22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
21 N SAN 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR 17 Başbakan’ın İstanbul’a ‘iki yeni şehir’ vaadi, şehircilik biliminin reddi anlamına geliyor Siyasetin ‘seçim şehirciliği’ ehircilik bir bilimdir; bu nedenle üniversitelerin mimarlık fakültelerinde “Şehir ve Bölge Planlama” bölümleri de vardır. Gençler bu eğitimi görebilmek için “şifresiz” sınavlarda yeterli puanları almak zorundadır. Derslerini başarıyla tamamlayan mezunlara “şehirci” denir. Uzmanlıkları ise kent ve bölge ölçeğindeki sayısız “veri”ye dayanarak arazilerin kullanım kararlarının “doğru” belirlenmesine mesleki önderlik etmektir. Siyasetçilerin bu gerçeği göz ardı ederek, şehirciliğin ve mimarlığın reddettiği şatafatlı imar önerilerini “işte bizim çözümümüz” diyerek oy toplamaya çalışmalarını dünya bile tanımlayamıyor... Çünkü başka hiçbir ülkede siyaset, şehirciliğe bu denli umarsızca müdahale etmiyor; siyasetçi kendini bu denli pervasızca şehircilerin ve mimarların yerine koymuyor!.. Bu nedenle bizdeki talihsiz durumun tanımını yapmak da bize düşüyor: Kent topraklarını bilime ve toplum çıkarına göre değil, siyasi ve ekonomik rantlar için kullanmayı amaçlayan “imar diktatörlüğü...” Ucubeleşen nsanlığımız… Bir haftadır St. Petersburg’da Avrupa Tiyatro Ödülleri’nin dağıtıldığı, tiyatro konuşulduğu, tiyatro izlendiği bir ortamdaydım. İstanbul’dan ayrıldığım gün, ağzında sakızıyla en ön sırada tiyatro izleyen Sümeyye krizi, gazetelere yansımıştı bile… Dünyanın uygar bir ülkesinde bu yaşansaydı olası tepkiler şöyle sıralanabilirdi: Oyunculara verdiği rahatsızlıktan dolayı, ön sıradaki seyirci özür dilerdi… Oyunu beğenmediği için protesto niyetine, gürültüyle salonu terk ederdi… “Tiyatroda sakız çiğneme özgürlüğü” diye pankart açılabilirdi… Çaktırmadan sakız ağızdan çıkarılıp, sonra çöpe atılmak üzere bir kâğıda sarılırdı… Bu arada sahnedeki oyuncuya göz kırpılabilir ya da gülüp geçilirdi… Ama bunların hiçbiri olmadı. Çünkü ön sıradaki seyirci, padişahın, özür dilerim Başbakan’ın kızıydı! Dönüş uçağında, olayın Kültür Bakanı’nın, oyuncuya çektiği fırçadan, Devlet Tiyatroları’nı kapatsak da mı saklasak, kapatmadan mı özelleştirsek tartışmalarına uzamasını gördüm. Bir kez daha sapla samanı karıştırmanın; bir kez daha dayatmanın, bir kez daha gözdağı vermenin, haddini bildirmenin, tanığı olduk. Bu kez kriz değil, iç savaş hazırlığı mı? Ne oluyoruz? nsanlığımız bıçaklanırken Heykelin yıkılmaması gerektiğine inananlardan sadece biri Bedri Baykam. Ona ve Tuğba Kurtulmuş’a saplanan bıçaklar heykellerin yıkılmasına karşı çıkan herkese saplandı. Şimdi hepimiz kanıyoruz, can çekişiyoruz ve utanıyoruz. Bıçağı saplayanın “Allah’tan başka ilah yoktur” demesi onu kurtaramaz. Kurtarmamalı. “Canım adam zaten deliymiş” deyip baştan da savamazsınız! Aradan kaç gün geçti, hükümet bu olaya ne denli ilgi gösterdi? Ah unuttum, artık bu ülkede “Ya bizdensin ya da düşmandan” egemenliği var, öyle ya! Ama saldırgandan bin kat daha çok, kanlar içindeki iki insanı otomobillerine almak istemeyenler beni yaraladı. Artık ucubeleşen insanlığımızdır… Ş 1. Muhafazakârların stanbul 2023 vizyonu (Mustafa zberk). 2. Vapur stanbullu ama ya arkasındaki siluete ne demeli... valar için “iş yapmamızı engelliyorlar” diyen Başbakan’ın beyannamesindeki “buyurgan şehircilik” anlayışı, ileri demokrasi ile acaba ne kadar bağdaşıyor? Oysa hemen tüm uzman kesimlerin eleştirdiği önerileri yerine, “İstanbul için ilgili tüm mesleki ve demokratik kuruluşlarla akıl akıla vererek çözümler üreteceğiz” deseydi, o “ileri demokrasisi”ne de şimdiden en büyük katkıyı yapmış; hele İstanbul’un ihtiyacı, “kalan her yeri imara açmak” değil, “kentsel restorasyon”dur diyebilseydi; eski belediye başkanlığı görevine de yakışır bir “beyan”da bulunmuş olmaz mıydı? Üretimsiz ekonomi! Seçim beyannamesindeki ikinci başlık; “Büyük Ekonomi”. İstanbul’un mevcut dokusunu “sağlıklaştırmak” dururken, ko eçim Beyannamesi’yle de çelişiyor Peki, bu bilim düşmanı diktatörlük “sadece bizde” yaşandığına göre Başbakan’ın, şehirciliğin en temel ilkelerini bir kenara iten “İstanbul’a Anadolu ve Avrupa yakalarında iki yeni şehir” sözünü nasıl tanımlayacağız? Yanıtını öneriyi alkışlayanlara bırakarak, beyannamedeki 5 ana başlığa göz atalım: Başbakan’ın açıkladığı AKP seçim beyannamesinin ilk başlığı “ileri demokrasi”. Bunun şehircilikteki karşılığı, imar kararlarında “katılım”cılık ve özellikle ilgili meslek kuruluşları ile akademik kurumların görüş ve önerilerini gözeten bir “planlama süreci” değil midir? Nitekim aynı süreç demokratik ülkelerde “buyurgan değil, katılımcı planlama” olarak yaşama geçiriliyor... Bu nedenle meslek odaları da “kentsel talan”a dönük planlara durmadan dava açmak zorunda kalmıyorlar... Kenti değil, sadece emlak rantını hedefleyen planlara açılan da ‘S ca kenti bir kenara bırakarak “yeni inşaat alanları” yaratmak anlamına gelen “iki yeni şehir” önerisi, büyük ekonominin temelindeki “üretim”i özendirmek yerine, yine “arazi rantı” yaratmayı yeğlemektir. Aslında “konut fazlası” olduğu belirtilen İstanbul’da, “büyük ekonomi” adına yeni konut pazarlama alanları peşinde koşmak, “rant ekonomisi”nin güçlendirilmesinden başka bir anlam taşımıyor. Üçüncü başlık ise; “Güçlü Toplum”. Bu öngörüdeki “güçlü” sözü ile “toplum” arasındaki ilişkiyi kurmakta zorluk çektiğimden, değerlendirme yapamıyorum. Kastedilen “zengin toplum” ise “çözümü emlak pazarı”nda değil, yine üretim ekonomisinde değil midir? Beyannamede “Marka Şehirler”in hedeflendiği dördüncü başlık ise kentlerimizin eşsiz kimlik değerlerine “Fransız kalma”nın açık göstergesi… Çünkü “marka kent”, “pazarlama kültürü”nün yarattığı bir söylem... Uygarlık kültürünün deyimi ise “kimlikli kentleşme”dir. İstanbul’un ve tüm tarihi kentlerimizin “asıl marka”sını yaratan eski semtlerini ve kültürel değerlerini yaşatmaya öncelik vermeyen bu öneriyi planlama sınavlarında bir öğrenci dile getirse, o anda “sıfır” alır. Çünkü özellikle tarihi kentlerimiz için kimliğin ve çekiciliğin temeli bin yıllara dayalı uygarlık ve kültür birikimleridir. Bu zenginliklerle bezeli semtlerimizi sağlıklaştırmayı bir kenara bırakıp, onları bir de “uydu kentler” yaratarak metrukleşmeye terk etmek, şehircilik bir yana, nasıl bir “muhafaza”kâr anlayıştır? Beyannamenin 5’inci ve son başlığı olan “Lider Ülke” hedefine gelince... Erdoğan, kim bilir kaç kez gittiği “lider ülke”lerde gör düklerini düşünsün; hangi gelişmiş ülke, kentlerinin geçmişten gelen asıl kimlik değerlerini bir kenara iterek, onlara “ölümcül rakipler” yaratan yeni ve uydu şehirler peşinde koşuyor; hangisinin yöneticileri, tarihsel dokularını “kentsel dönüşüm” adına AVM’lere ve rant projelerine “arsa” haline getiren sözde şehircilik uygulamalarını, üstelik “seçim kazanmak” için savunabiliyor? Sözün kısası, Başbakan’ın seçim beyannamesindeki “bilim dışı imar öngörüleri”, İstanbul’u ve diğer kentlerimizi “daha da kimliksiz”leştirecek; dahası kuşaktan kuşağa yaşam kaynaklarını “yeni rant yapılaşmalarına teslim edecek” hedefleri özetliyor. “Kente karşı suç” niteliğindeki bu hedeflere, kimi “muhalefet”(!) kesimlerinin “ama bunu daha önce biz önermiştik” demeleri ise hazindir. Kentleşmenin temel ilkelerine ne denli yabancı bir siyaset kültürüyle baş başa kaldığımızın yürek burkan göstergesidir. Elif’in kafatası kırık Dönüş uçağında gazetelerde boşuna aradım 1700 gence nefes aldıracak, ÖSYM Başkanı Ali Demir’in istifa haberini. Yoktu. Gözlerimi, yüreğimi ve vicdanımı, arayıp bulamadığım bu haber yerine bir başka habere kilitledim. Şırnak’ın Silopi ilçesinde şen şakrak bir düğün vardı. Tüm mahalleli davetliydi sokak düğününe. Tam halaylar çekiliyordu ki… Zırhlı polis aracı “Akrep” sokağa daldı. Gençlerden biri taş attı araca. “Akrep” düğün kalabalığına gaz bombasıyla cevap verdi. Bombalardan biri 2 yaşındaki Elif’in başına geldi. Elif hastaneye kaldırıldı. Kafatası kırılmıştı. Komadaydı… Birkaç satırlık “küçük” bir haber… Ertesi gün manşetlerden verilen YSK’nin 12 bağımsızın adaylığını iptal etmesi haberinin yanında, “minicik” bir haber minik Elif’inki… İşte böyle “minik” haberleri okumamak için istiyorum Leyla Zana, Hatip Dicle, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel gibi bağımsızların Meclis’e girmelerini. İnsanlığımız ve ülkemiz daha da ucubeleşmesin diye… Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye’nin ‘Okuma Kültürü Haritası’nı çıkardı ediğim dedik dayatması Padişahlık yönetiminde “dediğim dedik” dayatması, doğaldır. Başbakan’ın “ucube” dediği heykeli, mutlak yıkma kararlılığı da “dediğim dedik” dayatmasıdır. Başbakan’ın bizzat sürdürdüğü yıkım kampanyası, gözdağı vermenin, haddini bildirmenin, “önümde ya el pençe olursun ya da..” tehdidi ve baskısından başka bir şey değildir. Bir de, olsa olsa nefret, kin ve öfke dilini kışkırtmaktır! Sadece Mehmet Aksoy’un heykeli konusunda değil bu tavır. Gençlerin protestolarına cevap olarak “Biz de onların karşılarına 5 bin, 10 bin genç koyarız” demek de böyledir. Bundan âlâ nefret dili, bundan âlâ tehdit, baskı olur mu! Dönüş uçağında okudum kanımı donduran bu tehdidi. D stanbul’da aşk, Batman’da psikoloji ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından SONAR Araştırma Şirketi’ne yaptırılan “Türkiye’nin Okuma Kültürü Haritası” araştırması önceki gün açıklandı. Araştırmaya göre, yılda ortalama 7 kitap okunurken, edebi ve dini kitaplar ilk iki sırada yer alıyor. İstanbul, Muş, Van ve Hakkâri’de aşk, Mardin, Şırnak, Siirt ve Batman’da psikoloji kitapları en çok okunanlar arasında. İnsanlar boş zamanlarında en çok televizyon izliyor. Boş zamanlarda televizyon izleyen kişi oranı yüzde 23.7. Yurttaşların yüzde 19.2’si ailesiyle zaman geçirdiğini, yüzde 17.8’i kitap, gazete ve dergi okuduğunu, yüzde 13.4’ü de Araştırmaya göre, yılda ortalama 7 kitap okunuyor. Edebi ve dini kitaplar ise ilk iki sırada yer alıyor. stanbul’da aşk, Mardin, Şırnak, Siirt ve Batman’da psikoloji kitapları en fazla okunanlar arasında. arkadaşlarıyla birlikte zaman geçirdiğini belirtiyor. Bir seferde en fazla 30 dakika okunuyor. “Hiç okumuyorum” diyenlerin oranı yüzde 19.32, “yaklaşık 30 dakika” diyenlerin oranı yüzde 47.04, “yaklaşık bir saat” diyenlerin oranı yüzde 22.20, “yaklaşık iki saat” diyenlerin oranı ise yüzde 6.65. Araştırmaya katılan yurttaşların yüzde 61.5’i tavsiye edilen kitapları okuduğunu söylüyor, yüzde 45.5’i ise rastgele kitap seçip okuyor. Türkiye’de her 4 kişiden birinin kitap okuma alışkanlığı var. “Hiç okumam” diyenlerin oranı yüzde 31.32, 110 kitap okurum diyenlerin oranı yüzde 43.91, 1120 kitap okurum diyenlerin oranı ise yüzde 16.50. Araştırmaya göre en çok edebi ve dini kitaplar okunuyor. “Edebiyat türü kitaplar okuyorum” diyenlerin oranı yüzde 19.5, “dini kitaplar okuyorum” diyenlerin oranı ise yüzde 18.3. Araştırmaya göre, bir yıl içinde ortalama en çok kitap okuyan iller, yılda 1213 kitap ile Erzurum ve Erzincan. An cak her iki ilde okunan kitap türü dini kitaplar. Araştırmaya katılanlar arasında edebiyat türü kitap okuduğunu söyleyenlerden yüzde 33.7’si roman, yüzde 27.1’i öykü, yüzde 10.2’si ise şiir kitapları okuduğunu belirtiyor. Araştırmaya göre ayrıca en çok macera ve aşk temalı kitaplar okunuyor. Aşk kitabı okuduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 18.2, macera türü kitap okuduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 21.9. En çok okunan yazarlar arasında ilk sıraları Ömer Seyfettin, Ayşe Kulin, Orhan Pamuk, Reşat Nuri Güntekin, Elif Şafak, Canan Tan, Yaşar Kemal alıyor. Araştırmanın en çarpıcı sonucu ise yurttaşların yüzde 84.16’sının “hiç korsan kitap almıyorum” demiş olması. A DA OPERASI Özpetek hep ‘müzik’ düşünüyor Kültür Servisi Bu yıl 74.’sü düzenlenen Maggio Musicale Fiorentino Festivali, 28 Nisan’da Verdi’nin “Aida” operasıyla açılacak. Ferzan Özpetek’in yöneteceği operanın prömiyer öncesi düzenlenen basın toplantısında, konuşan Özpetek, böyle bir projenin parçası olmaktan heyecan duyduğunu söyledi. Özpetek, “Opera ile sinema, birbirine benzese de çok farklılar. Her ikisinin de kendilerine göre zorlukları var ama ikisi de büyüleyici. 67 saat tiyatroda çalıştıktan sonra, eve baygın bir şekilde dönüyorum ve hep müziği düşünüyorum.” dedi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear