25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 TEMMUZ 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA 15 Ankara’nın Kıbrıs tedirginliği Türkiye, Rum kesiminin 1 Temmuz 2012’de AB dönem başkanlığını devralacak olması nedeniyle Ada’daki çözüm sürecini hızlandırmak için yoğun bir şekilde çaba harcıyor BAHADIR SEL M D LEK Nükleer Medya... Fransız Sosyalist Partili bir öncünün, sömürü düzeninin temel kurumlarından IMF’nin başkanı olması, 21. yüzyılın açmazlarından sayılmalı mı? Yoksa küreselleşmenin başka bir boyutu mudur? Gerçi IMF’nin derdi bizi hiç germez ama işin sonunu medya sorgulamasına uzatacağımızdan soralım: Fransız StraussKahn’ın, otel odasında temizlik görevlisine cinsel saldırıda bulunduğu savıyla tutuklanması, egemenlerin bazı isteklerine ayak diremesinden midir? Ya da serbest kalması da başka tür pazarlıkların sonucu mudur? Kimi savlara göre, içinde gizli servislerin de olduğu bir komplo mu söz konusu? Bu soruların yanıtları nerede? 21. yüzyıl insanı gerçeği nasıl öğrenecek, ona hangi araçla ulaşacak? “Medya” diyebilir miyiz?.. Peki medya ne, kimin adına işliyor, ne yapıyor, nasıl davranıyor? Yeryüzündeki hemen hemen bütün bilgi kanallarının, iletişim araçlarının, ağırlıkla egemenlerin, dünyayı yönetenlerin elinde olduğu doğru bir saptamaysa, geldiğimiz nokta, tarih boyu gerçeği arayan insanlığın çaresizliğini sergilemiyor mu? IMF Başkanı, bir temizlik görevlisine tecavüz savıyla 24 saat içinde tutuklanırken, gazetelerde, televizyonlarda yayımlanan eli kelepçeli fotoğraflarla da milyonların gözünde “suçlu” damgasını bu medya aracılığıyla yemedi mi? Kimileri bu ve benzer konularda, istediği kadar “yargılama sürecinin tamamlanmasını” beklesin. Milyonlarca insanın algılaması Kahn için “suçlu” imajının üstüne oturtulmadı mı? Kendisini hiç tanımayanlar bile “suçlu olduğunu” düşünmedi mi? Diyeceksiniz ki, aynı medya Kahn’ın serbest bırakılmasına da, temizlikçi kadının yalan ifadelerine de benzer ölçülerde yer verdi. Olsun... Gölgelenmiştir bir kere... Belki gelecek yıl Fransa Cumhurbaşkanı olabilir ama adının yanında “temizlikçi kadın” hayaleti sürekli dolaşacaktır. Bu da medyanın hem “açmazı” hem de “kendi gerçeği...” bir bakıma. Sahi, Fukuşima’dan ne haber ? “Bize ne” diyemeyiz; bu küçük dünyanın en ücra köşesinde yaşananlar bütün insanları ilgilendiriyor çünkü. Japonya’dan yükselen nükleer bulutlar, dünyayı dolaşıyor. Tanık olduk; Japon devleti, başbakanı, hükümeti, Çernobil’den beter sonuçlara yol açtığı öne sürülen Fukuşima gerçeğinin üstünü örtmek için nasıl da canla başla çalıştı... Ne kadar çok yalan söylediler... Ya Japon medyası? Sustu, görmezden geldi? Nükleer lobinin etkisindeki dünya medyası da ağırlıklı öyle... Yine de örtülmek istenen gerçeği, medya aracılığıyla öğreniyoruz belli ölçülerde. Baksanıza, Guardian gazetesinin geçen ay ele geçirdiği yazışmaların ortaya koyduğuna göre, İngiliz hükümeti, Fukuşima felaketinden hemen iki gün sonra ülkedeki nükleer enerji şirketleriyle, “nükleer karşıtı tepkiyi göğüslemek” için krizi küçük göstermenin yollarını aramaya başlamış. Yazışmalar, hükümetin iş dünyası ve enerji departmanlarının, Japonya’daki krizin İngiltere’de kurulması planlanan yeni nesil nükleer tesislere karşı tepki doğurmasını önlemek için EDF Energy, Areva ve Westhinghouse gibi dev enerji şirketleriyle nasıl kapalı kapılar ardında plan yaptığını ortaya koydu. Bırakın felaketle yüz yüze kalan Japonya’yı, İngiltere’yi yönetenler bile gerçeğin üstünü örtmeye çabalamış. Şimdi bağımsız iletişim gruplarının söylediğine göre, santraldaki atık su, toprağa bulaşmış. ABD’nin Nebraska eyaletinde, Missouri nehrinde geçen ay yaşanan sel, Fort Calhoun Nükleer Santralı’nda su baskınına ve kaza tehdidine neden olmuştu, son durum nedir? Los Alamos Nükleer Laboratuvarı, yakın çevrede çıkan yangınlar nedeniyle boşaltılmıştı, tehdit ne düzeyde? Gelelim bize... HIV virüsünden, radyasyonlu çaydan, siyanürlü atıklardan korkmayan, nükleer santralda ısrarlı olacaklarını açık açık söyleyen bir iktidarı destekleyenler, yakında yapımına başlanacak Akkuyu gerçeğini, Sinop gerçeğini, yaratılan riskleri, ne ölçüde biliyor? Daha doğrusu medya ne biliyor, ne diyor, nasıl yönlendiriyor? Binmişiz bir alamete... ANKARA Kıbrıs’ta çözüm için hızlandırılmaya çalışılan sürecin arkasından Türkiye’nin 1 Temmuz 2012 tedirginliği çıktı. Ankara, Rumların AB Dönem Başkanlığı’nı devralacağı 1 Temmuz 2012 tarihi öncesinde çözüm için BM Genel Sekreteri’nin etkin olarak devrede olmasını istiyor. Dışişleri Bakanlığı’nda “Sürecin başarı ya da başarısızlığı Genel Sekreter’in tutumuna bağlı” görüşü öne çıktı. Kıbrıs Rum kesiminin “Kıbrıs Cumhuriyeti” sıfatıyla AB Dönem Başkanlığı’nı devralacağı 1 Temmuz 2012 tarihine bir yıl kala Kıbrıs diplomasisi hız kazandı. 7 Temmuz’da Cenevre’de Rum lider Dimitris Hristofyas, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve BM Genel Sekreteri Ban Kimun’un yapacağı zirve öncesinde Eroğlu, Ankara’da temaslarda bulundu. Edinilen bilgilere göre Eroğlu’nun temaslarında Cenevre zirvesine ilişkin belirlenen startejinin ayrıntıları ve BM’nin beş aşamalı planı ele alındı. Söz konusu plan BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alexander arası bir konferans için düğmeye basacak. Konferansa Kıbrıs Türk ve Rum kesimleri ile üç garantör ülke Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de katılacak. Ayrıca Rumların üye olması nedeniyle Avrupa Birliği ile BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin de konferansta gözlemci sıfatıyla yer alması söz konusu olabilecek. Konferansın garantiler ve ittifak konuları da olmak üzere Kıbrıs sorununun tüm başlıklarını kapsaması ve nkara, Kıbrıs Rum Kesimi’nin, “Kıbrıs taraflar arasında federal Cumhuriyeti” sıfatıyla AB dönem başkanlığını bir yapıya zemin hazırlayan ortaklık anlaşmadevralacağı 1 Temmuz 2012 tarihi öncesinde sının hazırlanması günçözüm için BM Genel Sekreteri Ban Kimun’un demde olacak. Konferansın en geç nisan ayınetkin olarak devrede olmasını istiyor. da yapılması bekleniyor. Eğer konferansta uzlaşma sağlanırsa, anlaşma kendilerinin hem özel temsilcilerin hem taslağı 1 Temmuz 2012 öncesinde yani de çalışma gruplarının üzerinde görüşü Rumlar AB Dönem Başkanlığı’nı devlen tüm konuları hızla ve yeniden ele al ralmadan hemen önce Kıbrıs’ta halk oyuna sunulacak. Halk oylamasından masını isteyeceği bilgisi yansıdı. Taraflar, anlaşıp anlaşamadıkları nok olumlu sonuç çıkması durumunda, AB Dötaları belirleyip, ekim ayı başında son kez nem Başkanlığı’nın Türklerin ve Rumların yeni ortaklık devleti tarafından devraNew York’ta buluşacak. New York zirvesinden çıkacak sonuca lınması gerekiyor. Ancak bu noktada, göre Genel Sekreter ya tarafların yolla AB ile hiçbir katılım müzakeresi yapmarını ayırmalarına yeşil ışık yakacak ya da mış olan Kıbrıs Türk tarafının nasıl birlik BM şemsiyesi altında yapılacak uluslar içinde yer alacağı bilinmiyor. Downer’ın Ankara’ya yaptığı ziyaret sırasında da görüşüldü. Gerek KKTC ve gerekse Türkiye diplomatik açıdan hazırlıklarını, Genel Sekreter’in iki lidere temmuzeylül arasında yoğun görüşme yapılması isteyeceği bilgisi üzerine tamamladı. Diplomasi kulislerine sızan bilgilere göre Ban’ın Hristofyas ve Eroğlu’na, hem A Başbakanlık’ta görüştüler Ankara’da temaslarda bulunan KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu dün akşam saatlerinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi. Başbakanlık Resmi Konutu’ndaki basına kapalı gerçekleşen görüşme 1 saat 20 dakika sürdü. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da hazır bulunduğu görüşme sonrası herhangi bir açıklama yapılmadı. (Fotoğraf: AA) Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Deniz ve Yağmur Balbay’ın Yaşadıkları... Medyada hep malum konunun yasal ve siyasi yönü var: Anayasanın şu maddesi ne diyor, kararlar neden hep 2’ye 1 çıkıyor, dosya Yargıtay’a gitse ne olur, YSK’nin yetkileri gerçekte nedir ne değildir vs… Halbuki konunun bir de bu saydıklarımızdan çok daha önemli insani boyutu var: Bu milletvekillerinin aileleri neler yaşıyor, neler düşünüyor, neler hissediyor? Ana konu bu… Bugün yalnız Balbay ailesinin yaşamından örnekler vereceğim. Ama tabii esasında siz yazımı okuduktan sonra, hem diğer tutukluların hayatında neler yaşandığını tahmin edebilirsiniz, hem de kendinizi Balbayların yerine koyup o tarafta yaşananları içsel olarak hissetmeyi deneyebilirsiniz. Deniz Balbay, henüz üç yaşında. O yaştaki her çocuk gibi kendi küçücük yaşamı var. Oyuncakları, ablacığı, annesi, akrabaları… Ama Deniz, kendini hatırlamaya başladığından beri babasını çok az görebiliyor… Mustafa Balbay’ın ailesiyle kucaklaşabilmesi, ancak ayda bir görüşme odasında yaşanıyor. Çünkü haftada bir çarşamba günleri gerçekleşen 45’er dakikalık görüşmelerin bir ay üstünden dörtte üçü, Amerikan filmlerinden tanıdığınız saydam kabinlerde telefonla oluyor. “Açık görüşme”lerde küçük Deniz hemen babasının kucağına atlıyor gülücükleriyle. Saklambaç, kovalamaca oynuyorlar veya Mustafa, Deniz’i omzuna alıyor. Oyuncak “sokmak” yasak. O nedenle Deniz babacığıyla gönül rahatlığıyla bir araba yarıştıramıyor. Deniz anayasababayasa bilmez, anlamaz. O bir tek içgüdüsel bir şekilde mıknatıs gibi kendisine doğru çekildiğini hissettiği babacığını istiyor… Sonra o kısacık 45 dakika akıp gidince, Deniz babasını çıkıp gittiği kapıya kadar uğurlamıyor. Dayanamıyor kalbi o sahneye, uzaklaşıp donup kalıyor. Dönüş yolunda da susuyor. Neden birilerinin gelip babasını alıp gittiğini, ‘sevgisi’nin neden bu şekilde yarım bırakıldığını anlamasına imkân yok. Yemeden içmeden kesiliyor bir hafta boyunca… Evde babasının fotoğraflarını öperek yaşıyor. Mustafa ise oğlunun en şeker yaşlarını, onu doyasıya kucağına alıp sarılamadan geride bırakışını dehşet içinde izliyor ve akan zamana 9 metrekarelik hücresinde lanet yağdırıyor. Bir ufak yatak, bir masa, bir kitaplık… Bir tuvalet ve duş… Hücreye geçmeden, yani 128 gün öncesine kadar Tuncay Özkan’la basına da yansıyan şekilde ortak bir yaşam kurmuş olmaları birilerine batmış. Onlara farkında olmadan bahşedilen bu “arkadaşlık etme” lüksü ve bununla Mustafa ve Tuncay’ın yüzlerinin gülebilmesi, gülücüklere düşman bir zihniyeti mi rahatsız etmiş acaba, bilemem… Zor kullanılarak 30 gardiyanın fiziki baskısıyla ayrılmışlar. Hücre hapsine değecek ne yaptığını merak ediyor Mustafa, gece tavana bakıp uyumaya çalışırken... Seri katil mi olmuş, beş banka mı soymuş, ülke sırlarını düşmanlara mı satmış? Hayır, bunların hiçbiri yok. Peki, ne var? Onu henüz bilen yok. 10 yıl bile içeride tutabilirlermiş Mustafa ve arkadaşlarını, hiçbir şey kanıtlayamadan. Bunun adı “hukuk”muş. “Tanıştığımıza memnun oldum” diyemiyor kimse… Yağmur Balbay, 10 yaşında tatlı bir kız, Deniz’in ablası. Yağmur tabii daha bilinçli. O da babasının diğer kucağına atlayıp boynuna sarılıyor ayda bir. Bugünlerde Yağmur son derece mutsuz. Çünkü takdirli karnesini okuldan babacığıyla almaya gidecekti 17 Haziran’da. Babasına nihayet kavuşacağını, onunla beraber göğsünü gere gere okula gidip yeni arkadaşlarıyla tanıştırabileceğini sanıyordu. Ama sonra birileri tüm mantık ve akıl verilerini askıya alarak babasının “delilleri karartma ve kaçma” ihtimali olduğunu (!) ortaya atıp engel olmuşlar bu özgürlüğe. Anneciği her zorluğa karşın onu sinemaya, baleye, götürüyor ve destek oluyor. Yağmur çok metin. Ama son anda seçimlere rağmen yaşanan engelleme ona da ağır gelmiş. Babasıyla tatile çıkacaklardı, şimdi bu da iptal olmuş, bir dahaki “açık görüşme” vaktini beklemekle yetiniyor. “Çocukların hasretinden bana sıra gelmiyor Mustafa’ya sarılmaya” diyor Gülşah Hanım ve umutla haberleri izliyor her akşam… Küçük Deniz, şimdilerde yine durgun mu durgun. Sokakta babalarının ellinden tutarak çocuk parkına giden yaşıtlarını görüyor ve anlamıyor olup biteni. Herhalde tüm yetişkinlere bakarak içinden “başlarım size de, o katı ve duygusuz dünyanıza da” diyor anlayamadan, küçük kalbini sıkıştırarak…Sevgili Deniz, Sivas’ta anma törenini bile gerekçe göstermeden yasaklayabilenler, seni anlamaya çalışırlar mı, bilmem! Seni ve ablanı öpüyorum ve babanıza kavuşacağınız günü iple çekiyorum… BULUT BEBEK NURAY Ç FTÇ OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com SEDAT YAŞAYAN 2 3 4 5 6 7 8 9 Bir çocuk daha okusun diye 1 SOLDAN SAĞA: l/ Adıyaman ilinde, 1 Roma döneminden kalma ünlü köprü. 2 2/ Yunan abecesin 3 de bir harf... Yağlı 4 güreşte pehlivanların ayrıldığı beş de 5 recenin en alt basa 6 mağı. 3/ Bankacı7 lıkta bir hesaptan başka bir hesaba pa 8 ra aktarımı... Tü 9 mör. 4/ Zaman, çağ... Dört Halife’nin sonuncusu. 5/ Cinsiyet... İskambilde koz. 6/ Savaşta ölen yeniçerilerin erkek çocuklarına verilen ad... İtalya’nın en uzun ırmağı. 7/ Bir yerde oturma. 8/ Eski dilde su... İsa Peygamber’in doğum yeri olan köy. 9/ Malzeme... Satrançta özel bir hareket. 1 2 1 T A 2U Z 3 T A 4M 5A C 6Ç A 7 M 8K I 9 İ Z 3 P O S T U L A T 4 5 6 7 L AMA K A N V İ R A L İ M N N E G A L ÇO O A O D K A R İ 8 9 P A L L A A T B İ ON Y U N N E Tel: 0212 274 15 02 0212 213 74 02 Fax: 0212 275 52 44 www.yekuv.org yekuv@yekuv.org Vakıflar Bankası Osmanbey Şubesi 00158007287986476 C MY B C MY B 21.YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Müslümanlıkta bazı kişilerin kaza ve belaya karşı boyunlarında taşıdıkları, içinde dua bulunan deri kılıf... Gümüş elementinin simgesi. 2/ Hitit... Bir şeyden kalan kötü iz. 3/ Nar, erik, kızılcık gibi yemişlerden yapılan pekmez. 4/ “ mukassi görünür taşradan amma / Bir başka ferah başka letafet var içinde” (Nedim). 5/ Üzeri kırmızı parafinle kaplanan bir tür peynir... Maksat. 6/ Evcil bir geyik... Yunan mitolojisinde savaş tanrısı. 7/ Notada durak işareti... Beygir... Uluslararası alanda karayoluyla yapılan mal taşımacılığında kullanılan büyük kamyon. 8/ Atılmış, eğrilmeye hazırlanmış top biçiminde yün ya da pamuk... Romanya’nın plaka imi. 9/ Ceviz büyüklüğünde bir domates cinsi... Donuk renkli otomobil boyaları için kullanılan sözcük.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear