23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
16 AĞUSTOS 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA 13 SODEP Genel Başkanı Ergün, programlarını özgürlük ve eşitlik anlayışına göre yaptıklarını vurguladı: AKP’nin bileğini bükeceğiz LEYLA TAVŞANOĞLU Satış Yasaksa Takas Var... Küresel sömürü düzeninin yalan ve dolanı, içtiğimiz sudan yediğimiz yiyeceklere kadar ayan beyan. Geçen hafta Datça’da Can Yücel’i anma toplantısında, çokuluslu şirketlerin gıda yoluyla insanlığı köleleştirme çabaları gündeme geldi. “Bir Şair, Bir Can, Bir Vasiyet; Tohumculuk” panelinde, tarım sektörüyle yakından ilgilenenlerin bile dillendirmediği, Can Yücel’in 20 yıl önceki “Türkiye tohum bankası kursun” önerisinin ne denli halk yararına olduğu vurgulandı. Tohum meselesi ilginç. Bu alanda çokuluslu (CUŞ) on dev firma, bütün dünyayı kontrol ediyor; hükümetlere yasa çıkarttırıyor, yasaklar getiriyor. Türkiye’de de AKP iktidarı çıkardığı bir yasayla yerli tohum satışını engelledi. Çarşıda pazarda yerli tohum satışı yasak... Böylece biyolojik çeşitlilik bakımından dünyanın en zenginleri arasındaki ülkemiz, genetiği değiştirilmiş (GDO), üretimi kimyasal ilaç ve gübrelere bağlı ithal tohum pazarına dönüştü. Bakar mısınız olaya; bu tohum ÇUŞ’ları, aynı zamanda kimyasal üreticisi ve dünya ilaç sektörünün de devleri. Öylesine bir zincir kurmuşlar ki, önce tohumu veriyor, ardından gelişmiş ürün elde etmek için kimyasal gübre ve ilaç satıyor. Ardından besin yoluyla bu ağır kimyasalları alan insanların sağlığı bozuluyor, kanser vakaları ortaya çıkıyor. Yetmiyor, bu kez de kanserden kurtulmak için aynı şirketlerin ürettiği kanser ilaçları satın alınıyor. Bir koyundan üç post çıkarma hesabı... Yeri geldi, Kuzey Kutbu’nda “Kıyamet Tohum Deposu” diye adlandırılan bir projeden söz edelim. ABD’nin en büyük tekellerinden, yeryüzünün her bir noktasına uzanan Rockefeller, çokuluslu GDO devleri ve ne ilgisi var demeyin Microsoft’un kurucusu Bill Gates, Kuzey Kutbu’nda Norveç’te buz dağlarının altında bir depo kurarlar. Svalbard’da patlamaya dayanıklı, hava geçirmez ve bir metre kalınlığında çelik destekli beton duvarlara sahip bu depoda üç milyon farklı tohum çeşidi, dünyanın geleceğindeki olası bir felakette kullanılmak üzere saklanır. Bu felaketi kim çıkaracak acaba? Projeyi destekleyen firmaları sayarsak, belki durum anlaşılabilir. İşte liste: Bill ve Melinda Gates Vakfı. Dünyanın en büyük patentli genetiği değiştirilmiş tohum ve ilgili tarım kimyasallarının sahibi ABD’li tarım devleri Du Pont/Pioneer HiBred. GDO alanında dünya pazarının yüzde 90’ını elinde bulunduran ABD’li Monsanto. İsviçre menşeli büyük GDO tohum ve tarım kimyasalları şirketinin sahibi, Syngenta Vakfı. Tarımsal değişimle genetik saflığı desteklemek için oluşturulan Rockefeller Vakfı’na bağlı CGIAR... Bu depoyu, Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü (GCDT) işletiyor. Peki, kim bu örgütün yöneticileri? Başkan, Kanadalı Margaret CatleyCarlson. Carlson, New York merkezli Nüfus Konseyi’nin de eski başkanı. Ne yapar bu konsey? John D. Rockefeller’in, nüfus artışını düşürmek amacıyla, “aile planlaması” adıyla yoksul ülkelerdeki kısırlaştırma projesini yürütür. Yönetim kurulundaki ilginç isimlerden birisi de Pentagon anlaşmalı en büyük askeri endüstri şirketi Northrup Grumman Corporation’ın eski başkanı Lewis Coleman... Nasıl bir ilişkiler yumağı ama! Pek çok ülkenin ulusal tohum depolarının başına ne gibi bir felaket gelecek ki, insanlık Svalbard’a muhtaç kalacak? “Tohuma sahip olan, dünyayı kontrol eder” saptaması, boşuna olmamalı! Satışı yasak ama Ege’den başlayıp Anadolu’ya uzanan “Tohum Takas Şenlikleri”ni kaçırmamalı... Prof. Dr. Erdal İnönü ve arkadaşlarının, darbeyle kapatılan CHP tabanını yeniden toparlamak amacıyla kurdukları SODEP yeniden hayata geçti. Yılların siyasetçisi Hüseyin Ergün ve ekibi SODEP’i toparlamak için kolları sıvadı. SODEP’in çiçeği burnunda Genel Başkanı Ergün’le konuşuyoruz: L.T. Türkiye’de sol neden bir türlü iktidara gelemiyor? H.E. 1960 ihtilalinden sonra kurulan ve 1971 muhtırasından sonra kapatılan birinci TİP (Türkiye İşçi Partisi) Türkiye’de ilk kez solun kitleselleşmesini sağlamıştır. Bu ulusal ve küresel egemen kesimlerce büyük bir tehdit olarak görülmüştür. Sovyetler Birliği’yle sınır komşusu olan bir ülkede solun birdenbire kitleselleşmeye başlaması büyük bir tedirginlik yarattı. TİP’i bölmek, dağıtmak için iki şey yaptılar. Birincisi, gençliği TİP’in etrafından koparıp silahlı mücadeleye yönelttiler. İkincisi de parti içinde ideolojik tartışma yarattılar. L.T. Peki, bunu kimler yaptı? H.E. Lenin, “Sosyalist siyasi mücadele, gizli polisle mücadeleden ibarettir” demiştir. Ben bu işlerin arkasında böyle bir yönetici gücün olduğunu düşünüyorum. Gençliği silahlı Yeniden hayata geçen SODEP’in Genel Başkanı Hüseyin Ergün, Leyla Tavşanoğlu’nun sorularını yanıtladı. harekete yöneltmek solun bir başka şekilde kitleler gözündeki itibarını azalttı. Solcu banka soyan, adam öldüren, dağa çıkan insan gibi algılanır oldu. Bülent Ecevit’in 1971’de askerlere kafa tutmasıyla kitleler CHP’de sol parti görmek istediler. Birtakım sloganlar da bu izlenimi yaratıyordu. 1977’de sol parti olduğu propagandasıyla CHP yüzde 42 oy aldı. Bu çok büyük bir oydur. Ama 197879 Ecevit azınlık hükümeti büyük bir yıkım oldu. Sonuçta kitlelerde, “Sol bu işi yapamıyor” inancı egemen oldu. L.T. O dönem Soğuk Savaş’ın en koyu yılları olduğu için sol algısının iyice yıpratılması amacıyla ecinniler ya da gizli güçler yine devreye girmiş miydi? H.E. Solu yıpratmak için birileri her zaman devredeydi. Tabii ki sizin dediğiniz gibi bunun da temel nedeni Soğuk Savaş dönemi olmasıydı. Solun primitif de olsa gelişmesi hiç hoşlarına gitmiyordu. Ben şöyle bir iddiada bulunuyorum. Bugün AKP’ye verilen oyların en az yarısı solun ortaya attığı özlem ve isteklere AKP’nin cevap vereceği düşüncesinden oraya gitti. L.T. Peki, AKP politikaları sol beklentilere cevap verebiliyor mu? H.E. AKP oy almak kaygısıyla geniş halk kitlelerine bir şeyler veriyor. Ama bir sol parti, “Benim esas programım özgürlük, eşitlik ve zenginlikten geniş halk kitlelerini yararlandırmaktır” diyeceği için onunki farklı olacaktır. AKP bazı şeyler yaptı. Örneğin öğrencilere kitap, defter, kalemi parasız verdi. Ama CHP kanadı devleti koruyan olduğu için, “Bu parayı verirsek devlet batar” kaygısıyla bunları yapmayı aklına bile getirmiyor. L.T. Siz CHP’nin neden sol bir parti olmadığını düşünüyorsunuz? H.E. Son seçim propagandaları sırasında CHP yöneticilerinin bütün demeçlerini ortaya dökünce, çok uydurma, hatta slogan değeri bile olmayan sözler söylediklerini görürsünüz. Oysa insanlık bir çağ değişimi yaşıyor. Yani sanayi teknolojisinden bilişim teknolojisine geçiyor. Biz programımızda, “Amacımız ülkemizi sanayiden bilişim teknolojisi ekonomisine geçirmektir” diyoruz. Yeni bir teknolojiye geçtiğiniz zaman katma değer müthiş bir şekilde artıyor. L.T. SODEP bu söylediklerinizi başarabilecek mi? H.E. Ben ilk demecimde, “AKP’nin bileğini SODEP bükecektir” dedim. Bir yandan Türkiye’yi dünyanın gelişmiş ülkeleri seviyesine çıkarmayı hedefliyoruz ve o konuda ne yapacağımızı biliyoruz. İkincisi de geniş halk yığınlarının özgürlük, eşitlik ve zenginlikten pay almaları için samimiyetle program yaptık. Ülkede bir sol parti dünya gelişmesini kavramışsa, ne yapacağını biliyorsa birinci şartı yerine getirmiş demektir. Sonra da bu elin maharetine, yani geniş halk kitlelerini ikna etmeye, onların güvenini kazanmaya bağlıdır. Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com ‘ leri’ Değil, Parodi Demokrasisi! Geçen hafta güncel örneklerle “sivilleşen bir rejimin illa demokratikleşme getirmediğini” gördük. Türkiye’nin nasıl “ileri demokrasi” adı altında, tersine bir “Parodi Demokrasisi”ne sürüklendiğini artık kabul edip acı da olsa bu terminolojiyi siyasi sözlüğümüze katmalıyız... Öncelikle edebiyat ve sanat alanlarında da kullanılan Parodi deyiminin anlamını hatırlayalım: Gerçek önemli bir edebi eserin veya müzik kompozisyonunun abartılı şekilde mizahi ve hiciv dolu taklidi. Demokrasimizin içine itildiği çukur bundan iyi ifade edilebilir mi? Gerçek demokrasileri tanımlayan kuvvetler ayrılığı ve özgür ifade şartlarını geçen hafta ve birçok yazımda gündeme getirdim. Türkiye’de yaşananları hatırlayınca ise, ortaya bambaşka bir tablo çıkıyor: Yasama yani parlamentoda tek parti iktidarını sürdüren bir siyasi oluşum, muhalefeti dinlemeden buldozer gibi ülkenin temel yapılarını “statükoculuktan kopma”(!) adı altında dümdüz ediyor. Yargı, 12 Eylül Referandumu’ndan sonra siyasi iktidarın mutlak denebilecek bir kontrolü altına girmiş, hükümet bu denetim mekanizmasının zirvelerine en “güvenilir” eşi dostunu atayarak kendi dokunulmazlığını pekiştiriyor, tüm “düşmanlarının” dokunulabilirliğini de herkese tekrar hissettirmiş oluyor! Silivri’de süren ve “gizli tanık”ların çelişki ve komedyası ayyuka çıkmış Yargılama Parodisi sahnesinde, yaşamsal koşulları hiçe sayılarak yıllarca zindanlara atılıp ortaçağ şartlarında tutulan yazar ve gazetecilerin vicdanları kanatan direnişleri, evrenin azap tarihine geçiyor. Medyaya göz atacak olursak, üç malum gerçek muhalif cesur gazete ve bazı onurlu yazarlar dışında pespayeliğin ve iflasın doruk noktasından başka hiçbir şey göremiyoruz. Ülkenin tüm gidişatını ve geleceğini ilgilendiren en “flaş” (!) manşetlik haberler birbiri peşi sıra yaşanırken, necip Türk basını bunları yok sayarak hükümeti kızdırmamak ve böylece patronlarının diğer işlerini uçurumdan aşağı sarkıtmamak dışında hiçbir şey düşünemiyor. İhale veya atamalardaki antilaik net seçimler veya yolsuzluk iddiaları da direkt çöpe atılıyor. Yani medyanın işlevi bitmiş, yaşayan ölüye dönmüş, kendine cehennemi layık görmüş, meslek ve insanlık onurunu iki paralık etmiş. TSK’ye gelince; artık hakkında yorum yapmamak en hayırlı çıkar yol sayılacak bir kimlik kaybına yuvarlanmış, hafızasını ve davranış kodlarını toptan yitirmiş bir kurum olarak köşeye çekilmiş. Ana muhalefet CHP aynı bellek iflasıyla kendi geçmişini silerek bu Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu ve ayakta kalabildiğini unutmuş. Tek çıkış yolu olarak iktidarın ideolojisinin bir kötü parodisini yapmaya şartlanmış, laikliğin ve yaşam tarzı özgürlüklerinin yurdun her köşesinde iğfal edilişi hakkında ağzını açmamaya yemin etmiş… Diğer muhalefet partilerinden biri ise iktidarın grip olduğu anlarda, onu sırtında dağlarda taşıyan bir gizli dost olarak ünlenmiş. Sivil toplum, hükümetin baskıları ve açılan “sürrealist” davalarla bitkisel hayata sokulmuş, artık “Kanarya Sevenler Derneği”nden farkı kalmamış. (O da ‘kanarya’ kelimesi Fenerbahçe anlamında kullanılmazsa!) Gençlik, 12 Eylül sendromunu hâlâ atlatamamış, kazara protesto yürüyüşü yaparsa, sonra usluca dizi ve maç seyretmek için evine dönüyor… Nasıl futbol yazılarımda üç yıldır “Fenerbahçeli Guiza’nın santrforluk mesleğiyle hiçbir bağlantısı yoktur” diyorsam, bu teslim alınmış ortamın, hiçbir noktası da gerçek bir demokrasiyle ilişkilendirilemez. Türkiye artık tüm hücreleriyle “Demokrasi Parodisi” adlı piyes oynanan bir çöl çadırına benzemiştir. Muhalefet etmenin tüm anayasal, hukuki, fiili altyapısı yok edilmiştir. Hükümet dâhice bir buluşla, demokrasiyi bitiren her hamlesi hakkında dünyaya “bakın demokratikleşiyoruz, darbecileri içeri atıyoruz, planı çökertiyoruz” mesajını yutturabilmektedir. Hiçbir yabancı ülke de çıkarlarını bırakıp, muhalif gazeteleri tercüme ettirip, gerçekle yüzleşmeye yanaşmamaktadır. Biz sert muhalifler ise, adeta bu rejimde “bakın işte demokrasi var ki konuşabiliyorlar” dedirtmeye yarayan küskünler olarak tarihe geçmekteyiz. Bu parodi demokrasisini “ileri demokrasi” diye yutturmayı başaranlar ne kadar kurnazsa, bunu yutanlar da bir o kadar cahil, saf ve analiz kabiliyetinden yoksun kişilerdir. Yutmuş görünen tepkisizlere gelince, onlar tarihin çöplüğünü bile hak etmeyecek süfli yaratıklardır. HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY Ç FTÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN 5 6 7 8 9 OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 SOLDAN SAĞA: 1/ İşlerinde yalnızca 1 kazanç ve kâr elde etme düşüncesiyle 2 hareket eden kimse. 3 2/ İki kişiyle oyna 4 nan bir iskambil oyunu... Bir nota. 3/ 5 Türlü nedenlerle ba 6 şarılı olamayan kim7 se... Örme sanayisinde kullanılan az 8 bükümlü iplik. 4/ 9 Bir tür yumurtalı süt 1 2 3 tatlısı... Aldatma işi, hile. 5/ Satrançta bir taş... Metal 1 P İ Ş den yapılmış hilal. 6/ Mi 2 A Y I marlıkta “sahın” anlamın 3 S E P da kullanılan sözcük... 4 Y K Mantık. 7/ Asaf Halet Çe 5 A B A lebi’nin bir şiir kitabı. 8/ 6N A Tarihöncesi çağlarda tanrılara adak olarak sunulan 7 S L İ küçük heykelcik... İnce ve 8 O K parlak nakış. 9/ Yeterince 9 U Z A aydınlık olmayan... Yolculuk. 4 5 6 K A D B E Y A O K E Ü S İ S İ P N E Y K T 7 8 EM MO E D T F L İ İ L L E A T 9 L E Ç E K Ş U YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Satışa çıkarılmak için ve nitelik ayrımı gözetilmeksizin istiflenmiş kereste. 2/ Bir kenara atılmış, uzaklaştırılmış... “ Sesi”: Ferit Edgü’nün öykü kitabı. 3/ Büyük fare... Pokerde aynı renkten beş karta verilen ad... Sütün yüzünde oluşan yağlı katman... Bir renk. 5/ “ yoruldu ben yoruldum / Güzel bindiri bindiri” (Köroğlu)... Eğlence. 6/ Kral sofralarında kullanılan ve yiyeceklerin zehirli olup olmadığını anlamaya yarayan kap... Halk dilinde “künye, kimlik” anlamında kullanılan söz. 7/ Dolambaçlı, eğri büğrü, çapraşık. 8/ Çok sevilen kimse ya da şey... Saat kadranı. 9/ Sacda pişirilen bir tür uzun pide... Kez, defa. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear