan “Çoluk Çocuk” sinemaya uyarlanıyor. Patti Smith, geçen yıl yayımladığı kitabının senaryosunu “Gladiator” ve “The Aviator”ın Oscar adayı senaristi John Logan ile birlikte yazacak. Anlaşma sürecinin ardından filmin çekimlerine kısa süre içinde başlanması bekleniyor. MFÖ’den ‘VE MFÖ’ Kültür Servisi Mazhar Fuat Özkan üçlüsünün “Ve MFÖ” adını verdiği yeni albümü 28 Ağustos’ta çıkacak. DMC etiketiyle piyasaya sürülecek albümde grubun on yeni şarkısı yer alıyor. Grup bir önceki albümü AGU’yu ise 2006’da çıkarmıştı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear