23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 N SAN 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA HABERLER Belediye Başkanı Gökçek, Mustafa Kemal’e hakaret etti diyerek adının sokağa verilmesine karşı çıktı 9 Ankara’da Nâzım tartışması S NAN TARTANOĞLU ANKARA Nâzım Hikmet’in adının Ankara’da bir sokağa verilmesi önerisi tartışmalara neden oldu. Ankara Anakent Belediye Meclisi’nin CHP’li üyelerinin Nâzım Hikmet’in adının bir caddeye verilmesi önergesine Belediye Başkanı Melih Gökçek, “Nâzım, Mustafa Kemal’e hakaret eden bir şair. O bakımdan adının verilmesi benim ağrıma gidiyor arkadaş” gerekçesiyle karşı çıktı. Önergenin sahibi CHP Grup Başkanvekili Fazıl Güleken ise bu tepkiyi Gökçek’in öteden beri sergilediği “bildiğimiz antikomünist, antisol damara” bağladı. Gökçek, Çankaya’da zaten “Şair Nâzım” adını taşıyan bir sokak bulunduğunu, sokağın adının “Şair Nâzım Hikmet’”olarak değiştirilebileceğini kaydetti. CHP grubu ise ünlü şairin adının sokağa değil, bir caddeye verilmesinin daha uygun olacağını söyledi. Salonda tartışmaların yaşanma GÖKÇEK’ N HAKARET ÇER YOR DED Ğ Ş R “Trabzon’dan bir motor açılıyor Sahildekalabalık! Motoru taşlıyorlar Son perdeye başlıyorlar! Burjuva Kemal’in omuzuna binmiş Kemal kumandanın kordonuna Kumandan kahyanın cebine inmiş Kâhya adamlarının donuna Uluyorlar Hav... hav... hak... tü” sı üzerine Gökçek, önergede ısrar edilmesi durumunda, Nâzım Hikmet’in “tasvip etmediği” bir şiirini internetten buldurup okuyacağını söyledi. Ardından, Nâzım Hikmet’in Atatürk’e hakaret ettiğini öne sürdüğü şiiri buldurtup okuyan Gökçek, “Ne diyorsunuz bu şiire? Ben hiçbir yorum yapmıyorum. Nâzım Hikmet’in şiiri bu. Mus Behramoğlu’ndan tepki Gazetemiz yazarı ünlü şair Ataol Behramoğlu, Melih Gökçek’in açıklamasına tepki göstererek, “Mustafa Kemal ve Nâzım Hikmet adları Melih Gökçek’in ağzına yakışmıyor. Zaten bu adları ister istemez ağzına aldığında da içinden küfrettiğinden kuşku duymam. Türk ulusu Mustafa Kemal, Nâzım Hikmet gibi evlatlarıyla sonsuzca övünç duyacaktır. Melih Gökçek gibilere gelince, şu anda sahip oldukları iktidarı kaybettikten sonra adları toplumsal bellekten tümüyle silinip gidecek, ya da neden oldukları sıkıntılar ve sorunlarla anılacaklardır” dedi. tor açılıyor/ Sahildekalabalık!/ Motoru taşlıyorlar/ Son perdeye başlıyorlar!/ /Burjuva Kemal’in omuzuna binmiş/ Kemal kumandanın kordonuna/ Kumandan kâhyanın cebine inmiş/ Kâhya adamlarının donuna/ Uluyorlar/ Hav... hav... hak... tü.” dizelerinin Nâzım Hikmet’e ait olduğunu öne sürdü. Ancak şiirin orji ‘Erdoğan Nâzım’ın şiirini okumuştu’ nalinde “Burjuva Kemal’in omzuna binmiş” ifadesindeki “burjuva” ile “Kemal” kelimelerinin arasında virgül olması gerektiği, “Burjuva, Kemal’in omzuna binmiş” dizesinin şiiirin tamamı ile uyumlu olduğu dile getirildi. Yüreğimizi Isıtan Güzel nsanlar Bütün olumsuzluklara karşın bu güzel ülke nasıl hâlâ ayakta durur, diye düşündüğümde, şöyle dedim kendi kendime: “Güzel insanlar sayesinde.” Geçen hafta Sunay Akın’ın göz nuru Oyuncak Müzesi 7. doğum gününü kutladı. O gün kapısının önünde koskoca bir zürafa bulunan Oyuncak Müzesi’ne ilk kez gittim ve evime bir adımlık mesafede bulunan müzeyi ve oyuncak delisi Sunay Akın’ı, bir başka oyuncak delisi eşi Belgin’i, dokuz çalışanı ve 30 binden fazla oyuncağı yeni tanıdığım için utandım. Öyle bildik “insanın çocuk olacağı geliyor” sözünü etmeyeceğim, insanın kocaman bir insan olarak o Oyuncak Müzesi’nde yitip gitmesi geliyor. Sunay Akın heyecanla her oyuncağın macerasını anlatıyor. Her oyuncak sanki o anlatırken yeniden hayata başlıyor, atlar dörtnala bir koşu tutturuyorlar. Eczacılar tozları birbirine karıştırarak şifalı şuruplar yapıyorlar, fırıncının ekmeği mis gibi kokuyor, bir yanda oğlanlar topaç çeviriyor, kızlar evcilik oynuyor ve şu dünyanın bitmeyen derdi savaş Oyuncak Müzesi’nin bir odasını da dolduruyor. Yaralılar, ölmüş atlar, bombardıman uçakları, neyse ki bu savaş bir ‘savaş oyunu’... içiniz rahatlıyor. Oyuncak müzelerinin dünyadaki yeri çok başka. Müzenizin müze olması için ender parçaların mutlaka çok olması gerekiyor. Bizim Oyuncak Müzemiz çoktan rüştünü kanıtlamış. Dünyanın önemli 150 müzesi arasına girmiş... sevindirici bir de haber var, Dünya Müzeler Birliği’nin üyesi olan Oyuncak Müzesi mayıs ayında Almanya’nın Bremen kentinde yapılacak müzeler yarışmasında finalistlerden biri olmayı başarmış. Müze 7. doğum gününü çok nadir bir parçayı vitrine koyarak kutladı. 1840’lı yıllar yapımı dört katlı bir Alman bebek evi bu. Bu bebek evi için büyük bir çaba harcamışlar, bebek evi İsviçre’deki bir müzayededen alınmış. Sunay Akın, bu “Arda Turan’ı transfer etmek gibi bir şey” diyor. Gerçekten dört katlı bebek evi, gerçek bir şaheser. Her oda ayrı bir tarzda döşenmiş, çalışma odasındaki masada yarısı yırtılmış bir kurutma kâğıdı bile duruyor, o küçücük klasik sandalyeler şiir gibi, hele avizeler. Saatlerce oyuncak evin önünde durabilir, her odada nasıl bir hayat yaşandığını, eşyaların da yardımıyla siz kendiniz bir hikâye olarak yazabilirsiniz. Sanırım artık yapılmayan bu bebek evleri en çok yazar olmayı düşleyen çocukların düş gücünü beslemiştir. Düşünsenize her uyandığınız gün, yeni bir hikâyeye başlayabilirsiniz. Binbir Gece Masalları gibi bitmek bilmeyen bir hikâye nehri içinde dolaşıp durursunuz... Bu hafta da ne kadar bereketliymiş. İşte Ankara’dayım ve yorulmak nedir bilmeden 17 yıldır Ankara Karikatür Festivali’ni yoktan var eden Nezih Dalyan, “Bu yıl 7. kez her şey çocuklar için” diyor. Aman Tanrım bu karikatürleri çocuklar mı çizdi? Yarışmanın birincisi Nurten Demirtaş küçücük bir kız, vallahi daha bir seviniyorum. Karikatür alanında bir erkek egemenliği vardır ama korkun kızlar fena geliyor... daha doğrusu yeni kuşaklar birer espri canavarı. Nezih Dalyan’a bakıyorum, yüzünde mutluluk gülümsemesi. Artık festival amacına ulaşmış, okullar öğrencilerini arabalara bindirip festival haftası nedeniyle açılan sergilere özellikle getiriyorlarmış. Bu yıl sergileri gezen çocukların ve tabii yüreği hep çocuk kalanların sayılarının 10 bine varacağı tahmin ediliyor. Puslu bir Ankara havasında Makedonya’dan, Hollanda’dan, Azerbaycan’dan, Samsun’dan, Adana’dan, İstanbul’dan gelmiş karikatürcüler neşe içinde birbirlerinin karikatürlerine bakıp basıyorlar kahkahayı, ben de basıyorum. “Bugünlerde içimizi ısıtacak her şeye daha bir tutkuyla bağlı olmalıyız” diyorum içimden, en çok da neşeye. Bu arada Nezih Dalyan’ın eşi Hülya, festivalin başından bu yana gelip giden tüm karikatürcülere defterler açıp birer karikatür çizdirmiş, muhteşem defterler çıkmış ortaya, çalınmasından korkulan defterler, bir gün mutlaka gün ışığına çıkacak en samimi karikatürler, tek nüsha. tafa Kemal’e hakaret eden birini savunuyor, tasvip ediyor musunuz? Nâzım, Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret eden bir şair. O bakımdan adının verilmesi benim ağırıma gidiyor arkadaş, ama buna rağmen önerge oylanırken çekimser kalacağım” dedi. Gökçek’in bu iddialarını desteklemek için “Trabzondan bir mo Önergenin sahibi Güleken, Hikmet’in isminin bir caddeye verilmesini istediklerini, ancak isimlendirme komisyonunda önergede değişiklik yapılarak “Şair Nâzım” sokağının “Şair Nâzım Hikmet” olarak değiştirildiği bilgisini verdi. Güleken “Bizim önergemiz değiştirildi. Biz de oylamada değişmiş önergeye çekimser kaldık” dedi. Güleken, Nâzım Hikmet’e olan tepkiyi “Gökçek’in öteden beri sergilediği antikomünist, antisol damarına” bağlarken önergelerinde yapılan değişikliğin “Gökçek’in Mustafa Kemal üzerinden oynadığı bir oyun” olduğunu söyledi. ABD Büyükelçiliği internet sitesi: Türkiye’de basın özgürlüğü geriledi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın İnsan Hakları Raporu’na ilişkin Amerika’nın Sesi radyosunun haberini resmi internet sitesinde “Türkiye’de Basın Özgürlüğü Geriledi” başlığı ile duyurdu. Başbakan Tayyip Erdoğan ile ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone arasındaki “Türkiye’deki basın özgürlüğü” polemiği, elçiliğin resmi internet sitesinin manşetine Amerika’nın Sesi radyosunun “Türkiye’de basın özgürlüğü geriledi” başlıklı haberinin konulmasıyla alevlendi. Siteye 8 Nisan’da konulan ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın İnsan Hakları Raporu’na dayanılarak hazırlanan, “Amerika’nın Sesi” mahreçli haberde, “Türkiye’de 2010 yılında basın özgürlüğünün gerilediği ve hükümetin basın özgürlüğünü kısıtladığı” vurgusu yapıldı. Türkiye’de tutuklu gazeteciler ve basın suçlarından açılan davalara ilişkin rakamsal bilgilerin aktarıldığı haberde, “Kanunlar, ifade ve basın özgürlüğünü koruyor, ancak hükümet bu özgürlükleri çok sayıda açılan davalarla sınırlandırıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun verilerine dayanarak Türkiye’de 43 gazetecinin tutuklu olduğunu, çoğunun terörle mücadele yasaları kapsamında cezaevinde olduğunu bildirdi. Basına dayandırılan bilgilere göre raporda, Ergenekon davasını izleyen gazeteciler aleyhinde 5 bin dava açıldığı, 20 gazetecinin hüküm giydiğine dikkat çekildi” ifadeleri kullanıldı. Haberde ayrıca, Türkiye’de kaç internet sitesinin yasaklı olduğu konusunda resmi bilgi bulunmadığı da belirtilerek, “Ancak ‘engelliweb’ adlı sivil toplum kuruluşuna göre, Türkiye’de 6 bin 457 internet sitesi yasaklı durumdadır” denildi. ki gün önce evlenen yargıç kaza kurbanı Haber Merkezi Türkiye genelinde dün meydana gelen kazalarda 8 kişi yaşamını yitirdi, 16 kişi yaralandı. Bingöl’de Harun Reşit Özkişi’nin kullandığı otomobil ile Ferhat Sağdıç’ın kullandığı otomobil, KarlıovaBingöl yolunun 15. kilometresindeki Ciligöl köyü mevkisinde çarpıştı. Kazada, Karlıova Adliyesinde görev yapan Yargıç Meryem Özkişi Köken (23) yaşamını yitirdi. Araç sürücüsü Özkişi’nin kardeşi Harun Reşit Özkişi ve annesi Zeynep Özkişi yaralandı. Yargıç Meryem Özkişi Köken’in 2 yıldır Karlıova’da görev yaptığı ve Yedisu ilçesinde doktor olan Arif Hüdai Köken ile 2 gün önce resmi nikâh kıydıkları öğrenildi. Sivas’tan Kayseri’ye gelen yolcu treni, Mustafakemalpaşa Bulvarı’ndaki hemzemin geçitte, Yozgat’ın Sorgun ilçesi Gözbaba köyü muhtarı Ruhi Aslan’ın (45) kullandığı otomobile çarptı. Kazada Aslan ile yanındaki ağabeyi Zahir Aslan (62), yaşamını yitirdi. Bursa, Osmaniye, Konya, Kütahya, İstanbul, Fethiye’de meydana gelen kazalarda da 5 kişi yaşamını yitirdi. D Z OYUNCUSU AĞIR YARALANDI Ankara’dan Abant’a gitmekte olan Bulgan Bora Şahin idaresindeki otomobil, Ömerler köyü mevkisinde devrildi. Kazada, sürücü Şahin ile yanında bulunan, TRT’de yayımlanan “Sen de Gitme” adlı televizyon dizisi ile “Lodos”, “Mahpeyker: Kösem Sultan” ve “Gomeda” adlı filmlerde rol alan dizi oyuncusu Bulut Köpük (31) ağır yaralandı. Baştarafı 2. Sayfada birlikte Köy Enstitülerinin kuruluşuna öncülük ederler, İsmet İnönü onları desteklemektedir. Sevgili Başaran’ın deyimiyle bir değil bin gül açmaktadır Anadolu’da. 21 Köy Enstitüsü kurulmuştur. Toplumun özlemini çektiği insanı, özgür bireyi yetiştirecektir bu okullar, orada öğrencilikle işçilik birleştirilmiştir. Üreten, halk kaynaklarına açılan topraktan, doğadan öğrenilen bir okul yaratılmıştır. Orada türküler söylenir, halay çekilir, tiyatro yapılır yurt ve insan sevgisi taşıyan girişimci, akılcı, yaratıcı, laik, çağdaş, bağımsız, özgür insanlar, gençler yetişecektir. Büyük eğitimci Hasan Âli Yücel bu yıllarda Türk toplumuna 500 klasik eser kazandırmış, tercüme büroları kurmuştur. Melih Cevdet Anday, Nurullah Ataç, Orhan Veli, Erol Güney bu bürolarda, konservatuvar ve Köy Enstitülerinde görev alırlar. Meslek okulları açılmıştır. Enstitülerde öğrenciler yılda 2025 kitap okumakta ve en geniş hümanist kültürle yoğrulmaktadırlar. Okulların çalışkan, Eğitimde Devrim Köy Enstitüleri Prof. Dr. Coşkun ÖZDEM R idealist müdürleri ve öğretmenleri vardır: Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, Azra Erhat, Cavit Orhan Tütengil de öğreticiler arasındadır. Âşık Veysel halk müziği öğretmenidir. Saldırılar başlıyor Bu, tüm dünyada örnek alınan ve övgüyle anılan ama bazı çevrelerde kaygı uyandıran okullarla ilgili söylentiler ve iftiralar gecikmemiştir. Seçimler yaklaşmaktadır, partiler köy ağalarına el atmakta ve onları Meclis’e taşımakta yarar ve çıkar görmektedirler. Aşiretler, şeyhler, ağalar, sömürücü güçler kaygılanmakta haklıdırlar. Köleliğe, ağa baskısına başkaldıracak pırıl pırıl gençler yetişmektedir burada. Tehlike büyüktür, ağalar ağası Kinyas Kartal, İnönü’ye gelip “Paşam, bu okulları kapat yoksa Doğu’dan oy ala mazsın” demiştir. Eğitim yoksunu halkımızın oyunu almak artık gündemdedir ve bu her şeyin önündedir. Bunun için her çareye başvurulabilir ve Köy Enstitüleri yok edilebilir. Nitekim öyle olmuştur. Enstitüler için soruşturmalar başlatılmış, Meclis’ten heyetler gelip sorgulamalar yapmıştır: “Hep birlikte ne marşı okuyordunuz?” (Ziraat Marşı’nı kastediyorlar.) “Orhan Veli niçin geldi?” “Sabahattin Ali niçin ziyaret etti?” “Hangi Rus yazarlarını okuyordunuz?” “Kız erkek birlikte eğitim olur mu?” Bu sorulara okul müdürlerinin verdikleri cevapları, onları saygıyla anarak okumalıdır her çağdaş insan. Adeta bir uygarlık dersi niteliğindedir bu cevaplar. Her şeyden önce kurucuları yok etmek gerekiyordu. Hasan Âli Yücel’in karşısına onu suçlayan bir avukat çı karıldı. Eski kuşaklar ibretle izlemiştir bu davaları. Büyük eğitimci bakanlıktan ayrılma zorunda bırakıldı. Hakkı Tonguç etkisiz hale getirildi. Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen bu tutucu zatın enstitülere hiç sempatisi yoktu. İnönü ile enstitüleri ziyaretten dönerken “Paşam, bunlar böyle eğitim görürlerse onları idare edemeyiz” deyişi yaygın bir söylentidir. 1948’de yüksekokul Hasanoğlan kapandı. 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelişi her şeyin sonu olmuştur. Halkevleri ile birlikte Köy Enstitüleri, daima özlemle anacağımız, yok edilişine aralıksız esef edeceğimiz, onları yok eden karanlık güçleri lanetle anacağımız benzersiz aydınlanma odakları olarak yakın tarihimizdeki yerlerini almışlardır. Bu okullarla bir kurtuluş ve aydınlanma savaşı verilmişti ama karşıdevrimciler onu yarıda bıraktılar. Çok yineledim, onları yıkmayı başaramasaydılar bugün Türkiye bambaşka bir yerde olacaktı. Yurtseverler böyle derin kaygılar içinde olmayacaktı. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear