23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
11 TEMMUZ 2011 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA 15 Yargıda stikrar Parti Odaları Sıra geldi meslek odalarına... Seçim öncesi çıkarılan yetki yasasına dayanılarak çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ile odaların özerkliğine son nokta konuyor. Şöyle ki: Kararnameler ile kurulan yeni bakanlıkların görevleri belirlenirken “ilgili mesleki hizmetlerin ve bu meslek mensuplarının kayıtlı oldukları meslek odalarının mevzuatını, norm ve standartlarını hazırlamak, geliştirmek, uygulanmasını sağlamak, ilgililerin kayıtlarını tutmak” hükmüne yer verildi. Ayrıca, kurulan yeni genel müdürlüklere “mimarlık mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuat düzenlemeleri yapma, denetleme” yetkisi verildi. Anayasa, meslek örgütlerinin kanunla kurulacağını, organlarının da kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen yöntemlere göre seçileceğini öngörüyormuş. Kimin umurunda... Avukat Halil Sevinç’in izlediği iki ayrı dava: Yer, Ankara’nın Çankaya semtinde bir konut. Konu, GSM şirketlerine ait antenlerin sağlığa zararlı sinyal yayması nedeniyle sökülmesi. Birinci dava: Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi, konuta yaklaşık olarak 100 metre uzakta olan baz istasyonunun kaldırılmasını kabul ediyor. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi onama kararı veriyor. İkinci dava: Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi, bu kez aynı konuta 12 metre uzaklıktaki baz istasyonunun kaldırılmasını reddediyor. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararı bozuyor. Ancak davalı, karar düzeltme isteminde bulununca, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu kez onama kararı veriyor. Halil Sevinç’in, Yargıtay’ın aynı konuda çelişkili onama kararları vermesi üzerine aklı karışmış: “Daire içtihat mı değiştirdi? Karar düzeltme kararındaki çelişki nasıl açıklanır? Yargıda istikrar nasıl sağlanır?” Haksızlık etmeyelim. Türkiye büyüyor; istikrar her alanda sürüyor. AKP iktidarımız sağ olsun... Gecelik Uzman Ziraat mühendisi dostlarımızdan “uzmanlık” sorusu: “Çevre Bakanlığı’nın ayrı bakanlık olduğu dönemde, bakanlık bünyesindeki ‘çevre uzmanları’, Çevre Bakanlığı Orman Bakanlığı ile birleşince bir gecede ‘çevre ve orman uzmanı’ olmuşlardı. Bakanlık, Bayındırlık Bakanlığı ile birleşip Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı olunca ‘çevre ve orman uzmanları’ bu sefer yine bir gecede ‘çevre, orman ve şehircilik uzmanı’ durumuna gelmişlerdi ki, aynı bakanlık son olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oldu, haliyle de uzmanlar ‘çevre ve şehircilik uzmanı’na dönüştüler. Bakanlık birkaç birleşme ya da bölünme yaşarsa, uzmanlıkların ne yönde gelişeceği ise merak konusu.” Futbolcuların bile şike yapmadan önce imamlara danıştıkları bir ortamda; bu uzmanlık sorununun çözümü için en yakın caminin imamına başvurmakta yarar var. Zorlama Bir Yazı Siyasal içerikli yazılar yazmak için en talihsiz gün pazardır, bunu kendi deneyimlerimden biliyorum. Herkesin tatil günü, siz de yayılıp dökülmüşsünüz, televizyonlarda havadan sudan programlar, gazetelerde bir gün öncesinin bayatlamış haberleri… Hele bir de yazsa, dışarıda pırıl pırıl bir güneş, yaprakları hışırdatan hafif bir esinti varsa, buyurun TBMM’deki “yemin sorununu” yazın! Olmuyor. Dün sabah bahçemize iki küçük konuk geldi, anne memesinden henüz ayrılmış iki ürkek, çelimsiz kedicik; anneleri getirip bıraktı. Anne, sahipsiz bir köy kedisi, hamileliğinde de, emzirme döneminde de yeterince beslenememiş. Dolayısıyla bebekleri de sağlıklı değiller. Eşim Sevgi, Silivri’deki eski yazlığımızdan deneyimli, bebeklere paparalar hazırladı, vitamin tedavisine başladı. Anne kedi baktı ki yavruları güvenli ellerde arkasına bakmadan gitti. Arada bir geliyor, karavanaya ortak oluyor. Bebeklerden tüyleri beyaz olanına Boncuk, tekir olanına da Patik adını koyduk, böylece ailemizin üyeleri oldular. Burada hemen ekleyeyim, evimizin bir de Tintin adlı bir kedisi var. Sekiz yaşında. Bebeklerin gelmesi onu biraz huzursuz etti; yüzü asıldı, küskünlüğünü yansıtan bir tutum takınarak bir köşeye çekildi. Gelişmeleri izliyor. Fakat olgun ve ağırbaşlı bir kedi olduğundan herhangi bir “fiziki müdahaleye” kalkışmadı. Bu sabah erkenden kalkıp bahçeye indim. Anne bahçe koltuğuna kıvrılmış, bebekler de iki yastığın arasında birbirlerine sarılıp yumak olmuşlar, uyuyorlardı. Önce anne uyandı, karavana tasından karnını doyurup gitti. Sonra bebekler ayaklandılar. Boncuk’un hareketlerinde bir gariplik var, endişelendim. Sevgi’yle konsültasyon yaptık, internetten gerekli bilgileri edindik. Kediciğe şırıngayla balık yağı verildi, özel mama hazırlanıp içine kalsiyum karıştırıldı. Bekliyoruz. Yarın (bugün) veterinere gidilecek. Dilerim erken bir sonu engelleyebiliriz. Durum böyleyken somut bir ölümkalım savaşının içindeyken itiraf edeyim ki kafam Ankara yönünde çalışmıyor. Belki de çalışsın istemiyorum. Türkiye’de siyaset bana bir tiyatro oyunu gibi geliyor, siyasetçiler aynen tiyatro oyuncuları gibi ellerine verilmiş senaryoya tıpa tıp uygun oyunlar sergiliyorlar. Bu tiyatroya bire bir tanık olduğumda 11 yaşındaydım. Taksim’de düzenlenen ilk “Kıbrıs Türktür” mitingine rastlantısal tanık olmuştum. İki gün önce Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Kıbrıs sorununun büyük olasılıkla 2012 yılında çözüme kavuşacağını söyleyince, ister istemez güldüm. Demek ki 58 yıl sonra konu “belki” noktalanacak. Bravo! Yarın (bugün) önemli bir gün, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in çabalarıyla AKP de, CHP de “yemin sorununun” çözümüne bir parça daha yaklaşacaklar. Bu, AKP’nin başta Terörle Mücadele Yasası, Türk Ceza Yasası ve anayasa değişikliklerini ivedilikle TBMM gündemine almaya söz vermesi anlamına geliyor. Ama bu arada da yüzde 50’den sonra konuşma biçemi daha da iticileşen Başbakan, ülkenin “en çok bilen” kişisi olarak CHP’ye demokrasi ve parlamentarizm dersi vermeyi sürdürüyor. Ne olup bitecek, bekleyip göreceğiz. Tüm ömrümüz beklemekle geçmedi mi, geçmiyor mu zaten? Çok partili demokratikparlamenter düzene geçeli tam 65 yıl olmuş; fakat ne menem şeyse “demokrasi” denen düzen onca zaman bir türlü yerleşemedi ülkemize. Bekliyoruz. Anayasa değişecek, yasalar değişecek, demokrasi gelecek. Haydi bakalım, inşallah! Biliyorum, bugün hiç de iyimser bir yazı çıkmadı elimden. Kafamı her ne kadar Ankara yönünde çalışmaya zorlasam da yüreğim Boncuk’ta. Böyle olunca yazı da biraz “zorlama” oluyor. Kediciğin hatırına affınıza sığınıyorum. Tonguç Adı Silinmedi Trakya Üniversitesi Senatosu’nun, geçen mayıs ayında, Eğitim Fakültesi birimlerinin bulunduğu yerleşkeye 2002’de verilen “İsmail Hakkı Tonguç” adını “Kosova” olarak değiştirme girişiminde bulunduğunu duyurmuştuk. Eğitimİş Sendikası durumu kamuoyuna duyurmuş, bilim insanı Prof. Rıfat Okçabol ve İsmail Hakkı Tonguç Belgeliği Vakfı, Trakya Üniversitesi’ne gönderdikleri mektuplarla vefasızlığa karşı çıkmışlardı. Duyduk ki, Trakya Üniversitesi Senatosu, girişiminden vazgeçmiş. Doğrusunu yapmış. Uyuyan güzel Türkİş’e bağlı 10 sendika bir bildiri yayımladılar ve dediler ki: “Türkiye sendikal hareketi, emekçilerin karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm üretememektedir. Türkİş yönetimi, bu sorunların çözümünde rol üstlenebilecek anlayıştan, enerjiden ve inançtan yoksundur. Türkİş yönetimi, çalışma hayatındaki sorunlar karşısında; İş Yasası’nda yapılan değişikliklerde, taşeronlaştırmanın yaygınlaştırılması için yapılan yasal değişikliklerde, sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin dönüştürülmesi sürecinde; suya sabuna do Türk ş Değişir mi? kunmayan açıklamalarla, baştan savma eylemlerle, ikircikli tavırlarla ve suskunlukla, iktidarın bu süreçteki sorumluluğuna ortak olmuştur. Biz, Türkİş içinde ortak yaklaşımlara sahip, aynı sendikal anlayışları benimseyen sendikalar olarak, demokratik ve sınıf mücadelesi perspektifine sahip, güçlü yeni bir sendikal hareket yaratmak üzere yola çıktık. Türkİş’in güçlü, mücadeleci demokratik bir yapıya kavuşmasını sağlamak öncelikli hedefimizdendir.” Daha önce 12 sendika olan imzacılar Harbİş ve TOLEYİS’in son anda çark etmesi üzerine 10’a düştüler. Bildiriye öncülük eden Belediyeİş Başkanı Nihat Yurdakul ise, bildirinin açıklandığı toplantıya katılmadı. Bildiriye imza vermeyen kimi sendikaların yöneticileri, bu duruma dikkat çektiler: “Bildirideki görüşlere yürekten katılıyoruz. Türkİş’in işlevsiz hale getirildiğini de görüyoruz. Ama, bildirinin hazırlık aşamasında yer alan kimi sendikacılara hiç güvenmiyoruz.” Güvenmedikleri isimleri sorduk. En başta geçen dönem Türkİş’in AKP’lileştirilmesine katkıda bulunmuş Belediyeİş Başkanı Nihat Yurdakul ile Tekgıdaİş Başkanı Mustafa Türkel’i gösterdiler. Türkİş’in, bu yıl sonundaki genel kurulunda ne mi olur? Bugünkü gibi, AKP’nin oyun ve park alanı olur. K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr Kara Bir Leke: Sivas Katliamı (*) “Nefret söylemini etkisizleştirmede siyasal önderlerin tavrı, duyarlılığı büyük önem taşır. Kamuoyunu etkilemede, barışçı anlayışı toplumda yaygınlaştırmada, linç kültürünün önüne geçmede büyük sorumluluğun siyasi parti lider ve yönetim kadrolarının omuzlarında olduğu unutulmamalıdır. (*) Bülent Tanık Çankaya Belediye Başkanı (Cumhuriyet, 2 Temmuz 201,1 Sayfa 2)” 1993 yılının 2 Temmuz günü, Türkiye Cumhuriyet’i tarihinde “kara bir gün” olarak yer almıştır. 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri düzenlenmiş, ancak şenlik olarak düzenlenen günü aydınlık ve uygarlık düşmanları, “insan avına” dönüştürmüştür. Yönetilip yönlendirilen ve “tetikçi” olarak kullanılan 20. yüzyılın “insan avcıları”, davet üzerine Sivas’a gelip Madımak Oteli’nde kalan 33 yazar, ozan ve düşünür ile 2 de otel çalışanını yakarak, dumandan boğarak öldürmüşlerdir. İnsan avcılarından oluşan grup, önce Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlar, sonra Madımak Oteli’ne ulaşır, Madımak Oteli önündeki araçlar yakılır ve otel taş yağmuruna tutulur. Sonra da Madımak Oteli yakılır. İnsan avcılarının elinden kaçıp otele sığınmış olan Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Güntekin’in de içinde bulunduğu 35 kişi yanarak ve dumandan boğularak yaşamını yitirir. İtfaiye merdiveniyle kaçmaya çalışan Aziz Nesin, bir görevli tarafından önce merdivende saldırıya uğrar ve yaralanır. Görevli, Aziz Nesin’i merdivenden itfaiye aracı etrafında toplanan azgın kalabalığa doğru iter. Başından yaralanan Aziz Nesin’i linç girişiminden araya giren polisler kurtarır. Sanat, kültür ve uygarlık düşmanlarının “baş tacı” edildiği toplumlar ne denli ileri teknolojiye sahip olurlarsa olsunlar, çağdaş uygarlık düzeyinin yanına bile yaklaşamazlar. Mitolojide, uygarlık olarak yorumlanan ateşi, insanoğluna verenin Prometheus olduğunu hemen herkes bilir. Prometheus, ateşi insanoğluna, Zeus’un ateşinden çalarak verir. Zeus’tan çalınıp insanlara verilen ateş, “yaratıcılık, bilim ve uygarlık” olarak yorumlanır. Bu nedenle, Prometheus da uygarlığın öncüsü olarak görülmektedir. Zeus, ateşini çalan Prometheus’u en ağır biçimde cezalandırır. Bir kartal, her sabah, Kafkas Dağları’nda bir kayaya bağlanmış olan Prometheus’un ciğerlerini çıkarır. Prometheus’un ciğerleri her gece yeniden oluşur ve eski durumuna gelir. Bu işkence sürüp giderken bir gün kahraman Herkül, kartalı öldürüp bu korkunç işkenceye son verir. İnsanları aydınlatmak için Zeus’tan çalınan ateş, Roma İmparatoru Neron’un eline geçer. Neron da ateşin başka işlere de yaradığını göstermek için Roma’yı yakarak tarih kitaplarında yerini alır. Ortaçağda ateş, “kutsal amaçlar” için insan yakmakta kullanılmış ve o çağda insan yakmak “kutsal bir gelenek” olmuştur. Bu gelenek zaman tünelini aşarak 20. yüzyılın sonunda Türkiye’ye ulaşır ve 1993 yılının 2 Temmuz’unda, Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ni kutlamak için, valinin daveti üzerine Sivas’a gelip Madımak Oteli’nde konuk olan, sanatçı, yazar, düşünürleri bulur. Ortaçağdan miras kalan bu ateşle, sanatçı, şair, düşünür, yazar ve halk ozanları Madımak Oteli ile birlikte yakılır. Bu yangına engel olması gereken “zevat”, yangını herkes gibi televizyon yayınlarından izler. Ve 2 Temmuz 1993 günü tarihe, silinmeyen “bir kara leke” olarak yazılır. HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Kapı, pencere 1 ya da evin iç bölümüne süsleme 2 amacıyla takılan 3 dövme demir. 2/ 4 Kadastro haritalarında parseller 5 topluluğu... Pa 6 sifik Okyanu7 su’nda küçük bir adadevlet. 3/ 8 Ayakkabıların 9 altına çakılan 1 2 3 4 5 6 7 8 9 demir... Bir renk. 4/ Lantan elementinin 1 Y E Ş İ L G E C E simgesi... Büyük kız 2 O B U R E R E K kardeş. 5/ Yükselme, 3 M E T K L AMO yücelme... Bilgisiz, 4 A D G EM İ kültürsüz kimse. 6/ Bir 5 İ D E F İ K S soru sözü... Bir etkin6 E V İ Ç A K liğin geçici olarak dur7K AME R A R A durulduğu süre... Ateş. A T A Ş 7/ Demet, deste... “Is 8 İ K İ Z lıkçı ördek” de deni 9 M Ü R E B B İ Y E len ve yurdumuzun sulak alanlarında da yaşayan ördek cinsi. 8/ İzmirAydın otoyolunda, Türkiye’nin en uzun tünellerinden biri. 9/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Üstü kapalı olarak anlatma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yaygın medya kuruluşlarına giremeyen ya da girmek istemeyenlerin çıkardığı dergilere verilen ad... Bir nota. 2/ Tavır, davranış... Meşin kesmek için kullanılan araç. 3/ Bir tür otomobil yarışı... Telefon sözü. 4/ Kartal, atmaca, çaylak gibi yırtıcı kuşlara verilen ad. 5/ “O” adılının yönelme durumu... Utanç duyma... Boru sesi. 6/ Arjantin’in plaka imi... Gösteriş, fiyaka. 7/ Tünel açmakta kullanılan ve üzerinde delme tabancaları bulunan araba... Küçük erkek kardeş. 8/ “Kuzgunlar ve Leşler”, “Yitik Ülkü” gibi romanlarıyla tanınmış yazarımız. 9/ Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent... Rusya parlamentosuna verilen ad. C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear