22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 N SAN 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA HABERLER Şık’ın ‘İmamın Ordusu’ adlı çalışması sanal ortamdan yayımlandı. On binlerce kişi kitabı bilgisayarına indirdi 7 O kitap artık internette İstanbul Haber Servisi Tutuklu gazeteci Ahmet Şık’ın basılmak üzereyken toplatılan “İmamın Ordusu” adlı kitabı, Twitter’da paylaşıldı. Savcının, “kitap taslağını bulunduran örgüt üyesi gibi işlem görecek” baskısı ve yasağı internet aracılığıyla delinmiş oldu. Savcılık, taslağın internette yayımlanması üzerine inceleme başlattı. Şık’ın avukatı Tora Pekin, “Kitap şu anda Ahmet’in savunmasını yapar durumda. Ahmet de Nedim Şener de bir an önce serbest bırakılmalı ” dedi. Şık’ın basılması için İthaki Yayınları’na verdiği kitap taslağına, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcı Zekeriya Öz’ün talimatıyla ve İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi Mehmet Karababa’nın kararıyla el konulmuş, kitabın, avukat Fikret İlkiz ve gazeteci Ertuğrul Mavioğlu’nda bulunan kopyaları polislerce silinmişti. Şık’ın basılmadan toplatılan kitabı dün Twitter’da paylaşıldı. Şık’ın son halini verdiği ki Gazeteci Aydın Engin: Kitap gerçek Gazeteci Aydın Engin, internet sitelerine yaptığı açıklamada, paylaşılan taslağın, polis el koymadan önce okuduğu kopyanın aynısı olduğunu söyledi. Engin, “Bugün bana bir mail yollandı. Ahmet tap olarak sunulan 298 sayfalık taslak, “Dokunan Yanar” başlığıyla sunuldu. Taslağın ilk sayfasında “Önsöz” başlığı altında ise şu ifadelere yer verildi: “Ahmet Şık’ın yazdığı ve çalışma başlığı ‘İmamın Ordusu’ olan kitap şu anda ‘Dokunan Yanar’ başlığıyla ekranlarımızda… Kitabın sahte kopyalarının elektronik ortamlarda dolaştığı şu günlerde, okurların ‘kitabın aslı’nı okuma olanağının sağlanmasını demokratik bir görev, düşünce özgürlüğünün savunulması yönünde bir katkı olduğu inancındayız. Kitabı internet Şık’ın kitabının orijinalinin kendilerine İsveçli aktivistlerce iletildiğini belirtiyorlar ve benden gerçekten kitabın orijinali olup olmadığını soruyorlar. Baktım, tümüyle orijinal” dedi. lanmaması için verdiği çabaların boşa çıktığına dikkat çekti. İnternet çağında ifade özgürlüğünün böyle polisiye yöntemlerle engellenmeye çalışılmasının ne kadar gerçekçi olduğunun ortaya çıktığını dile getiren Pekin, “Sonuçta emniyetin ve yargının bu müdahaleleri nedeniyle, Ahmet’in kitabı bir yayınevinin profesyonel desteğinden yoksun olarak okura ulaşmış oldu. Her yazar kitabının hatasız olmasını ister. Bu kitabın bu şekilde yayınlanması yazarı Ahmet Şık’a haksızlık oldu” dedi. Şık’ın kitabında eksikliklerin ol ortamında yaymamızın tek nedeni ve amacı bundan ibarettir.” Alman ilahiyatçı, Nazilerce toplama kampına gönderilen Martin Niemöller’in Nazi yanlısı tutumuna dair pişmanlığını yansıtan sözlerine dikkat çekildi. Twitter’da ilk paylaşılan taslağa ulaşılan link 10 dakika sonra iptal edildi. Daha sonra iki farklı link daha sunuldu. On binlerce kişi kitabı bilgisayarına indirdi. ‘Tutuklama kararını verenler okusun’ Şık’ın avukatı Tora Pekin, savcılığın ve mahkemenin kitabın yayın duğunu, üzerinde çalışmaya devam ettiğini söylediğini anımsatan Pekin, şöyle devam etti: “Ahmet’in söylediği kadarıyla araştırması tam olarak sonuçlanmamıştı. Yine de internetten ulaşılan bu nüshanın kitap üzerinde yaratılmak istenen kuşkuyu tümüyle gidereceğini sanıyorum. Okuyanların göreceği üzere, bu çalışma sadece bir gazetecilik faaliyetinden ibaret. Polisin 49 sayfalık ‘tutanağına’ dayanarak Ahmet’i suçlamaya çalışanların da mahcup olacaklarını sanıyorum. Hepsinden önemlisi de kitap şu anda Ahmet’in savunmasını yapar durumda. Kitabın, tutuklamaya konu iddiaları içermediği açık. Tutuklama kararına derhal son verilmeli. Ahmet’le tutuklanan gazeteci Nedim Şener de serbest bırakılmalı. Dileriz, tutuklamayla ilgili karar verecek mahkeme, kararını kitabı okuyup verir. Yarın (bugün) tahliye talebiyle mahkemeye başvuracağız.” ÖYM’ler Ne Zaman Kalkacak? Ergenekon ve Balyoz gibi kamuoyunun dikkatini çeken soruşturmaları ile tanınan Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ün HSYK kararı ile İstanbul Başsavcı Vekilliği’ne atanması, dünkü gazetelerin en önem verdiği haberler arasındaydı. O haberi yorumlayan bazı meslektaşlar da, tıpkı sayfa sekreterleri gibi ikiye ayrılmışlardı. Bir bölümü atama işlemini, Sayın Öz’ün Ergenekon türünden politik ağırlığı artık gizlenemeyen davalar için gösterdiği olağan dışı gayretin mükâfatı gibi görürken; başka bir bölümü de başsavcı Vekilliğine getirilişini, bir tür “Maaşa zam, ama yetkilerine budama” gibi yorumlamaya ağırlık veriyordu. Şayet bugünkü adalet düzeninde, yurttaşların doğal yargı dışında bir de ÖYM’lerde yargılanmakta oluşunda bir garabet görmeyenlerdenseniz, cumhuriyet savcılığı makamına bir de olağanüstü yetkilerle donatılmış olarak oturmuşken, yeni göreve atanmanın arkasında başka nedenler aranmasını doğal görürsünüz. Benim kuşağım, ‘İstiklal Mahkemeleri’nin son döneminde hayata gözlerini açtı. Çöken bir imparatorluktan, yeni bir ulus devlete dönüşümün doğal görülmesi gereken sancılı dönem için, yargıçların yasama organı üyelerinden seçilmiş olan ve kararları temyiz edilemeyen o mahkemeler belki tepki yaratmadı. Ya da öyle bir tepki cephesinde olma cesareti, bizzat ‘İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanmayı peşin göze almak isteğini getireceği için oluşmadı. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte, o savaşı yapan iki tarafın da en stratejik bölge olarak gördüğü Türkiye, ‘sıkıyönetim’ gibi olağanüstü bir rejim altında yaşamak durumunda kaldı. Doğal parlamenter rejim içindeyiz, diye düşünenler 12 Mart darbesinin sonucu olarak yeniden ‘askeri mahkemeler’le karşı karşıya kaldı. Düşünürler, gazeteciler, sendikacılar için doğal uğrak adreslerinin başında gelen SYM’ler sahneden çekilirken, görevlerini ‘Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ne devrettiler. DGM’lerin üç yargıcından birisi askeri yargıç olduğu için, o hüküm Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından iptal edilinceye kadar, rejimin sanık listesine aldığı yurttaşlar böyle karma bir mahkeme önünde hesap verdi. DGM’ler önce askeri yargıçtan kurtuldu, ama peşinden yerlerini ‘Özel Yetkili Mahkemeler’e bırakan bir yeni yasa sahne aldı. İstanbul’un yeni başsavcı Vekillerinden birisi olan Sayın Öz, o rejimin donanımını “iddia makamı”nın başı olarak yürütürken ‘görevimi en iyi yapan ben olmalıyım duygusu’ ile “çalışmaya özen gösteren öğrenciler” gibiydi. Sabah alacakaranlıkta gözaltına alacakları “şüpheli”lerin evlerine sütçüden önce gitmek için yarışan polisleri ile onun da uykusuz kalmaktan ne kadar yorulduğunu şimdi anlamış olduğunu okuduk dünkü gazetelerde. Kendisinden yıllarca önce, 1954’lerde İstanbul Başsavcısı olan merhum Hicabi Dinç’in bir gün beni makamına davet edip, politik amaçla açılmış davalarda savunman olarak görev yaparken, iddia makamını zor durumda bırakan girişimlerim için, “Beni anlamaya çalışın. Ben bir telefon makinesiyim. Hangi numaralı hatta bağlanırsam oraya gelen konuşmaları iletirim” demesi kulaklarımdan gitmiyor. Olağanüstü yargı düzeninde savcı ve hâkim olarak görev alanların 1954’ler döneminden çok daha bağımsız olduklarına inanmak için ellerinde kanıt olanlar varsa lütfen seslerini yükseltsin. Dün çıkan yazım için aldığım olumlu tepkiler nedeni ile zaman zaman telefonlarım kilitlendi. Öylelikle CHP seçmeni olduğu anlaşılan bu okurlarımın milletvekili adaylarının parti genel merkezi tarafından değil, kendi yoklama kurullarınca belirlenmesi için ne ölçüde istekli olduklarını bir kez daha görmüş oldum. 2. Ergenekon davası sanığı brahim Şahin, Eymür ve Ağar’ın, kurumları çatışmaya ittiğini söyledi ‘ ki baş belası adam çıktı’ HAT CE TUNCER İkinci Ergenekon davasında sanık eski Özel Harekât Daire Başkanvekili İbrahim Şahin, Susurluk kazasından sonra hedef gösterildiğini belirterek “İki baş belası adam çıktı. Mehmet Eymür, Mehmet Ağar. Bütün gruplar birbirine girdi. Devlet kurumları çatışmaya girdi. Bu çatışma sürüyor” dedi. Susurluk davasını hükme bağlayan hâkimin Ergenekon davalarında avukatlık yaptığına dikkat çeken Şahin “Ben ömrü hayatımda Susurluk’un intikamını mutlaka alacağım. Bizi hapislerde yatırdılar, onlar da yatsın” diye konuştu. Tutuklu sanık Yusuf Erikel, uzun süredir rahatsız olduğunu sonunda kendisine geniz kanseri teşhisi konulduğunu ağlayarak belirterek, “Bunlar beni tedavi etmez. Tahliye edin, tedavi olunca gelip teslim olurum” dedi. Silivri Cezaevi bitişiğindeki duruşma salonunda görülen davada Başkan Köksal Şengün 110. oturumu açarken tutuklu sanık Yusuf Erikel söz aldı. Bir yıldır hastanelere gidip geldiğini anlatan Erikel, “Kitle 8 santim olmuş, boynuma inmiş. Bunlar beni tedavi etmez. Beni tahliye edin, tedavi olup gelip teslim olayım” diye konuştu. İbrahim Şahin ise Güneydoğu’da teröre karşı savaştığını anlatarak devam etti: “Güneydoğu’da görev yaptığımız zaman askerler, MİT’çilerle birlikte çalıştık. Oralarda görev yaptığım 4.5 sene kahraman ilan edilmiştim, şimdi vatan haini ilan edildim.” Şahin, telefonda kendisini Tuğgeneral Metin Gürak olarak tanıtan kişinin, “Göreve dönüyorsun hayırlı olsun, hazırlan” dediğini belirtti. Şahin, telefon bağlantılarını askeriyede “moderatör” olarak çalışan tutuklu sanık Fatma Cengiz’in sağladığını söyledi. dirmesini istediğini anlattı. Kırmızı’dan gelen mesajlarla ilgili sorular üzerine Şahin “Böyle bir görüşme yok. Taylan bana ‘komutanım’ demez, ‘Başkanım’ der. Kabul ediyorum” diye konuştu. Fatma Cengiz’den kendisini arayanlara neden, “Güneydoğu’da operasyonda” denmesini istediği sorusu üzerine Şahin, “Kahrolası Susurluk yüzünden herkes beni mafya zannediyordu, para istiyordu. Ben de kaçmak için öyle söylettim” diye açıklama yaptı. “Ben ülkem için ölürüm” diyen Şahin şunları kaydetti: “Niçin hedefe alındım. Ben baş belası mıyım? Bu ülke için kan döktük, yine dökeriz. Döktüysek de helal ediyorum. Ama kimse bana ‘PKK’li, terörist’ diyemez.” Sanık Tuncay Özkan’ın kullandığı bir depoda bulunan Tarık Ümit ve 1994’te öldürülen Kürt avukat Medet Serhat ile ilgili belgede adının geçtiğine ilişkin soru üzerine Şahin, “Tuncay Özkan’da bulunmuş, ona sorun” dedi. Özkan da “Yaklaşık 300 adet el defterimin tamamı elinizdedir. O defterleri 1982’den beri tuttum. 1996’da TBMM Susurluk Komisyonu’nda bunların tamamını anlatmışımdır. Bunlar ilk defa açıklanan bilgiler değildir. Şahin ‘düşman’ tanımlamasını benim için kendisi yüklemiştir. Eğer bunlarla ilgili açıklama yapacaksa bugün doğru bir gündür.” Evi aranan Prof. Dr. Beyaz’a komşuları destek ziyaretinde bulundu. Prof. Beyaz: Aslında biraz rahatladım İstanbul Haber Servisi Ergenekon davası ile birleştirilen Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamı soruşturması kapsamında Esenler’deki evi ile ofisi 14 buçuk saat boyunca aranan ve 2 bin belgeye el konulan ilahiyatçı Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, “Aslında biraz da rahatladım. Sanki İstiklal veya Çanakkale Savaşı’nda askerden kaçan bir insanın psikolojisi içindeydim. O psikoloji yırtıldı” dedi. Aramalarda kopyası alınan kitabını yayımlayacağını da anlatan Beyaz, “Saidi Nursi ve Fethullah Gülen ile ilgili kitabımın belgelerini aldılar. Bunların arama konusu olmadığını söyledim. ‘Bunları da alırız’ dediler. Hükümeti rahatsız eden konularla ilgili fikir beyan eden belgelerimi aldılar” dedi. Arama sırasında bazı tartışmaların da yaşandığını belirten Beyaz, “Bundan sonra yargıda ne olur ne olmaz onu bilemiyorum. Ama Türk Müslüman çocuklarını, ailelerini misyonerliğe karşı korumaya devam edeceğim” dedi. CNN Türk’e de konuşan Beyaz, Saidi Nursi ve Fethullah Gülen’in dini ve milli yönden Türkiye’ye zararlarına yönelik bir kitap yazdığını belirterek “Halkımızın din adı altında kandırıldığına yönelik çalışmalarım vardı, onları aldılar” dedi. Arama tutanağını imzalamadığını kaydeden Beyaz, “İmzalamadım çünkü öncelikle arama kararını bana okumadılar. Belli amaçlara yönelik belgeleri aradılar. Bu yapılan şey kanunsuzluk çünkü” yorumunu yaptı. ÇHD’DEN ÇARKIN DİLEKÇESİ F L Z, YAŞANANLARDAN END ŞE DUYDUĞUNU SÖYLED MHP L DER BAHÇEL ’DEN FETHULLAH GÜLEN’E ÇAĞRI ‘Cemaatin faaliyetlerini durdurduğunu açıklasın’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP lideri Devlet Bahçeli, özellikle 12 Eylül referandumu öncesinde sık sık “okyanus ötesi” diye nitelendirerek sert eleştiriler yönelttiği Fethullah Gülen’e, dün yaptığı açıklamayla çağrıda bulundu. Bahçeli, ilahiyatçıları hedef alan son Ergenekon operasyonu ile ilgili tartışmaların Gülen ve cemaatini “zan altında” bıraktığını belirterek, “Bu durum bütün unsurlarıyla aydınlanana kadar Hocaefendi’nin, Gülen cemaati mensuplarının bu konularla hiçbir şekilde ilgisi olmadığını göstermek bakımından cemaatin faaliyetlerini durdurduğunu veya askıya aldığını açıklamasının yerinde ve yararlı olabileceği akla gelmektedir” görüşüne yer verdi. Bahçeli’nin açıklamasında şöyle denildi: “Türkiye’deki cemaatin bu konuda bir dahli varsa, Hocaefendi’nin cemaat üzerinde tam olarak etki ve kontrol icra edemediği bir ihtimal olarak karşımızdadır. Diğer akla gelen husus ise Türkiye’deki cemaatin başka odaklar tarafından yönlendiriliyor olabileceğidir. Bu durum karşısında Hocaefendi’nin bir tavır koymasının gerekli olacağı düşünülmektedir” ‘Kızımın ‘Gerzek Şaban’ filmine bile el koydular FIRAT KOZOK Susurluk davasına Ağar başvurusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) “Susurluk” davası hükümlüsü eski özel harekâtçı Ayhan Çarkın’ın yaptığı açıklamalar ve bununla ilgili ifadesinin alınması Çağdaş Hukukçular Derneği’ni (ÇHD) harekete geçirdi. ÇHD üyesi avukatlar, Mehmet Ağar’ın yargılandığı Susurluk davasına katılma talebinde bulunurken Ayhan Çarkın’ın da dava kapsamında ifadesinin alınmasını istedi. ÇHD, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “Cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturduğu” iddiasıyla yargılanan Mehmet Ağar’ın davasına dün yeniden katılma talebinde bulundu. Çarkın’ın açıklamaları esas alınarak kovuşturmanın genişletilmesi istenen başvuru dilekçesinde, Çarkın’ın tanık olarak dinlenmesi, ayrıca İstanbul’da alınan ifade örneklerinin ve hazırlık soruşturması evraklarının istenmesi, bu yolla tespit edilen yeni eylem ve suçlar yönünden ek iddianame hazırlanması için dosyanın cumhuriyet savcılığına gönderilmesi talep edildi. Mehmet Ağar’ın davasında geçen duruşmada mahkeme heyeti, kararın 26 Mayıs’ta açıklanacağını tutanağa geçirdi. Bana ‘dede’ derler... Şahin, “Asena” diye anılan Fatma Cengiz ile yaptığı eski Genelkurmay başkanları emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt, emekli Orgeneral İlker Başbuğ, emekli Orgeneral Çevik Bir’in adının geçtiği telefon görüşmelerinin ve mesajlarının içeriklerini reddetti. Şahin mesajlaşmalarda geçen “dede” diye kime denildiğini bilmediğini ama kendisine “dede” diye hitap edildiğini anlattı. Şahin, kendisine görev verildiğine ilişkin telefon üzerine Reşadiye’deki görevi nedeniyle tanıdığı Üsteğmen Taylan Özgür Kırmızı’dan güvenilir 56 asker arkadaşının adını bil ANKARA Ergenekon soruşturması kapsamında evi aranan Prof. Dr. Şahin Filiz, yaptıkları çalışmaların Zirve Yayınevi katliamı ile bağlantılandırılmasına “Uzayda akrabalarım var, desem bundan daha inandırıcı olurdu” diye eleştirdi. Sabah saat 07.30 sıralarında kapının çalınmasını önce “seçim çalışması yapanların ziyareti ya da marjinal dini gruplardan birinin baskını” olarak düşündüğünü belirten Filiz, aramalarda 12 yaşındaki kızına ait “Gerzek Şaban” filminin CD’sine bile el konulduğunu söyledi. Prof. Dr. Filiz, Antalya’daki evinde ve Akdeniz Üniversitesi’ndeki odasında yapılan aramanın ardından ilk kez Cumhuriyet’e konuştu. Yaşananların kendisini endişelendirdiğini ancak umutsuzluk yaşamadığını belirten Filiz, “Felsefe tarihinde, düşünce tarihinde insanları doğru bilgilendirme yolunda çaba sarf eden insanlar ne kadar endişeliyse ben de o kadar endişeliyim ama asla umutsuz değilim. Bu süreci bir yerde güneşin doğuşu karşısında gözleri kamaşanların rahatsızlığına benzetiyorum” dedi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear